Cinayeti aydınlatmama çabasının bir nedeni olmalı
Dört Ayaklı Minare, Diyarbakır’ın kalbinde.
Daracık bir sokağın ucunda, herkesin gözlerinin önünde.
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, işte burada öldürüldü. Kalabalıkta, güpegündüz, insanların içinde…
Basit aslında değil mi?
Basın açıklaması yapılabilecek kadar kontrol altındaki bir bölgede önce boş kovanları toplarsınız, sonra güvenlik güçlerinin silahlarıyla eşleştirirsiniz.
Kamera görüntülerine ve atış yönlerine bakar, kimin ateş ettiğini ve Elçi’nin kazayla mı kasıtla mı vurulduğunu anlarsınız…
Savcı olmaya, yıllarını cinayetleri çözmeye adamaya, terör uzmanı olmaya gerek yok.
Ne yapılacağı belli.
*
2015’ten bu yana tam altı yıldır bütün bunlar yapılmıyorsa, olay yeri keşfi, cinayetten saatler sonra eksik gedik yapılmışsa, kanıtlar adli tıpa keşif yapılmadan, kanıtlar toplanmadan gönderilmişse, Diyarbakır gibi bütün sokakların adım adım izlendiği bir yerde, kameraların önünde yapılan basın açıklamasında sonra işlenen cinayete ait görüntüler nasıl olmuşsa eksilmişse bir başka kasıt söz konusudur.
Bu çıkarımı yapmak için de uzman olmaya gerek yok.
Üstelik bütün bu “soruşturmama” işlemleri yapılırken, havuz medyasında durmaksızın, “PKK vurdu ve izledi”, “Elçi’nin nasıl vurulduğunu kamera kaydında gördüm”, “Elçi’yi PKK’lı öldürdü” haberleri çıkıyorsa, kuşkulanırsınız.
İçişleri Bakanlığı’nın müfettiş raporu tam altı yıldır dosyaya gönderilmemişse, neden olduğunu sorgularsınız…
*
Elçi’nin öldürülmesine ilişkin dava ancak beş yıl sonra açıldı ve cinayetin üzerinden altı yıl geçtikten sonra yargılamalar başladı. Üç polis hakkında açılan davaya, son dakikada gizli tanığın verdiği ifadeyle, PKK’lı olduğu iddia edilen bir firarinin ismi de eklendi.
Devlet, her aşamada bu kartı açık tutmak istiyordu.
*
Ama geçtiğimiz hafta, davanın üçüncü duruşmasında olmadık şeyler yaşandı. Gizli tanıklar da savcılık tanıkları da soruşturma aşamasında verdikleri ifadeleri çekiverdiler. Üstelik tanıklardan, cezaevinde bulunan ve uzaktan salona bağlanan hükümlü Deniz Ataş, isyan ederek, savcının kendisini kandırdığını söylüyordu:
"Duruşmada hazır bulunmak istiyorum. Orada her şeyi anlatmak istiyorum. Savcı, 'Tahir Elçi'nin öldürüldüğüne dair ifade ver, seni serbest bırakacağım' dedi. İnandım. Bana komplo kurdular. Kandırdılar. Benimde okumam yazmam olmadığı için önüme ne koyduysa imzaladım. Ben sizi duyamıyorum. Duruşmada anlatmak istiyorum. SEGBİS üzerinden ifade vermek istemiyorum. Duruşmaya bizzat katılmak istiyorum. Kulaklarım duymadığı için sizi tam anlamıyorum. Bize işkence yaptılar. Savcı da geldi. Bana Tahir Elçi cinayetini Uğur ve Mahsum'un üstüne atacaksın, yoksa seni öldürürüz dediler. Ben video çekmedim. Korkudan, ifade vermeyi kabul ettim.”
Uğur ve Mahsum diye ifade ettiği kişiler, olay günü taksiden inerek, iki polisi vurduktan sonra sokağa doğru kaçan ve hala firari olan iki isim. Akıbetleri belirsiz. Ve bu isimlerden Uğur, gizli tanık ifadesiyle davanın sanığı yapıldı.
Savcılığın, iddialarına dayanak yaptığı tanık, açık açık savcının komplo kurduğunu, ifadeye zorladığını, işkence gördüğünü, kandırıldığını söylüyor. Üstelik hükümlü. Bütün bunları bir fayda elde etmek için söylemesinin hiçbir mantığı yok.
