Vahap Coşkun
Maçların hepsini takip ettim; birçoğunun doksan dakikasını izledim, dersler nedeniyle kaçırdıklarımın da özetlerine baktım. Katar dışında “Ne işi var bu takımın bu kupada?” diyebileceğim bir ekip olmadı. (…) Demokratikleşme sadece siyasette değil; futbolda da hayati! Futbol bilgisi demokratikleştikçe, tabana yayıldıkça, alttakiler ile üsttekiler arasındaki mesafe hızla kısalıyor ve biz futbolseverlerin bahtına da daha güzel maçlar düşüyor.
Futbolu çekici kılan en önemli özelliklerinden biri de her türlü sonuca açık olmasıdır. Sahaya çıkan takımlar arasında güç, maddi imkân ve yetenek farkları muazzam olsa da, bir maçın nasıl biteceği önceden kestirilemez. Fark yiyeceği tahmin edilen bir takım çıkar maçı galibiyetle tamamlar. Bol gol beklenen bir maçta top bir türlü ağlarla buluşamaz. Tatsız tuzsuz geçeceği düşünülen bir karşılaşma herkese parmak ısırtır.
Katar’da devam eden Dünya Kupası, bu açıdan çok lezzetli mücadelelere ve neticelere sahne oluyor. Sürpriz perdesini Suudi Arabistan açtı. Suudiler, kıymetlimiz Messi’nin ve gönlümüzün şampiyonu Arjantin’in gözünün yaşına bakmadılar, Tangocuların heveslerini kursaklarında bıraktılar. Hem de öyle süklüm büklüm bir oyunla ya da tesadüflerle değil, taktik disiplinden taviz vermeyerek ve tavizsizce mücadele ederek maçı kazandılar.
Kariyerinin büyük kısmını Afrika ülkelerinde geçiren ve bir Afrika futbolu uzmanı sayılan karizmatik hocaları Hervé Renard, Suudi Arabistan’ı kelimenin tam anlamıyla taş gibi bir takıma dönüştürmüş. Her ne kadar ikinci maçlarında Polonya’ya yenilseler de, takım gruptan çıkma şansına sahip. Arjantin’e yaptıklarını Meksika’ya da yaparlarsa, son 16’ya kalırlar. Doğrusu diğer takımın Mavi-Beyazlılar olması koşuluyla, Renard’ın takımının bir üst tura çıkmasından çok zevk alırım.
Japonya’nın bütün kupaların doğal favorisi Almanya’yı 2-1 ile ters yüz etmesi kupayı daha bir güzelleştirdi. Jamal Musiala, Leroy Sane ve Serge Gnabry gibi göz kamaştırıcı yıldızların enerjisini Thomas Müller, Manuel Neuer ve Antonio Rüdiger gibi ayakların tecrübesiyle harmanlayan Almanya karşısında, Japonya ezilmedi büzülmedi. Sakin kaldı, geriye düşmesine rağmen sabretti, ısrarla kendi oyununu oynadı ve nihayetinde Panzerleri alt etti.
Herhalde futbolseverlerin kahir ekseriyeti İspanya ve Almanya’nın yer aldığı bir grupta Japonya’ya figüran rolünü biçiyordu. Ama Japonlar bunu reddettiler ve başrole talip oldular. Eğer Kosta Rika engelini aşsalardı, başrolü de kapmış olurlardı. Ancak Almanları yenmenin verdiği aşırı özgüven ve motivasyon kaybı onlara pahalıya patladı. Her dört takımın da yoluna devam etme ihtimalinin olduğu bu grupta, son maçlar nefes kesecek. Bakalım Japonlar, Panzerlerin olduğu gibi, Boğaların da hakkından gelecek mi?
Yüreği okşayan güzel maçlar
Suudilerin ve Japonların açtığı yolu Faslılar da takip etti ve 2-0 gibi net bir skorla Belçika’yı acılarıyla baş başa bıraktı. Belçika, son dönemlerde her turnuva öncesinde flaş ekiplerden biri kabul edilir. Gerçekten de çok iyi bir kadrosu var Belçika’nın; her hocanın takımında görmek isteyeceği Cuortois, Tielemans, Carrasco, Hazard, De Bruyne, Lukaku ve Batshuayi gibi kalburüstü oyunculara sahip. Fakat bir türlü bu kadrodan beklenen oyunu sahaya yansıtamıyorlar. İlk maçta Kanada’yı tek golle geçerken göz doldurmamışlardı.
