İşsizlik, yoksulluk, çatışma veya toprakların verimsizliği gibi nedenlerden dolayı Türkiye’nin batısına giden Kürt mevsimlik tarım işçileri ilkbahar ve yaz aylarında inşaat ile tarım sektörlerinde çalışarak geçimini sağlıyor.
Kürt işçiler hem metropollerde hem de tarım arazilerinde birçok ırkçı saldırı ve söylemin yanı sıra emek hırsızlığı, ağır iş gücü, sigortasızlık, sağlık, barınma, su ve elektrik gibi sorunlarla da baş başa bırakılıyor.
AYRIMCILIK ARTIYOR
Kürt, Afgan ve Arap işçiler, kentlerin “huzurunu bozdukları”, “bölücülük yaptıkları” ya da “yerleşik hale geldikleri” gibi gerekçelerle fiziki ve sözlü saldırılara maruz kalırken, çalıştıkları alanlardan uzaklaştırılıyor veya memleketlerine geri gönderiliyor.
Örneğin Kalkınma Atölyesi’nin “Göç Yollarında Görülmeyen Hayatlar” başlıklı son raporunda, tarım işçilerine yönelik yerli halkın bakış açısına yer veriliyor.
Söz konusu raporda, şu ifadelere yer veriliyor:
“Çalışmak ve huzur bozmamak için uğraşsalar başımızın üstünde yerleri var ama bu şekilde yaşamadıkları için istemiyoruz… Bu insanlar yerleşmeyi sevmiyor, özgürlüklerine çok düşkünler. Size göre yaşam koşulları zor ama onlara göre öyle değil. Çadırda yiyecek hiçbir şey yok ama kadın altın takı takıyor ve süsleniyor… 1980’li yıllarda bu ilçeye Afganlar geldi. Çalıştılar ve topluma katkıları oldu. Bunlar öyle değil. Suriyelilerin tamamı kavgacı, huzursuzluk çıkarıcı. Mezar kazma gibi işlerde bile Afganlar çalışıyor ama Suriyeliler çalışmıyorlar. Bunlar Türk toplumunun insani yönlerinden faydalanıp, nemalanıyorlar. Çalışıp üretmiyorlar, hizmet etmiyorlar. Bunlar yan yatıp, Avrupa’nın gelirinden faydalanıp, dilencilik yapıyorlar. Bu görüntüler yüzünden biz AB gibi topluluklara giremiyoruz.”
“KARADENİZ KESİMİ DAHA AGRESİF”
Kürt tarım işçileri birçok kez ırkçı saldırılara maruz kaldığını, ancak çalışmak zorunda olduklarını dile getiriyor.
K24’e konuşan, fakat işini kaybetme ya da “başına bir iş gelir” korkusuyla ismini vermek istemeyen Kürt tarım işçileri, yerli halkın milliyetçi söylemlerinin “olağan” hale geldiğini söylüyor:
“90’lardan bu yana hep buralara (Ankara ve Konya ilçeleri) geliyoruz. Kimyon, mercimek, nohut, soğan topluyoruz. Mayıs ayından itibaren evlerimizden ayrılıyoruz ta ki ekime kadar. Yolda trafik kazaları, çadır kurduğumuz yerlerde yağmur, rüzgar, afet… Bir de sırf Kürt olduğumuz için aşağılanıyoruz.”
Çadırlarını kurdukları yerlerde su ve elektrik sıkıntısı yaşadıklarını ifade eden işçiler, diğer yandan çocuklarının, eğitim haklarından yararlanamadığını dile getiriyor: “En çok zorumuza giden de çocuklarımızın tarlalarda çalışmak zorunda kalmasıdır. Keşke şartlar böyle olmasaydı da onlar da akranları gibi okula gidebilseydi.”
Türkiye’nin Karadeniz kesiminin çok milliyetçi ve agresif tavırlar sergilediğini söyleyen tarım işçileri, şöyle diyor:
“Türkiye’nin her yerinde çalıştık. İnşaatlarda, tarlalarda, belediyelerde... Her insanını tanıyoruz artık. 90’lardan bu yana ise tarım işçiliğinde il il geziyoruz. İç Anadolu’da sözlü ithamlar veya hakaretler var ama Karadeniz halkı çok öfkeli ve milliyetçi.”
