Yusuf Kaynak
Cengiz Aytmatov, 1928 yılında Kırgızistan'ın kuzeyinde, Özbekistan sınırına yakın bir yerde, şimdiki Talas bölgesinin Şeker köyünde doğdu. Cengiz ismi babasının Cengiz Han’a bizzat olan saygısından gelmiş olabilir. Babası Torekulov köyde hizmetçiydi ve etnik Tatar annesi Nagima Çasiyevna yerel bir tiyatro oyuncusuydu. Çocukluğu, o dönemdeki bir çok Kırgız gibi, ailesi ve kabilenin hayvanları ile birlikte meralardan bataklıklara kadar göçebe olarak geçti. 1937’de kendisi dokuz yaşındayken, hızla önemli bir konuma yükselen komünist babası Büyük Tasfiye’nin kurbanı oldu. Moskova’da tutuklandı ve ‘burjuva milliyetçiliği’ nedeniyle tutuklandı ve ardından idam edildi. Bu olaya rağmen her zaman sadık bir komünist olarak kaldı.
Cengiz Aytmatov, Kırgızistan’ın Rusya İmparatorluğu’nun en uzak köşelerinden birinden Sovyetler Birliği Cumhuriyetine dönüştüğü bir dönemde büyüdü. Bu, gelecekteki yazara, genç yaşta çalışmaya zorlanmasına rağmen, Şeker’deki yeni Sovyet Rusya okulunda kendine okuma fırsatı verdi. On dört yaşına geldiğinde Sovyetlerin Köy sekreterliği yardımcılığına seçildi. Daha sonra vergi tahsildarı, nakliyeci, operatör yardımcısı ve daha birçok değişik işte çalıştı..
Cengiz diplomasını alarak daha iyi bir eğitim alma firsatini yakalamış oldu. 1946 yılında veterinerlik/baytarlik egitimine başladı; Önce Kazakistan’ın Cambul kenti yakınlarındaki Teknik Üniversite’de, ardından 1953'te Frunze’deki Kırgız Yüksek Tarım Enstitüsü’nde okudu.
1951 yılında öğrenimi sırasında Kırgızca yazdığı şiirlerini Rusçaya çevirmeye başladı. 1956’da Moskova’daki Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü’nde Edebiyat Bölümü’nde okumaya başladı ve 1958’e kadar orada kaldı. Ayrıca sekiz yıl da Komünist Parti Gazetesi ‘Pravda’da çalıştı. İlk iki eseri 1952’de Rusça olarak yayınlandı: “Gazete Çocuğu Dziudo” ve “Ашым”. Kırgızca’daki ilk eseri 1954 yılında “Ak Ca'an" (Ак Жаан: Beyaz Yağmur) olmuş ve 1958 yılında kısa romanı “Cemile” yayımlanarak büyük ilgi görmüştür. İlk büyük romanı 1980’de yayınladı; ‘The day lasts more than a hundred years’ (Gün yüzyıldan uzun sürer) yayımlanır. Bir sonraki büyük romanı 1986’da yayınlanan Plakha’ydı (Робкий); roman: Avdiy Kallistratov gençliğinde ilahiyat okuluna ve kiliseye inaniyordu. Gazetecilik hayatını kurmaya çalışıyordu. Yeni bir çeşit uyuşturucu ticareti ‘anasha’ ile uğraşır, uyuşturucu satıcıları dine kazandırmaya, bu kötülükle mücadele eder. “Gün yüzyıldan uzun sürer” gibi bazı eserleri birçok dile çevrildi.
1963 yılında çalışmaları nedeniyle Lenin Ödülü’ne layık görüldü. 1968’de, 1977’de ve 1983’te Sovyetler Birliği Devlet Ödülü’nü aldı. 1978 yılında Kırgızistan’ın Ulusal Yazarı ve Sosyalist Emek Kahramanı unvanına layık görüldü. Ayrıca Cengiz Aymatov hayatında Kırgızistan’ın en büyük prestijli ödülü olan “Manas Nişanı” da dahil olmak üzere 20’den fazla ödüle layık görüldü. Aytmatov, 1988’den 1990’a kadar Kırgızistan Yazarlar Birliği'nin başkanlığını yaptı.
