Düşünün ki ! (I)

Bilal G Shadi

 

Düşünün ki, tam yüzyıl önce coğrafyamızı kana boğan, milyonların ölümüne sebep olan, çocuk, yaşlı ve kadın demeden günahsız insanların ölümüne neden olan birinci dünya savaşı artık sona ermiş. İnsanlık suçu işleyen zamanın süper güçleri, yıllarca süren bu savaşta bitik ve yorgun. 

Aman ne yaptık! Gerçekten değdi mi, diye acı acı düşüneceklerine, kumda oynayan çocuklar misali boylarına poslarına bakmadan, kumda yeni sınırlar çizdiler ve yepyeni devletler oluşturdular.

Bununla da yetinmediler, kurtlar sofrası kurdular, kan ve ölümden geri kalan Osmanlı artıklarını savaş ganimeti diye keyiflerine göre pervasızca paylaştılar.

Bu paylaşımı, İngiliz general Sykes ve Fransız diplomat Picot: Ölmüş, öldürülmüş mazlum halklara, yerinden yurdundan edilmiş etnik ve dini guruplara hiç sormadan, rızalarını almadan yapmışlardı.

Düşünün ki, Osmanlılar bitmiş, veliaht ülkeyi terketmiş ve coğrafyamızda artık yeni sınırlar çekilecek yeni isimlerle yeni devletler kurulacaktı. Bu değişim bir ganimet değil de bir paradigma olarak görülseydi.

Düşünün ki, yeni kurulacak ülkeler nüfuslarının etnik yapısına, konuştukları dillere ve dini inançları göz önüne alınarak sınırlar çekilseydi.

Sultan ve saltanattan kurtulmuş gerçekten daha medeni, daha demokratik bir ülke hayali içinde olan topluluklarla, uygar bir ülke ve erdemli bir toplum oluşturulsaydı.

Düşünün ki, yeni kurulan bu yeni devletlerin coğrafyasına, geçmişine ve geleceğine uygun, çağdaş, çoğulcu ve çok renkli idarelerin yapılanmasına yardımcı olunsaydı. 

Demokratik ve çok partili, temsili  parlamentolar oluşturulsaydı, düşünce ve fikir özgürlüğü garanti altına alınsaydı...

Bugün: Türkiye, Suriye ve Irak'ta yaşayan, anadilleri Kürtçe, Lazca, Çerkesce, Süryanice ve sair diller yasak olmasaydı.

Resmi statüleri ve anadilde eğitim hakları olsaydı. Sınırlar bölgenin etnik yapısına uygun şekilde çekilseydi.

Düşünün ki, bunların hiç biri yapılmadı. Bu ülkelerde ülke gerçeğinden uzak oluşumlara gidildi. Tekçi partilere, savaş paşalarına omuz verildi. Yeni ve keyfi kraliyet aileleri oluşturuldu. 

Çok kısa sürede bu ırkçı, tekçi ve inkârci rejimler kendi düşünce ve normlarına ters 'düşen' ne varsa yasakladılar, yok etmek için ellerinden geleni ardlarına koymadılar.

Tarih kitapları yeniden yazıldı, binlerce isim coğrafya kitaplarından silindi. Masa başındaki birkaç görevli kafalarına göre yeni isimler buldular. 

Keyfiyet o kadar ileri gitti ki, hakim düşünceye dahil olmayanlar can ve mal güvenliklerini korumak için kimliklerine bile sahip çıkamadılar.

Düşünün ki, tam yüzyıl sonra, ilk kurtlar sofrasında temsilyetsiz olan ve tamamen bipar çıkan ülkeleri ve toprakları paramparça edilen Kürdistan halkları yine kurulan kurtlar sofrada temsilyetsiz ve bipar çıkacaklardır.

Sınırları kumda çizilen devletler ve günümüzün güçlü devletleri ulusal çıkarları uğruna, gözlerini kırpmadan kürtleri yine feda edeceğe benziyor. Bence Kürtler için tek kurtuluş, akılı ve erdemli duruş ‘Ulusal birliktir’.

Düşünün ki, Kürtler de herkes gibi ulusal çıkarlarını öne çıkarır ve ulusal birliklerini sağlarlar!  

Not: Düşünün ki yazı serimiz devam edecektir.