Diyarbakır’ın hafızası internette

Diyarbakır’ın çağların birikimiyle oluşan hafızasını kaydetmek, canlı tutmak ve yaygınlaştırmak amacıyla hazırlanan Diyarbakır Hafızası internet sitesi yayına girdi.

Vecdi Erbay

Diyarbakır Hafızası internet sitesi, kentin binlerce yıllık hafızasını kayıt altına alarak canlı tutmayı hedefliyor. Diyarbakır Hafızası, aynı zamanda kentin tarihi, kültürü ve mimarisine dair özel koleksiyonlarda bulunan belgeleri de bir arada tutmak için destek bekliyor.

Diyarbakır’ın çağların birikimiyle oluşan hafızasını kaydetmek, canlı tutmak ve yaygınlaştırmak amacıyla hazırlanan Diyarbakır Hafızası internet sitesi yayına girdi.

Diyarbakır Kültür Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği’nin hazırladığı projede, kurulduğu yerde varlığını altı bin yıldır aralıksız sürdüren şehrin somut ve somut olmayan kültürel değerleri, çok kültürlü yapısı ve tarihi, seçilmiş temalarla ele alınıyor.
İnternet sitesinde Anadolu Kültür’ün desteği ile sergiler de yer alıyor. “Tarihin Kavşağındaki Şehir”, “Amida’dan Girip Caramit’ten Çıkan Haritalar”, “Seyyahların Kayda Düştüğü Tarih”, “Sikkelerin Anlattığı Diyarbakır” ve “Tarihte Bir Parantez: Mervanîler” başlıklı beş sergi bulunuyor.

KÜRT DEVLETİ: MERVANİLER

Sitede Mervanîlere ayrı bir başlık açılmış. Bu başlık altında verilen bilgiler, özellikle Kürtlerin asla bir devlet sahibi olmadığını iddia edenlere de cevap olmaya çalışıyor. “Tarihte Bir Parantez: Mervanîler” bölümünde “983-1085 yılları arasında El-Cezire’de (Yukarı Mezopotamya) hüküm sürmüş bir Kürt devleti olan Mervanîler” ifadeleri yer alıyor. Bölgede yüzyıl hüküm süren Mervanîler için şu bilgiler veriliyor: “Tarihçiler, Mervanîlerin, farklı etnik ve dinî grupların bir arada yaşamasına olanak veren çoğulcu, ülke içinde ve dışında çatışmacılıktan uzak bir siyaset dilini tercih ettiklerini vurguluyor. Bu, birçok kaynakta dönemin huzur ve dirlikle anılmasına neden olmuş. Aynı yıllarda ticaret ilişkilerinin gelişmesini sağladığı refah kadar, bilim ve sanattaki ilerlemelerin toplumsal düzeyde getirdiği kazanımlar da söz konusu. Bunlar dönemin minyatürlü eserlerinden mimari yapılarına kadar çok alana yansımış. Hatta tüm bu sebeplerden dolayı, Mervanî Devleti çevreden göç bile almış.”
Mervanîlerin tarihinde anılması gereken ilk önemli kişi, Baz ismiyle ün salmış Botan Kürtlerinden Harbuhtlu Hüseyin b. Dostek (983-990), Mervanîler tarihinin en önemli kişilerden biridir. Fakat hanedana asıl adını veren Baz’ın eniştesi, Siirt Şirvan civarındaki Kormas köyünden Mervan oldu. Sitede, Mezopotamya’nın önemli kentlerinden olan Musul’a kadar nüfuzunu genişleten Baz’ın, egemenliğine meşruiyet kazandırmak için Musul’da adına sikke bastırdığı bilgisine yer veriliyor.
Mervanî egemenliğinin bitişi ise Malazgirt savaşıyla başlıyor. Birçok kaynaktan teyit edilebilecek bilgidir bu. Sitede konuyla ilgili olarak şu ifadeler yer alıyor: “Mervanîler, Malazgirt Savaşı’na Selçukluların yanında katıldı. Önce Bitlis yakınlarındaki Rahva düzlüğünde karargâh kuran Selçuklu hükümdarı Alparslan ile Doğu Roma İmparatoru IV. Romenos Diyogenes arasında görüşmeler yapıldı. Buradan sonuç çıkmayınca iki ordu 26 Ağustos 1071 tarihinde karşı karşıya geldi. Dönemin tarihçilerinden Hilâl es-Sabî’nin kaydettiğine göre beraberinde 4 bin asker bulunan Alparslan’ın yanında, Mervanîler 10 bin kişilik bir orduyla ovada yerini almıştı. Malazgirt Savaşı böylelikle Selçukluların, aynı zamanda beraberlerindeki Mervanî ordusunun zaferiyle sonuçlandı. Fakat Alparslan ülkesine dönerken Ahlat’a ve Malazgirt’e kendi valilerini atamayı tercih etti. Böylelikle bu iki şehir Mervanî idaresinden çıkıyordu.
Mervanîlerde Nizameddin’in ardından 1079’da tahta çıkan oğlu Nasırüddevle Mansur’u (1079-1085) zor günler bekliyordu. Selçuklu Devleti, Mervanîleri her açıdan sıkıştırıyordu, zira topraklarındaki refah düzeyi Selçukluların dikkatini çekmişti. Bir süre sonra da hükümdar Melikşah, Mervanîler’in sonunu getirecek orduyu gönderdi. Yıkılan devletin toprakları Melikşah tarafından Artuk Bey’e verildi. Tarihçi İbnü’l-Ezrak, Mervanîlerin yıkılmasıyla bölgede huzurun ve refahın azaldığını yazıyor. Kendisi Artuklular döneminin tarihçisi olmasına rağmen, eski Mervanî idaresinin hakkını vermeyi tercih etmiş.”

