Değişmeyen Politika
SÜRGÜN-İSKAN-KIYIM
Yazar; Osman Aydın
Araştırma, 238 sayfa
Kitabin yazarı O. Aydın tarafından kitap; „Kitap, tarih boyunca katledilen, yurtlarından sürülen bütün halkların anısına sunulmuş.
Yazar ve araştırmacı Osman Aydın, yukarıda adı geçen üç kavramı (sürgün-iskan-kıyım), bir hukukçu titizliğiyle araştırmış ve dönemin Osmanlı-Türk devlet geleneğinin bu alandaki içyüzü ve uygulamaları içeren belge ve tanıklarla önümüze sermektedir.
O. Aydın, kitabın giriş bölümünde bu üç kavramın uygulama sürecindeki toplumsal etkileriyle ilgili;
„Toplumların yaşamında kalıcı ve sonuçları çok ağır travmalar yaratan durumlar vardır. Toplumun bu travmaları sosyal hafızasının derinlerine gömmesi, uzun ve sancılı bir zaman dilimini gerektirir ama unutulmaz Bu tür travmalar eğer önemli bir nüfus kitlesini ilgilendiriyorsa daha da ağır ve karmaşık sorunlar yaratır.“ diyor.
Araştırmacı ve yazar O. Aydın'ın bu değerli çalışması, ayni zamanda, „Osmalı'nın son dönemindeki iskan politikası, 19.yüzyıl sonları“, Türk Cumhuriyeti'nin üzerinde yükseldiği gelenek, amaç ve türk milliyetçiliğinin karekteristik özelliklerini, hedeflerine ulaşmak için, bu amaçla yapılan sürgün, katliamlar ve soykırımları içeren mecburi iskan uygulamaları ile günyüzüne çıkarmaktadır.
Özellikle „Kurd mecburi iskanları, Türkçü hareketin örgütlenmesi, Ermeni tehciri ve Pontus (Rum) kıyımı ve sürgünü, 1916-1917 Kürt mecburi iskanı“ dikatle ve titizlikle okunması, incelenmesi gereken bölümlerdir.
Osman Aydın, bu araştırmasında Osmanlı devletinin sürgün, iskan ve kıyım tarihini net ve çarpıcı bir bir cümleyle özetlemektedir:
„Osmanlı devlet tarihi, bir bakıma sürgün ve iskanlar tarihidir“
Osman Aydın, bir miletin başka milletlerin yurdu üzerinde devlet kurma girişimi ve korkularının altındaki „sahiplerinin bir gün kendi yurtlarına sahip çıkmaları“nı bir travma olarak tesbit etmekte ve şu cümlelerle analize tabi tutmaktadır:
„ Başkasının yurdu üzerinde devlet kuran halkların en büyük korkuları yurdun gerçek sahiplerinin bir gün kendi yurtlarına sahip çıkmalarıdır. Bu tür oluşan devletlerde yalnız yönetici kadrolar bu korkuyu yaşamamaktadır. Bu bulaşıcı korku, yönetim tarafından 'vatan parçalaniyor, elden gidiyor' söylemleriyle bilinçli biçimde kendi halkına da sindirmektedir. Devlet ancak topluma bu korkuyu şırınga edilerek rahat yönetilebilir“
Osman Aydın, Kurdlerin, Osmanlı tarihihinin son dönemlerindeki direnişlerine karşı, Osmanlıların tedbir olarak çıkardığı „tenkil ve mecburi iskan“ kanunlarına ilişkin, kurulan komisyonlarla ilgili de bize şu bilgiyi vermektedir:
„1866 yılında, emrinde askeri bir birliğin de bulunduğu ve baskın tedbirler almaya yetkili olan Fırka-i islahiye isimli bir komisyon kuruldu. Bu komisyonun görevi Kurd aşiretlerini „tenkil“etme ve 'mecburî iskana' tabi tutmaktı“
Kitapta, Osmanlı-Türk devlet sürecinde „SÜRGÜN-İSKAN-KIYIM“ politikaları, „türk milliyetçiliği“ programatik bir amaçla hedefe ulaşmak için sistematik olarak kullandığı metodlar olarak yorumlaniyor. O. Aydın, kitapta bu noktaya ışık tutuyor.
