Geçen hafta Duhok’ta düşen helikopterde ölen dokuz kişi Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne göre PKK’lılar, YPG’ye göre Rojava’dan Süleymaniye’ye eğitime giden YPG’lilerdi. IŞİD’e Karşı Mücadele Koalisyonu’nun Amerikalı sözcüsü, uçuşla ilgilerinin olmadığını açıkladı. Siyaset bilimci Arzu Yılmaz: “Seçim tarihinin yaklaştığı ve PKK’nin eylemsizlik kararı aldığı bir aşamada, Öcalan’dan gelecek mesaj daha kritik bir önem arz ederken, bir anda Gare’de düşen helikopter acaba Rojava ve İmralı arasında bir trafik mi var sorularını gündeme getirdi.
Hamburg Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Arzu Yılmaz’ın Medyascope’ta yayımlanan ‘’Helikopter kazası’’ yazısı şöyle:
‘’Irak Kürdistan Bölgesi’nin Türkiye sınırına en yakın yerleşim yerlerinden biri olan Amedi şehrinin Biryat köyü yakınlarında 15 Mart Çarşamba günü saatler 20:40’ı gösterirken bir helikopter düştü.
Olaya ilişkin ilk resmi açıklama Türkiye’den geldi. Zira bazı sosyal medya hesaplarında helikopterin TSK’ya ait olduğu iddia edildi. Milli Savunma Bakanlığı ise TSK’ya ait bölgede bir helikopter uçuşunun bulunmadığını açıkladı ve sustu…
Sustu diye özellikle vurguluyorum, çünkü helikopterin düştüğü yer son üç yıldır Türkiye ve PKK arasında yoğun bir savaşın sürdüğü Gare bölgesi. Helikopter TSK’ya ait olmasa bile, Türkiye’ye ait insansız hava araçları ve savaş uçakları bu bölgede aralıksız uçuş yapıyor. Bir kara aracının dahi o bölgeden geçişinin Türkiye’nin gözünden kaçması neredeyse imkansız. Dolayısıyla, söz konusu helikopterin o bölgede Türkiye’nin bilgisi dışında ya da Türkiye’ye rağmen uçuş gerçekleştirmesi, deyim yerindeyse eşyanın tabiatına aykırı bir durum.
Fakat resmi kurumlar sustuğu gibi, iktidara yakın medya da sessiz kalmayı tercih etti. İlk iki gün boyunca sadece bir iki medya kuruluşu olayı yorumsuz yalnızca bir bilgi olarak paylaşmakla yetindi.
Ve olan bitenden haberdar herkesi meraka sevk eden sis perdesi nihayet ertesi gün biraz aralandı…
16 Mart Perşembe günü öğle saatlerinde, Duhok Valisi Ali Teter yaptığı açıklamada düşen helikopterin kime ait olduğunun bilinmediğini fakat helikopterde bulunan üçü kadın yedi PKK’linin hayatını kaybettiğini duyurdu. Bu arada, Teter düşen helikopterle birlikte uçan bir başka helikopterin de uzaklaşarak izini kaybettirdiğini söyledi. Olaya ilişkin Kürdistan Bölgesel Yönetimi tarafından yapılan bu ilk resmi açıklamada, düşen helikopterin bu bölgede operasyonel olan IŞİD’e Karşı Mücadele Koalisyonu’na ya da Irak’a da ait olmadığı söylendi. Ancak, helikopter düştü mü düşürüldü mü sorusu cevapsız bırakıldı…
Bu arada, Bağdat’tan şu ana kadar konuya ilişkin hiçbir resmi açıklama yapılmadı…
Bağdat susuyorsa işin içinde İran vardır diye düşüneler, Gare yakınlarında mevcut İran’a bağlı Haşdi Şabi güçlerinin helikopteri düşürmüş olabileceğini iddia etti. Ama İran ve Haşdi Şabi de sustu, herhangi bir açıklama yapmadı.
IŞİD’e Karşı Mücadele Koalisyonu ise “Helikopter Koalisyon’a ait değil ve Birleşik Görev Gücü Kararlı Destek (CJTF-OIR) operasyonlarının bir parçası da değil” dedi.
Öte yandan, helikopterde hayatını kaybedenlerin PKK’li olduğu iddiaları PKK tarafından yalanlandı. Fakat aynı açıklamada söz konusu helikopterin Rojava Halk Savunma Birlikleri üyelerini taşıyor olabileceği vurgulandı.
Ve nihayet 17 Mart Cuma günü Demokratik Suriye Güçleri’nden yapılan bir açıklamayla, helikopterin Rojava’dan Süleymaniye’ye eğitim amacıyla giden Anti-Terör Gücü üyelerini taşıdığı, olayda bir değil, iki helikopterin düştüğü ve dokuz kişinin hayatını kaybettiği, düşme nedenininse kötü hava koşulları olduğu duyuruldu.