*
Bir diğer savcılık tanığı. Cinayetin PKK tarafından işlendiğine yönelik iddialara dayanak yapılan ifadeleri veren isimlerden Mehmet Türk ise eski ifadesinin doğru olmadığını belirterek şunları anlattı:
"Silah sesleri gelince biz kaçıştık. Arabaların arkasında siper aldık. Tahir Elçi'nin düştüğünü gördüm. 'Tahir Elçi vuruldu' diye bağırdım. Vurulma anını görmedim. Yerde kanlar içinde gördüm sadece. Olayların içinde kaldık. Tahir Elçi'nin hendekler tarafına yöneldiğini hatırlamıyorum. Basın açıklamasından sonra bir anda olaylar içinde kaldık. Arkamı bir döndüm Tahir Elçi yerdeydi. Polisler kaçanlara doğru ateş ediyordu. Kaçanların atış yaptığını görmedim. 'Tahir Elçi yerde, Tahir Elçi vuruldu' diye bağırıyordum. Polisler, kimse beni duymuyor gibiydi. Kimse bir şey yapmadı. Bir anda önümüzden geçtiler, polisler ateş ediyordu. Beni geçtikten sonra görmedim onları. Kendimi kaybettim."
Cezaevindeki bir başka tanık Ekrem Özgün de önceki ifadesinin doğru olmadığını hatta hiç ifade vermediğini söyledi:
“Ben daha önce hiçbir şekilde ifade vermedim. Susma hakkımı kullandım yakalandığımda. Tahir Elçi'nin öldürülmesine dair bir bilgim yok. Tahir Elçi öldürüldüğünde Diyarbakır'da değildim. İfadeyi ve teşhisi kabul etmiyorum. Sur’da iki yerimden vuruldum. Karakolda konuşmadım, susma hakkımı kullandım. Savcıya da 'ifade vermeyeceğim' dedim. Yaralı halde iki ay hastanede kaldım. ‘Tahir Elçi vurulduğunu gördüm’ denilen ifade bana ait değil. Kesinlikle görmedim. Böyle bir ifadem yok. Polisin baskısı vardı ama böyle bir ifade vermedim.”
*
Bütün tanıklar çelişkili ifadeler verse de savcılığın “gizli tanık” statüsü verdiği isimlerin eski ifadelerini tekrarlaması beklenir değil mi? Hayır öyle olmadı.
Gizli tanık “I-61" şunu söyledi:
“’Kaçanlar arabadan inip polisi şehit ettikten sonra Tahir Elçi'yi de vurduklarını gördüm’ ifadem doğru değil. Arabadan inip koşanları gördüm. Sokağa girdiler. 2 polis arkadaşı şehit ettikten sonra bu olay geçti. Vurulma anını görmedim. Uğur Yakışır’ın Tahir Elçi'yi şehit eden kişi olduğu yönündeki ifadem doğru değil. Tahir Elçi'yi vurduğunu görmedim. 2 polisi şehit ettikten sonra sokağa girip koştular."
Gizli tanık Lojman 2019 da cinayet anını görmemişti, sadece duyduklarını aktardığını anlattı.
*
Tahir Elçi, PKK tarafından öldürülmüş olabilir mi?
Elbette olabilir. Çatışmanın ortasında hedef alınmış da olabilir.
Ancak böyle bir veri yoksa, tam altı yıldır gizli tanıklarla faili gizlemenin bir nedeni olmalı.
İşkenceyle, kandırmayla ifade almanın bir nedeni olmalı.
Cinayeti aydınlatmama çabasının bir nedeni olmalı.
Elçi, herhangi bir isim değil.
Cezasızlıkla, işkenceyle, faili meçhullerle mücadelesinin yanında, hendek operasyonları başladığında Cizre’ye giderek hak ihlallerini raporlayan, öldürülmeden kısa süre önce televizyondaki ifadeleri nedeniyle hedef gösterilen, öldürüldükten sonra ise “barış elçisi” ilan edilen, önemli bir sembol.
Altı yılda yaşananlar, duruşmalar başladıktan sonra olanlar ve son duruşmada verilen ifadeler, cinayetin bir kazadan kaynaklı olmadığının işareti.
Ve ısrarla korunan faillerin bir amaç doğrultusunda cinayeti işlediğinin de göstergesi…
Tahir Elçi’yi kimin, neden öldürdüğünün aydınlatılması bir dizi olayın anlaşılması açısından da bu nedenle önemli.