Bir ülkede, başka bir ülkeye ait olduğu bilinen toprak parçalarının ‘bize’ ait olduğunu gösteren haritalar dolaştırılıyorsa, olağan şüpheli olarak akla hemen o ülkedeki, başka her ülkede de bulunan “aşırılıkçılar” gelir. Yine kimsenin aklına haritayla o ülkenin resmi makamları arasında bir bağ kurmak gelmez. Fakat mesele Ege’deki Yunanistan’a ait adalar, Lozan, Kerkük, Musul, Misak-ı Milli sınırları falan olursa iş değişir. Çünkü Türkiye 100 yıldır yalnız “aşırılıkçılar” marifetiyle değil, bizzat ana akım siyasetçiler üzerinden bunları tartışma konusu yapıyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ı birlikte gösteren fotoğraf, ikilinin arasında yer alan “Denizlerdeki Misak-ı Millimiz” başlıklı harita nedeniyle Yunanistan’da infiale yol açtı. Haritada, mülkiyeti Yunanistan’a ait olan bazı adalar Türkiye’ye ait gösteriliyordu.
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis şu açıklamayı yaptı:
“Bu haritaya iyi bakın. Girit, Rodos, Midilli, Sakız, Sisam hepsi Türkiye tarafından alınmış. Bu, aşırılıkçıların yüksek ateşten mütevellit rüyası mı yoksa Türkiye’nin resmi politikası mı? Yeni bir provokasyon mu yoksa gerçek hedef mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan, küçük koalisyon ortağının son tuhaflığına ilişkin tutumunu netleştirmeli.”
Bir ülkede, başka bir ülkeye ait olduğu bilinen toprak parçalarının ‘bize ait’ olduğunu gösteren haritalar dolaştırılıyorsa, olağan şüpheli olarak akla hemen o ülkedeki, başka her ülkede de bulunan “aşırılıkçılar” gelir. Yine kimsenin aklına haritayla o ülkenin resmi makamları arasında bir bağ kurmak gelmez. Fakat mesele Ege’deki Yunanistan’a ait adalar, Lozan, Kerkük, Musul, Misak-ı Milli sınırları falan olursa iş değişir. Çünkü Türkiye 100 yıldır yalnız “aşırılıkçılar” marifetiyle değil, bizzat ana akım siyasetçiler üzerinden bunları tartışma konusu yapıyor. Tabii ki iktidarın küçük ama pek yetkili ortağı olan partinin başkanının böyle bir haritayla poz vermesi, meselenin ‘tartışma’ boyutundan başka bir evreye sıçrama ihtimalini akla getiriyor; en azından hadisenin Yunanistan’dan böyle görülmesi doğal.
15 Temmuz sonrası, Erdoğan, Misak-ı Milli
Kurtuluş Savaşı’nı yürüten kadronun savaştan önce belirlediği ve daha da gerisine çekilmenin kesinlikle kabul edilmeyeceğini ilan ettiği sınır olan Misak-ı Milli, Türkiye’nin güney sınırları bakımından kabaca Suriye’nin kuzeyiyle Musul ve Kerkük dahil Irak’ın kuzeyini kapsıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 2016 Ekim’inden bu yana (bu tarihi ’15 Temmuz’dan sonra’ diye tanımlamak daha doğru ve daha anlamlı olabilir), Türkiye’nin Misak-ı Milli diye bir meselesinin olduğunu vurgulayan konuşmalar yapıyor. Konuyu ele alırken kurduğu cümleler bazen sadece tarihsel-kültürel bir ilgiyi ima ediyor gibi görünüyor, bazen de tarihsel bir haksızlığın düzeltilmesi üzerinden düpedüz sınır tartışması açıyormuş izlenimi veriyor.
Erdoğan’ın başlangıçta tarif ettiği şeye Yunanistan’la sorunlu alanlar girmiyor gibi görünüyordu ama kısa zamanda öyle olmadığı anlaşıldı; özellikle de Aralık 2017’de gerçekleştirdiği Yunanistan ziyaretiyle birlikte…
Erdoğan, 7 Aralık 2017’de, 8 Aralık’taki Yunanistan ziyaretine saatler kala Yunan televizyonuna verdiği mülakatta “Lozan’ın da bir güncellenmeye ihtiyacı var. Güncelleme derken, A’dan Z’ye bir değerlendirmeye tâbi tutulabilir” dedi.
