Ehl'i Hak Mirası Serencam

Ali Kemal Yıldırım

Yakın zamanda (Rêbendan 2021), Dr. Sıdıq Sefizade (Borekeyi) tarafından yazılan Nameya Serencamê latince harfleriyle Kürtçe olarak Sitav yayınevi tarafından yayınlandı. Kitap; Ehli Haklar’ın kutsal ilahilerini, yorumlar ile birlikte açıklayıcı dip notları barındırmakdır..  ‘’Serencam’’, aynı zamanda, ‘’Hazine Kelamı’’ olarak da tanınır. Kitap, Sultan îshaq (Sahak) ve ‘’mürütleri’’ tarafından 13. Yüzyılda Gorani dilinde yazılır. [1] Sultan Îshak, daha öncesinden başlamak üzere popülerleşen tasavufi ‘kardeşlik’ fikrini sistematize eder.[2] Nameya Serencamê ya da Kelamların Hazinesi Ebu’l Vefa gerçeğindeki bazı sırları çözecek bilgiler de içermektedir. Bu nedenle konuya daha yakından bakmakta fayda var:

Ebul Vefa (Wefa), Heftan (Yediler) denen Tanrı’nın tecelli ettiği avatarlardan (kutsal şahsiyetlerden) biridir. Kitaba göre, on bir firkadan oluşan hanedan evlerinden Baba Yadigar, Şah Îbrahîm, Seyyid Ebulwefa, Mir Suri, Seyyid Mıstefa, Haci Baweysiisimleri heftanları oluştururlar. [3] Başka bir yerde ‘’Xwede û Heften’’ başlığı altında ‘’1) Sêyîd Xizir (Pir Bînyamîn), 2) Mûsa Sîyah (Pîr Dawûd), 3) Mela Ruknedîn Dumeşqî (Pîr Mûsa), 4) Xatû Dayrak (Remzbar), 5) Mistefa Dawdan, 6) Şah Îbrahîm (Melîk Teyar i Ewet), 7) Seyîd Ehmed (Baba Yadîgar)’’ [4] isimlerine yer verilir. İzady’in çizelgesinde, Ehl’i Haklar’ın en önemli şahsiyeti Sultan Îshak; Tanrı’nın yeryüzindeki mazharı olarak, kendi döneminin birincil zat’ıdır.  Her dönemin ayrı Heftanlar’ı olduğundan, bu isimler her dönem için değişkendir. İzady’in verdiği liste ile, yukarıda aktardığımız birincil ve ikincil zatların isimlerinin tümüyle uyuşmaması, dönemlere ait avatarların adlarının karıştırılmış olmasından kaynaklanıyor olabilir.

Minorsky, farklı olarak, Ahl-i Haqq’ta on iki ana hanedan veya silsilenin varlığından bahseder. [5] Tarihsel olarak sayıya verilen önem ve gelenekteki devamlılık bakımından bu sayının on iki olması hayli mantıki görünmektedir. Bunun Şii dünyasında karşılığı kendisini 12 imam kültünde gösterir. Bu durum, aynı zamanda, Ehl-i Hak (Rêya Heq) Kürt dünyasındaki on ikilerin Şiilikteki  ‘’12 imamlar’’dan farklı olması anlamına gelir.

Buradaki zorluk, her dönemin ayrı yedilerinin olması sebebiyle, her birinin hangi döneme ait olduğunu kararlaştırabilmekten kaynaklanmaktadır.  İzady; Birincil Bâbâ (Avatar) adını Zâti Bâshar isiminin karşılığı olarak kullanır iken,  Dr. Sıdıq Sefizade (Borekeyi) onun yerine ‘’Padişahê Cîhanê’’, Cîhan padîşahlari demeyi yeğler.. Sefizade’nin belirtiğine göre, bunlar sirasiyla Eli Murteza, Behlülê Mahi, Şah Xoşin, sultan İshaq, Şah Weysquli, Mıhemmed Beg ve Ateş Beg’den oluşmaktadir. [6] 

Koçgiri Gilicek köyünde bir mezar taşı

Rêya Haq (Ehli Hak) inancindaki tanrısal ruhun maddi alemde tecellisi olan avatarları (zatlar) simgeleyen altıgen ile Huda’yı (xwadê, Haq) ve ölüyü simgesel olarak buluşturan mezar taşı . Ölen kişi ruhsal alemde Hakka kavuşmuş olmaktadir. Altıgen ile simgelenen pirlerden oluşan kutsal zatlar Zerdüştlük'de bulunan Ameşha Spentalar'in (ya da ölūmsüz kutsal melekler Yazatalarin) bir versiyonudur.

Kendi döneminin baş Avatar’ı (Zatî Başhîr) olan Sultan îshak; eski dinler Zerdûştlûk, Mazdeki, Hiristiyan, Kilimi ve İslam sonrasi Xalî cemaatlerin fikirlerinden yararlanir. [7] Onun gnostik baptist mezhebi olup, Mandean veya Sabian olarak da adlandırılan,  Nesîrî dervişleriyle ilişkileri [8] kendisine İsa benzeri bir rol biçilmesinde etkili olmalıdır. Bu tür, kutsal ruhun başka vücütta tecelli edeceği (reenkernasyon) düşüncesi; Med’li Magiler’in inancı olan Mithracılık’dan kalma olduğundan dolayı, Kürt topluluklarına yabancı değildir. Prof. Geo Widengren’in geniş olarak işlediği, Kutsal ruhun oğlu olarak Tanrı-İsa düşüncesi, esasen Mithra’cı geleneğin bir devamı olarak şekillenmiştir.

