Diyarbakır için, “Stratejik konumu, derinlikli tarihi, çok kültürlü yapısıyla özel ve önemlidir” diyen Diyarbakır Hafızası Proje Koordinatörü Nevin Soyukaya, “Tarihin Kavşağındaki Şehir” adını taşıyan ve internette yayınlanan serginin kentle ilgili bellek oluşturmayı hedeflediğini söyledi. Soyukaya, kentte yapılan restorasyon ve rehabilitasyon gibi çalışmaları için, “Alanı tahrip etmeden, özgün ve otantik yapısını koruyarak, bütünlüklü bir yaklaşımla gerçekleştirilmelidir” dedi.
verbay@gazeteduvar.com.tr
DİYARBAKIR – Arkeolog, araştırmacı ve yazar Nevin Soyukaya bir süredir Diyarbakır Kültür Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği’nde Diyarbakır Hafızası Proje Koordinatörlüğü görevini yürütüyor. Dernek Soyukaya yönetiminde ve Anadolu Kültür ile bir ortak çalışma gerçekleştirdi. ‘Diyarbakır Hafızası’ başlıklı dijital sergi ile şehri daha geniş bir kesime tanıtmayı amaçlayan çalışma, fotoğraflarla birlikte metinlere de yer verdi. “Tarihin Kavşağındaki Şehir” olarak sunulan sergi, “Amida’dan Girip Caramit’ten Çıkan Haritalar”, “Seyyahların Kayda Düştüğü Tarih”, “Sikkelerin Anlattığı Diyarbakır” ve “Tarihte Bir Parantez: Mervanîler” başlıklı metinlerle Diyarbakır’ın tarihine doğru bir yolculuğuna çıkarıyor okuru.
Sergiden amaçlanan da buydu zaten. Diyarbakır’la ilgili bir bellek oluşturmak. Projenin koordinatörlüğünü yürüten Nevin Soyukaya ile hem dijital ortamdaki sergiyi hem de kentin güncel sorunlarını konuştuk. Kentin tarihini ve bugününü, mimarisini ve doğasını yakından takip eden, bütün bu konularda çalışma yürüten Soyukaya, 1989-1995 arası Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Müdürü, 1995-2010 arası Diyarbakır Müze Müdürlüğü’nde arkeolog, 2010-2013 arası Diyarbakır Müze Müdürü ve Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı Alan Başkanı olarak görev yaptı. 2013’te Kars Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürü olarak atandı. Birçok kültürel ve sosyal projede yer alan Soyukaya, ayrıca yazar ve editör olarak birçok kitaba destek sundu.
Diyarbakır tarihiyle, kültürü ve mimarisiyle önemli bir kent. Bu tespit her fırsatta dile getiriliyor. Diyarbakır neden önemli bir kent? Bu sorunun cevabını, bir arkeolog ve Diyarbakır’la ilgili birçok çalışmaya katılmış bir isim olduğunuz için bir de sizden dinlemek isteriz?
Diyarbakır, Dicle’nin kıyısında, bazalt plato üzerine, çok sayıda su kaynağının bulunduğu, verimli topraklarla çevrili, yaşam için son derece elverişli, korunaklı bir alanda kurulmuş, ama aynı zamanda son derece stratejik bir noktada. Mezopotamya’yı, Anadolu’ya oradan kuzey ve batı ülkelerine ulaştıran yolların kavşağında kurulmuş bir şehir Diyarbakır, dolayısıyla ticaret yollarının da kavşağında. Var olduğu tarihten itibaren de savaş veya ticaret yolu ile sürekli egemen olunmaya çalışılmış, bu nedenle de çok sayıda uygarlığın el değiştirdiği bir şehir olmuştur. Bu aslında şehir için sürekli savaş, yıkım demek ama, aynı zamanda çok farklı kültürlerin yarattığı bir birikimin çeşitliliğin oluşmasına da neden oluşturmuştur. Bu nedenledir ki Diyarbakır, çok kültürlü, çok dilli ve çok inançlı bir şehir olmuştur her daim. İçkale’de Amida höyük şehrin ilk kurulduğu noktadır. Höyükte yapılan yüzey araştırmalarında M.Ö. 5 bine tarihlendirilmiştir ama farklı disiplinlerden bilim insanlarının katılımıyla yapılacak sağlıklı bir kazı ile kentin tarihinin çok eskiye gideceği muhakkaktır. Dolayısıyla, stratejik konumu, derinlikli tarihi, çok kültürlü yapısıyla özel ve önemlidir Diyarbakır.
