Düşman

Ali Kemal Yıldırım

Düşman (Duşman) Türkçe'de kullanılan Farsça bir kelime. Düş Türkçe tuş'dan gelen bir sözcük olup rüya anlamına geliyor.

Rüya ile düşmanın zaten bir ilişkisi yok.

Aslen Farsça kökenli olan bu kelime muhtemelen Pehleviceden kalma. Eski Yunan tekstlerinde de geçen düşman kelimesi DUŞ ve MAN sözcüklerinin birleştirilmesinden oluşuyor.

Kürtçe'de DUŞ kelimesinin seviye, düzey ve bazende yön anlamında kullanıldığını DUŞKUN kelimesi üzerinde fikir yürütürken açıklamıştım.MAN ise Germenic dillerde adam anlamına geliyor. Adam ve İnsan Türkçe kökenli olmayan isimler.

Dolayısıyla DUŞMAN 'aynı seviyedeki adam' anlamına gelen bir kelime olup bugünün değerleri açısından hiç de kötü değil.

Ancak başında kralın bulunduğu katı hiyerarşik bir toplum olan geçmiş İRAN'da (örneğin Sasaniler'de) birisinin eşitlik iddiasında bulunması kral ve aynı şekilde Zerdüşt ruhban sınıfı tarafından tehdit olarak algılanıp DUŞ-MAN olarak adlandırıldıktan sonra elimine edilmek isteneceklerdir.

Eski İran'da kral ya tanrı ya da Tanrı'nın oğludur. Beg keimesi Doğu İran kökenli olup aynı anlamda kullanılmaktadır. Başı gökte olan Kral ile 'yerdekiler' arasında büyük bir uçurum vardır.

Steplerden güneye inen Türkler; yerleşik ve gelişmiş topluluklar ile yüz yüze geldiklerinde onlardan etkilendiler, Çabukça kabullenilen DÜŞMAN kelimesi, hiyerarşik ve otoriter geleneği sahip Türklerin eşitlik konusundaki korkularına ve bu konuda başkalarının aynı seviyeye ulaşmaması hususunda çok hassas olduklarına iyi bir kanıt teşkil etmektedir Tarih bu durumun en iyi şahididir.

Türk DUŞ-MAN algısı huzursuzluktan beslenir.

Steplerde huzursuzluğun ana kaynağı doğa ve komşu kabilelerdi. Sonra güney'e bilinmeyen topraklara inilince, buralardaki yerleşik toplumlar tehdit olarak görüldü ki bu kimi Zaman da doğru idi. Halbuki işleyen tehdit iki yönlü idi. Hem yeni gelen ve hemde yerleşik olan birbirlerini tehdit olarak görüyor ve DÜŞMAN olarak sınıflandırıyordu.

Mevcut Türkiye sınırları içerisinde nerede ise 1000 yıllık Türk varlığına rağmen, mevcut zihniyetin sahipleri henüz kendilerini yabancı diyarlarda his ediyor olmalılar ki Orta Asya'ya methiyeler diziyor ve orayı büyük bir 'özlem' ile anıyorlar.

Bu durum sahiplerindeki huzursuzluğu besliyor.

Huzursuzluk ise paranoya ya hizmet ediyor. Farklı olanlar, eşitlik isteyenler DUŞ-MAN olarak yani 'benim seviyeme çıkmak isteyenler' olarak sınıflandırılıp şeytanlaştırıldıktan sonra hedef seçiliyor. Türk'ün içeri ve dışarı ile geçimsizliğinin bu tür psiko sosyal nedenleri var ki bunun tedavisi de demokrasi ve bilimsel eğitimle olur.

Din bugüne dek işgale hizmet etmiş olması nedeni ile tedavi için kesinlikle baş vurulacak araç olamaz. Yaşananlar bu durumun şahididir. Din bayrağı altında, yağma ve talanın ve de tecavüzün büyük bir yer teşkil ettiği Ortadoğu tarihi sanki yeniden zuhur ediyor