K24’e konuşan Kalkınma Atölyesi Genel Sekreteri Ertan Karabıyık ise, sadece Kürtlerin değil Arap ve Afganların da ayrımcılıkla karşı karşıya kaldığını söylüyor.
İşçilere yönelik basının, siyasetin, sivil toplum örgütlerinin duyarsız kaldığından ve bu konuyu defalarca Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşıdıklarından söz eden Karabıyık, “Ne yazık ki bu tür ayrımcılık konularında ve işçilerin çalışma koşullarının düzeltilmesinde ciddi adımlar atılamadı” diyor.
SAKARYA’DAKİ IRKÇI SALDIRI
Mardin’in Mazıdağı ilçesinden Sakarya’ya giden 16 Kürt işçisi 4 Eylül sabahı işveren ve köylüler tarafından ırkçı saldırıya uğradı. Fiziksel şiddet ve hakaret içerikli saldırıda, işçiler çeşitli yerlerinden yaralandı.
Saldırıya uğrayanlardan Barış Demir, olaydan önce işverenle aralarında bir sorun olmadığını, çalıştıkları fındık bahçesinde girdikleri sırada kendilerine hitaben “köpek sürüsü” denilerek hakarette bulunulduğunu, bunun üzerine bahçeden çıktıklarını, bahçeden çıktıkları sırada ise “Siz burayı memleketiniz mi sandınız, burası bizim” şeklinde tehdit edildiklerini ve sopalarla kendilerine saldırıda bulunulduğunu söyledi.
SALDIRILAR İLK DEĞİL
Öte yandan Sakarya’da daha önce de benzer ırkçı saldırılar söz konusu olmuştu.
2018 yılında sokakta Kürtçe konuştukları için saldırıya uğrayan 39 yaşındaki Kadir Sakçı hayatını kaybetmiş, 16 yaşındaki B.S., isimli oğlu yaralanmıştı.
Yine geçtiğimiz yıl bir otobüs firmasında muavinlik yapan ve ailesiyle birlikte mevsimlik tarım işçisi olarak Adapazarı’na fındık toplamaya giden Şirin Tosun, 6 kişinin linç girişimine maruz kalmış ve sonrasında da başından silahla vurularak yaşamını yitirmişti.
Son olarak dün Afyonkarahisar'ın Dinar ilçesine çalışmaya giden Van Ercişli inşaat işçilerine kimliği belirsiz kişilerce silahlı saldırıda bulunuldu. İşçilerden Özkan T. Hayatını kaybetti, Fırat T. ve Emrah Ö. yaralandı.
Söz konusu saldırıların münferit olmadığını söyleyen Tarım ORKAM-SEN Başkanı Hamit Kurt, meselenin ardında resmi ideolojinin olduğunu söylüyor.
K24’e konuşan Hamit Kurt, “Sakarya’daki ya da Anadolu’nun herhangi bir kentindeki birey, ‘Devlet bunu yapıyorsa, ben hayli hayli yaparım’ diyerek işçilere saldırıyor. Burada insanları dövmeyi aşan, linç etmeye giden bir durum söz konusu” diyor.
DİYARBAKIR VE MARDİN BAROLARININ RAPORU
Diyarbakır Barosu ve Mardin Barosu, Sakarya’da Kürt işçilere yönelik ırkçı saldırılarla ilgili bir rapor hazırladı.
Raporda, “Yaşanan olayların adli niteliği dikkate alınmadan başsavcılıkların yerine çoğunlukla valilerin açıklama yaptığı, olayı gerçek bağlamından koparmaya çalıştıkları, bu şekilde soruşturmayı başından itibaren etkiledikleri ve yönlendirdikleri gözlenmektedir” denildi.
Ayrıca raporda, şu ifadelere yer verildi:
“Son zamanlarda yaşanan bu ve benzeri nefret suçu kapsamında olan olayların çok sık yaşandığına tanıklık etmekteyiz. Öncelikle bu saldırıların temel sebeplerinden birinin Türk Ceza Kanunu’nda nefret suçunun ve ırkçı saiklerle yapılan saldırılarının suç olarak düzenlenmemiş olması faillerin rahat hareket etmesine yol açmaktadır. Ayrıca idari makamlarının olayın üstünü örtme ve gerçeği çarpıtma yönündeki yaklaşımları ile yargı makamlarının cezasızlık politikasındaki ısrarları bu ve benzeri saldırıları körüklemekte, hatta teşvik etmektedir.”
