Esad’ı devirmek için çıkılan yolda Esad’ı darbelerden savunmaya varan bir ucube patikaya savrulmayı da görmek varmış!
Seçim yaklaştıkça iktidardaki koalisyonun açık-örtük adımları da sıklaşıyor. Bir yandan asgari ücretten EYT adımına varan ekonomik düzeltme hareketleri, bir yandan yargının doğrudan dahil olduğu siyasal mühendislik faaliyetleri ve öte yandan da dış politikada yılların birikimi olan bazı açmazların türlü yollarla çözülmesi için yapılan girişimler…
Bugünkü konumuz bu sonuncusu. Kaşıkçı dosyasının bir barışma armağanı olarak Suudi makamlara teslim edilmesinden ve vaktiyle bölgesel egemenliğin bir trampleni olarak görülen Müslüman Kardeşler (İhvan) örgütüne desteğin büyük oranda çekilmesinden sonra Körfez ülkeleriyle (ve dolayısıyla çok ihtiyaç duyulan Körfez sermayesiyle) ilişkiler bir nebze olsun düzelmişti.
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik darboğazda Rusya’nın da desteğine büyük ihtiyacı olduğu biliniyor. Bu noktada Rus gazının 20 milyar dolarlık borcunun ötelenmesi başlıca adımlardan biri oldu. Geçen yılki fahiş doğalgaz-elektrik zamlarının toplumda yarattığı huzursuzluk, bahar aylarına gelindiğinde AKP’nin bazı anketlerde yüzde 30’ların bile altına düşmesiyle kendini göstermişti. Geçen yıl anket yapılıyordu ama bu yıl seçim yapılacak. Bir başka deyişle, ‘tatbikat değil savaş yılı’ndayız! Dolayısıyla, kendisiyle örtük bir savaş halindeki Batı’yı doğalgaz kozuyla cezalandıran Rusya’nın bu 20 milyar dolarlık ‘jesti’ ve kesintisiz gaz akışı garantisi iktidar için önemli bir dayanak.
Fakat malum, kimse bu ‘jestleri’ karşılıksız yapmıyor. Hele 10 ayı geride bırakan bir savaşta bunalmış olan Rusya gibi bir ülke…
“Suriye ile yakınlaşma” gündeminin öncelikle bu kapıdan gündemimize girdiği konusunda bir mutabakat var. Ama mesele bundan ibaret de değil tabii.
Suriye’de Esad yönetiminin yıkılması ve yerine Türkiye ile ‘yakın’ ilişkide olacak bir İslamcı uydu rejim hayali sukuta uğrayalı çok oldu. Ankara’nın elinde, milyonlarca göçmen ve bunun içeride yarattığı politik gerilim ile bölge Kürtlerinin kazanımlarının geri itilmesi heyecanı kaldı.
Ve bunlar da yaklaşan seçimler öncesi ‘adım atmak’, hiç değilse bazı merasimler tertiplemek gereken başlıklar olarak öne çıkıyor.
“Suriye ile buzların erimesi süreci” de tam böyle bir ortamda hızlanıyor. Moskova’da bakanlar ve istihbarat başkanları düzeyinde yapılan görüşmeler, apaçık bir gerçeğin, 11 yıl sonra ve biraz da seçim zoruyla kabullenilmesi olarak değerlendirildi.
Fakat bu buz eritmenin de önemli handikapları var. Öncelikle iktidarın büyük ortağı AKP’nin İslamcı bağlarının bu keskin dönüşte arabadan düşmemesi gerekiyor. Öyle ya, “zalim Esed’e karşı mücahitlerin direnişi” davası da ensar-muhacir denklemiyle girişilen göç operasyonu da bu çevrelerin üstün gayretleriyle yürütüldü.
Böyle olunca iktidar medyasına büyük iş düşüyor: Suriye ile normalleşme adımlarını, son 11 yıla damga vuran bir politik hattın çöküşünü gizleyerek aktarmak!
Bu yönde çabalar epeydir görülüyor, gazetelerde televizyonlarda. Belli ki giderek sıklaşan şekilde görülmeye de devam edecek.
İşte tam bu noktada, bugünkü Türkiye gazetesinde çarpıcı bir performans göze çarpıyor: Gazetenin manşetinde “Suriye’de ordu ayarı” yazıyor iri harflerle. Üst başlıkta bu ayarın nedenini öğreniyoruz: “Ankara ile temas istemeyen generaller tasfiye” ediliyormuş! Haber, yılbaşı öncesi Suriye güvenlik birimlerinde ‘köklü değişim’ yapıldığını ve bu değişimlerin Türkiye ile yakınlaşma nedeniyle Esad’a yönelik darbe girişimlerini önlemeyi amaçladığını iddia ediyor.
Habere göre, “Türkiye ile Şam arasında başlayan süreç iç ve dış odaklar tarafından sabote ediliyor” imiş. Son 1,5 ayda Esad’a iki ayrı suikast teşebbüsünde bulunulmuş ve Esad da “İran kuşatmasını kırmak ve iç dengeleri sağlamak adına Türkiye’den bazı garantiler istemiş”… İçeriden CHP ve Millet İttifakı, dışarıdan ise Batılı ülkeler, İran ve PKK süreci tıkamaya çalışıyor, Esad’a “Erdoğan’la barış yapma baskısı” yapıyormuş…
Bu derme çatma çerçeveyi çizen haberde ilginç bir imza var: Yılmaz Bilgen… Bilgen, Suriye iç savaşının başından itibaren El Cezire Türk ve Yeni Şafak gazetelerinde çalışan, özellikle Nusra Cephesi militanlarıyla cephede verdiği pozlar nedeniyle tepki gören bir isim. Suriye’deki ‘cihadın’ en aktif savunucularından biri olmuş, Türkiye içi ve dışına ilişkin yazdığı pek çok sosyal medya mesajını silmek durumunda kalmıştı.
İşte o Yılmaz Bilgen, “Suriyeli Albay Yusuf Hamud” ile görüştüğünü ve albayın şöyle dediğini öne sürüyor: “Şam’da darbe korkusunun her geçen gün arttığını, İran-Rusya çekişmesinin en fazla ordu kademesine yansıdı.”
Azez, El-Bab ve Mare gibi cihatçıların etkin olduğu bölgelerde geçen cuma namazı sonrası Türkiye ve Erdoğan aleyhine sloganlar atılan gösterileri yazmak da Bilgen’e düşmüş: “Muhalifler arasında bazı provokatörlerin taşkınlık amacı ile kitleleri sabote ettiği tespit edildi” diyor.
Esad’ı devirmek için çıkılan yolda Esad’ı darbelerden savunmaya varan bir ucube patikaya savrulmayı da görmek varmış! “Esed yerine yine Esad diyecekler” tahmini zaten yapılıyordu. Ama çıtayı, neredeyse Esad için de “dik dur eğilme” sloganı atacak noktaya çekmek… Bu da nasip oldu, hamdolsun!
Analiz: Gazete Duvar
https://www.gazeteduvar.com.tr/dik-dur-egilme-simdi-de-esad-icin-mi-haber-1596720