Haber Merkezi- Dr. A. İncekan ile, diasporada yaşayan Kürt gençlerinin yaşadığı sorunlar ve bu konuda ailelerin üzerine düşen sorumluluklarını konuştuk.
Dr. İncekan, Kürt gençlerinin en temel sorunun aidiyetsizlik olduğunu ve gençlerin sürekli kendini tanıtma ve tarif etmek zorunda kaldığından bahsediyor.
Kürt kurumlarının Kürt gençlerinin sorunlarına eğilmemesini eleştiren Dr. Abdullah İncekan’a göre diasporadaki Kürt toplumunun sorunlarını konuşması ve üzerine gidilmesi gerekiyor.
Dr. Abdullah İncekan, “Şunu iyi bilmek gerekir; dünyanın her bir yerine savrulan bir milletiz. Ve bu savrulma beraberinde bir yığın sorun getiriyor. Ancak bunların üzerine vararak, varolabiliriz“ diyor.
Kürt gençleri içerisinde Selefiliğinin revaçta olduğunu belirten Dr.İncekıran, “Çok ciddi bir nihilist bakış açısının hakim olduğunu söyleyebiliriz, kendini inşa etmek yerine yok etmeye yönelik bir çaba içinde” ifadelerini kullandı.
-Günümüzde Kürt gençliğinin Avrupa’da karşılaştığı temel sorunlar nelerdir?
Görebildiğim kadarıyla, temel sorun aidiyetsizliktir. Bir kısmı kendisini Kürt olarak görüp hissetse de, sürekli olarak kendini tanımlama ve tarif etme derdiyle başbaşa kaldığından bu durum belli bir noktadan sonra içe kapanmayı getiriyor. Edward Said’den alıntı bir kavramla konuşursak, kendisini yersiz ve yurtsuz hissetttiğini söyleyebiliriz. Bundan dolayı da kendisini daha üst kavramlarla ifade eder bir poziyonda buluyor ve sürekli olarak uç noktada kendisini ifade ediyor.
“Selefi akımlar Kürt gençleri içinde revaçta”
Örneğin dini konularda selefi akımlar Kürt gençleri içinde çok revaçta; yani dinin en uç noktasında, artık yorum diyemeyeceğimiz bir alanda kendilerini ifade ediyorlar. Aslında Kürt gençleri üzerinde çok ciddi bir nihilist bakış açısının hakim olduğunu söyleyebiliriz, kendini inşa etmek yerine yok etmeye yönelik bir çaba içinde. Varlıkla barışık olmayan bir durum sözkonusu.
Bunun başka bir örneğini müzikte görüyoruz. Batıdakı mainstream, yani ana akım müzik türleri yerine daha çok underground dediğimiz hiphop-rap müziğinde Kürt gençlerini öncü bir rolde görüyoruz. Bu müzikteki ana mesaj şudur: Bütün aşağılamalarınıza, dışlamalarınıza, yok saymalarınıza rağmen ayaktayım ve maddi refahı elde edebildim. Ve maddi refah ile kendisini isbat ettiğini düşünüyor. Kolunda Rolex marka saat, altında AMG-Mercedes ile sınıf atlayıp hedefine ulaştığını düşünüyor.
-Kürt gençlerinin diasporada bulunduğu ülkenin toplumuna uyum konusunda ne tür sorunlarla karşılaşıyor (eğitim, meslek edinme, iletişim, dil v.b)?
Bu konuda konuşmaya başladığımız andan itibaren kaygan bir zemindeyiz, çünkü varolan çalışmalarda ulus durumu gözönünde bulundurulmuyor . Üstelik araştırılsa bile, Kürtlerin mevcut yapıdan kaynaklı durumlarından dolayı onlar Türkiyeli, Suriyeli, İran ve Iraklı olarak görülürler. Örneğin suç oranı istatistiklerinde bu durum sözkonusu. Yani suç işleyenler geldikleri ülkelere göre tasnif edilirler ama bu izah ettiğim durumdan dolayı Kürtler ile ilgili elimizde bir veri yok. Eğitim durumunu ortaya koyan PİSA araştırmasında bütün göçmenler bir grup olarak ele alınıyorlar.
