Yeni bir yıla, 2020’ye girerken yaşadığımız coğrafyada devam eden savaşlar, katliamlar, komplolar daha da artacak gibi gözüküyor. Geçen yılın sonbahar aylarında Batı Kürdistan (Rojava) topraklarının bir bölümünden, ABD’nin Türk devleti lehine verdiği çekilme kararıyla Türk ordusu tarafından işgal edilmiş, yüz binlerce Batı Kürdistanlı yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalmıştı. İki yıl önce de Rusya’nın yardımıyla yine Türk ordusu Afrin bölgesini işgal etmiş, oraya şeriatçı örgütleri doldururken kendisi de Afrin’i Türkleştirmeye başlamıştı. Böylece, biz Kürtlerin uzun dönem gerçekleşmesi hayalini kurduğumuz Batı Kürdistan hattı darbe yemiş ve Akdeniz’e açılma hedefi bilinmez bir tarihe kalmıştı.
2020 yılına girdiğimizde bizleri sevindiren ve aynı zamanda düşündüren bir olaya tanık olduk; ABD’nin İran’ın Ortadoğu coğrafyasını karıştıran adamı Kasım Süleymani’yi bir roketle ortadan kaldırdı. Kasım Süleymani, Güney Kürdistan’daki güçlerin bir araya gelememesinin büyük mimarlarından birisidir ve Süleymaniye bölgesi kendi bahçesiymiş gibi rahatça girip çıkmakta, bazı Yekiti Niştiman yöneticilerini özellikle Mam Celal Talabani’nin ailesinin bir bölümünü yönlendirmekte, yüzyılda bir Kürtlerin eline geçen bağımsızlık fırsatını engelleyen bir figür olmuştu.
Böylesi bir adamın öldürülmesine elbette en başta Kürtlerin çıkarına oldu. ABD’nin Kasım Süleymani’yi cezalandırması sonrası acaba İran’a da saldıracak mı? İran ABD’ye savaş açacak mı soruları kafalarda oluşurken Güney Kürdistan nasıl etkileneceği endişesini de taşımaktaydık. Dünyanın en güçlü devleti ABD ile bölgemizdeki güçlü devletlerin çatışma alanı Kürdistan olacağından derin derin düşünmek zorundayız. Boşuna dememişler; filler çatışınca önce çimenler ezilir. Bugün ortaya çıkan durum ise, İran mollalarının Kasım Süleymani’nin cenaze merasiminde atıkları sert nutukları ve İran halkının gazını almak için boş alanlara fırlatılan roketlerle ilgili açıklamaları, ardından Trump’ın açıklamaları sanki bir komedi oyunu oynamaya benzemekte. Hem ABD hem de İran için bu koşullarda savaşı göze almak öyle kolay değil, suikast sonrası savaşın yerini önce söz düellosu ardından da yumuşak inişe geçişlere tanık olduk.
Kasım Süleymani suikastı ilk başta İran molla rejimine yaramış, halkını dini ve milli duygularla etkileyip dikkati dış güçlere çekmeyi başarmıştı. Suikasttan önce, İran’da halk sokaklara dökülmüş, molla rejimine karşı ayaktaydı. Suikast protesto gösterilerini engellerken cenaze merasimini bu kez ABD karşıtı ve rejim yanlısı gösteriye dönüştürmüş ve çıkan arbedede 80 kişi yaşamını kaybetmişti. Hemen ardından Ukrayna yolcu uçağını düşürmeleri ise tam tersi bir durum yarattı. Ortadoğu’da uyumadan önceki var olan durum, sabah uyanınca tem tersine dönmesi olağan işlerden biridir. Bu uçak olayı ve cenaze merasimindeki büyük can kaybı; İran yönetiminin öyle güçlü olmadığını, bir cenaze törenini bile organize edememesinden dolayı 80 kişinin hayatını kaybetmesi, bir yolcu uçağı ile düşman uçağını hem de çok korunan ve yakın bir havaalanından havalanırken ayırt edememesi öyle güçlü olmadıklarının birer göstergesidir. Kasım Süleymani cesedi üzerinden yapılan dini ve milliyetçi dalgayı, sadece dış güçlere yüklemeyi başaramadılar ve yeniden İran şehirlerinde halklar protesto gösterilerine başladılar.
Aslında diğer önemli olan bir konu da, ABD nasıl, hangi kanaldan, Kasım Süleymani’nin bulunduğu yerin istihbaratını aldığıdır. Irak’ın Basra bölgesinde, Bağdat’ta Şii gruplar birkaç aydır gösteriler yapmaktaydılar. Gösteriler Irak hükümetine karşı olduğu gibi, İran’ın Irak üzerindeki egemenliğine karşı da yapılmaktaydı. Kasım Süleymani Irak’ta kendisine bağlı Haşti Şabi gibi militer gruplar kurmuş, Irak hükümetini yönlendirmekte, sanki İran’ın bir şehrine girip çıkar gibi Irak’ta her türlü faaliyetler içindeydi. Bu durum Irak hükümetinin egemenlik alanını tartışılır hale getirmişti. İran’ın Şii imparatorluğu gibi bir yapı kurmasında Süleymani İran’ın dışarıdaki kolu durumundaydı. Yemen’i karıştıran, Lübnan’daki Şii grupları yönlendiren, giderek Suriye devleti üzerinde de İran’ın denetimini kurmasında başrolü oynayan kişi idi. Aynı zamanda İran içinde de gerek popülaritesi gerekse İran’ı yöneten mollalar karşısında da bir güç olmuş, onları bile tehdit eder duruma gelmesi mollaların egemenliğine için bir tehlike olarak görülebilirdi. Acaba İran yöneticileri mi dolaylı yollardan, ABD’ye istihbarat aktardı. Yoksa. Irak hükümeti Kasım Süleymani’nin Irak içinde güçlü olmasını kendisine bir tehdit olarak görüp ABD’ye istihbaratı verdi? Bu konular tartışılacak gibi... Ayrıca İran Ortadoğu’da birçok kirli işleri, komploları, suikastları Kasım Süleymani vasıtasıyla yaptırmış, uluslararsı ilişkilerde birer suç olan bu kirli işleri, cinayetleri organize eden ve çok şey bilen Kasım Süleymani’nin ortadan kalkması mollaların da işine gelemez mi? Kasım Süleymani, Humeyni İran’a döndüğünde ilk cinayetlerini Kürdistan’ın Rojhelat (İran) parçasında ordu birliklerinde yer alıp saldırılar düzenlemiş, yüzlerce Kürdü kurşuna dizmişti. İran-Irak savaşında da yaptığı katliamlarla ordu içinde yükselmeye başlamıştı. Mollaların besleyip büyüttüğü bu canavar onlar için de tehlike görüle bilinir ve sonunu getirtip bir kahraman gibi İran halkına göstererek cenaze merasimi düzenlemiş olamaz mı? Cenazede dökülen timsah gözyaşları bizleri aldatmamalıdır.
Sanırım İbni Haldun söylemiş; coğrafya bir kaderdir diye. Her ulusal topluluğun ortaya çıkıp yaşadığı topraklar o ulusların coğrafyası aynı zamanda bir kaderidir, fakat bu kaderi ”yazanlar’’ Kürtler söz konusu olunca kötü yazmışlar maalesef. Tarih boyunca sakin ve özgür bir şekilde yaşayamadık bu topraklarda. Niye bu kaderimizin kötü yazıldığı coğrafyamız hep kan, ölüm, savaş, işgal, katliamlarla doludur?
Devamı var...