Yaresanlarda kutsal ruhun mazharı olma düşüncesinin merkezi bir yer tuttuğunu görüyoruz. Tanrısal alemde ruh geçişkenliğinin izlerine; yediler olarak ifade edilebilecek Kutsal Ölümsüzler (Aməša Spəntalar) ve İbadet edilmeye layık kutsal yazatalar’ca ifade edilen  İrani dünyaya ait konseptlerde rastlıyoruz. eski Mısır, Yunan, Roma ve Kelt geleneklerinde bulunan tenâsüh [9] (ruh göçü) düşüncesi Hint coğrafyası ile ilişkiler, Türk ve Moğol işgalleri ile, gerek Budist rahipleriyle doğrudan ilişki veya onların düşünceleri ile dolaylı olarak artan bağ  sonucunda, bu kez bütün bir insanlığı kapsayacak şekilde daha da genişleyerek bölgede yayılma gösterir. Ehl’i Hak Yarsan inancında, bedenden bedene geçerek defalarca zuhur  (seyr ve sulük) ederek yücelen ruhların bu hareketinin, binbir kere tekrar edleceğine inanılır. Buradaki devirin amacı, ışık dünyasına varmadan maddi dünyanın bütün günahlarından arınmaktır, zira Işık dünyası Hak’ın dünyasıdır; oraya arınmadan varılamaz.

İsmin ifade ettiği üzere Heftan ‘Yediler’ anlamına gelir. Nameya Serencamê adlı kitap; Yediler’in (Heftan), Zerdüşt’ün kitabı Avesta’daki kutsal ölümsüzler Emşaspendler’in ( Aməša Spəntalar ) [10] mazharı olabileceğini belirtir . Avesta’ya muhtemelen daha geç tarihlerde dahil edilmiş bölümlerinden Vendîdad’da, Zerdüştlüğün kutsalları olarak; Behmen, Ordubeheşt, Şehriwer, Sipandarmez, Xurdad ve Emirdad’ın isimleri geçer. Ahura Mazda (Hürmüz) kendisi ile birlikte yedi isimden oluşan ‘altından makamın’ başında oturur.  Yediler Babil’de olduğu gibi Yahudilik’te de önemlidir. Ehl’i Hak pirleri tasavufun her yedi aşamasında mürütlerine önderlik etmelidir.[11] Med’li magilerin antik dini Mithracılık’da, değişik gezegenlerde geçireceği yedi aşamalı bir süreç sonucunda, ruh temizlenerek yeeryüzüne geri döner. Dolayısı ile, ruhun temizlenerek yeryüzüne dönmesi için, bu yedi aşamalı süreçten geçmesi gerekmektedir.

Serencam’da; haftanın her bir günü, yedilerden birinin ismi ile anılır. Buna göre, Cumartesi Seyid Ebulwefa, Pazar Seyid Mîr Ehmed, Pazartesi Seyid Mistefa, Salı Seyid Şehabedînî, Çarşamba seyid Baweysî, Perşembe Seyîd Hebîb Şahî, Cuma seyîd Goresîwarî isimleri ile adlandirilir. [12] Hint Veda’larında, İndra önderliğinde tanrılardan oluşan Adityalar denilen kabine, yürütmeden sorumludur. Öyle olunca, sonradan Evren’in daha fazla tanınmasının da etkisi ile, Hristiyanlık vasıtasıyla popülerleşen kutsal ruhu; yürütmeden sorumlu kabinenin bir ferdi saymak yerine, Evren’deki ahengi sağlayan ‘üst akıl’ veya ‘yasa’ olarak görmek daha doğru olacaktır.

Al Vasıti tarafından yazılan ‘’tâcü’l arifin Es-seyyid Ebu’l Vefâ Menakibnâmesi’’ nde; Kürt bölgesinde doğmuş ve büyümüş olan Yarasan inancının bir ferdi olan Ebu’l Vefa, mensubu olduğu yediler geleneğinden koparılır.  Ehl’i Haklar’da kutsal ruhun mazharı (avatar) olma karekterinden koparılan Ebu’l Vefa, Seyid Zeyd ailesinden gelme biri olarak sunularak, Zeynel Âbidin üzerinden Hz. Muhamed’e bağlanır. [13] Böylece kollektif sosyal kültürün önemi yerine, meşruiyetini Hz. Muhammed’den alan bir kült inşa edilir. Bu durum bölgenin kişi bazlı kültürel referansları ile uyuştuğu gibi, daha farklı özellikleri olan Ehl-i Hak inancını geri plana iterek, kurgulanan bir kült üzerinden mürütlere sahip diğerlerine benzer bir tarikat yaratmaya hizmet eder.  Karakaya; Ebu’l Vefa’nın amcası olduğu belirtilen Seyid Hãmis üzerinden, Seyid Muhamed’e ulaşan ve onun ölümü ile son bulan secerelerden bahs eder. Ona göre Kızılbaş hareketi ile Vefailiğin bütünleşmesi sonucunda Vefailik ‘bağımsız bir  tarikat olarak kimliğini kaybder’. [14] Belkide, Osmanlı-Safavi ayrışmasının şiddetlenmesi ile, kimilerinin asimilasyon ve kimilerinin ise ‘’koruma kalkanı’’ olarak kullandıkları ‘’Vefailik’’ ismi etrafındaki zimni konsensüsün; bu yeni şiddetli çatışma şartlarında, sürdürülmesinin artık zemini de kalmamıştır. Alevi Ocaklarına verilen kimi icazetnamelerle, bu ocaklar ‘’Vefailik’’e sadece inançsal değil, aynı zamanda biyolojik olarak da eklemlenmiştir. Ocakların zaten en belirgin özelliği öncelikle aile mensubiyetini ifade etmesidir.