“Osmanlı Devleti'nin çöküşünün hızla devam ettiği 19.yüzyıl, devleti kurtarma arayişları ve çabalarıyla geçer. Devleti dağılmaktan ve çöküşten kurtarmak için alınan önlemlerden en önemlisi 'reform' adı altında hazırlanan programlarla devlet yapısında değişiklik yapmaktı.“ diyor ve ekliyor:
„Bu bağlamda Kürt Mîrî yönetimleri, öteden beri sahip oldukları otonom yetki ve yönetim avantajlarını kaybetmemek için direndiler. Bu nedenle Kurdistan, 19.yüzyılın başlarından itibaren merkezi yönetime karşı miri yönetimlerin başkaldırılarının yapıldığı coğrafya oldu. Bu başkaldırılar, çeşitli sosyal, siyasal, diplomatik ve askeri nedenlerle hep yenilgiye uğradılar. Bu yenilgilerin sonrasında Kürtlere karşı devlet, sürgün ve mecburî iskan politikalarını devreye soktu..“
Osmanlı'ların son dönemlerinde başlayan ve „İttihat Terakki ile şekillenip, somutlaşan Türk milliyetçilerinin“ tek ulus, tek din ve tek devlet amacına ulaşmak için, gerek Müslüman olmayan hallklara ve gerekse, Müslüman engel olarak gördükleri Kurdlere karşı sürgün-iskan ve kıyım programlarını gerçekleştirdiler. Bu noktada Müslüman olmayan engel olarak Ermenileri, Rumları ve Yahudileri görüyorlardı. Yazar bu kitapta bununla ilgili şu belirlemeyi özellikle vurguluyor:
„Müslüman Araplarla ciddi bir sorunları olduklarını düşünmüyorlardı. Çünkü son çare ilerde şekillendirecekleri ulus-devletin egemenlik alanı olarak düşündükleri Anadolu coğrafyası için Araplar sorun değillerdi. Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında devlet yönetimine egemen olan İttihat ve Terakki, şöven milliyetçi eğilimlerini öne çıkararak, Kürt, Ermeni ve Rum halklarını yaşadıkları coğrafyadan silmenin planlarını yapıp uygulamaya koydu.“
Yazar, bu tarihi kesitte Kurdlere karşı uygulanan sürgün ve soykırım yıllarını da şöyle vurguluyor:
„Bu tarihi kesitte Kürtlere uygulanan en kapsamlı sürgün ve soykırım 1916-1917 yıllarında gerçekleşti. Ermenilere uygulanan sürgün ve soykırımın hemen ardından, bir yıl sonra ittihat ve Terakki yönetimi tarafından Kürtlere uygulanan tehcir ve soykırım, Ermeni tehcirinin gölgesinde kaldığı için pek dile getirilmemiştir. Aslında sayı olarak sürülen ve telef edilen Kürtlerin sayısı, Ermenilerin sürülen ve telef edilen sayısından az değildir.“
Bu noktada, Kürt aydınlarına yönelik ciddi bir eleştiri de yönelterek; „Özzellikle Kürt aydınları Ermeni tehcirine karşı takınmış oldukları olumlu duyarlılığı kendi halkı için göstermediler. Bu duyarsızlık hala da devam etmektedir.“ diyor.
Kitap ikinci Bölümde „Cumhuriyet dönemindeki uygulamalar“ başlığı altında sırasiyle Türk devletinin „sürgün, iskan ve kıyım“ alanında çıkardığı kanun ve yasaları incelemekte. Bu konuda;
„885 sayılı İskan Kanunu, 1097 sayılı İskan Kanunu, 2510 sayılı İskan Kanunu, Rum (Poltus) sürgün, kıyım ve mübadelesi, Yahudi sürgünü (programı), Varlık Vergisi ya da sermayenin Türkleştirilmesi“ başlıklar şeklinde veriliyor.
Başta da belirttiğim gibi, titizlikle hazırlanmiş bir çalışma.
Bir çok tartışmalı ve eleştirilmesi gereken bu konudaki „Kurd aydın tutumu“na yönelik de eleştirel duruşu göstererek, özellikle 1916, 1917 ve 1918 yıllarında sürgün ve iskan yollarında katliama uğramış Kurd nüfusunu 750 bini aşan rakamlarla belgelemektedir. Kitabın bu katliamlara ışık tutması, kıyıda köşede kalan belgeleri günışığına çıkararak, okuyucuyla paylaşması açısından; eline sağlık kek Osman, değirli bir çalışma ve tarihi sorumlulukla hazırlanmiş bir eser detirtiyor.
Kek Osman Aydın'ı bu çalışmasından dolayi kutluyor ve ayni titizlikle yeni çalışmalarını dört gözle bekliyorum.