Bu uzun izahtan sonra şunları söyleyebilirim: Gençlerin geldikleri zaman ve ülkeye göre birbirinden ayırmalıyız. Örneğin Almanya’da 4. kuşağa ait olup Türkiye’den gelen birisi ile son 5-6 yılda Rojavadan gelenlerin durumları genel olarak birbirinden çok farklı. Ya da 90’lı yıllarda Kuzey’den gelenler.
“Ailenin eğitim durumu etkileyici“
Şimdi PİSA araştırmasının şöyle bir tespiti var: Almanya’da öğrencinin başarısını en fazla etkileyen faktör ailenin eğitim durumudur. Yani veli eğitime önem veriyorsa, eğitim hakkında ciddi bir bilgiye sahipse, çocuğunun eğitim hayatı başarılı olabiliyor. Böyle değilse ihtimal bir hayli azalıyor.
İlk okulun 3. veya 4. sınıfından itibaren ciddi br seleksiyon ve ayrıştırma devreye giriyor ve bu durum öğrencinin neredeyse bütün eğitim hayatını etkileyebiliyor. Yani okulların eğitim ve verdikleri diploma seviyeleri farklı ve deyim yerindeyse altyapısı ilk yıllarda oluşturuluyor. Kürt çocuklarına baktığımız zaman alt seviyede olan okullarda sayıları hayli yüksek. Az-çok eğitim kurumlarından haberdar olan birisi bunu hemen fark eder.
Ve elbette ailelerin öncelikleri de çok etkili olabiliyor. Örneğin eğitim ve bilim yerine refah ve zenginlik ön planda tutuluyor genelde. Çabanın karşılığı para ile ölçülüyor. Bu da çocuğun eğitime olan bakışını bir noktaya kadar belirliyor.
Söylediklerimin dışında, Rojavalı çocukların durumları daha farklı. Yani eğitimleri sekteye uğramış bir kuşaktan söz ediyoruz. Eğitim hayatının ortasında ülkesini terk edip yeni bir ülkede ayak uydurmak çok zor. Ve istisnalar dışında ciddi bir kısmının basit diplomalarla okullarını bitirdiklerini gözlemliyoruz. Biraz abartı gibi gelebilir ama yine de söyleyeyim, Almanya’da temizlik işi ve alt hizmet sektörünün ciddi bir kısmı Kürtler tarafından yapılıyor! Seîdê Kurdî’nin İstanbul Kürtleri bağlamında kullandığı Hamal imgesi üzerinde bu bağlamda tekrar düşünmek gerekir.
-Kürt gençlerinin suça bulaşma, madde bağlılığı, psikolojik sorunlar açılarından ne diyebiliriz?
Bu alan karanlık bir alan. Kimsenin fazla irdelemek istemediği bir alandır. Ateş düştüğü yeri yakar ve aileler bu konuda kendi içlerinde bu tür sorunların üstesinden gelmek istiyorlar.
Kabaca söylersek bu durumlar şehirden şehre değişkenlik gösteriyor. Suç oranının çok yüksek olduğu bazı şehirlerde, örneğin Fransa’nın sahil şehirlerinde suç oranı Kürt gençleri arasında da çok aşırı.
Aslında kurumsuzluk hali kendisini her yerde gösteriyor. Yani gençlerin, aynı kökenden gelip benzer sorunları yaşayan akranlarıyla paylaşımda bulunacakları kurumları olsa, bu sorunları belki kısmen azaltabilirler. Ama onlara ait kurumların sayısı çok az ya da yok. Futbol ve spor kurumları, müzik merkezleri vs yok. Varolan kurumlar ülkedeki siyasete endeksli olduklarından yeni kuşaklar için cazibeleri de yok.
-Genç kız ve genç erkeklerin yaşadıkları sorunlar ne tür farklılıklar gösteriyor?
Kızlar daha akıllı davranıp okuyorlar, yani oran olarak onların durumları erkeklerden çok iyi. Kendilerini okumaya verebiliyorlar. Bu durum çok olumlu ve desteklenmeli. Fakat şöyle bir sorun da kendisini göstermiyor değil, kızlar evlilik dönemlerinde kendilerine eğitim anlamında denk gelecek erkek bulmakta zorlanıyorlar, zorlanacaklar. Şöyle bir vakıa var: Başka uluslara kız verdiğin andan itibaren asimilasyon süreci de başlamış olur. Zaten Kürtler hep terazinin zayıf tarafında yer alıyorlar.
