DEVLETIN İÇ VE DIŞ MANEVRALARI VE UFUKTA YENİ ÇÖZÜM SÜRECİ!

Diyar Budak

Türkiye toplumu, İslam dini ve Kemalist ideoloji arasında gidip gelmektedir.

Bu anlayış ve ideoloji, Türk halkını giderek islamcı, faşist ve Kürd düşmanı haline getirmektedir.

Yüz yıllık tarihi boyunca, bu cumhuriyet, bir kaç konuda başarılı olmuştur.

1. Atatürk büstlerinin üretimi

2. İslam ve Türk yayılmacılık anlayışı

3. Kürd sorununda kontra örgütleme

TC devleti, öncelikli görev olarak, yaptığı tüm kurumlara, betondan yapılan kara Atatürk büstlerini, baş köşesine koymasıdır.

Bir asır boyunca, toplumu büst ve resimlerin altında, ırkçı ve asimilasyoncu bir provaya tabi tutarak, Turancı bir ideoloji enjekte edip, Kürd düşmanlığı ile zehirlemiştir.

Kemalist iktidarlar büyük düşman olarak Kürd halkını görmektedir.

Türk devleti, tarih boyunca kendi varlığını ortaya koyarak, Kürdlerin statü sahibi olmasını engellemektedir.

Gerektiğinde emperyal güçleri, Kürd sorunu konusunda tarafsız ve kendilerinden yana razı etmek için taviz üstüne taviz vermiştir, çıkarlarına ortak etmiştir.

İhtiyaçları olmasa da Rusya’dan silah satın alarak, ABD’ye ödünler vererek çöküntü eşiğine gelmiş ulusal ekonomilerini heba etmekten teredüt etmemiştir. Amaç, bu güçlerin Kürdlerden uzak durmalarıdır.

Bazende Kürdlere önderlik iddiasıyla yola çıkan, bazı örgütlü memurlar, sahte sosyalistlik adı altında, bayrak ve devletin gerekli olmadığını zırvalamaktadırlar.

Böylece, sömürgeci devleti “yerli, Kürde insani yardım eden güçleri de “yabancı emperyalist” görmektedirler.

Bu anlayışın kapalı kapılar arkasında, örgütlendiğinden hiç kimse şüphe duymamalıdır.

Diyarbakır’da HÜDA-PAR'ın Filistin’e destek, kutlu doğum günü, Fransa’ya tepki yürüyüşü adı altında yapılan eylemler ile HDP’nin Fransa’yı protesto etmesi mantık olarak aynı kapıya çıkmaktadır.

Başka bir deyimlen ile “Kürde, bayrak ve devlet istemeyiz” diyenler aynı kozmik güçler tarafından yönetilmektedir.

Bir dönem Londra’da Komkar derneğinin hazırlamış olduğu, 93 Newroz gecesine, saldırı olmuştu. PKK’nin sorumlusu olarak saldıran zat, kendisine ödül olarak Şam’a gidip Öcalan ile görüşmesi sağlanmış, böylece yıldızı parlamaya başlamıştı.

Bu görüşme de Öcalan kendisine, “seni gidi samana bağlı öküz“diye azarlamasına rağmen, o pişkince bunu hak ettiğini söylemekteydi. Aynı zat yıllar sonra İmralıya gidip Apo’nun mektubunu, seçim öncesi getirip okuyan ve ardından adının başına akademik anlam taşıyan üç harf getirmeyi de başarmış Doç. Ali Kemal’dir...

Bu devlet kimi, ne zaman ve nasıl kullanacağını iyi bilmektedir. 1999 da sınır dışına çıkarılan gerilla güçlerinin bugün Güneyde konumlanmış olmalarına rağmen, Kürdistan devletinin varlığından rahatsız ve kazanımlarını sahiplenmekten uzak ve yöneticilerinin bir kısmı yıkıcı bir politika izlemektedirler.

İkincisi ise Türk devleti, her yerleşim yerinde, eğitim ve sağlığa yönelik yatırımlardan ziyade dini kurumlara önem vermektedir.

Gösterişli ATM’ler, estetik mimarisi yüksek minare ve camilerin yanısıra, Kuran kursları, İmam Hatip okulları açarak insanların imanlarına yatırım yapmaktadırlar.

Giderek fakirleşen toplum, işsizlik, kriminal suçlar, değer kaybı, adeletsizlik hat safhadadır. Toplumsal muhalefeti engellemenin tek yolu din ve algı oluşturmadır.

Türk halkı şimdiden, diğer dünyadaki cennete gitmek için bu dünyadaki nimetlerden vaz geçmiş görünmektedir.

Üçüncü olarak, Cumhuriyet tarihi boyunca devlet, Kürd sorununu çözmek konusunda hiç bir zaman doğru davranmadı. Kendi beka korkusu öncelikleri olmuştur. Çözüm sürecinde insiyatifi kötüye kullanmaktan itina edilmediğinden dolayı sonuçsuz kaldı.

 

YENIDEN ÇÖZÜM SENARYOSU

Öcalan’a içerde yapılan, dayatma ve işkence sonucu iradesi teslim alındı. Ancak dışardaki örgütün halen ”irademiz İmralıdır”demeleri, bir esirin esiri olma anlamındadır. Görünen odur ki; AKP hükümeti sıkıştıkça, tekrar devirdiği çözüm masasına geri gidecektir. Bu defa kendi tecrübelerine dayanarak, belli insanlara daha aktif rol verilecektir.

Perinçek’in son söylemleri bu anlamda önemlidir. Uzun süreden beridir adada tutuklu bulunan Öcalan, kendisi dahil olmak üzere, tüm HDP’li tutukluları serbest bırakılmasını talep etmesi bir ihtimaldir. Bu ihtimalin kabul görmesi durumunda, HDPli kitleler, kol kola zafer kazanmış havasında, “biji serok Apo” naraları ile halaya durmaları mümkündür.

Apo’nun bu hamlesi, Kandil ve PKK’nin muhalefeti ile karşılaşacaktır. Böyle bir durum, ateşkesin uygulanması konusunda da ikili anlaşmazlık daha da belirginleşecektir.

Daha önce açlık grevlerinin sonlanmasında sorumluluk alan Öcalan’ın kendisiydi. Bu koşullarda yeniden rol alması onu “ödüllü milli bir kişilik” haline getirebilir. PKK’nin İran’cı Öcalan’ın Tc yi tercih ettigi giderek, göstergelerin bu yönde olduğudur. Önümüzdeki dönemde bu çekişmenin giderek bileneceğini hep beraber göreceğiz. Bu sadece bir senaryonun öngörüsüdür. Kürd tarihi tekerrürüdür.

Yeni Gökalp‘lara hazır olmalıyız