BELLEK İÇİN SERGİ
Diyarbakır Kültür Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği’nin Anadolu Kültür ile birlikte hazırladığı Diyarbakır Hafızası başlıklı web sitesi ilgiyle karşılandı. Siz ne dersiniz, site hak ettiği ilgiyi gördü mü?
Evet, Diyarbakır Kültür Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği ve Anadolu Kültür’ün ortaklaşa yürüttüğü bir çalışma Diyarbakır Hafızası web sitesi. Online sergiler ile Diyarbakır’a dair bilgi ve belgeleri farklı temalar ile paylaşarak hafızayı canlı tutmayı ama aynı zamanda kente dair bir bellek oluşturmayı amaçladığımız bir proje. İlgiyle karşılandı, Diyarbakır’dan, yurt içinden ve dışından olumlu ve güzel dönüşler aldık. Katkı sunmak için bizimle bağlantı kuran duyarlı takipçilerimiz oldu ki bu bizim için çok önemliydi. İlk sergimiz daha çok kentin tarihi ve kültürel açıdan genel tanıtımını yapan bir ana sergi ve farklı temalarla dört alt sergiden oluşuyor.
Siteyi ziyaret edenlerin görüş ve önerileri olmuştur muhakkak. Yanı sıra beklentiler de dile getirilmiştir. Öne çıkan, derneğin de önemsediği ve cevap bulmayı tasarladığı beklentiler nedir?
Evet, yukarıda da sözünü ettiğim gibi güzel bir ilgiyle karşılandı sitemiz ve olumlu önerilerin yanı sıra ellerindeki fotoğraf ve belgeselleri, yazılı belgeleri paylaşarak katkı sunan takipçilerimiz olduğu gibi, büromuza gelip görüş, öneri, bilgi ve belgeleriyle katkı sunan hemşerilerimiz de oldu. Bu son derece motive eden, güç katan bir durum tabii ki. Daha çok neyi nasıl yapmak istediğimizi, amaç ve hedeflerimizi paylaştığımızda (ki sitenin hakkımızda bölümünde de amaç ve hedeflerimiz açıkça anlatılmaktadır), merakla yeni sergilerimizi beklediklerini söylediler daha çok. Ancak buradan bir kez daha hatırlatmakta fayda var, toplumsal hafızamızın kayıt altına alınması ve geleceğe aktarılması son derece önemli ve bu nedenle sitede talep ettiğimiz gibi, Diyarbakır’a dair, tarihi, mimari, sosyo-kültürel yaşam, tabiat, somut ve somut olmayan kültürel mirasa dair ellerinde bulunan her türlü bilgi ve belgeyi (görsel, işitsel, yazılı) bizimle paylaşarak katkı sunmalarını buradan da talep etmek isterim. Bunun için sitede belirttiğimiz adrese yazarak bizimle bağlantı kurmaları yeterli olacaktır. Bu katkının kentimizin hafızası ve geleceği açısından son derece önemli olacağı, duyarlı olan herkesin kabul ettiği bir gerçek tabii ki.
Sergide 4 başlık vardı. Bu başlıkları çoğaltmak gibi bir hazırlığınız var mı?
Üçer aylık sürelerle farklı temalarla sergilerimiz değişerek devam edecek. Mart 2020 başlarında yine farklı ve ilgi çekici başlıklarla 2. sergimizi takipçilerimizin ilgisine sunacağız. Bu nedenle ilgi duyanların www.diyarbakirhafizasi.org adresinden sitemize üye olmalarını ve bizi takip etmelerini özellikle öneriyorum. Ayrıca sergilerimizin ve sergi temalarının çoğalması ve zenginleşmesi için de bilgi ve belge açısından katkı sunulmasını önemsiyoruz. Zira katılımcılığı esas alan bir yöntemle elbette ki çok daha doğru ve çeşitlilik içeren çalışmaları ortaya koyacağımız bir gerçek.
‘SURLAR BÜTÜNLÜKLÜ KORUNMALI’
Diyarbakır deyince akla ilk Sur ilçesi geliyor. Çatışmaların olduğu 6 mahallenin yanı sıra Lalebey ve Alipaşa mahallelerinde de yıkım yaşandı ve yeni evler yapılıyor. Bu mahallelerle ilgili bir çalışmanız olacak mı?
Diyarbakır’ın tamamını çalışıyoruz, dolayısıyla mahalleleri ayırmak elbette ki mümkün olamaz ve tabii ki buna dair de bilgi ve belge derlemek gerekiyor. Ancak sizin de bildiğiniz gibi, bu 8 mahallede yaşanan yıkım ve yeniden inşa süreçleri tamamen merkezden yürütülmekte ve katılımcı, şeffaf bir süreç yaşanmamaktadır en başından beri. Dolayısıyla bilgi ve belgeye ulaşmak konusu biraz sorunlu.