-Kürt gençleri kendi ulusal kimliği ve kültürü ile ne kadar barışık? Yaşanılan şey entegrasyon mu asimilasyon mu? Entegrasyonun, asimilasyona yol açacağına yönelik kaygılar yerinde mi?
Her devlet homojen bir toplum ister, bu istek bütün ulus devletlerin öncelikleri arasında yer alır ve müfredatlar da buna göredir. Elbette daha demokratik olan ülkelerde bazı nüanslar vardır; anadil dersi gibi ama genel yöneliş homojenleşmeye dönüktür.
Kürt gençlerinin içinde kendi aidiyetine sahip çıkan ciddi bir oran var ama dili koruma, kendi kökenini, geldiği coğrafyayı bilme noktasında aynı oran mevcut değil. Yani romantik bir aidiyet sözkonusu diye biliriz. Doğrusu bizden sonraki 2-3 kuşak için pek iyimser değilim. Yani burada doğup büyüyenlerin evde konuştukları dil artık karma bir dildir ve sonraki nesillere aktarılmayan bir Kürtçe sözkonusu.
-Kürt sivil toplum örgütleri ve kurumlarının gençlerin sorunlarına yönelik ciddi bir politikası var mı? Ya da bu konuda yanlış gördüğünüz politikalar neler?
Kürtlerin en büyük handikaplarından birisi kurumlaşamamaları. Yani Avrupa’da elli yıllık bir geçmişimiz olmasına rağmen ciddi bir şekilde hizmet eden kurumların sayısı iki elin parmağını geçmemektedir. Feodal bir yapıyla idame edilen kurumlar, kırk yıldır kendilerini yenilemiyorlar. Bir defa başkan olan, bir daha da o tahttan inmiyor. Hatta bu kurumların bir kısmı sadece bazı insanların kişisel bekaları için çalışıyor. Bundan dolayı da sahici bir uğraşı, sorunlara eğilip çözüm üreten bir bakış açısı yok.
“Bu yüzyılın Yahudileri Kürtlerdir“
-Gençler bu konuda ne diyor? Kendilerini nasıl tanımlıyorlar? Kendilerini yeteri düzeyde ifade edecek bir zemine sahipler mi? Talepleri neler?
Bu soruları doğrudan doğruya gençlere yöneltmeli. Bakın ben hem K24, hem de Rûdaw’a Avrupa’daki Kürt gençlerinin kendilerini ifade edebilecekleri programlar yapmalarını öneren bir konsept sundum. 24 başlık altında hem başarılarını, hem sorunlarını, onlarla ve uzmanlarla konuşacakları bir platform. Yapacaklar mı bilmiyorum. Ama şunu iyi bilmek gerekir: Dünyanın her bir yerine savrulan bir milletiz. Ve bu savrulma beraberinde bir yığın sorun getiriyor. Ancak bunların üzerine vararak, var olabiliriz.
Medyamız ve aydınlarımız geleceğimiz olan çocuklarımızla ilgilenmezlerse, tarih önünde yargılanacaklar.
-Kürt gençlerinin sorunlarının aşılmasında başta aileler olmak üzere devlet ve Kürt kurumlarının üzerine nasıl bir sorumluluklar düşüyor? Bu konuda neler yapılabilir?
Sorunları üşenmeden, utanmadan, konuşabilmeliyiz. Başka çaremiz yok. Eski hal muhal, ya yeni bir yol bulacağız ya da yok olacağız.
Bir de eğitim konusu siyaset-üstü bir konudur. Ve öyle de kalmalı.
-Diasporada yaşayan gençlere ve ailelerine bir mesajınız var mı?
Geldiğimiz coğrafyayı tanıyıp çocuklarımıza aktarmalıyız. Coğrafyamız zengin olmasaydı bu durumda olmazdık – herkesin gözü zenginliğimizde. Muhteşem bir coğrafyaya sahibiz. Bunun farkında olmalıyız.
Bir de bir dili sonradan öğrenmek çok zor. Bundan dolayı da çocuğun konuşacağı ilk dilin Kürtçe olmasına özellikle dikkat etmeli. Apaçilerin dediği gibi, dilimizi kayb edersek, her şeyimizi kaybederiz.
Bu röportaj ilk olarak basnewste yayınlanmıştır