AMED, ŞEHRİN EN ESKİ İSİMLERİNDEN

Harita okumaya ve sikkelere meraklı olanları tatmin edecek bilgiler de yer alıyor sitede. Sitede yer verilen harita görselleri ise ayrıca dikkat çekici. Çünkü Ortaçağ’dan başlayarak hazırlanmış haritalarda Diyarbakır ismine rastlanmıyor. Bunun yerine coğrafyacılar, gezginler, askerler ya da siyasi aktörler tarafından hazırlanan haritalarda Amida, Amid, Amed, Kara Amid, Diyarbekir ismine sıkça rastlanıyor. Şehir, Diyarbakır ismini ise Cumhuriyet’ten sonra alıyor. Haritalardaki bu bilgi şehrin idari alan olarak yaşadığı değişimleri de ortaya koyması açısından da önemli.
İçinde Amed geçen şarkıların zaman zaman yasaklanması da bu idari yapının değişimiyle ilgili olmalı. Diyarbakır’ın yanı sıra Amed demeyi tercih eden siyasetçiler de bölücülükle suçlanabiliyor günümüzde. Oysa Amed, Diyarbakır şehrinin en eski isimlerinden birisi.

KARA AMİD SİKKELERİ

Sitede “Neredeyse bin yıl boyunca aralıksız sikke basılmış olması, Diyarbakır’ın her dönem önemini koruduğunun göstergelerinden biri” deniliyor. Büyük devletlerin altın sikke bastırmaları ise şehrin siyasi açıdan taşıdığı önemi ortaya koymasının yanı sıra şehirdeki ekonomik hayatın canlılığına dair önemli bir delil sunduğu da belirtiliyor.
Sikke nedir sorusuna cevap arayan site aynı zamanda Diyarbakır’la ilgili sikkelere de genişçe yer veriyor. Kara Amid olarak tarif edilen sikkeyle ilgili paragraf ise dikkate değer. Çünkü Amid ya da Amed isminin Osmanlı döneminde de kullanıldığını gösteriyor: “Amid’in, Osmanlılar döneminde de surlarındaki siyah bazalt taştan rengini alarak Kara Amid olarak anıldığı oluyordu. Bu durum sikkelere işlenen darphane adına da yansıdı. Nitekim I. Ahmed döneminde basılmış gümüş bir sikkenin üzerinde, darphane adı olarak Kara Amid geçiyor.”

SEYYAHLARIN GÖZÜNDEN AMED

“Seyyahların Kayda Düştüğü Tarih”, yolu Diyarbakır’dan geçmiş seyyahların notlarını aktarıyor. Keyifle okunan bu bölüm, Ortaçağ’dan günümüze ulaşan seyyahların Diyarbakır hakkındaki gözlemlerini yansıtıyor.