TÜRKİYE’DE LİNÇ SALDIRILARI
Ağırlıklı çalışma alanı Türkiye’de siyasal düşünceler, özellikle sağ ideoloji ve milliyetçilik olan Tanıl Bora, “Türkiye’de Linç Rejimi” adlı kitabında, Türkiye’de yakın dönemde çoğalan linç vakalarının Kürtler ve Türkler arasında husumet tohumları eken, gündelik hayattaki ayrışmaları derinleştiren bir etkisi olduğundan söz ediyor.
Tanıl Bora, şunları ifade ediyor:
“Söz konusu vakaların çoğunun belirgin bir muharrir ki Kürtlere yönelik hınçtır. Her Kürt’ün şahsında PKK’yı görmektir; kimi zaman rant ihtilafında öne çıkmak, kimi zaman kendini ‘asıl yerlisi’ saydığı kentin/kasabanın/mahalledeki hakimiyet ve ‘üstünlüğünü’ savunma için, bayrakları fora edip ahaliyi ‘hain Kürtlere’ karşı ayaklandırma imkanıdır.”
Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) raporlarından ve Türkiye’nin Linç Rejimi kitabından yararlanarak, 2003-2018 yılları arasında gerçekleşen linç girişimlerini aşağıda sıralıyoruz:
2003: Ankara’nın Ayaş ilçesine bağlı Oltan beldesinde inşaat işçileri “aralarında Kürtçe konuştukları ve Kürtçe müzik dinledikleri” gerekçesiyle 1 Ekim 2003 günü DYP’li Belediye Başkanı Ali Ada ve 40-50 kişilik bir grubun saldırısına uğradı.
2004: Muğla’nın Bodrum ilçesinde akli dengesi bozuk olduğu ileri sürülen Adil Adıgüzel adlı kişinin 1 Mayıs 2004 günü Atatürk heykeline saldırması üzerine, ilçede Kürtlerle Türkler arasında çatışma çıktı. İlçede yaşayan Kürt esnaflardan Aziz Alkaner, 2 Mayıs 2004 günü bazı kişilerin Adil Alkaner’i dövdüğünü, kardeşi Ömer Alkaner’le birlikte olaya müdahale ettiklerini söyledi. Bunun üzerine her iki kardeş de gözaltına alındı.
2005: Düzce’nin Akçakoca ilçesine bağlı Karatavuk köyünde, 5 Eylül 2005 günü köylülerle fındık toplamak için köye gelen işçiler arasında çıkan kavgada bir kişi hayatını kaybetti, bir kişi yaralandı. Köy muhtarı İdris Post, kavganın “Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden gelen fındık işçilerinin PKK lehine slogan atmaları üzerine çıktığını” iddia etti.
2007: İstanbul’da Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) İkitelli’de yaptırdığı inşaatta çalışan bir grup işçi, aynı yerde çalışan Kürt işçilere saldırdı. Olay yerine gelen polislerin ise saldırıda bulunan işçileri gözaltına almak yerine, polis arabasını arayıp Kürt işçilerine üzerine sürdüğü iddia edildi. Çevik kuvvet ekiplerinin de Kürt işçilere coplarla saldırdığı belirtildi.
2008: 14 Haziran 2008’de Kocaeli’nin Gebze ilçesinde bir asfalt işletmesinde geçici olarak çalışan Kürt işçiler, aşırı sağcı bir grup tarafından “mahallenin halkına sözlü tacizde bulundukları” iddiasıyla linç edilmek istendi. Saldırı sonucu 1 kişi ağır yaralandı. Aşırı sağcı grubun işçilerin ardından, işçilerin kaldıkları yere de saldırarak eşyaları ateşe verdiği bildirildi.
2009: 16 Ağustos 2009’da Rize’de bakkaldan yapılan alışveriş sırasında Kürt inşaat işçileri ile mahallede yaşayanlar arasında çıkan tartışmanın kavgaya dönüşmesi sonucu 12 işçi mahallede yaşayanlar tarafından linç edilmek istendi.
