Hüseyin Akıncı
Ukrayna-Rusya savaşıyla, Rusya küresel güç arenasından çekildi. Hizbullah ve Hamas’ın devre dışı kalmasıyla, İran’ın Şia hayalı sonlandı. Esad ise ailesini de alıp Rusya’ya kaçtı, Nasrallah ve İsmail Haniye ise yok edildi. Hamas hâla Gazze'de yıkıntılar altında inliyor. Velhasılıkelam Olan biten başı boş tiyatrolarla, İsrail mutlak bir güç olarak “yoluna yol katmaya yol alıyor.
Ortaya çıkan boşluklara dalan Türkiye ise bu süreçte kârlı çıkmış görünse de uzun vadede kaybeden listesinde yer alma riskine aday. Kürtler ise, yaşanan bu karmaşayla hem büyük bir risk ve hem de büyük bir fırsatla karşı karşıyadır. Yani sözün kısası bugünle başlayan yeni Ortadoğu’da İsrail ve Amerika dışında: Şunun ya da bunun ben böyle istiyorum demesiyle yol alınma şansı yok.
En iyisi bir yaşanmışlığın hikâyesiyle ne demek istediğimizi anlatalım:
İtalya'nın Karabaşak diye adlandırılan tohumluk buğdayın reklamı köyümüzü ve civar köyleri yakıp yıkıyordu. “Çok verimli bire şu kadar veriyor, şöyledir böyledir" diye şişirmeler de eklenince herkes işini gücünü bırakıp bu tohumluk buğdayın temini için buğday satan tüccarların kapsında sıra tuttu.
Köyümüzde İmamlık yapan Mele Süleyman ise ortaya çıkan bu durumdan memnun olmadığını iç homurtularıyla belli ettiriyordu.
Rahmetli babam İmamın başı boş bu reklamdan hoşnut olmadığını fark etmiş olmalı ki, Mele Süleyman'a "yaho hoca geçimin köyün kaldıracağı ürüne endekslidir yani ne kadar ürün fazlaysa sana düşen pay da o kadar çoğalır ama bakıyorum bu yeni çıkan tohumluğa sevinmemiş gibisin” diye sormuştu.
Melle Suleyman ise her Ürün farklı bölgelerden farklı biçimlendiğini, her bir bölgenin kendine has iklimin kendine özgü koşullarının olduğunu ve her tohumun bölgenin iklimine göre verimli olabileceğini dair ne kadar bilgisi varsa büyük bir sabırla babama anlatmıştı. Ne Babamın ne de diğer köylüler Mele Süleyman'ın sözlerini ciddiye alacak ya da dinleyecek niyetleri pek yoktu. ‘’çünkü İncil okuyor'' söylentisi Hocaya karşı ön yargıların oluşmasına neden olmuştu.
Gel zaman git zaman, köylüler tohumluklarını almış, ekin ekmeye başlamıştı. Mezopotamya’nın iklimi karabaşak denilen İtalyan tohumu gök yüzüne uzanırcasına boy vererek Mele Süleyman’a inat eder gibi bir görüntü sergilemişti. Her köyde olduğu gibi bizim köyün camisinin gölgesi de bir konferans salonu gibiydi. Farklı temalar ve konuların konuşulduğu bir mekândı.
Bir süre sonra yine böylesi bir ortamda köylüler her zamanki gibi değişik konular hakkında bir birileriyle sohbet yarıştırıyorken Hacı Musa elinde birkaç buğday başağıyla heyecanlı ve kekemeli bir dille cemaatin içine dalarak ''hele şu buğdayın başaklarına bir bakın!'' diyerek elindeki başakları cemaatin ortasına bırakmıştı.
İtalya'nın karabaşak tohumunun Mezopotamya güneşiyle kalkıştığı dansın gerçeği birkaç başağın ovalanmasıyla ortaya çıkmıştı. Boy vermesiyle mükemmel bir görüntü veren buğday başaklarının içindeki tanelerin seyrekliği, cefakâr köyümü büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı. ''Bire yirmi" yerine bire üç ya da dört veren bir sonuçla karşılaşmışlardı.