Perestroyka sırasında, içeriği gerçekten sembolik olan Sovyetler Birliği parlamentosunun bir üyesi. 1990’da Lüksemburg’daki Sovyet büyükelçisiydi. 2008 yılında Kırgızistan’ın Fransa, Benelüks Büyükelçisi ve Brüksel’de yaşıyordu. Sonrada NATO, AB ve Unesco’nun elçisi oldu.
Cengiz Aytmatov hayatının son döneminde şeker hastasıydı. Yönetmenlikte yapıyordu. Volga bölgesinde film çekerken akciğer ve böbrek yetmezliği sorunları ile uğraşmak zorunda kaldı. 2008 yılında Almanya’da Klinikum Nürnberg'’ yatırıldı. Üç hafta yapay komada kaldıktan sonra 10 Haziran 2008’de şiddetli zatürre nedeniyle hayatını kaybetti. Cengiz Aytmatov, ölümünden dört gün sonra 14 Haziran’da Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’in bir mahallesindeki Ata-Bejit Anıtı mahallesinde toprağa verildi. Kırgızistan yetkilileri o günü ulusal yas ilan etti.
Cengiz Aytmatov’un eserleri
Cengiz Aytmatov, 2.nci Dünya Savaşı sonrası kuşak yazarlardandır. Büyük macerası/hikayesi ‘Cemîle’ 1958’de yazılana kadar sadece birkaç öykü ve kısa bir roman yazamıştı. Aytmatov’un başarısı ve en çok bilinen ve daha sonra da filme alınan eseri, 1943 yılında savaşın yazında Kırgızistan’da geçen bir aşk hikayesi olan “Cemile” romanıdır!.. Louis Aragon bu eseri Fransızcaya çevirmiş ve önsözünde şöyle yazmıştır: ‘Yemin ederim, dünyanın en güzel aşk hikayesi’. Alman şarkıcı Hannes Wader'a ‘Am Fluss/Irmak” şarkısını yazması için ilham verdi. Doğu Almanya’da okullarda edebiyatta zorunlu hale geldi. Aytmatov’un diğer önemli eserleri 'Elveda Gulsari', 'Beyaz Gemi', 'Gün yüzyıldan uzun sürer' ve Cellat Blok’u adlı romanlarıdır.
Aytmatov’un hikâyelerinde Kırgız gelenek ve kültürleri önemli yer tutmuş. Eski göçebelerin zorlu doğal yaşamı ile Sovyetler Birliği’ndeki kolektif köylülük yaşamı Aytmatov tarafından duygulu, şiirsel ve çeviri gücüyle anlatılır. Aytmatov esas olarak folklor hakkında yazdı ve folklorun tarihsel değeri hakkında pek fazla şey yazmadı. Sözlü anlatımları yeniden yaratarak çağdaş yaşam bağlamında yeniden hayata döndürmeye çalıştı!.. Bu anlatım biçimi eserlerinde açıkça mevcut; hemen hemen her hikayede efsanede, destanda ve halk masallarında bahsedilir.
Genç bir mahkumun “lez’e” (Aytmatov'un bu kitapta somutlaştırdığı efsanevi Türk işkence aleti) dönüşmesini konu alan şiirsel bir efsane olan “Gün bir asırdan uzun sürer” trajik bir alegori ve dolayısıyla roman felsefesinin önemli bir sembolik ifadesidir aynı zamanda.
Aytmatov’un çalışmaların ikinci çizgisi, ‘küçük kardeşlerimiz’ hayvanlarına son yaklaşımıdır, onlar ve bizim hayatlarımız birbirine bağlıdır. Gülsari’nin iki ana karakteri bir adam ile karısı.
Deve, 'Gün bir asırdan uzun sürer' adlı romanında önemli bir rol oynar ve baş kahramanın kaderini belirleyen ana evrelerinden biri Deve'nin ayrılış hikâyesi üzerinden anlatılır. Cellatın blok’u, bir grup kurt ile büyük anne kurt Akbera ve yavrusu ve ineğinin hikayesiyle başlar; Kitabın ilerleyen kısımlarında insan hayatı ele alınır ancak kurtların hayatıyla ilgilidir. Cengiz Aytmatov son eserinde Orta Asya’nın ihmal edilmesini ve doğasının yok oluşunu da eleştirir..