Coğrafyacı Makdisi, 985 yılında saha araştırması için gelmiş ve Antakya’ya benzettiği şehre dair şunları kaleme almış:
“…Amid sağlam, güzel ve ilginç yapı tarzına sahip bir şehir olup tıpkı Antakya’ya benziyordu. Kürsüye benzer bir ön sur ve bu ön surun kapıları ve kuleleri vardı. Ön sur ile kale arasında boş bir alan vardı. Ancak Amid şehri Antakya’dan daha küçüktü. Şehir surları sert kara taştan yapılmıştı. Evlerin temelleri de yine bu taştan yapılmıştı.
Şehrin içinde çok sayıda su kaynağı bulunmaktaydı. Amid, Dicle Nehri’nin batı yakasında yer almaktaydı. Oldukça güzel ve bayındır bir şehir olan Amid, Müslümanların önemli bir sınır kenti ve garnizon olarak kullandıkları bir kaleydi. Cami, şehrin tam ortasında yer alıyordu.
Şehrin toplamda beş kapısı vardı. Bunlar Su (Dicle) kapısı, Dağ kapısı, Rum kapısı, Tell (Mardin) kapısı ve Sır kapısı -ki bu kapı boyut olarak küçük olup savaş zamanlarında kullanılan bir gizli geçitti. Kale kısmi olarak bir dağın üzerine kurulmuştu. Ben Müslümanların bugün sahip olduğu sınır kentleri içerisinde bundan daha korunaklı olanını ve de buradan daha kritik öneme sahip olan bir başka yer bilmiyorum.”
Şehre bir nedenle gelen seyyahların notlarından anlaşılan o ki, tamamı hâlâ ayakta olan surlara, şehrin içinden geçen sulara, Hevsel Bahçeleri’ne, Dicle Nehri’ne, cami ve kiliselerine hayran kalmışlar. Şehir, çok dinliliği nedeniyle Müslüman olmayan seyyahın da ilgisini çekmiş. Mısırlı Kıpti din adamı Ebu’l-Mekarim Circis de 1204 yılında Hıristiyan mabetlerini gezmek üzere şehre gelmiş ve gördüklerini şöyle kayda geçirmiş.
“… Amid şehrinin surları siyah bazalt taştan olup enine ve boyuna geçit vermez bir sağlamlıktaydı. Surda yetmiş adet burç vardı. Bu şehirde Hıristiyanlara ait yetmişe yakın ibadethane bulunmaktaydı. Bunlardan biri yüksek yapılı sağlam mimariyle kurulmuştu. Bu kilise Kutsal Pak Bakire Meryem adıyla anılırdı.

Bu kilisede devasa büyüklükte bir kubbe vardı ve kilisenin her yanı resimlerle bezeliydi. Kilisenin zemini cam mozaiklerle bezenmişti. Bu mozaiğin yapımında yetmiş Romalı patrik yer almıştı. Bu kilisede on yedi sunak bulunmaktaydı. Tek bir tane revak bulunan kilisenin en büyük sunağı bu revakın ortasındaydı. Kilisenin tavanını tutan sütun gibi yedi tane ahşap direk vardı. Amid şehrindeki saray Fatımîlerin Kahire şehrinde inşa ettikleri saraydan daha büyük ve daha genişti. Bütün saray renkli mermerlerle dikey ve yatay döşenmiş, ayrıca cam mozaiklerler bezeliydi. Amid şehrinde başka birçok kilise vardı ama hiçbiri buna benzemiyordu. Amid Kalesi gökyüzüne doğru baş çekmiş yüksek bir sura sahipti.”

DİYARBAKIR HAFIZASI KATKI BEKLİYOR

Diyarbakır Hafızası, Diyarbakır’a dair bilgi ve belgelerin toplandığı, bilim insanları ve ilgililerin dikkatine sunulduğu, hafızanın gelecek kuşaklara aktarıldığı, kentin derinlikli tarihi ve kültürünün canlı tutulduğu bir ortam yaratabilmek için katılım da bekliyor. Kentin tarihi, kültürü ve mimarisine dair özel koleksiyonlarda bulunan belgeleri Diyarbakır Hafızası’yla paylaşmak için  info@diyarbakirhafizasi.org adresinden iletişime geçmek mümkün.
Bunun için Gerda Henkel Vakfı ve Chrest Vakfı’nın desteğiyle gerçekleştirilen Diyarbakır Hafızası projesini önce ziyaret etmek, Anadolu Kültür’ün katkısıyla hazırlanan sergiyi gezmek ve belgeleri paylaşmak şehrin kadim tarihine önemli katkılar sunacaktır.

Bu yazı ilk olarak Gazete Duvar’da yayınlanmıştır

 

Resimler https://diyarbakirhafizasi.org/ sitesinden alınmıştır

 

YAZARLAR Haberleri

Önemli Bir Portre: Numan Efendi
Aziz Özdemir yazdı: Irkçılık Ya Da Işıl Özgentürk
İrfan Aktan: Işıl Özgentürk’ün çukuru
Yeni Amedspor yönetimi ve transfer politikası
Binbaşı Kasım Ataç: Bir Ajanın Anatomisi