Devamı, ertesi gün Erdoğan’la Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos’un buluşmasında geldi. Erdoğan, ortak basın toplantısında Lozan Antlaşması’nın güncellenmesi gerektiği görüşünü yineledi, Pavlopulos ise Lozan Antlaşması’nın “iki ulusun ulusal topraklarının sınırlarını çizen bir antlaşma olduğunu” ve uluslararası antlaşma hukukunda güncellenme diye bir şeyin olmadığını savundu. Erdoğan da buna karşılık kendisinin hukukçu olmadığını, fakat ‘siyaset hukuku’nu iyi bildiğini ve siyaset hukukunda buna yer olduğunu söyledi.
Nasıl algılanıyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Misak-ı Milli ve Lozan’a dair ilk çıkışlarından sadece birkaç hafta sonra (Ekim 2016) Foreign Policy’de çıkan bir makalenin başlığı, dergi editörlerinin, bu çıkışların salt tarihsel-kültürel bir ilgiyi ima etmeyip sınır tartışması açtığına inandıklarını gösteriyordu: Turkey’s New Maps Are Reclaiming the Ottoman Empire. (Türkiye’nin Yeni Haritaları Osmanlı İmparatorluğu’nu İhya Ediyor).
Alt başlık: Erdogan’s aggressive nationalism is now spilling over Turkey’s borders, grabbing land in Greece and Iraq. (Erdoğan’ın agresif milliyetçiliği artık Türkiye sınırlarını aşıyor, Yunanistan ve Irak’tan toprak kapmayı içeriyor).
Makalenin yayımlandığı tarihte Türk Silahlı Kuvvetleri henüz Suriye topraklarına girmemişti, dolayısıyla makalede Suriye topraklarına dair bir atıf yoktu. Şimdi, Foreign Policy editörlerinin endişesi daha da büyümüş olmalıdır.
Derginin sözünü ettiği haritalar, Erdoğan’ın ilk çıkışlarından itibaren hükümete yakın televizyonlarda ve gazetelerde yer almış haritalardı ve Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırlarını gösteriyorlardı.
‘Türkler ciddi…’
Erdoğan’ın Lozan Antlaşması’na dair ilk çıkışını yaptığı Eylül 2016’dan itibaren Yunanistan’dan gelen ve tedirginlik ifade eden tepkiler birbirini izledi. İktidar medyasında ‘Yunanistan’ın ödü koptu’ vb başlıklarla aktarılan bu tepkilere bakıldığında Yunanistan’ın gerçekten de büyük bir tedirginlik içinde olduğu anlaşılıyordu. Yunan medyasına göre, Türkiye Misak-ı Milli konusunda bir atmosfer yaratmaya çalışıyordu ve bu hususta ‘Türkler çok ciddi’ idi.
Şimdi, Devlet Bahçeli’nin hiç şüphesiz kesilmiş-biçilmiş-prova edilmiş bir buluşmayla duyurduğu harita hadisesinden sonra sadece Yunanistan’da değil, Irak ve Suriye’de de “Türkler Misak-ı Milli konusunda ciddi” düşüncesi daha da pekişecektir.
Bu, benim 2016’dan itibaren takibini yaptığım bir konu… Gelinen noktada, bazı şeyleri bir daha hatırlatmak istiyorum.
Bundan sonraki yazıda: Son 30 yılda Türkiye’den yükselen Misak-ı Milli sesleri ve konunun 2016’dan itibaren devletin bir numaralı ismi tarafından sahiplenişinin kronolojik özeti.
Üçüncü yazıda: 2016’dan sonra kurulan yeni ittifakın harcının önemli bir parçası olarak Misak-ı Milli hayali (ya da hedefi).
Alper Görmüş
Kaynak: Serbesiyet