Diyarbakır’ın simgelerinden olan surların tahrip edildiği, özellikle işlenmiş taşların çalındığı iddialarıyla ilgili gözleminiz nedir?
Sanırım bu ve benzeri sorulara arkeolog olarak ve kendi adıma cevaplar verebilirim. Dünya mirası Diyarbakır Kalesi’nin doğru bir şekilde, ait olduğu ve ayrılamaz bir parçası olduğu kentle birlikte bütünlüklü bakış açısıyla ve bir plan, program çerçevesinde korunamadığı bir gerçek. Koruma adına yapılan restorasyonların aslında tahribat yaratan uygulamalara dönüştüğü de bir gerçek ki Diyarbakır Surları gibi arkeolojik değeri olan kültür varlıklarının her parçasının restore edilmesi de gerekmiyor. Konservasyon uygulamaları ile arkeolojik değerini ve üzerinde taşıdığı bilgiyi de yitirmeden, çevresiyle, varlık nedeni olan eski kentle (Suriçi) birlikte korumaktır doğru olan. UNESCO Dünya Mirası adaylık sürecinde birlikte çalıştığımız uluslararası uzmanların da surlarla ilgili vurguladıkları hep bu oldu. Yani bütünlüklü, arkeolojik ve mimari değerini de yitirmeden korunması gerektiği her daim vurgulandı. Ancak mevcut duruma baktığımızda, surların durumunun hiç de parlak olmadığı aşikar. Yağmur yağınca dağılıp yıkılan surlar, yıllardır müdahale edilmeyen yüzey taşları dökülmüş bölümlerinde giderek büyüyen bozulmalar ve yıkılmalar yaşanıyor.
Taş çalınması iddiasına gelince; gazete haberlerinden sonra fotoğrafların yayınlandığı alanlara ben de gidip baktım ve fotoğrafladım, çektiğim fotoğrafları 2001, 2004, 2007 ve 2009 yılları fotoğraflarıyla karşılaştırdım ve belirttiğim tarihli fotoğraflarda da aynı alanlarda taş dökülmelerinin olduğunu tespit ettim. Zaman içinde sağlamlaştırmaya yönelik müdahaleler yapılmadığı için bu alanda küçük çapta taş dökülmelerinin olduğunu tespit ettim. Dolayısıyla belirtildiği gibi surlardan taş çalmaları henüz yoktu ancak bu olmayacak anlamına da gelmiyor tabii ki. Çünkü Suriçi’nde yıkım sonrası tescilli ve tarihi değere haiz yapılara ait taş yığınlarının bir yolla dışarı çıkarılarak ticari meta olarak kullanıldığı, sıfırdan yapılar inşa edildiği, hatta üzerine hafızayı yanıltıcı konak isimleri verilerek, üzerlerine kitabeler eklenerek bu yeni inşa edilen yapılara kimlik kazandırılmaya çalışıldığı bilinen ve birçok Diyarbakırlı tarafından tanık olunan bir gerçek. Yıkılan alanlarda taş tükendiği için de oluşan/oluşturulan talebe cevap vermek için boş ve harap haldeki tescilli sivil ve anıtsal yapılardan taş alındığı ve hatta bu yapıları yıkma pahasına taşların söküldüğü bilinmektedir ki Surp Sarkis Kilisesi bunun en iyi örneği.
UNESCO RESTORASYONU DURDURDU
Surlar için şimdiye kadar yapılan restorasyon çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Surlar ve şehirdeki tescilli yapılardaki restorasyon uygulamalarının birçoğunun koruma kuram ve kurallarına uygun olmadığı uzmanlar tarafından da sık sık dile getirilmektedir. En son UNESCO Dünya Miras Adaylığı sürecinde, aday mirası yerinde incelemek üzere UNESCO adına kente gelen uzman, bir restorasyon uygulamasına tanık olmuş ve yazdığı raporla restorasyonların ivedilikle durdurulması ve öncelikle bütünlüklü korumayı hedefleyen Sur Koruma Master Planının hazırlanması gerektiğini vurgulamıştı. Sanırım talep edilen ve aslında olmazsa olmaz olan Master Planı henüz tamamlanmış değil. Zira hazırlanmış olsa çoktan duyurusu yapılırdı. Ama yapılması gerekeni bir an önce yapmaktan çok kenti yıkmakla meşgul olundu ne yazık ki.
