Diyarbakır Eğitimi İzleme ve Reform Girişimi (DİERG) Direktörü Prof. Dr. Aziz Yağan, ebeveynlerin belediyelerden çokdilli kreş talebinde bulunmasını istedi. Bu konuda ısrarcı ve umutlu olmak gerektiğini belirten Yağan, “Anadillerin bazıları ölmüş, bazıları ölmek üzere. Bu ölümlerin sürmesine izin veremeyiz” dedi.
21 Şubat Dünya Anadil Günü yaklaşırken Kürtçenin haklarını savunan kurumlar değişik etkinlikler düzenlemeye başladı. Diyarbakır Eğitimi İzleme ve Reform Girişimi (DİERG) de ebeveynlere, belediyelerden her mahallede çokdilli kreş talebinde bulunulması çağrısı yaptı.
Aslında DİERG’in, ebeveynlere çokdilli kreş açılması için yaşadıkları yerlerdeki belediyelere dilekçe ile başvuruda bulunmaları yönünde yaptığı çağrıyı, sivil itaatsizlik önerisi olarak yorumlamak mümkün. “Bu alanda yerel yönetimler tekdilli kreşin yanı sıra, çokdilli kreş de açma ve işletme hakkına sahiptir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın izniyle açılacak çokdilli kreşler ile Türkiye’nin okul öncesi eğitimdeki eksikliği de büyük oranda tamamlanabilecektir" denilen DİERG çağrısında, yerel yönetimlerin mahalle ve köylerde çokdilli kreşler oluşturmasının sosyal belediyeciliğin gereği olduğu belirtildi.
Çağrıda, ayrıca, “Dilekçe veren sayısı bir kişi bile olsa talebin karşılanması gerekmektedir. Ebeveynler dilekçe vermeye başladığında yerel yönetimler tarafından çokdilli kreş oluşturma ve işletme dahil her aşamaya bir sivil toplum kuruluşu olan DİERG de gözlemci olarak katılmayı istemektedir” ifadelerine yer verildi.
Aslında DİERG’in sözünü ettiği kreş, belediyelere kayyım atanmadan önce Diyarbakır ve birçok il-ilçede zaten hayat bulmuştu. Belediyelere atanan kayyımlar, kreşlerin adlarını değiştirmese de içeriğini değiştirdi. Kayyımlar 'tek dil' şiarından yola çıkarak kreşlerden ve belediyelere ait kurumlardan, örneğin web sitelerinden Kürtçeyi uzak tuttu.
'ANADİL HAKKINI SAVUNMAK DURUMUNDAYIZ'
Hal böyleyken belediyeler, çokdilli kreş için başvuruda bulunacak yurttaşların dilekçelerine olumlu yanıt verebilir mi? DİERG Direktörü Prof. Dr. Aziz Yağan, bu soruyu şöyle yanıtladı: “Bazı kayyımların web sitelerindeki Kürdce ifadeleri kaldırmış olması ya da bazı sitelerde göründüğü halde Kürdce butonunun aktif olmaması ya da Zazacanın Kürdceden ayrı bir dil olduğu iddiasında taraf olunması çokdilli kreşlerin de görmezden gelineceğini düşündürebilir pek tabii. Ancak her durumda ve koşulda insan haklarının bir parçası olan anadil hakkını savunmak, talep etmek ve hayata geçişini sağlamak durumundayız. Vatandaş bağlı bulunduğu belediyeye resmi başvurusunu yaparsa süreç başlamış olacak. Dilekçelere yanıt hızı, yanıtın içeriği bizi yönlendirecek. Öneri sadece kayyımla yönetilen belediyeler için yapılmadı. Borçka, Hopa, Kırklareli, Fethiye, Marmaris ya da Ankara olması fark etmez. Türkçe dışındaki anadillerine ve konuşucularına gösterilecek herhangi bir resmi kişisel ya da kurumsal direnci bilmek, topluma ve direnci giderebilecek resmi üst kurumlara iletmek ihmal edilmemeli.”
UMUT BİTMEZ, SADECE SESSİZLEŞİR
DİERG, “Dilekçe veren sayısı bir kişi bile olsa talebin karşılanması gerekmektedir” diyor. İçinde bulunduğumuz siyasal ortam, kayyımlarla yurttaşlar arasındaki mesafe nedeniyle talebin karşılanması uzak bir ihtimal görünüyor. Yine de DİERG ya da ebeveynler böyle bir talebin karşılanacağına dair bir umut taşıyor olabilir mi?
