Çetin Çeko
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), 24 Kasım 2021’de Irak gündemi ile toplandığında Çin’in BM Daimi Temsilci Yardımcısı Geng Shuang, Türk ordusunun Kürdistan Bölgesi’ndeki operasyonlarını gündeme getirdi. Shuang, Irak’ın 4 Ekim'de BMGK’ye sunduğu mektuba atıfta bulunarak, “Türk ordusunun hava saldırıları ve bombardımanları nedeniyle sivillerin öldürüldüğünü, tüm tarafları Irak'ın egemenliğine ve birliğine saygı duymaya çağırıyoruz” açıklamasını yaptı.
Çin, BM Güvenlik Kurulu’nun 27 Ekim 2021 tarihli Suriye gündemli toplantısında ise Türkiye’nin Suriye’deki varlığını işgal, Kürtlere yönelik operasyonlarını da uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtti. Bunun üzerine Çin temsilcisi Geng Shuang ile Türkiye temsilcisi Feridun Sinirlioğlu arasında BM Güvenlik Konseyi toplantısında sert tartışmalar yaşandı.
Geleneksel dış siyaseti gereği Çin, başka devletlerin iç işlerine karışmamaya özen gösteren bir politika izliyor. Özellikle ulusal ve etnik meselelerde devletlerin siyasi 'toprak' bütünlüklerini koruyarak, sorunu çözmelerini savunuyor. Bunun en önemli nedeni Tayvan başta olmak üzere, Tibet ve Sincan’da Çin’e karşı süregelen bağımsızlıkçı ulusal hareketlerin varlıklarıdır. Bu yüzden Pekin, geçmişten günümüze Kürtler ve Kürdistan sorununa müdahil olmadı. Tersine, Kürdistan’ı sömürgeleştiren Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletlerine siyasi, ekonomik ve askeri alanlarda destek verdi. Güney Kürdistan bağımsızlık referandumuna karşı tavır aldı.
Geçtiğimiz Ekim ayında, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 43 ülke, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde Uygurlara yönelik insan hakları ihlallerinden duydukları endişeyi BM’de dile getirdiler. Çin’in Türkiye’ye yönelik sesini yükseltip, Kürt kartını öne çıkarması, söz konusu açıklamadan sonra gerçekleşti. Çin, BM Güvenlik Konseyi'nde Kürtler üzerinden Türkiye'yi hedef alan eleştirilerde bulunmaya başladı.
Türk istihbaratının Sincan özerk bölgesindeki faaliyetleri, bölgeden kaçan muhaliflere Türkiye’nin ev sahipliği yapması ve Ankara’nın Suriye ve Libya'da bulundurduğu cihatçı güçler içinde Uygur militanların olması, Pekin’i rahatsız eden konuların başında geliyor. Çinli yetkililer 2013’den bu yana çok sayıda Uygur militanın, IŞİD içinde yer aldığını belirtiyor. Avrupa Terörle Mücadele ve İstihbarat Araştırmaları Merkezi'nden Lamar Arkandy, Rojava Kürdistanı’nın demografik yapısını değiştirmeye çalışan Türkiye’nin, 150 civarında Uygur aileyi önce İdilb’e ardından 2019’da işgal ettiği Serekani’ye yerleştirdiğini söylüyor.
Kuşkusuz Pekin’in Sincan’da Uygurlara karşı anti demokratik baskı ve insan hakları ihlallerini, Çin’in Kürtlerle ilgili çıkışından dolayı savunmak ve karşı durmamak etik, vicdani ve doğru bir tavır değildir. Zira, Kürtleri egemenlikleri altında tutan devletler, benzer uygulamaları fazlasıyla yapmaktadırlar.
Güney Kürdistan bağımsızlık referandumu vesilesiyle Pekin’in Kürt sorununa yaklaşımı ve Kürdistan siyaseti Çin medyasında, akademik ve siyasi çevrelerde tartışmaya açıldı. IŞİD’e karşı Kürtlerin mücadelesi bu tartışmayı daha da aktüel ve aktif hale getirdi. Çin, Ortadoğu'da Filistin-İsrail çatışmasından sonra ikinci en büyük ulusal sorunu, Kürt meselesi olarak kabul ediyor. Meselenin, karmaşıklığı ve uluslararası özelliğe sahip olması, Pekin'i Kürt sorununda dikkatli davranmaya itiyor.