Ehl’i Haklar’da, çeşitli toplum kesimlerinin temsili; ilahı ışığa sahip olarak görülerek temsil etmeye layık görülen çok sayıda önderler vasıtasıyla yerine getirilir. Ebu’l Vefa hakkında yazılan Menakibnâme’de ise; bu sistemin yerini, meşruiyetini Hz. Muhammed sülalesinden alan bir tür dinsel hanedanlık düşüncesi hakimdir. Bu iki yaklaşım arasında, batı dünyasın da bulunan terimler ile ifade edilmese de, temsil sebebi ile, demokrasi ve otoriterlik arasındaki ayrımın mevcudiyetini görüyoruz. Bu ikincisinde otoriterlik ve otokrasi öne çıkar. Ehl’i Haklar’da vurgu, topluluğun mutluluğudur; diğer tarafta ise kurgusal düzeyde Allah’ın, gerçek hayatta ise onun adına güç kullananların memnun edilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaçla Hz. Muhammed sülalesinden olma simgesel olarak önemli bir araçsal işlev görmektedir. 

SULTAN ÎSHAK

Dr. Sidiq Sefîzade (Borekeyî) Nameyê Serencamê’de Sultan Îshaq’ın ( San Sehak) 1276 yilinda Halebçe’ye bağlı Berzence köyünde doğduğunu yazar. [15]Munzur Çem; Gulmurad Muradî’yi referans göstererk Sultan Sahak’ın 1270-1400 yılları arasında yaşadığını, dinsel emirlerin Pirdiwar’daki toplantı meclislerinde ilan edildiğini aktarır.[16]  Buna karşılık, Dr. Muhammet Ali Soltani, Sultan İshak’ın Miladi 1133/1134 tarihinde (Hicri 528) doğduğundan bahseder:

Sultan Sahhak dönemine kadar durum böyle devam ederken hicri 528 yılında Perdiver’de Şeyh İsa Berzenci’nin evinden yola çıkan Pir Sahib hakikat dinini aşikâr etmişti. Şeyh Safiyuddin Erdebili’ye, Osmanlı padişahlığını da Şehy Osman’a vermişti. Şeyh Osman “Cin” adıyla meşhurdu. Beyaz bir taşı bu iki ülke arasında sınır olarak tayin etmişti. Bu hakikatin ortaya çıkmasından yüz yıl sonra, Sultan Sahhak Hacı Bektaş Velî donunda Anadolu’ya teşrif etmiş, Heften’in kimler olduğunu, isimlerini aşikâr kılmıştı. Tüm Heften’i burdaki Alevi tarikatı içinde belirlemişti. Böylece Heften ve Sultan Sahhak Anadolu da, Heftvane de Perdiver’de bulunmaktaydı. Pir-i Yarsan [17] tam yüz yıl Perdiver’de kaldı. Sonra da Aleviler arasında güneşin batışının görüldüğü gibi ayan beyan olarak gördü ve ansızın gözlerden kaybolup gitti. Pir-i Yarsan işte bu zat ve beşerle Pediver’e teşrif etmişti. [18]

 

Şeyh Seyfettin Erdebilli 1252-1334; Osmanlı’nın kurucusu Osman Beg ise, muhtemelen 1254- 1323/4 yılları arasında yaşamıştır. Hacı Bektaş’ın hayatı ile ilgili tarih olarak 1209-1271 yılları arası verilr (Sidiq Sefîzade (Borekeyî) ise Hacı Bektaş’ın doğum tarihini 1241 olarak verir). Dr. Muhammed Ali Soltani’nin verdiği hadiselerin tarihleri arasında büyük bir tutarsızlık olduğu açıktır: Osmanlı ile Safaviler arasında sınırın nerede biteceği, sonrasındaki bazı deüğişikliklere rağmen, 1514 yılında baş gösteren Çaldıran Savaşı sonrasında 1639'da imzalanmış olan Kasr-ı Şirin antlaşması'yla belirlenir. Tarihler arasındaki tutarsızlıklarda buradaki efsanenin de sonradan uydurulmuş olduğu anlaşılıyor. Ancak Sultan İshak’ın yaşadığı tarihi kesin olarak verme konusunda bir sıkıntının olduğu da ortadadır. Serencam’da kelamları bulunan Pirler’in önemli bir çoğunluğu 13. Ve 14. yüzyıllarda yaşadıklarından, onlara ait kelamları kitaplaştıran Sultan İshak’ın da aynı dönemde yaşamış olması mantıklı görünmektedir. Sultan İshak meselesinde de; Ebu’l Vefâ’da olduğu gibi, tarihler üzerinde keyfi olarak politik amaçlarla oynandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca değişik devirlerde zuhur eden, zahiri alemde görülmeden önce batıni (ruhsal) alemde varlık gösterdiğine inanılan bir Sultan İshak anlatısı ile de karşı karşıyayız.

Serencam’daki şiirlerin değişik pirler adına, sadece Sultan Îshak tarafından mı, yoksa tek tek pirlerin kendilerinin mi yazdığı konusunda tam bir fikir edinemiyoruz. İsmi geçen Pirlerin büyük bir çoğunluğunun aynı dönemde yaşaması nedeniyle, bunlarla bir diyalog sonucunda böylesi bir ‘’deklerasyon’’un yayınlanmasına karar verilmiş olması akla uygun gelmektedir. Daha önceden yaşamış olan aynı geleneğin önderleri adına da Serencam’da kelamlar bulunduğunu görüyoruz.

