İsmail Besikci:
Darbe girişimi emir-komuta içinde gerçekleşen bir süreç değil. Bu yönden 12 Mart (1971) ve 12 Eylül (1980) darbelerinden ayrılıyor. 27 Mayıs’a (1960) benziyor diyebiliriz. Ama başarısız olmuştur. Türkiye’de askeri darbe deyince hep ABD akla gelir. Bu darbe girişiminde ABD’nin rol aldığı kanısında değilim. ABD hep emir-komuta zinciri içinde bir darbe planlar. Genelkurmay’ın, kuvvet komutanlarının, Jandarma Genel Komutanı’nın birinci planda olduğu, emir-komuta içinde gerçekleşen bir darbe… ABD, Genelkurmay’ı bu şekilde yönlendirme olanaklarına da sahiptir. Darbe girişiminin AKP’nin kurgusu olduğu görüşüne katılmıyorum. Kanlı bir girişim olmuştur. 300’den fazla kayıp olduğu vurgulanıyor. Böyle bir kurguyu kim olursa olsun göze alamaz.
Darbe girişiminde, ulusalcıların, Kemalistlerin daha ön planda olduğu kanısındayım. FETÖCÜ denenlerin, orduda, poliste, yargı organlarında, istihbaratta adamları olabilir. Onlar da darbe girişiminde rol almış olabilir, ama ulusalcıların, Ergenekon’un, daha ön planda olduğu kanısındayım. Darbe girişiminde rol alan yargı bürokrasisi mensuplarının ulusalcılar olduğunu düşünüyorum. Ulusalcıların, Cemaat’le, Ergenekon’la ilişki içinde olduğu söylenebilir.
Darbe girişiminin hazırlıksız yapıldığı anlaşılıyor. Belki de hükümet, darbeden haberdar oldu. Hazırlıkların tamamlanmasına fırsat vermeden gerçekleşmesini sağladı. Darbe girişimcilerinin kitle iletişim araçlarını verimli bir şekilde kullanamadıkları açıktır. Sabaha karşı değil, akşam gerçekleşmesi askeri darbe sürecine aykırı bir durumdur. Darbeciler, Cumhurbaşkanlığı’na, Başbakanlığa, Meclis’e, milletvekillerine yönelecekleri yerde, köprülerin başını tutmaları, havaalanlarını kontrol etmeye çalışmaları şaşırtıcıdır.
Darbeci askerlere karşı, azgınlaşmış kalabalıkların yer aldığı bir süreç yaşandı. Bunların önemli bir kısmı Hürriyet gazetesine, hükümeti eleştiren gazetecilere saldırı yapan gruplardan oluşuyordu. Bu azgınlaşmış grupların hiçbir insani değer taşımadığı, hiçbir insani kural tanımadıkları söylenebilir. Bu manzara Türkiye’nin geleceğinin bir kaos olduğunu da gösteriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu darbe girişiminde ders alıp daha ılımlı bir siyasal ortamın yaratılması için çaba gösterir mi, sorusu akla gelebilir. Bu azgınlaşmış gruplar bu düşüncenin oluşmasını engelliyor.
Askeri darbe elbette kötüdür. Karşı çıkmak gerekir. En kötü bir sivil yönetim en iyi askeri darbe yönetiminden daha iyidir. Bu elbette böyledir. Ama muhalefeti bastırmak için hiçbir insani değere sahip olmayan kalabalıkları sistematik bir şekilde kullanan bir yönetim, daha iyi bir yönetim değildir. Darbe engellenmiştir ama bu, demokrasi doğuran, özgürlükleri geliştiren bir yapıda değildir. Kürtler kendi işlerine bakmalıdır. “Darbeye karşıyız, hükümetin yanındayız” diyerek, Kürdistan’da Türk bayrağı sallamak doğru değildir.
Kendi kendini yönetim konusunda çaba sarf etmek, Kürt dilini kamuda, toplum hayatında yaşanır hale getirmek, çocukların Kürt diliyle eğitimi konusunda kararlı olmak önemlidir. Güney Kürdistan’daki referandum, bağımsızlık sürecini desteklemek vazgeçilmez olmalıdır. Referandum, bağımsızlık sürecini seslendiren Mesut Barzani’nin ayağını çelmelemek aymazlıktır.