Çin, sömürge ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkının mutlak bağımsızlığı kapsamadığından hareket ediyor. Pekin’in, Tibet, Tayvan ve Sincan sorunlarında izlediği siyasete paralel, Çin dışındaki diğer ulusal sorunlara da bu anlayışla yaklaşıyor.
"Çin Kürt meselesiyle yüzleşmeli"
Çin'deki akademik ve siyasi çevrelerin, Kürt sorununu Güney Kürdistan pratiğinden yola çıkarak, ulusal özerklik, federalizm ve bağımsızlık kategorilerinde ele aldıklarını görüyoruz.
Çin Sosyal Bilimler Akademisi Batı Asya ve Afrika Enstitüsü'nde araştırmacı olan Tang Zhichao, "Çin Kürt meselesiyle yüzleşmeli" makalesinde, Kürt sorununda Pekin için dört zorlu noktanın altını çiziyor.
“Birincisi; Iraklı Kürtler, Çin'in ilgili ülkelerin iç ilişkilerine karışmama ilkesine doğrudan meydan okuyacak bağımsız bir devlet kurabilirler.
İkincisi; Kürt bölgelerinde, özellikle Çin'in Irak Kürdistanı bölgesindeki çıkarları büyümeye devam ettikçe, denizaşırı çıkarları korumamız ve merkezi hükümet ile Kürtler arasında hassas bir denge kurmamız daha da zorlaşacaktır.
Üçüncüsü; BM Güvenlik Konseyi'nin daimi bir üyesi ve gelişmekte olan büyük bir ülke olarak Çin, yalnızca insan hakları ve etnik azınlıkların hak ve çıkarlarının korunmasından sorumlu değildir. Aynı zamanda Ortadoğu'yu ilgilendiren önemli güvenlik sorunlarına da müdahil olmalıdır.
Dördüncüsü; Çin'in batı sınırı meseleleri hakkında Ortadoğu ülkelerinin sorumsuzca açıklama yapmaları, Çin kamuoyunda ‘Kürtleri söz konusu çevrelere karşı desteklemeliyiz’ beklentisi yaratmaktadır. Bu da hükümetimiz ve diplomasimiz üzerinde bir dereceye kadar kamuoyu baskısını arttırıyor.”
Tang Zhichao, “Çin, Kürt sorunuyla doğrudan yüzleşmeli” makalesinde devamla, Çinli yetkililere şu tespit ve önerilerde bulunuyor: “Kürt meselesi çok karmaşık ve zor olmasına rağmen, Çin'in çıkarları, ulusal güvenliği, bölgesel güvenlik ve istikrar, uluslararası hukuk normları ve ahlak ile ilgilidir. Bu konuda Çin'in fazla manevra alanı yoktur. Çin, tüm bu nedenlerden dolayı Kürt sorunuyla yüzleşmek zorundadır.”
ABD, Çin çekişmesinde Kürtlerin pozisyonu
Kürtlerin, ulusal demokratik kazanımları elde etmede öz güçleri ile verdikleri mücadele yadsınamaz. Lakin, bölge devletlerindeki alt üst oluşlar ve uluslararası aktörlerin müdahaleleri, söz konusu kazanımların elde edilmesinde belirleyici unsurlar olmuştur.
Saddam’ın Kuveyt’i işgali, Arap Baharı'nın Suriye’de ateşlediği değişim ve IŞİD’e karşı mücadele, Kürtlerin kazanımlar elde etmesine vesile olan tarihi dönemeçlerdir. Çin’in Kürtlerle ilgili çıkışları da bir yanıyla bu jeopolitik tesadüflere benzer.
2003'de dönemin Kürdistan Yurtseverler Birliği Başkanı Celal Talabani, Pekin'e resmi bir ziyarette bulundu. Talabani’nin ziyareti, Kürdistan bölgesini temsilen değil, Irak geçici yönetiminin bir üyesi sıfatıyla gerçekleşti. 2014’de Çin'in Erbil’de konsolosluk açmasıyla Kürdistan Bölgesi Yönetimi (KBY) ile Çin arasında resmi ilişkiler başladı.
Kürdistan Bölgesi'nde çimento, çelik, geri dönüşüm fabrikaları ile petrol, gaz, elektrik, su ve iletişim projelerinde Çin söz sahibidir. Yıllık 500 milyon tonun üzerinde ham petrol ithal eden Çin, Güney Kürdistan’dan ise aylık 2 milyon varil ham petrolü Ceyhan üzerinden satın almaktadır. Bu Çin için küçük, ama KBY için önemli bir rakamdır.