Serencam’da Sultan Sahak; kendisini, içinde bir çok kadının da bulunduğu, 72 eşit pirden biri gibi takdim etmeye özen gösterir. Nefsi kontrol etme gereği Sultan İshak (Sahak), kendi döneminde isminin herkesten daha üstün görünmesini tercih etmemiş olabilir. ileriki sayfalarda bahsedeceğimiz gibi, değişmez tabular yaratmak Ehl’i Hak düşüncesine aykırıdır. Bu nedenle her dönemde değişimi yapmakla yükümlü birincil ve ikinci derecede pîrler bulunmaktadır. Zira Ehl’i Haklar değişim ve gelişime inanır ve buna önem verirler. Batıni İsmaililer’in de etkilendiği değişim düşüncesinin kökenini; özellikle Zerdüştlük içinde gelişen Sosyal paylaşımcı Mazdaki hareketde ve bazı öğeleri ile de Hiristiyan gnostiğine (irfan) sahip topluluklarda bulmak mümkündür.

Kitabın ‘’Barge Bargehê’’ [19] adındaki başlangıç bölümü  13. Yûzyilda 72 pir tarafindan  Gorani dilinde yazılan 72 kelamdan oluşur. 72 sayısının seçilmiş olması da tesadüfü değildir. Zerdüşt ibadetinde  okunan edebi metinler (ilahiler) toplam 72 Yasnadan oluşmaktadır. Bunların her birini okuyan değişik rahipler bulunmaktadır. Zerdüştü ritüellerde takılan kutsal kemer 72 iplikten meydana gelir. Serencam konusunda Nameya Serencamêde verilen bilgide, kitabın konusu çoğunlukla irfan ve felsefe olup, 12. Ve 13 yüzyıllarda o bölgede yaşayan İşrakilik felsefesi taraftarı alim ve önderlerin fikirlerinden oluştuğuna inanılır. Şehabedin Şuhrawerdi, Eflatun (Platon) felsefesinin takipçisidir.[20]  1154-1191 yılları arasında yaşamış olan Şuhrawerdi; ‘’İslam ile Hermetizm, Pytegronizm, Yeni -Platonculuk İslam öncesi felsefeler ve özellikle de İslam ile eski İran arasında köprü oluşturmayı dener.’’ [21]

Yaresani Ehl’i Hakların kurucusu ve kanun koyucusu Sultan îshak[22] tarafından organize edilen Serencam’ın en önemli bölümü olan Barge Bargeyê’de büyük bir kesimi Kürt olmak üzere, Çin, Hindistan, Irak ve diğer memleketlerden 72 önemli şahsiyete ait 72 şiirsel kelam bulunur. ilahi biçimindeki bu kelamlar, bir tür birlik ve mensubiyet beyanı içeren deklerasyonu andırır. Biri ‘Hac’ ve beşi ‘Seyyid’ ünvanlı olanlar hariç, bunlardan geriye kalan 66’sının ünvanı ‘Pir’dir.[23] Başka bir anlatımda, Seyid ünvanlı yedi kişinin kelamlarının kitapta  bulunması, bunlardan bir kısmının 72 ler dışında başka katagorilere ait Seyidler veya bir kaçının hem seyid ve hem de pir ünvanına sahip olması anlamına gelir. Pir ünvanı İrani halklara aittir. Ehl’i Haklar’ın merkezi de Kürt bölgesi olan Şehrezordur. Dr Sidq Sefizade tarafından verilen bilgilerde 17. Yüzyılın sonlarına değin güneyde Goranice Kürtçesi bölgenin resmi dili niteliğindedir.

Sultan Îshak önderliğindeki Ehl’I Haklar’ın düşünceleri, uzak geçmiş ile yakın geçmişin miraslarının kesiştiği bölgede insanlık mirasını kapsayacak şekilde biçimleniyor. Bu konuda, Serencam’I temel alan İnsan ı Kamil Prof. Kadri Yıldırım; vefatından iki gün önce, Rodin Medya’da katıldığı proğramda, Ehl’I Hak inancının ve onunla ilişkili Alevilik kollarının diğer inançları da kapsayıcılığı hususunda değerli bilgiler verdi. Ehl’i Hak Pirlerinden Sultan Sahak’a (İshak) ait anayasa niteliğindeki 72 şart ve bunların metinlerini bir araya getiren Serencam incelenmeden Ehl’I Haklar ve onlarla bağlantılı topluluklar, özellikle ‘’Anadolu’’daki Kürt toplulukları ve de Bektaşilik hususunda söylenecek sözler eksik kalacaktır. Değerli üstad Kadri Yıldırım’ın Bu 72 şart arasında kadın erkek eşitliği ve diğer inançlara düşmanlığın yasaklanması, bu akımın 20 Kürt kadın şair yetiştirdiği ve ilk Kürtçe edebiyat örneğinin Gorani ve Hevremani lehçelerinde yazılan Kürt-Alevi edebiyatı olduğu bilgisini vermesi Serencam’In aslında bölgede belki de ilk yazılı demokrasi belgesi olduğunu göstermektedir.

