Darbe ve faşizm

Ali Kemal Yıldırım

FETÖ Darbesi olarak beynimize kazılan Darbe'den sonra deneme mahiyetinde bir yazı yazmış ve orada DARBE kavramına daha geniş bir anlam yüklemiş idim.

Kanımca bu doğru iz üzerinde derinleşmek yararlı olacaktır.

DARBE denildiğinde biz genellikle yaşanılan acımasızlığı ile Silahlı Kuvvetler'in yönetime zorla el koymasını anlarız. Bu doğru olmak İle birlikte Darbe'nin acımasızlığı ve şiddeti konusunda yeterli bir şey anlatmıyor. Sanırım bu eksikliği gidermek için FAŞİZM kavramına gereksinim duyuluyor. Yani en barbar, en kanlı v.s gibi...

Oysa tarihte, o zamanlar birkaç milyon olan İran'da, başta İsmaililer olmak üzere, bir milyon insanı katleden Moğollar'ın daha az zalim olduğunu kim iddia edebilir. Aynı çapta olmasa bile benzer durumlar Arap, Osmanlı, İngiliz ve İspanyol sömürgeciliğinde yaşanmıştır. Ama her nedense biz hiç birine Faşizm demiyoruz. Dememizin sebebi Faşizm'in Kapitalizm çağına özgü Nasyonal Sosyalizm olmasındandır. Ulusal Sosyalizm olarak daha adlandıracağımız bu ideoloji, Kapitalist uluslaşma çağında başka ulusların mahvı üzerine kurulmuş bir 'toplu kurtuluş' fikri olarak ilgi odağı olur. İttihat TERAKİ bu konuda belki de ilklerden biridir.

İlgi ve ilişki popülizmi kaşıyarak oluşturulur. Bazı dönemlerde kötü sonuçlardan başkalarını sorumlu tutma anlayışı bir kitlesel dalga haline gelir. Faşizm kapitalist çağda kitle desteği ile işlenen cürümleri anlatmak için kullanılır. Faşizm tarihi bir küçük burjuva hareketi olarak doğan Faşizm'in devlete hakim olma ve bu mekanizmayı en zalim biçimde kullanmanın tarihidir. 

Görüleceği gibi şimdiye dek anlattığımızda bizim alışık olduğumuz türde bir darbe yok. Aksine Almanya ve İtalya'da faşist hareketler meşru yolları kullanarak iktidara yürümüş, sonra bütün araçları gayri meşru amaçlar için kullanmıştır.

Dolayısı ile burada başka tür bir DARBE ile karşılaşıyoruz: Haklı olarak buna AŞAĞIDAN GELEN DARBE diyebiliriz. Bu Darbe'nin özelliği, demokratik mekanizmaları kullanarak iktidara gelmesine karşılık demokrasiyi tasviye etmesindedir. O nedenle son derece fırsatçı olup değişik kılıklar ile kendisini takdim etme yeteneğine sahiptir Faşizm. Bizde Faşizm ırkçılık yanında bir o kadarda dini kullanması ile tanınır. Faşizm aracına sadece egemen ulusların başvurduğu fikri, yaşanan örneklerle, bence kuşkuludur.

Şu veya bu yol ile demokrasiye, insan haklarına darbe vuruluyorsa orada kelimenin daha geniş anlamında değişik DARBELER'den bahs edebiliriz. Sonuçları itibarı ile hangisinin daha zalimane olacağı tümden konjonktüre bağlıdır. Örneğin bizde 'Hendekler dönemi' bu konuda bir zirve yapması ile tartışılacak bir konu olacaktır ilerde.

DARBE'yi daha geniş anlamda birey ve değişik toplulukların onayı ve çıkarı hilafına bir tasarrufta bulunmak olarak açıklar ise daha yararlı bir şey yapmış oluruz. Şiddet bu adaletsizliği uygulamanın aracı olarak çeşitli düzeylerde kullanılan bir araç olarak dikkate değer, Dolayısı ile eylemi belirleyen eylemin kendisi olup, şiddet amacın aracı olarak devreye sokuluyor.

Darbe bu şekilde formüle edildiğinde buna karşı meşru araçlarda netleşmiş oluyor. Çoğunluğun azınlığın çıkarlarına aykırı dayatmalarda bulunması gayri meşru olup karşı duruşu meşrulaştırıyor. Kürtler söz konusu olduğunda ölen binlerce insana rağmen dert dinleyen kimse yok. Her gün yeni bir 'Darbe Vurmaktan' bahsedilen bir ülkede geleneksel Darbe'nin meşru bir araç olarak sıkça kullanılıyor olması anlaşılır bir durumdur. Dolayısı ile öncelikle bu konuda bir terminoloji değişikliğine, insancıl düşünmeye dayanan değişik bir medeniyet tasavvurundan esinlenen değişik bir terminolojiye ihtiyaç var. Kim yapacak? İşte problem burada, yoksulluk burada...

İyi yönetimde herkes için iyi hizmet doğru olan ilkedir. Çeşitli guruplar ile ilgili kararlar o gurupların özgür bireyler olarak onayını şart koşar. Meseleyi bireyler düzeyine indirgeyecek olursak, kanser tedavisi gören hastanın onayı olmaksızın onun ameliyatına ne egemen çoğunluk ve ne de kendi gurubu veya doktoru karar verebilir. Aksi durumda birey haklarına DARBE VURULMUŞ olmasından bahsedilir olması tesadüfü değildir.

Demokrasi bir uzlaşma ve kabullenme kültürü ve de yönetim anlayışıdır. Herkese eşit ve iyi hizmeti amaçlar demokrasi. Açıklık bunun araçlarındandır. Demokrasi çoğunluk çıkarı için birilerinin haklarını gasp etmek değildir. Bizde doğuştan gelen hakların gaspı hep varola geldi. Sürekli darbe yiyen de, darbe vurulanlarda işte bu haklarından mahrum bırakılan topluluklardır. Darbeler'in daha şiddetli olarak geldiği dönemlerde bu topluluklar yine en büyük hedef olurlar.

Sürekli hak ihlallerinden dolayı kronik darbe kültürünün değerli bir döviz olarak görüldüğü bir ülkede, yukarıdan gelen darbelere aşağıdan gelenler ile cevap verildiğinde, daha fazla adalet bekleyişi gerçekleşmeyecektir. 

Adalet bekleyişi...

Bu kaçıncı bekleyiş?