31 Mart yerel seçimleri sonrası, kargaşa ve bilinmezlik devam etmektedir. HDP, içinde Kürtleri de barındıran bir “Türkiye partisi “olduğunu iddia edenler, Kürt nüfusunun yoğun olduğu, herhangi bir Türk beldesinde aday göstermedikleri gibi, Kürdistan’ın önemli bazı yerleşim yerlerinde de oy kaybına uğradılar.
Kürd siyasetinin “demirbaş” temsilcileri son birkaç yıldır yenilgi, zayıflama, başarısızlıklarını bir zafer olarak göstermeye devam etmektedirler. Her yenilgi sonrası “govendler” tutulmaktadır.
Kürd siyaseti, devleten aldığı darbe ve zararların yanı sıra yaşlanmanın da verdiği bir psikoz içinde hatalar yumağında debelenmektedir. İmralı’da tutuklu olduğu bilinen Öcalan için başlatılan ölüm oruçlarının yerel seçimler öncesine rastlaması bir tesadüf olmadığı bilinmelidir.
Ulaştığı biyolojik evre gereği ölümüne beş kala 20’li yaşlarında Kürd gençlerinin açlık grevlerindeki ölümleri ile kendisine “borçlarını” ödediklerini söylemek, son derece Dehakça olduğunu bir daha söylemeliyim. Dünya’da serokları için, gençlerin can borçlarının olduğunu söyleyen KCK’den başka bir örgüt yoktur. Bu açıklamalarıyla Ortodoks dini bir Şii örgüt gibi, kendi gençlerini Kerbela’da kurban vermeye çağırmalarının bir farkı ve saygı duyulacak bir yanı yoktur.
Kürd örgütlerinin temsili ve nicel gücü giderek azalmakta, etkinlikleri devletin de uyguladığı şiddet ve zulüm sonucu giderek edilgen bir durum arz etmektedir. Yaşları 70-80’i geçmiş eski Stalinist kadrolar ve liderlerimiz halen gömlek düğmeleri açık gezmeye devam etmektedirler.
Kürd halkı, seçim aletinin kendilerini kurtaramayacağını anlamaktan uzak olduğunu bir daha anlamıştır.
Daha önce KCK’nin yürütmüş olduğu “hendek” siyasetinin Kürdistan halkı üzerinde kalıcı bir güvensizlik, mecalsizlik ve yıldırmaya neden olduğu görülmektedir. AKP batı illerinde oy kaybederken, Kürdistan’da oylarını çoğaltmasının yegâne sebebi KCK ve HDP’nin yürütmüş oldukları yanlış politikalarında saklı olduğu aşikardır. Sonuç olarak, Türkçü ve ümmetçi geçinen AKP’nin büyük şehirlerde oylarının düşmüş olması, HDP’nin buralarda aday göstermemesinin bir sonucudur. AKP’nin başta, Kürd halkına uyguladığı baskı ve zulmüne rağmen izlediği siyasetin Türk devletinin üzerinde yıkıcı bir etkisinin olduğunu da görmek gerekir. Türk devleti kurulduğu 1920’li yıllardan bu yana ilk defa bu denli yönetilmekten uzak bir zümrenin elindedir. Bu durum Kürdistan halkının talep ve haklarını alma konusunda bir kolaylık sağladığı bilinmelidir.
Kürdü “içinde” barındıran HDP’nin ise Kürdistan da oyları düşmüştür. Bu sonuçtan da anlaşılacağı gibi yanlış politika HDP ve iktidar hükmünü ele geçiren AKP için de inişe geçtiğinin bir göstergesidir.
Başta Diyarbakır da olmak üzere PSK ve PAK’ın oluşturdukları seçim ittifakının ihtiyaca cevap veren bir kapasitede olmadığını, ancak doğru ve bir ihtiyaç olduğunu söylemeliyim.
DERSİM’de HDP’nin kaybı ve MAÇOĞLU
Mart seçimlerinin asıl jokeri eski Ovacık Belediye Başkanı Maçoğlu olduğunu kabullenmek gerekir. (Kendisinden boşalan Ovacık belediyesini CHP ye kaptırılmasını nasıl yorumlamalıyız?)
Bu birazda HDP’nin yürüttüğü ve kendileri dışında herkesi küçük görme anlayışına verilen bir cevaptır. Kırk yıldan beridir Kürd mücadelesini yürüten örgütleri yok sayıp, partiyi enternasyonalizm, kardeşlik esintileri ile sıradanlaştıran anlayışlarına da bir tepkidir. Maçoğlu’nun HDP’ten aday gösterilmesi veya HDP tarafından desteklenmesi mümkün olabilirdi. HDP, Dersim’de var olan iki milletvekilini de kazandığı bilinmektedir. Kendileri kazanınca Dersim halkı yurtsever, başkaları kazanınca da Kemalist oluyor. Aslında en büyük Kemalıst akıl hocaların HDP’de olduğu da bir başka gerçekliktir.
Büyük metropollerde CHP ve iyi parti adaylarını pasif desteklemeleri ve bu destek karşılığında, HDP nin adı bile anılmayıp, teşekkür bile edilmemesi HDP için sorun değilken, Maçoğlu’nu ve Dersim’in Kemalistiğini bu denli sakız yapmaları anlaşılır gibi değildir.
Hem demokrasi, seçim, halk iradesi deyip, bu denli hiddetlenmeleri doğru değildir.
KCK mensubu A. H. Kaytan’ın naif açıklamalarının da Maçoğlu’nun kazanmasında etkili olduğu bir diğer gerçekliktir.
Dersimin koşullarını bilmeyen, Alevi Kürd inancına mensup olmayan arkadaşlarımızın biraz hoşgörülü eleştiriler de bulunmalarının daha doğru olacağına inanıyorum. Dersim’de, Cumhuriyet tarihi boyunca son birkaç dönem hariç, hep CHP kazanmaktaydı.
Maçoğlu’nun kazanmasına, belki egemen siyasetçilerin kendi aralarındaki rekabetlerinden dolayı sevinenler olmuştur. Ancak sömürgeci devlet partilerinin kazanmasından daha kârlı olduğumuza şüphemiz olmamalı ve Kürd hareketi Dersim’i kaybedilmiş saymamalıdır.
Kürdistan coğrafyasındaki bazı diğer beldelerde yapılan yanlışlıklar ve devletin şiddet politikası bazen olumsuz sonuç verebilir. Buna bakıp tabloyu kara görmenin bir anlamı yoktur.
Zulümleri şiddetli olanların sonları da mutlaka şiddetli olur.
“Rahmetli“ Saddam’ın kulakları çınlasın…