 

 

SERENCAM VE EHL’İ HAK (YARESAN) İNANCI

Serencam’daki kelamlarda insan mutluluğu, sevinç, yürek temizliği, yalan karşıtlığı, cewr ve cefanın olmadığı bir toplum, etik, her seferinde bir pirin cemi yönetmesi, sofranın eşit olarak paylaşılması, temiz toplum, hem ahlaki ve hem de paylaşımcı bir toplum konusundaki hassasiyet ve niyeti ortaya koyan birçok söylem bulunur. Ayrıca kelamlarda Avesta, Zerdeşt, Ferhad-Şirin, Rustem, Kava, Keyhüsrew gibi İrani tarihin kahramanları ile Aristo, Eflatun, Pytagaros v.b Yunan filozoflarına yapılan bir çok atıf da yer almaktadır. Ali konusunda; onu ‘’Hak’’ olarak gören anlayış yanında, onu Huda’nın mazharı olarak gören farklı anlayışlar bulunmaktadır. Hz. Muhamed’I peygamber olarak gören ve Ehl’I Beyt ailesine önem atfeden sözler de kimi pirlerin kelamında yer alır. Pirler kelamları ile hem birliğe bağlılıklarını ve hem de farklılıklarını ortaya koyarlar. Bu bakımdan temel prensiplere bağlılık ile yanında düşüncede renklilik ve çoğulculuğa da yer verildiğini görüyoruz. Önemli suçlarda işletilen cezayi müeyide kişinin toplumdan sosyal olarak dışarlanması demek olan düşkünlük kurumudur ki, bu tamamen Mithracı ve Zerdüştü kültürel mirasa uygun düşmektedir.

 

Çoğu Şerezor merkezli olan Pirler dışında; örneğin İstanbul, Bulgaristan, Çin, Hindistan, İran ve Arap coğrafyasının değişik yerlerinden pirler de bulunmaktadır. Kürdistan ismi, Pir Caferê Kürdistani şahsında diğerleriyle eşit muamele görür. Yazar Aso Zagrosi’nin yazdığına göre Ehli Haklar’ın birincil avatar niteliğindeki din adamlarından 1400-1500 yılları arasında yaşamış olan Şawês Quli Qirmizi bir şiirinde aslının Kürt olmasını ve ‘Zehak’ın (Dehak) ordularını dağıtmaları’nı şu dizelerle ifade eder:

Esle men ce Kurd, esle men ce kurd,

Babom Kurdenan, esle men ce Kurd,

Min ew şere nan, cenî destey gurd,

Silsiley sipay Zehak, kerdim hurd
 

Ebu’l Vefa hakkında bilgi vermek iddiası ile yazılan ve bazı farklılıklarla onu esasında Sünnü bir Arap gibi gösteren Menakibnâme; Ehl’I Haklar’da bulunan yukarıda bahsettiğimiz türden etik hassasiyetlere yer vermez.  Bunun yerine, esas olara,  Ebu’l Vefa’nın kerametleri, Ehli Beyt ailesi ve Hz. Muhammed ve Allah, ana temalar olarak öne çıkarılır. Böylece tamamen kurgu roman türünde bir yazım ile araçsallaştırılan farklı bir Ebu’l Vefa anlatısı ile hem kişisel ve hemde düşünsel bazda hanedanlığı yücelten Arap merkezli inanç sistematiğinin etkili olması amaçlanır. Aynı Hanedanlık ideolojisine sahip Osmanlı’nın da bütün yetkileri kendisinde toplamaya hizmet eden böylesi bir anlatının yansıttığı teolojik anlayıştan  yarar sağladığı ortadadır. Allah adına yapılan her iş onun adına iktidarda bulunan muktediri mutlak ve tartışılmaz hale getirir.

 

Nameya Serencamêde, Sultan Îshak’a tam manasiyla inanip onun ayinlerini kabul eden altmış altı Kemerbest’den (Evdên Kemberzêrîn) bahsedilir. [24] yetmiş ikiler içinde Altmiş alti pîr ünvanlı şahsiyetin bulunduğundan hareketle, ünvanlarının da işaret ettiği üzere, bunlar İslam öncesi İrani ritüellere sadık olanlardandır. Aralarında Ebul Vefa’nın da bulunduğu geriye kalan beşi Seyyid, biri Hac ünvanlı önderlerin bazı farklılıklara sahip olduğu düşünülebilir. Ancak bu durum, onların da kendi kısmi farklılıklarını Ehl’i Hak içinde ifade etmesine engel değildir. Bu şahsiyetlerin hepsi nihayetinde Araplar ve sonrasında onların yerini alan Selçuklular’ın uygulamaları ve onların iktidarını sağlama bağlayan tekçi dini ideolojilerden şikayetçilerdir. Ehl’i hak inancında farklılıkları ifade etmeye ve hatta ayrı örgütlenmeye bir engel yoktur.  O nedenle dünden bugüne  ‘’yol bir, sürek bin bir’’ denilir. Ehl’i Haklar diğer inançların kutsallarını kabul ederek onların olumluluklarını koruyup kendi inanç ve geleneklerine uygun yoruma kavuşturmuşlardır. Bu bakımdan Ehl’i Haklar dışarlayıcı değil, kapsayıcı olmuşlardır. Bunun da ancak esnek bir ilişki ağı ve örgütlenme ile hayata geçirilebileceğini çıkarsayabiliriz. Böylece, inancın; İrani temelden gelen gelenek ile Yunan felsefesini birleştiren, Yahudilik, Hiristiyanlık ve Müslümanlığı kapsayan temel mizacının korunması amaçlanır. 