Fas karşısında ise Belçika hüsrana uğradı. Chelsea’li Hakim Ziyech ve arkadaşları Belçika’yı sahaya gömerken, sadece ülkelerinde değil dünyanın her köşesindeki Faslıları da sokağa döktüler. Hatta Brüksel’deki kutlamalar ufak çaplı bir krize de neden oldu. Kanada’nın evinin yolunu tuttuğu ve Fas’ın büyük bir avantaj yakaladığı grupta, Belçika ve Hırvatistan bir varlık-yokluk maçına çıkacaklar.
Suudi Arabistan’ın, Japonya’nın ve Fas’ın aldığı çarpıcı galibiyetlerin yanı sıra İran’ın Galler’i 2-0 yenmesi, 1-1’lik maçta Ekvador’un Hollanda’ya kök söktürmesi de ağızlarda hoş bir tat bıraktı. Muhtemelen yüreğimizi okşayan bu tür güzel sonuçlara bundan sonra daha fazla rastlayacağız.
Çünkü takımlar her geçen gün birbirlerine daha fazla yaklaşıyorlar. Maçların hepsini takip ettim; birçoğunun doksan dakikasını izledim, dersler nedeniyle kaçırdıklarımın da özetlerine baktım. Katar dışında “Ne işi var bu takımın bu kupada?” diyebileceğim bir ekip olmadı. Katar, henüz bu seviyede bir meydan okumaya hazır değil; sahada çok acemice işler yapıyorlar. (Yine de ilk kez katıldıkları turnuvada, Senegal ile oynadıkları ikinci maçta ilk golü bulduklarında dünya şampiyonu olmuş gibi yaşadıkları sevinç görülmeye değerdi.)
Lakin diğer ülkeler arasında öyle dağlar, dereler yok. Kuşkusuz İngiltere-İran (6-2) ve İspanya-Kosta Rika (7-0) maçlarında olduğu gibi bazen ipin ucu kaçıyor ve çok farklı skorlar ortaya çıkıyor ama bunlar futbola mündemiç. Nitekim fark yiyen her iki takım da hemen toparlandılar ve bir sonraki maçı galibiyetle kapattılar. Ayrıca denk güçlerin mücadelesinde de bazen böyle sonuçlar görülüyor. 2014 Dünya Kupası’nda Brezilya’nın kendi evinde Almanya’ya 7-1 kaybettiğini ya da 2020’de Avrupa Uluslar Ligi’nde İspanya’nın Almanya’yı 6-0 ile bozguna uğrattığını unutmayalım.
“Annelerin ligi”
Sanırım ülkeler arasındaki mesafenin giderek azalmasının en önemli nedeni, futboldaki küreselleşmedir. İki yönlü bir küreselleşmedir bu:
Bir yandan futbolcular dünyanın dört bir yanına dağılıyorlar. Suudi Arabistan ve Katar bir istisna teşkil ediyor; zira her iki takımdaki oyuncuların tamamı kendi ülkelerinde top koşturuyor. Ama diğer milli takımların kadroları farklı ülkelerde forma giyen futbolculardan oluşuyor. Bazen bir takım tamamen ülke dışında oynayan oyunculardan kurulu bir ilk 11 ile sahaya çıkıyor.
Futbolcular farklı rekabet düzeylerini tecrübe ediyorlar, artık hep “annelerinin liginde” oynamıyorlar! Bir futbolcunun milli bir maçta önüne çıkan kişi ya takım arkadaşı ya da aynı ligdeki veya başka bir kupa mücadelesindeki karşılaştığı rakibi oluyor. Futbolcular birbirlerini tanıyorlar, karşılıklı olarak birbirlerinin meziyetlerini ve zaaflarını biliyorlar. Bu da takımlar arasında bir uçurum oluşmasını engelliyor.
Diğer yandan futbol bilgisi de küreselleşiyor. İdman teknikleri, koşu mesafeleri, taktik varyasyonlar, futbolcuların oyunun herhangi bir alanına ait performansları, vb. gibi ihtiyaç duyulan her veriye rahatlıkla erişilebiliyor. Herkes birbirini görebiliyor, herkes birbirinden öğrenebiliyor ve tabii olarak herkes birbirine karşı tedbir de alabiliyor. Şüphesiz bu tedbirler her zaman tutmuyor, kâğıtta yazan sahaya olduğu gibi aksetmiyor ve maç her zaman sahada kazanılıyor ama futbolda gizem giderek azalıyor.
Velhasıl, demokratikleşme sadece siyasette değil; futbolda da hayati! Futbol bilgisi demokratikleştikçe, tabana yayıldıkça, alttakiler ile üsttekiler arasındaki mesafe hızla kısalıyor ve biz futbolseverlerin bahtına da daha güzel maçlar düşüyor.
Kaynak: Serbesiyet
https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/demokratiklesme-futbolda-da-iyidir-111345/