Osman AYDIN
Dün korkusuz adam Abdullah Demir (Suci Evdo) ile ilgili bir anekdot yazmıştım. Onunla tanışmışken ona ait bir başka anekdotu merak edebilirsiniz.
Yıl 1971’in sonbaharı.
Karakoçan Belediye Başkanı Abdusselam Çiçek ve kuzeni Maruf Çiçek Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından Kürtçülük yaptıkları gerekçesiyle göz altına alınmışlardı. O zaman ben de oradaydım.
Onlarla ilgili olarak Ali Yıldırım (Abdullah Öcalan’ın eski kayınpederi ve Dersim soykırımında fazlasıyla rol almış, MİT’e hizmet eden biri) Kürtçülük yaptıklarına ilişkin Sıkıyönetim Komutanlığına raporlar ve ihbar mektubu niteliğinde dilekçeler yollamıştı.
Bu şikâyet dilekçelerinden biri de Abdullah Demir (Suci Evdo) adıyla verilmişti. Bu nedenle Sıkıyönetim Savcılığı Suci Evdo’nun ifadesine başvurmuştu.
Savcının da adı Abdullah Demir.
Savcı dilekçeyi Suci Evdo’ya okuduktan sonra iki Abdullah Demir’in arasında geçen diyalog şöyle.
- Bu dilekçe sana mı ait?
- Dilekçe bana ait savcı bey. Ben dilekçelerime parmak basarım. İmzam yaktur. Dilekçede yazılanlar ise bana ait değil. Ben kimseyi Kürtçülükle ilgili şikayet etmedim. Etmem de. Kürtçülük nedir onu da bilmem.
- Bak senin adın Abdullah. Yani Allah’ın kulusun, Yalan söylememen gerek.
- Ben yalan söylemiyorum. Okuma yazmam olmadığı için, bir ihalenin usulsüzlüğü ile ilgili şikayet etmek için Ali Yıldırım’a gittim. Bunları o kafasından uydurup, yazmış.
- Sen yalan söylüyorsun. Allah’ın kulu değilsin.
- Ben Allah’ın kuluyum ama sen değilsin. Sen Sıkıyönetimin kulusun, bana yalan söyletmek istiyorsun. Ben yalan söylemem.
Birgün Savcı Abdullah Demir’le bir ortamda karşılaşmıştık. Bu olayı o anlatmıştı. Niçin hakkında işlem yapmadığını sorduğumda,
- Üstübaşı dökülmüş, yoksul, okuma yazması olmayan bu köylünün cesaretine hayran kaldığım için bir işlem yapmadım. Onun söyledikleri karşısında adeta donup kaldım demişti.