Aklı hayatınızdan kovduğunuz zaman egoya mahkûm hale geliriz. Ego, sadece güdülerimize kulak verdiği için de, kendimizi kendi nezdimizde yüceltmekten başka hiçbir şeye kulak vermez. Ego sadece uzlaşmaz, sert ve inatçı değil, hem sevimsiz hem de hakikate karşı sağır ve kördür de. Aklı eylemimiz ile bizim aramızdaki mesafeyi tayin eden hakem olmaktan çıkarıp, daha başka şeylere meyil ettiğimizde, içimizdeki güdülere, sürüngen döneminden kalan o mistik arzulara altın bir tepside saltanat sunarız.
DalKurd’un Allsvenskan süreci akli bir süreç değildi. Akıl ile yönetilen bir süreç değildi. Eğer aklı aradan kovarsanız gerekçeleriniz ne kadar ulvi, kutsal ve değerli olursa olsun, varacağınız yer, kişisel hırslarınızın cirit attığı o büyük dipsiz ego çukuru olur.
Allsvenskan düzey olarak daha akılcıl davranmayı gerektiren bir seviyeydi. Bunu Superettan’dan şampiyon olduğumuz gün idrak etmemiz gerekiyordu. Ama öyle yapmadık. 15 yıllık tecrübemize bel bağladık ve yeni olan her şeye kapımızı sıkıca kapattık. 15 yıllık tecrübe elbette değerliydi. Elbette göz ardı edilemezdi ve mutlaka bir gelenek olarak yeninin içinde yer almalıydı. Ama bir şartla; yeni seviyenin talepleriyle uyumlu olmak koşuluyla; yeni seviyenin ihtiyaçlarını eski seviyenin bilgisi ve tecrübesiyle karşılamak eşyanın tabiatına aykırıdır. Bunu görmek lazım. Bunu sindirip içselleştirmek lazımdı. Ama olmadı.
Koca bir sezona damgasını vuran hikâye'nin ‘’ kim ne dedi, kim ne yaptı’’ versiyonuna girmeyeceğim. Bu konuda elbette söyleyecek kamyonla lafım var. Ama bugün için çok gerekli olduğunu düşünmüyorum.
Çok net olarak ifade edebileceğim bir şey var; bu bilgi, bu tecrübe ve bu insan kaynağı ile DalKurd’un yeri Allsvenskan değil. Burası çok açık. Bunu bu sezonun acı yenilgileri ve perişan halinizi dikkate alarak söylemiyorum. Daha kötüsü bütün bu olup bitenlerden bihaber olduğumuz için söylüyorum. Çünkü DalKurd hala gerçek mana da başına ne geldiğinin bilincinde değil. Ve en kötüsü de bu idraksızlıktır.
DalKurd bu sarmaldan çıkabilir mi? Bilmiyorum. DalKurd kelimenin tam anlamıyla kendini tepeden tırnağa yenileyebilir mi? Bilmiyorum. Ama bildiğim ve emin olduğum bir şey var; DalKurd kendini tepeden tırnağa yenilemeden bir Allsvenskan kulübüne dönüşemez.
DalKurd’un ihtiyacı bir restorasyondur. DalKurd’un ihtiyacı bir zihin reformudur. DalKurd’un ihtiyacı Allsvenskan taleplerini cevap verecek bir kurumsallaşmadır. Bunu görmeden buna inanmadan DalKurd bir Allsvenskan üyesi olamaz.
Elbette kolay işlerden söz etmediğimi biliyorum. Ama uçmak için kanat takmak şart. Uçmak için kendimizi kuş sanmamız yeterli değil. İnsanlık kuş olmadığının bilincinde olduğu için uçağı icat etti. Hem kuş değil insan olarak kaldı ve hem de bal gibi uçabileceğini kanıtladı.
2010 yılından bu yana DalKurd’e dair yazar çizer ve söylerim. DalKurd benim rüyamdı. Üstelik alternatifi olmayan rüya. Her gece görmek zorunda olduğum tek rüya. Bilirsiniz her gece aynı rüyayı görmek çok sevimli bir şey değil, ama ben bu rüyadan hiç sıkılmadım. Her gece severek o rüyayı yeniden yaşadım ve her sabah gülümseyerek uyandım. Şimdi içim biraz buruk, sanki bir cennet yitirdim.
Belki de yaratıcı hayal gücümün iflah olmaz romantizmi, bu modern çağda ayaküstü düşler görmemi sağladı. Belki de daha gerçekçi olmanın zamanı gelmiştir. Kim bilir belki gerçeğin sert zemini bize daha iyi gelecektir.,
Dünün zaferlerinden doğan psişik şaşasını korumakla birlikte, DalKurd’un masumiyetini yitirdiğini söylemek gerek.