Ayrıca Kürdistan Bölgesi’nde Çin'in en büyük projesi, kültür ve turizm alanında ‘Happy City’dir. Söz konusu projenin inşasına bu yılın başında başlanması bekleniyor. Erbil’de bulunan Selahattin Üniversitesi bünyesinde Çince eğitim veren bir bölüm 2019’da açıldı. Buna karşılık Pekin Üniversitesi’nde Kürtçe eğitim veren bir bölüm de geçtiğimiz yıl faaliyete geçti.
ABD, küresel planda ekonomik ve teknolojik tehdit gördüğü Çin’in etkinliğini kırmak için yaptırımlar uygulamaya başladı. Bu açıdan Çin'in Irak ve Güney Kürdistan’da yumuşak güç olarak her geçen gün varlığını güçlendirmesi, bugün olmasa bile, yakın gelecekte ABD için sorun teşkil edebilir.
Güney Kürdistan'ın statüsü, kazanımların korunması ve ilerletilmesi büyük ölçüde ABD'nin siyasi, ekonomik ve askerî desteği ile mümkün olmuştur. Pentagon, 2021 yılı bütçesinden Peşmerge’ye 166 milyon dolar yardım yaptı. 2022 yılında ise bu yardım 275 milyon dolara çıkarıldı. ABD, muharip güçlerini Irak'tan çekmesi ardından, önemli sayıda askeri danışmanını Kürdistan’a konuşlandırdı. İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesiyle, İran ve destekli milislerin Erbil’e yönelik saldırı ve tehditleri de arttı. Söz konusu saldırı ve tehditleri önlemek için ABD, Kürdistan’da askeri ve teknik koruma düzeyini güçlendirdi.
Böylesi hassas denge ilişkilerinde KBY’nin, stratejik müttefiki ABD ile münasebetini bozmayacak şekilde, nasıl bir Çin siyaseti izleyeceği önem arz etmektedir.
Çin’in, Güney Kürdistan ile ilişkilerine ek olarak Kürt dosyasına Rojava Kürdistanı’nı da dahil etmesi, Çin ve Kürtler açısından yeni bir gelişmedir. Çin resmi devlet medyası ile sosyal paylaşım sitelerinde eşine pek rastlanmayan bir istisna ile ABD’nin desteklediği YPG güçleri lehine yayınlar yapılmaya başlandı. Bu bağlamda Pekin, ABD eski Başkanı Donald Trump'ın askerlerini Suriye'den çekme kararı alması ardından, Ankara'nın Rojava Kürdistanı’na yönelik başlattığı saldırıyı kınayarak, Türkiye karşıtı duruş geliştirdi.
Uygur sorununda Ankara, Pekin’e karşı frene basmaya çalışsa da hem kendi kamuoyunun hem de uluslararası toplumun baskısıyla bunu yapması mümkün gözükmüyor. Türkiye, Uygur meselesinde Çin’i rahatsız ettiği ölçüde Pekin de kısasa kısas, Ankara’nın Rojava, Güney hatta Kuzey Kürdistan’daki işgal ve insan hakları ihlallerini gündeme taşıyacaktır.
Benzer yaklaşımı Rusya, Türkiye’nin Kırım meselesindeki tavrına karşı, Kürt kartını Ankara’nın gündemine getirerek yapıyor. Rusya’nın Kırım, Çin’in Uygur sorununda pozisyonları haksız olmakla beraber, Türkiye’nin Kürtlere ve Kürdistan’a yönelik siyasetindeki uluslararası hukuku ve insan haklarını çiğneyen tavrını BM Güvenlik Konseyi ve benzeri organlarda Çin’in ifşa etmesi ve tartışması Kürtlerin lehinedir.
Türkiye, bir dizi stratejik konuda Batı ve Rusya arasında sıkışıp kaldı. Çin, Kürtlere destek pozisyonunu kristalize eder ve Kürt dosyasını açık tutarsa, bölgede Kürt hareketinin pozisyonu daha da kuvvetlenebilir. Kuşkusuz Kürdistanlı siyaset yapıcıların ortaya koyacakları siyasi beceri ve kıvraklığın rolü burada önem taşıyor.
---------
* Bu makale Le Monde Diplomatique Kurdi dergisinin Ocak-Şubat 2022 tarih, Sayı 62'de kürtçe olarak yayınlanmıştır.