Cinsiyete dayalı şiddet vakalarına neredeyse dünyanın her yerinde rastlanıyor:
Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) tahminlerine göre, dünya çapında neredeyse her üç kadından biri, yaşamları boyunca en az bir kez fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalıyor. Üstelik bu, buzdağının sadece görünen kısmı.
Peki kadına yönelik şiddete karşı dünyanın farklı bölgelerinde nasıl mücadele ediliyor?
ABD'de ses getiren #MeToo (Ben de) hareketi, Almanya'daki #aufschrei (haykırış) gibi sosyal medya kampanyaları, Meksika ve Hindistan'daki tecavüz ve kadın cinayetlerine karşı kitlesel protestolar ya da Fransa'daki Gisèle Pelicot vakası politikacıların ve yargının da somut adımlar atması halinde bir çığır açabilir mi?
Fransa: Gisèle Pelicot feminist bir ikon haline geldi
Geçtiğimiz aylarda 72 yaşındaki kadının davası sadece Fransa'yı değil, tüm dünyayı ve şoke etti.
Yıllarca kocası tarafından uyuşturulan Gisèle Pelicot'nun eşi ve diğer erkekler tarafından istismar edildiği ve kocasının yaklaşık 200 tecavüz ve istismar vakasını filme aldığı ortaya çıktı. Şimdi bu görüntüler, 50 tecavüz zanlısı aleyhinde devam eden davanın en önemli delili. Gisèle Pelicot, duruşmanın kamuya açık yapılması için kampanya yürüttü. Amacı, utanması gereken kişinin kendisi değil, tecavüz zanlıları olduğunu göstermekti. Pelicot ve diğer cinsel şiddet vakalarında destek amacıyla Fransa genelinde "Hepimiz Gisèle'iz!" sloganları eşliğinde geniş katılımlı gösteriler düzenlendi.
Gisèle Pelicot'nun yaşadıkları Fransa'da büyük infial uyandırdıFotoğraf: Geoffroy van der Hasselt/AFP/Getty Images
Birleşmiş Milletler (BM) Kadın Birimi Almanya Başkanı Elke Ferner'e göre, bu olay Fransa'da kadına yönelik şiddetin temel boyutlarının yeniden gündeme gelmesini sağladı. Ancak siyasetçi ve kadın hakları savunucusu Ferner, bunu yeterli görmüyor ve Fransız ceza yasasında değişiklik yapılması gerektiğine inanıyor:
"Mevcut yasada, failin açık iradesine karşın kadını koruyan 'hayır, hayır demektir' kuralı bile yok. Mahkemenin halihazırda cinsel amaçlı bir eylemi 'tecavüz' olarak değerlendirebilmesi için kadın tarafından 'aktif bir direnişin' gösterilmiş olması gerekiyor."
Hindistan: Ayrımcılık ve kadın düşmanlığı devam ediyor
Hindistan'da da geçtiğimiz günlerde bir kadın asistan doktorun tecavüz edilerek öldürülmesi infiale neden oldu. 31 yaşındaki doktor, Ağustos ayı başında Batı Bengal eyaletinin başkenti Kalküta'daki bir devlet hastanesinde ölü bulundu. Neredeyse 1,5 milyara ulaşan nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkesi olan Hindistan'da meydana gelen pek çok tecavüz vakasının sonuncusu kitlesel protestolara yol açtı. Devlet hastanesi çalışanları greve gitti, Batı Bengal eyalet yönetimi tecavüz cezalarını ağırlaştırdı.
Ancak Yeni Delhi'deki Sosyal Araştırmalar Merkezi Direktörü ve kadın örgütleri koalisyonu Women Power Connect'in Başkanı Ranjana Kumari'nin şu sözleri kaygı verici:
"Rakamlara bakarsanız, ne yazık ki şiddet suçları o zamandan bu yana artmış durumda. Azınlıklara ve kast sistemindeki en alt grup olan Dalitlere mensup kadınlar, bu durumdan en çok etkilenenler."