Ölüm tarihi olarak M.S 834 yılı verilen Behlül Mahî zamanında fikri aşamada bulunan akımın düşüncelerinin, Sultan Sahak ile resmileşerek kanun (şeriat) haline geldiğini, hakikate ulaşmak için insanın marifet (bilgi) sahibi olmasına imkan veren tarikat’ın (örgütlülüğün) genel trendin etkisi ile popülarite kazandığı anlaşılıyor. Peygamber ayinlerinde birlik (Tevhid) ve irfan, arif ve evliyaların gücüdür. Birliğe, kaynağını insanların bilincinden alan aydınlık ile ulaşılır. Bu bilincin sonucu olarak Hakikat’e varılır. Burada hem hakikat anlayışı ve hem de ona ulaşmak için önerilen örgütlülük bakımından, Ortadoğu coğrafyasında büyük bir ayrılık olduğu anlaşılıyor.  Ehl’i Haklar’ın örgütlenme modeli klasik merkezi tarikatlardan farklılık arz edecek; esas olarak ademi merkeziyetçilik tercihi yönündedir ve hatta bu konuda ayrı örgütlenme bir sorun olarak görülmemiştir. Sultan Sahak kendi mürid ve izleyicilerini on beş bölüme ayırır.[25]

Bu örgütlenme içinde yediler ve altmış altı Kemerbest dışında; Çîlten, Heftewane, Yarên Qeweltasî, Heft Xelife, [26] Heftê du Pîr,  Heft Xadim (xîzmetkar), Heft Heftewan, Çîl Çîl Tenan, Not û Neh Pîrên Şaho, Hezar û yêk Evdên Xwacêmanend, Bîwarê Hezar Evd, Bîwendbende yan Bendeyên Bêhejmar gibi değişik görev ve sorumluluklara sahip örgütsel ve taraftarlik kategorilerî bulunmaktadır. [27]

Sultan îshak, Şuhrewerdi’nin dediği gibi, Huda’nın hikmetinin inanmıyanlardan saklanmasını öğütler. Söylenenlerin kötü niyetli insanların eline geçmesi halinde, zarar görmemek için; Hürmüz, Enbas Quls, Pytagaros, Sokrates ve Platon’un isimlerinden kapalı olarak bahsedilir.[28] Bu konuda Sultan îshak;

Yaresaniliğin gizlerini açıklamayın. Sayın mürüd ve dostlar bu bir çağrıdır, Yaresaniliğin gizlerini açıklamayın. Bu hikmeti (felsefeyi) dostlara üstü kapalı bir şekilde anlatın. Kendi eylemleriniz sonucunda fırında yanmamak için yapmayın. [29] der.

922 yılında idam edilen Hallaj ı Mansur’a  empati gösteren meşhur Sufi entelektüeli Ayn al-Qudãt al-Hamadhãni’nin; Mansur’u  açıkça savunduğundan, 1130 yılında henüz 33 yaşında iken, sapkınlıkla suçlanarak ceseti Selçuklu veziri Qawãm al Din Daragazini’nin emriyle yakılacaktır. [30] Sonraki yıllarda ulemanın kışkırtması ile Selahattin I Eyübü döneminde meşhur İşraki felsefesi aydını Yahya ibn Habash  Shurwardi batıniliği yaydığı suçlaması ile, tahmini olarak 1191 yılında, idam edilerek kendisinden öncekilerin kaderini paylaşacaktır.

Ehli Hak kadın Pirlerinden Nazdar Xatûna Şîrazî; kendisine ait Serencam’daki şiirinde, Nesîmî’nin Ehl'î Hak pîrlerînden Binyamin’in; Hallajı Mansur’un ise, Dawud’un mazharı olduğunu Goranice olarak şu dizelerle dile getirir:

Nesimi, Binyamin Pîr rîdabarî

Mensûr bê Dawud rehberî yarî [31]

 

Hurifi şairi olarak tanınan Nesimi 1369 yılında Sultan İshak’ın ölümünden 27 sene önce doğar ve 1417 yılında Halep’te zamanın Memlük sultanlığı tarafından derisi yüzülerek katledilir. Buradan da batıni olan Hurufiliğin esasen Ehl’i Hak dünyası içinde telaki edilmesi gerektiğini çıkarıyoruz. Hallac ı Mansur’a atfedilen şu sözler Evren’in kendisinin Tanrı olarak anlaşıldığını gösteriyor:

 

Her şey O dur, O’ndan yansır ve tekrardan kaynağına geri döner.[32]

Ehl’i Hak hareketin öncüsü, 834 yılında vefat eden[33] Behlûlê Diwane’nin (Behlûlê Madî/Mahî) Lori ve Gorani lehçelerinde ‘’Zebûr Heqîqat’’ adli kitabının bulunduğu Nameya Serencamê’nin önsözünde İsmet Yüce tarafından da dile getirilir.[34] Aynı iddia geçmişte Kadri Yıldırım tarafından da Yalçın Çakmak’ın düzenlediği Kıymık proğramında ifade edilmişti. Behlûlê Mahî ve müritleri 8. Yüzyılda Yaresan sırlarını koruyan kişilerdir. Bunların sakladığı bu sırlar 13. Ve 14. Yüz yılda kanun olur. Ehl’i Haklar’in (Yaresan) kanun koyucusu ve kurucusu olarak Sultan Îshak (1276-1396) bilinir. Onun doğduğu Berzencê köyünün bağlı bulunduğu Şarezor da, çoğu Şafii olmakla birlikte, Nesiri dervişleri de faaliyet yürütmektedirler; onun Nesîrîler ile ilişkisinin olduğu belirtilir. [35] Sultan Sahak 8. Yûzyilda referans alinan ‘kardeşlik’ fikrini sistematize etmiştir.[36] Nesîrîler’in Hiristiyanlık yanlısı ilk guruplardan olduğu ve Sultan İshak’ın düşüncelerinin bunlardan önemli ölçüde etkilendiği anlaşılıyor.