Bu açıklama helikopterin kime ait olduğu ve neden düştüğü sorularına nihayet bir yanıt veriyor olsa da, ortada yanıtlanması gereken daha birçok soru olduğu muhakkak…
Her şeyden önce, hayatını kaybedenlerin bağlı olduğu Anti-Terör Gücü’nün eğitim amacıyla dahi olsa, IŞİD’e Karşı Mücadele Koalisyonu ya da Birleşik Görev Gücü Kararlı Destek Komutanlığı bilgisi dışında Rojava’dan Süleymaniye’ye, üstelik helikopterle gitmesi mümkün değil. Öyleyse, nasıl oluyor da Sözcü Yüzbaşı Kevin Livingston, helikopter bize ait değil, uçuş da bizim operasyonlarımızın bir parçası değil diyerek işin içinden sıyrılabiliyor?
Helikopter kendilerine ait olmayabilir. Fakat eğer o helikopter görev ve komuta yapısı gereği Koalisyon’la entegre Anti-Terör Gücü’ne bağlı üyeleri eğitim amacıyla Süleymaniye’ye götürüyorduysa, o zaman uçuş Koalisyon’un bilgisi ve sorumluluğu dahilinde demektir.
Diğer yandan, Suriye iç savaşı başladığından beri Rojava ve Süleymaniye arasında çoğu zaman uçuşların yapıldığı biliniyor. Fakat bu uçuşların güzergahı Musul üzerinden geçer. Gare bu güzergahın dışında, hatta oldukça uzağında. Öyleyse, neden helikopter Gare üzerinden uçuyordu?
Üstelik, helikopterler kötü hava koşulları nedeniyle düştü deniliyor. Söz konusu tarihlerde havanın uçuşa elverişli olmayacağı günler öncesinden belliyken ve özellikle o gün yağmur ve fırtına tüm bölgede etkiliyken, neden bu uçuş gerçekleştirildi?
Bu ve benzeri soruları akla getiren aslında olayın kendisi kadar meydana geldiği süreçte yaşanan gelişmeler…
Medyascope’ta henüz geçtiğimiz hafta kaleme aldığım yazıda, Türkiye’de seçimlere giderken iktidarın Kürtlerle savaşı sürdürmekte ısrarcı olmaya devam edebileceği gibi, bir barış yoluna girebileceğinden de bahsetmiştim. Barış yönünde bir gelişmenin en önemli işareti hiç kuşkusuz Abdullah Öcalan’dan gelecek bir mesaj olacaktı. Fakat iktidarın baskısına rağmen Öcalan’ın ikna edilemediği uzun zamandır konuşuluyordu. Nihayetinde seçim tarihinin yaklaştığı ve PKK’nin eylemsizlik kararı aldığı bir aşamada, Öcalan’dan gelecek mesaj daha kritik bir önem arz ederken, bir anda Gare’de düşen helikopter acaba Rojava ve İmralı arasında bir trafik mi var sorularını gündeme getirdi…
Bu ihtimali destekleyen bir başka faktör ise düşen AS350 tipi Eurocopter helikopterin IŞİD’e Karşı Savaş sürecinde aslında ABD tarafından Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne bağlı peşmerge güçlerine tahsis edildiği bilgisi oldu. Malum, geçtiğimiz yılın sonunda, Kürdistan Yurtseverler Birliği Başkanı Bafel Talabani beraberinde Koalisyon Gücü Genel Komutanı General Matthew McFarlane ile birlikte Rojava’yı ziyaret etmiş, henüz geçtiğimiz hafta katıldığı Erbil Forum’da da babası Celal Talabani’ye referansla, Türkiye ve PKK arasında arabuluculuk yapma arzusunda olduğunu dile getirmişti. ABD’nin ise öteden beri Türkiye ve Rojava arasında bir uzlaşma sağlamaya çalıştığı, hele Ankara ve Şam Moskova’nın kurduğu masada neredeyse bir araya gelecek üzereyken bu uzlaşmayı bir an önce kotarma çabası içine girmesinde anlaşılmayacak bir şey yok. En son ABD Genelkurmay Başkanı Milley’in ya da ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı Komutanı Kurilla’nın Rojava’yı ziyaretlerini bu açıdan değerlendirmek de pekala mümkün…
Ancak, gerçek ne bilmiyoruz…
Bildiğimiz bir şey varsa, o da aslında bundan sekiz yıl önce İmralı Süreci sona erdiğinde söylendiği gibi, barışın artık hiç kolay olmayacağı…
Yine de umut yok demek de yanlış olur…
Zira Al Monitor’dan Amberin Zaman’a konuşan Kürdistan Ulusal Kongresi Eşbaşkanı Remzi Kartal göre, birtakım “derin devlet” unsurlarının “Türkiye’yi içinde bulunduğu durumdan çıkarmak ve ülkeyi kurtarmak istiyor” ve bunun için “muhalefetin arkasında duruyor”. Amaçları, “Türkiye için tek çıkış yol olarak görülen demokrasi düzenine geçiş” diyor…
Kartal, Kürtlerin bu amaç çerçevesinde her türlü desteği vermeye hazır olduğunu ve eğer fırsat verilirse Abdullah Öcalan’ın barışı bir haftada sağlayabileceğini söylüyor…
Sonuçta, belli ki bu Newroz da savaşın ağır gölgesi altında geçecek…
Gelecek sene Newroz’da ise barış bir ihtimal…
Her halükarda ve de bu vesileyle, Newroz piroz be…’’