Hindistan'da asistan doktorun öldürülmesine karşı düzenlenen protesto eylemiFotoğraf: Ritesh Shukla/Getty Images
Politikacılar ve yetkililer açısından da yapılması gereken çok şey var. Kumari'ye göre, son yıllarda yasalar sertleştirilmiş ve yeni programlar başlatılmış olsa da bunların çoğu kâğıt üstünde kalmaya devam ediyor.
Meksika: Kadınlar, cinayetlere karşı ayaklanıyor
Meksika'da da her yıl yüzlerce kadın öldürülüyor. Failler de genellikle ya eski ya da mevcut partnerleri. Resmî verilere göre, 2023 yılında bu sayı 827'yi buldu. Ancak adlî makamlara intikal etmeyen vaka sayısının çok daha yüksek olması kuvvetle muhtemel. Uzmanlar, Meksika'daki kadın cinayetlerinin çokluğunu, köklü "kültürel maçoluğa" ve kadınlara çok az koruma sağlayan sorunlu adalet sistemine bağlıyor.
Ölümcül kadın düşmanlığının endişe verici boyutlara ulaşması, Meksika'daki feminist hareketin son yıllarda ivme kazanmasına ve toplumsal bir ayaklanmaya dönüşmesine yol açtı.
Meksika'da her yıl yüzlerce kadın cinayete kurban ediyorFotoğraf: Eyepix/NurPhoto/picture alliance
DW'nin görüşlerine başvurduğu, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet konusunda uzman olan ABD'li avukat Julie Goldscheid, kadınların seslerini duyurmasının önemine vurgu yapıyor:
"Kadın cinayetlerine ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin diğer biçimlerine karşı düzenlenen kitlesel protestolar, kamuoyunun bilinçlendirilmesinde ve sorumlulardan hesap sorulmasında önemli bir rol oynuyor."
Şu anda pek çok Meksikalı'nın gözü, Haziran ayında ülkenin ilk kadın cumhurbaşkanı seçilen Claudia Sheinbaum'un üzerinde. Sheinbaum, kadınları daha iyi koruyacak yasal düzenlemeler yapılacağı sözünü verdi.
Almanya: Hâlâ yapılacak çok şey var
Almanya'da kadınlar 2013 yılında cinsiyetçilik ve şiddet deneyimlerini X (o zamanki adıyla Twitter) üzerinden paylaşmak için #aufschrei (haykırış) etiketini kullanmaya başlamıştı. Kadın gazetecilerin konuyla ilgili bir dizi haber ve makalesiyle de desteklenen bu kampanya, Alman toplumunda konunun daha geniş bir kitle tarafından tartışılmasına neden oldu. Bu tartışmalar neticesinde gerek toplumda gerekse politikada oluşan farkındalık, müteakip yıllarda bir dizi düzenlemeyi de beraberinde getirdi. Örneğin "ertesi gün hapı" olarak adlandırılan ve cinsel birliktelik sonrası hamile kalmayı önleyen doğum kontrol hapı, 2015'ten bu yana Almanya'da reçetesiz satılıyor. Ayrıca cinsel suçlar mevzuatı da 2016'da yeniden düzenlendi.
BM Kadın Birimi Almanya Başkanı Elke Ferner bu durumu şöyle açıklıyor:
"'Hayır, hayır demektir' ilkesi, daha önce tecavüz olarak kabul edilmeyen suçların artık tecavüz olarak cezalandırılması anlamına geliyor. Önceden, bir kadın şokta olduğu ya da başkalarını tehlikeye atmak istemediği için açıkça 'hayır' demediğinde, bunu tecavüz olarak sınıflandırmak daha zordu. Diğer taraftar, o dönemde de tartışılan 'evet, evet demektir' ilkesi, açık bir retten ziyade açık bir rıza varsayımı içerdiğinden daha doğru ve net bir ifade olurdu."