Prof. Dr. Yağan, “Bir kişi dahi talep ederse tabi ki sosyal devlet olma gereğini dikkate alarak bir proje geliştirilmeli” diyor: “Ebeveynlerin böyle bir umudu olması konusu ise tartışılabilir bir nitelikte şu an. Ama bunun tartışılır olması dahi kabul edilemez. Geçmiş deneyimler umutvar olmayı pek mümkün kılmıyor ancak burada mesele umutvar olmaktan öte velilerin idealist ve kararlı durma konusunda irade sahibi olduklarını fark etmeleridir. Bu tür yaklaşımları duygular bağlamında ele alırsak kısır bir döngüye girmekten kendimizi alıkoyamayız. Uygulamalar ümitleri törpüler, ümitsizlik ise sıradan ve olması gereken hakların talep edilmesini engeller. Bu yüzden duygu temelli değil, stratejik ve evrensel insan hakları bağlamında konu ele alınmalı. Bu nedenle, her fırsatta ve koşulda söz konusu talebin karşılanması adına bir çağrı yapmayı uygun bulduk.”
Yağan, umutlu olmak konusunda ise, “‘Umut’ bitmez, sadece sessizleşir. Yeter ki hakları hatırlayalım. O zaman ‘umut’un dili çözülür” dedi.
AKTİF KATILIMCI YURTTAŞLIK
Kayyım yönetimindeki belediyeler, çokdilli kreş talebinde bulunacak yurttaşlara yanıt verme nezaketinde bulunsa bile, birçok gerekçeyle talebi reddetme yoluna gidecektir diye düşünüyorum. Birçok kişinin de benim gibi düşündüğünü hissediyorum.
Aktif katılımcı yurttaşlık gereklerini hatırlatan Prof. Dr. Aziz Yağan, “Çokdilli kreş talebini belediyenin kaynak yetersizliği nedeniyle reddetmesi ya da ertelemesi halinde ebeveyn, durumu bize bildirmek dışında belediye bütçesini de incelemelidir” diyor. Ve ekliyor: “Aktif katılımcı yurttaşlık gereği, bir önceki yılın faaliyet raporundan belediye bütçesi nerelere, ne kadar harcanmış ve verim alınmış mı incelemelidir. Verimliliği ve kaynak israfı olup olmadığını diğer belediyelerin ya da sivil toplum kuruluşlarının aynı faaliyetini karşılaştırarak irdeleyebilir. Stratejik planda ya da performans programında çokdilli kreşin faaliyete geçişi ikna edici mi, bakmalıdır.”
TÜRKİYE’DEKİ ANADİLLERİN SORUNLARI ORTAK
21 Şubat Dünya Anadil Günü yaklaşırken, Türkçe dışındaki diğer anadillerin durumunu da sorduk Yağan’a. Yağan, “Türkiye’de konuşulan Türkçe dışındaki anadillerinin de genel olarak sorunu ilk iki maddede belirttiğimiz çerçevede ele alınabilir. Durum ne kadar endişe verici olsa da, Türkçe dışındaki anadillerinin öğretilmesi için hem kreş çocuğun en uygun dönemdir, hem de ilerideki akademik başarısını artıran bir altyapıdır, süreçtir” dedi.
Anketler, Kürtçenin günlük hayatta eskiye nazaran daha az konuşulduğunu gösteriyor. Bu konuyla ilgili değişik yorumlar yapıldı ve çözüm önerileri sunuldu.
Kürtçenin daha az konuşulduğuyla ilgili olarak Yağan, “Evet daha az konuşulduğu da, çocuklara daha az aktarıldığı da doğru ve bu sorunun birçok sosyal, ekonomik ve kültürel nedenleri var” tespitinde bulunuyor.
Yağan, konuyla ilgili olarak, “Geçmiş resmi ve katı tek dil politikasının tavizsiz uygulamalarının kanıksanmış olması nedenlerden biri. Günlük hayat dediğiniz kamusal alanı da kapsar, kamusal alanda ise iktidarların gölgeleri olur, güncel politik yaklaşımlar mutlaka sirayet eder. Dolayısıyla söz konusu azalma bu bağlamda şaşırtıcı görünmemektedir” ifadelerini kullandı.
Anadillerin yaşaması için neler yapılabilir? Prof. Dr. Yağan, şunları söyledi: “Günümüzde, ekonomide kullanılmayan anadillerin günlük hayatta da yaygınlaşması pek olası değil. Şavşat, Lice gibi yerlerde günlük hayat Türkçe dışındaki anadillerle de örülü. Ancak, İstanbul, Antalya, Ankara böyle değil. Yalnız eğitim kurumlarında verilen veya verilecek anadil eğitimiyle sınırlı bir kullanım sağlanacağı açık. Ancak anadillerinin bazıları ölmüş, bazıları ölmek üzere. Bu ölümlerin sürmesine izin veremeyiz.
Eğer şimdiki 3-5 yaşındaki nesli kreşlerde anadilleriyle tanıştırabilirsek, öğretebilirsek; anadilinin dolayısıyla çocuğun kimliğinin ve kültürünün tekrar dilde belirmesi ve güçlenmesinin sağlanması etkili ve umut verici başlangıcı işaret edecektir.”