Gün yüzyıldan uzun sürer
Aytmatov ‘Gün yüzyıldan uzun sürer’ adlı romanında düşüncesiz bir köle, mankurt anlatılır.
Aytmatov'un uydurduğu efsaneye göre Mankurtlar savaş esirleridir ve başları deve derisine sarılı olarak sıcak güneşin altında bekletiliyor sonra çıkarıldığında köle haline getiriliyorlar. Bu derileri sert çelik şerit gibi kurutularak beyinlerine zarar veriliyor ve onları köle haline getiriliyor. Bir Mankurt sonra adını, ailesini, kabilesini bilmiyor, “kişi olarak kendini de bilmiyor /tanımıyordu”. Aytmatov fikrini daha önceki bir gelenekten mi, yoksa kendisi mi icat etti?.
‘Mankurt’ Moğolca ‘Manguurah’ (‘aptal’ anlamına gelen manguurah), Mengirt (hafızasını kaybetmiş kişi) veya (daha az olasılıkla) man kort (kötü kabile) kelimesinden türetilmiş olabilir.
Mecazi anlamda “Mankurt” kelimesi tarihi, milli kökleriyle bağını kaybetmiş, akrabalarını unutmuş insanlar için kullanılmaktadır. Bu anlamda ortak dilde bir kavram haline gelmiş ve gazetecilikte kullanılmaya başlanmıştır. Mankurtizatsiya (“mankurtlaşma” anlamına gelir) ve demankurtizatsiya (‘demankurtizasyon’ anlamına gelir) gibi yeni neolojiler Rus dilinde ortaya çıktı.
Aytmatov'un romanında ülkesini göçebelerin saldırısına karşı savunan bir gençin yakalanması, işkence görmesi ve daha sonra beynin yıkanması ve ülkesinin işgalcilerine hizmet edilisini anlatir. Hafızasını tamamen kaybe genç, kendisini esaretten kurtarmak için çabalıyan annesini öldürür. Şöyle deniliyor: “Orta Asya kavimlerinden türeyen Mankurt motifi romanın hakim düşüncesidir ve farklı anlatım düzeylerini ve zaman çizgilerini birbirine bağlar”. Mankurt, Sovyetler Birliği'nin daha sonraki yıllarında, insanların kendilerini ezen ve tarihlerini çarpıtan bir topluma karşı hissettikleri yabancılaşmayı ifade etmek için gündelik konuşmalarınada girer. Bazı eski Sovyet cumhuriyetlerinde bu terim, Sovyet sisteminin etkisiyle etnik kökenlerinden kopmuş, kendine yabancılaşmış Rus olmayan kişileri temsili anlamda bu ifade sık kullanılıyor.
* Mankurt romanda kökeninden ve doğasından uzaklaşan bir insan tipinden söz eder.
Bugün Türkiye Kürtleri arasında mankurtçuluk gösteren bir insan tipi de var. Aytmatov’un ‘Gün bir yüzyıldan uzun sürer’ adlı romanında insanların esir düştüğü durumlara odaklanılır. Bir insan için en tehlikeli durum, gerçek benliğini yitirmesi ve beyninin zorla yıkanmasıdır. Mankurt romanda ayrıntılı olarak anlatılır. Cengiz Han dönemi yonetimi bir kişinin başına deve derisi geçirir, sıcakta bekletir deri kurur ve büzülmesinden kaynaklanan acıyla, insan bilincini kaybetmesini sağlamaktır. Tarihte bu vahşi işkencenin Cengiz Han tarafından icat edildiği söylenir.
** Cengiz Aytmatov hakkindaki bu yazım, yakında çıkacak olan “Dünyaca ünlü yazarlar” adlı üçüncü cildte yer almaktadır. Cengiz Aymatov'un biyografisine ilişkinde daha detaylı bilgileri bu ücüncü cildte yer almaktadır.
Lahey, 09.04.2024