DİCLE VE HEVSEL BAHÇELERİ
Diyarbakır’ı konuşunca Hevsel Bahçeleri’nden ve Dicle’den söz etmeden olmaz. Dicle Vadi Projesi’nin bu iki kültür varlığına zarar vereceği iddia ediliyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Kalesiyle, evleriyle, sokaklarıyla, inanç yapıları, hanları, hamamları, köprüleri ve tabii ki Dicle Nehri ve Dicle Vadisi’yle, Hevsel Bahçeleri’yle bütün olarak düşünülmesi ve bütün olarak korunması gereken bir değerdir Suriçi olarak tanımladığımız eski Diyarbakır. Bu nedenledir ki Hevsel Bahçeleri ve Dicle Vadisi’nin önemli bir kısmı, Dünya Miras alanının önemli bileşenleridir. Binlerce yıldır kentle birlikte var olmuş ve kentin hemen yanı başında tarım alanı olarak işlevini hiç değiştirmemiş, kente kültürel ve kırsal peyzaj sunan Dicle Vadisi ve Hevsel Bahçeleri, bu özellikleri nedeniyle Dünya Mirası olarak tescillendiler. Ancak ne yazık ki Dicle Vadi Projesi olarak kente dayatılan ve 1. Etabı uygulanan proje ile binlerce yıldır varlığını sürdüren kırsal peyzaj tahrip edilerek kentsel peyzaja, sıradan rekreasyon uygulamalarıyla modern park uygulamalarıyla özgün, otantik yapısı değiştirilip dönüştürülmekte, alanın bütünlüğü bozulmaktadır. Ayrıca nehir ve çevresinde binlerce yıldır oluşan ekosistem de bu proje ile tahrip edilmektedir. Bu proje kapsamında yapılan, neyse ki şimdilik durdurulan ve devam etmemesini umduğum Dicle Nehri ıslahı uygulamaları ile nehir iki yakasında topraktan koparılıp taş duvarlara hapsedilmekte, nehir yatağı tahrip edilmekte, bataklık ve sazlıklar tamamen imha edilmektedir ki vadi habitatında var olan canlıların, büyük oranda bu sazlıklar ve bataklıklarda yaşam bulduğu bir gerçektir. Sözün özü, elbette ki Dicle vadisinin rehabilitasyona ihtiyacı vardır. Zira belli bölümleri çöp ve hafriyat alanına dönüştürülmüştü zaman içerisinde. Ancak yapılacak rehabilitasyon çalışmaları, alanı tahrip etmeden, özgün ve otantik yapısını koruyarak, bütünlüklü bir yaklaşımla gerçekleştirilmelidir.
Hevsel Bahçeleri ve Dicle nehri ile ilgili bir çalışmanız olacak mı?
Kenti bütün olarak ele alıyoruz ve kent sınırlarını sadece merkezden ibaret düşünmüyoruz. Dicle Vadisi, köyleri, ilçeleri ile bir bütün olan kentin tamamına yönelik çalışmalarımız olacak elbette.
SURİÇİ’NDE YAŞAM KESİNTİYE UĞRUYOR
Son birkaç yılda eski yapılar elden geçirilip kafe ve restorana dönüştürüldü. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Diyarbakır’ın eski kenti Suriçi’nde binlerce yıldır kesintisiz yaşam sürmektedir. Diyarbakır Suriçi’nden büyüyüp gelişmiştir. Suriçi her zaman bir yaşam alanı olmuştur. Elbette ki her şehirde olduğu gibi yaşam için gerekli olan sağlık, ticaret işlevli yapılar ve alanlar da tarih boyunca var olmuştur. Ancak bunlar ihtiyaca cevap verecek ölçekte ve sayıda olmuş ve aynı zamanda kentin yaşam alanı olma işlevinin ve sosyal yapısının önüne geçmediği gibi, tarihi ve mimari dokuyu tahrip eden bir varlık da göstermemiş, tam tersine kentin bir parçası olmuşlardır söz konusu ticari yapılar. Ancak, özellikle 2015’te yaşanan çatışma sonrası yıkım ve yeniden inşa sürecinde 6 mahalle tamamen yıkıldı ve yeniden inşa sürecinde, kentin özgün planı, sokak, ada, parsel sınırları yok sayılarak, oldukça büyük, kütle ve ticari amaçlı yapılar inşa edildi. Bu yapılara trafik akışını sağlamak amacıyla da özgün sokaklar genişletilerek kentin tarihi, özgün dokusu tahrip edildi. Dolayısıyla kent bu bakış açısıyla yeniden planlandı ve ticaret odaklı bir kente dönüştürüldüğü için de şehir var olduğundan beri şehir olma özelliği gereği yaşam alanı olma işlevini yitirdi ne yazık ki. Dolayısıyla yaşam kesintiye uğruyor diyebiliriz Suriçi için.
Gazete Duvar