İsmail Beşikci
Bahaeddin Sağlam, dini ve felsefi konularda yazan bir araştırmacı. ‘Ateist Kardeşlerim İçin’ başlıklı bir dosyası var. Bu dosya, yakında kitap olarak yayımlanacak.
Bu yazıda din ve bilim arasındaki farkları dile getirmeye çalışacağım. Din doğaüstü güçlere, kutsal varlıklara, Tanrı’ya inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurumdur. Bu, dünyayı, insanı, toplumu anlamanın, kavramanın, bir yöntemi olarak da değerlendirilebilir. Bu çerçevede mitoloji de insanı, toplumu doğayı anlamanın, kavramanın bir yöntemi olarak değerlendirilebilir. Burada önemli olan inançtır. Herhangi bir şeye inanırsınz, bu inancın gereklerini yerine getirirsiniz.
Bilim nedir? Bilim gözlemsel olguları açıklama ve betimleme yolunda genellemelere, hipotezlere ulaşma ve bunları tekrar olgulara dayanarak test etme sürecidir. Burada önemli olan olgulardır.Bilimin olgusal olmasıdır. Bilim Yöntemi, doğayı, toplumu, insanı anlamak için geçekleştirilen eylemsel ve zihinsel işlemlerin tümüdür. Gözlem, doğrudan yapılabildiği gibi dolaylı olarak da yapılabilir. Daha önceleri, bu konuda çalışanlar, yazanlar olabilir. Onlar, yazılarla, kitaplarla, fotoğraflarla gözlemlerini kayıt altına almış olabilirler. Bunları incelemek, dolaylı olarak yapılan bir gözlem olur.
Burada önemli olan bilgidir. Dinde inanç önemliyken, bilimde bilgi önemlidir. Bilgi, yeterince doğrulanmış gözlemsel bir önermeyi dile getiren bir ifadedir.
Bilim olgusaldır. Fizik, Kimya, Biyoloji, Astronomi, Jeoloji gibi, Doğa Bilimleri de , Tarih, Sosyoloji, Ekonomi, Antropoloji, gibi Sosyal Bilimler de olgusaldır. Olgu nedir? Olgu, evrende yer alan, izlenebilen gözlenebilen, sayılabilen her şey… Direnişler, köylerin evlerin yakılıp -yıkılması, sürgünler, sokağa çıkma yasakları gözlenebilen, izlenebilen olgulardır. Bu olguların, olgusal ilişkilerin bilimin, siyasetin kavramlarıyla incelenmesi ihmal edilemez. ‘Bu demirdir, bu kömürdür’ gibi önermeler yanında ‘’bu Kürddür’ önermesi de olgusaldır. Dinin, mitolojin dile getirdiği ifadeler olgusal değildir.
***
Din ve Bilim arasında en önemli fark eleştiri konusunda ortaya çıkar. Dinsel metinler, dinin önermeleri eleştirilemez. Bunları aynen kabul eder, gereklerini yerine getirirsiniz. Eleştiri, özgür eleştiri ise bilimin, bilim yönteminin çok önemli bir boyutudur.
Araştırmacı-Yazar Bahaeddin Sağlam’ın ‘Ateist Kardeşlerim İçin’ dosyasında,‘Allah’ın sonsuz varlığı ve insan özgürlüğü’, ‘Ahlak ve insan’,’ Allah, ruh ve bilinçdışı’, ‘İnancın ahlaka dönüşmesi için’, ‘Varlık ‘, sevgi veya hayatta hakikat var mıdır?’, ‘Kibir ve gurur’, ‘Allah’ı ne kadar tanıyoruz?’, ’Din kavgası mı siyasi çıkar kavgası mı?’ ‘Değişim ve gerçek İslam söylemi’, ‘Varlık, diyalektik, imtihan ve savaşlar, ‘Bilinç ve benliğin mahiyeti nedir?, ‘Allah’ın Nefsi, rahmet demek olan müşahhas varlığı’, ?’ ‘İsa’nın hakikat çağrısı’, ‘İnsan nedir’, ‘Varlık, bilinç ve sorumluluk’ …’Kabir ve Kabristan kelimelerinin etimolojisi’ … gibi konular dile getirilmektedir.
Bu ifadelerde, gözlenen, izlenen, sayılabilen bir durum yoktur. Çünkü bu ifadeler olgusal değildir. Bunun gibi ahlakın, felsefenin önermeleri de olgusal değildir. ‘Dürüst olmak gerekir’, ‘yaşamımızın amacı nedir gibi sorular …’ Bunlar, bir bilgi değil, inançtır. Bilginin, yeterince doğrulanmış, gözlemsel önermenin dile getirdiği bir ifade olduğunu yukarıda ifade etmiştik.
***
Bugün Kürdler, Ortadoğu’nun ortasında, Müslüman devletlerin ortasında, bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmış bir şekilde varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Bu süreci, bilimin kavramlarıyla açıklamak, tartışmak mümkündür. Ama bu süreç dinin kavramlarıyla nasıl açıklanabilir, bunu kestiremiyorum. Kürdleri bölen, parçalayan, paylaşan, Kürdlerin temel hak ve özgürlüklerini gasbeden devletlerinin hepsinin de İslam devleti olduğunu bildiğimizde bu açıklama nasıl yapılabilir. Bunu kavramakta zorlanıyorum. Kürdlere karşı Halepçe’de olduğu gibi soykırıma varan operasyonlar bile gerçekleştirildi. Enfal, zamana ve mekana yayılmış bir soykırımdı. Bunu nasıl anlamak gerekir?
İslam devletlerinin Kürdlere karşı geliştirdiği bu tutumların, Kemalistlikten, Baasçılıktan, Farsçılıktan farklı tutumlar olmadığı da dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. Kürd, Kürdistan sorununun böyle bir boyutu da vardır. Bunlar, bu devletlerin, İslam’ı kendi milli çıkarları doğrultusunda kullandıkları anlamına gelmektedir. Kürdleri, müştereken baskı altında tutmak sözü edilen bu devletlerin çok özen gösterdikleri bir durumdur.