2011: Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı Ömerköy’e daha düşük ücretle ve güvencesiz olarak çalışmak üzere tarım işçileri olarak gelen Kürt işçilerle köylüler arasında 26 Temmuz 2011’de kiraz toplama nedeniyle çıkan tartışma ırkçı saldırıya dönüştü. Türk bayrağı açıp İstiklal Marşı okuyan köylülerin işçilere saldırması sonucu sekiz işçi bıçakla yaralandı, beş köylü gözaltına alındı.
2012: Kütahya’nın Emet ilçesinde bir okul inşaatında çalışan 4 Kürt işçi ile Emet’te yaşayan 2 kişi arasında 13 Mart 2012’de “omuz atma” tartışması yüzünden çıkan tartışma ırkçı saldırıya dönüştü. Tartışmanın ardından Emet’te “Kürt işçiler şantiyede sözde PKK bayrağı asmış” söylentileri üzerine toplanan 500 kadar Emetli, 25 Kürt işçisinin kaldığı inşaat şantiyesine gelerek, işçilerin kaldıkları çadırları yaktı.
2013: Diyarbakır’ın Çınar ilçesinden Erzurum’un Narman ilçesine mevsimlik tarım işçisi olarak gelen iki Kürt işçi, 10 Mayıs 2013’te, Kürtçe müzik dinledikleri için ırkçı bir grubun linç girişimine maruz kaldı.
2014: Antalya’nın Manavgat ilçesinde, 23 Aralık 2014’te tarım işçileri arasında çıkan kavganın “Suriyelilerle Beşkonaklı işçiler kavga etti” şeklinde yansıtılması üzerine Taşağıl Mahallesi’nde toplanan yaklaşık 200 kişilik grup, Kobanili sığınmacılara ait evlere ve araçlara zarar verdi. Jandarma ekiplerince kontrol altına alınan saldırılar sonrasında bazı Kobanililer ise eşyalarını toparlayıp mahalleden ayrıldı.
2016: İstanbul'un Üsküdar ilçesinin Ünalan Mahallesi’nde, 24 Temmuz 2016’da parkta Kürtçe müzik dinleyen inşaat işçisi 3 Kürt genç, ırkçı grupların saldırısına maruz kaldı. Önce gençlere sözlü tacizde bulunan grup, daha sonra başka grupları da parka yönlendirerek fiziki saldırıda bulundu.
2017: Ankara’nın Nallıhan ilçesindeki bir inşaatta çalışmak için Bingöl’den gelen üniversite öğrencisi F.C. ve 7 işçiye 13 Haziran 2017’de ırkçı bir grup saldırdı. İşçilere demir sopalar ve coplarla saldıran 100 kişilik grup gece saatlerinde de şantiyede kalan Kürt işçileri hedef aldı. Saldırı sırasında bir işçiyi üçüncü kattan aşağıya atan grup işçilere işkence yaptıktan sonra tüm işçileri inşaat dışına çıkartarak İstiklal Marşı okuttu.
2018: Sakarya’da ırkçı saldırı sonucu 43 yaşındaki Kadir Sakçı hayatını kaybederken aynı saldırıda ağır yaralanan oğlu 16 yaşındaki B.S. de hastanede tedavi altında alındı. Olay, 16 Aralık 2018 Pazar günü Sakarya’nın Hendek ilçesi Yenimahalle Mahallesi Beştepeler Caddesi'ndeki kıraathanenin önünde meydana geldi.
AİHS AYRIMCILIK YASAĞI
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (md.14) uyarınca, Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.
ÇHS (md.2) de taraf Devletleri, Sözleşme’de yer alan hakları kendi yetkileri altında bulunan her çocuğa, kendilerinin, ana–babalarının veya yasal vasilerinin sahip oldukları, ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeksizin tanımak ve taahhüt etmekle yükümlü kılar.
Uluslararası mevzuat ile uyumlu şekilde, ayrımcılık Türk Ceza Kanunu (md.122) ile de yasaklanmış ve dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle yapılacak ayrımcılığın cezalandırılmasını öngörmüştür.
Kaynak: K24/ Adem Özgür