Behlûlê Diwane’yi Baba Serheng (d.936) Şah Xoşin (d.1015), Baba Tahir Hamedanê (Uryan), İbrahim Baba Nawîsî (Naûsî) ve Sultan Îshak (Sahak) izler. [37] Her birinin kendilerine ait yarenleri (gönül verenleri) bulunur. Dawud, Bînyamîn ve Pîr Mîsa bir çatışma sonrası  Sultan İshak’ın babası Şêx Îsa Berzencî’nin evine sığınarak onun mürüdü olurlar. [38] Dolayısı ile bu son üç şahsiyet Baba Nawîsî (Naûsî) ile Sultan Îshak arasındaki dönemde öne çıkmış pirlerdir

Prof Amoretti; Ahl-i Haqqlar gibi, Sivas’da bazı Kızılbaşlara da Da’udi (Davuda ibadet edenler) denildiği bilgisini verir.[39] Prof. Kadri Yıldırım da; çıktığı proğramlarda, Ehl’I Hak pirlerinin başta Dersim coğrafyası olmak üzere, bölgeye gönderilip faaliyet yürüttüklerinden bahsetti. Prof. Amoretti, Ehl’I Hak dinsel ideallerinin oldukça modern olduğunu dile getirir. O; Ehl’i Hak, Bektaşiilik ve Kızılbaş hareketlerinin, aynı dini formun biraz değişik ifade biçimi olduğunu belirtir. Kızılbaş ve Bektaşiler’de otorite; kendisin seçtiği değişik toplulukları temsilciler -dede veya baba- vasıtasıyla  yöneten merkezi bir liderde toplanır. [40] Bu bakımdan Kürtler içinde etkin olan  Ehl-I Hak geleneğinin ademi merkeziyetçi geleneğni sonradan da yürüttüğünü görüyoruz. Bunun merkezi otoriteden yoksun çoğulcu aşiret yapısı ile ilişkili olduğu açıktır.

[1] Kevser Yeşiltaş, Hallac ı Mansur En-el Hak Gizli öğretisi, Sınır ötesi Yayınları 2013; s.38

[1] Dr Sıdıq Sefizade (Borokeyî), Nameya Serencamê, Sîtav Yayinevî 2021; s.44

[1] Age; s.22

[1] Dr Sıdıq Sefizade (Borokeyî), Nameya Serencamê, Sîtav Yayinevi, Van 2021; S.33-35

Nesîrîler Hiristiyan bir cemaat olmalıdır.

[1] Age; S. 23

[1] Age; S. 44-45

[1] Age; S.35

[1] B.S. Amoretti, Religion in Timurid and Safavid Period, The Cambridge History of İran 6; s.633

[1] Age; S.632

Ehl’I Haklar ile diğerleri arasında ‘’biraz değişik ifade biçimi’’nin örgütsel alan söz konusu olunca, büyük bir farklılığa dönüştüğünü anlıyoruz : Sultan İshak zamanında Ehl’i Haklar’ın fikirlerinin   sistematize olarak stabilize olduğunu söylemiştik. Ancak yinede, klasik anlamda bir tek tarikattan bahsetmek biraz zor görünmektedir. Sultan Sahak’ın; Serencam’da, 72 önderin kelamlarına kendisininki ile birlikte eşit derecede yer vermesi, onun merkeziyetçi olmayan rızaya dayalı katılımcı politikası konusunda bir göstergedir. Bu zamanki örgütlenme modelinin Pirler arası, bir tür otonom veya federativ örgütlenme olduğunu söyliyebiliriz. Aynı politika kitabın diğer bölümlerinde de tekrarlanır. Sultan Sahak sonrasında Yaresanilik’de yakın döneme dek kalan 11 Fırka’nın varlığından söz edilir. [41] Bunların ne kadar tarikat olduğu tarışılabilir. Söz konusu fırkalar şu isimlerden oluşmaktadır:  

 

[1] Dr Sıdıq Sefizade (Borokeyî), Nameya Serencamê, Sîtav Yayinevî 2021; s.25

[2] Age; s.23

[3]Dr Sıdıq Sefizade (Borokeyî), Nameya Serencamê, Sîtav Yayinevî 2021; S.46-49

[4] Age; s.212

[5] V. Minorsky, The Sect of The Ahl-i Haqq; aktaran Seyfi Cengiz, Kırmanclar, Kızılbaşlar ve Zazalar, s.51

[6]  Dr Sıdıq Sefizade (Borokeyî), Nameya Serencamê, Sîtav Yayinevî 2021; s.211

[7] Age; s.39

[8] Age; s.34

[9]

Bu konuda TDV İslam Ansiklopedisi’nde şu bilgiler verilir: ‘’İnsan ruhunun ölümsüzlüğü ve ölümden sonra bu dünyada veya başka bir âlemde varlığını tekrar sürdüreceği inancına geçmişte ve günümüzde birçok kültürde rastlanmaktadır. Bu mânada tenâsüh öğretisi ölümsüzlükle ilgili inançların bir türü olarak görülebilir. Ölümün hemen ardından veya bir süre sonra ruhun yeniden yeryüzüne dönerek farklı bedenlerde varlığını sürdürmesi inancını ifade etmek için çeşitli terimler kullanılmıştır. Latince “renovatio” (yeniden doğuş), “reincarni” (yeniden bedene bürünme), “transmigrare” (ruh göçü); Grekçe “metapsychosis” (yeniden canlanma), “paligenesis” (yeniden yaratılma), “metasomatosis” (yeniden bedenlenme), “metaggismos” (yeniden cisimlenme); Süryânîce “taspikha” (yeniden cisimlenme) ve İbrânîce “gilgul ha-nefeş/neşamot” (ruhun yeniden bedene bürünmesi) bunlar arasında sayılabilir. Tenâsüh eski Mısır, Yunan, Roma ve Kelt geleneklerince benimsenmiş bir inanç olup günümüzde bazı dinlerde geçerli bir öğreti kabul edilir. Bugün bütün Hint kökenli dinler, bazı yerli Afrika dinleri, yahudi Kabala geleneği ve İslâm’da Nusayrîlik, İsmâiliyye, Dürzîlik ve Yezîdîlik gibi heterodoks mezheplerde tenâsüh kabul edilmektedir. Bu dinlere veya inanışlara mensup kimselerin toplam sayısının 1 milyarı aşkın olduğu söylenir.
 

Tenâsüh öğretisinin dünyada değişik bölgelere tek bir bölgeden mi yayıldığı, yoksa psikolojik etkenler ve aslî ihtiyaçlardaki benzerlik sebebiyle insanlığın ortaklaşa ürettiği bir inanç mı olduğu konusu tartışmalıdır. Bu inancın ne zaman ve nerede ortaya çıktığı kesin biçimde tesbit edilememişse de tarihin çok eski çağlarından bu yana varlığı bilinmektedir. Yunan düşüncesinde tenâsühle ilgili ilk fikirler, milâttan önce 450 yıllarında yaşadığı kabul edilen Pisagor’un düşünce sisteminde yer alır.’’ (islamansiklopedisi.org.tr/tenasuh)

[10] Ehsan Yarshatar, The Cambridge History of İran 3(1) adlı eserde; s.346’da,  Ortak İran İnancı ve Dünya Gürüşü adlı makalesinde  şu bilgileri verir:

‘’Kutsal Ölümsüzler: Zerdüştü reformun sonucu olarak baş Aməša Spəntalar (Aməša Spəntas yani cömert veya kutsal ölümsüzler) olarak adlandırılan başka bir grup ilahi varlık öne çıktı. Altı isimden oluşan bu görünümler üst tanrı Ahura Mazda'nın çeşitli yönlerini temsil ediyor olup  öncelikle Zerdüştlüğe ait etik kavramları belli isimler etrafında canlandırıyordu: Bunlar sırası ile Vohu Manah ‘’iyi düşünce’’, Aša Vəhišta ‘’Yüce gerçek’’, Xšathra Vairya ‘’Arzulanan idare’’, Spanta Ãrmaiti ‘’Cömert adanma‘’, Haurvatät ‘’Sağlık’’ ve Amərətät ‘’Yaşam’’ isimlerinden oluşuyordu. Altı Kutsal Ölümsüz, onları yöneten ve aynı zamanda kendisinde onların bütünlüğünü temsil eden Ahura Mazda ile birlikte Eski İran dünya görüşünde bulunan yedi "yaratılıştan" sorumluydu. Böylece, insan yaşamına ve dini gözlemlere başka yeni olgularda dahil edildi.’

 

[11] Dr Sıdıq Sefizade (Borokeyî), Nameya Serencamê, Sîtav Yayinevî 2021; S. 56

[12] Dr Sıdıq Sefizade (Borokeyî), Nameya Serencamê, Sîtav Yayinevî 2021; s.213

[13]  Dursun Gümüşioğlu, tâcü’l arifin Es-Seyyid Ebu’l Vefâ Menakibnâmesi, Can Yayınları Mart 2006; s. 53-54

[14] Ayfer Karakaya, Vefailik, Bektaşilik, Kızılbaşlık, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 2015; S.197

[15] Aynı kitaba göre Hacı Bektaş 1241 yılında, Ebu’l Vefa ise 1265 yılında dünyaya gelir. Baba İshak’dan bahseden diğer kaynaklar onun 1241 yılında idam edildiğini belirtir. Bu tarihler daha sonraki analizlerde gerekli olacaktır.

[16] Munzur Çem, Dêrsim Merkezli Kürt Aleviliği, Vate Yayınevi Istanbul 2010; s.188

[17] Bu iki kelime birer terimdir ve kendine has bir tabiri vardır.

[18] Dr. Muhammet Ali Soltani; Serencam, Velâyetnâme ve Buyruk’ta Alevilerin Ortak inançları; s.257

[19] Barge tasavuf dilinde Huda’nın bu dünyada tecelli eden zat ve cevheri anlamına gelir. O dünyayı aydınlatır, insanlar ondan yararlanır (Age; s.31) Dr Sıdıq Sefizade (Borokeyî), Nameya Serencamê, Sîtav Yayinevî 2021; s. 31

[20] Age:  S.27

[21] Mehdi Aminrazavi, The Significanse of Suhrawardi’s Persian Sufi Writings in the Philosophy of İllumination, The Heritage of Sufizm Volume 1, One World Oxford 1999; s 260

[22]Dr Sıdıq Sefizade (Borokeyî), Nameya Serencamê, Sîtav Yayinevî 2021; s.34

[23] Age; 55-56

[24] Age; s.216

[25] Age; s.39

[26] Avesta’deki yedi Yazata’ya denk  olarak  yedi Halife

[27] Age; s.39, 212-216.

[28] Age; s.42

[29] Age; s.43

[30] Age; s.146, 151-152

[31] Age; s.167

[32] Kevser Yeşiltaş, Hallac ı Mansur En-el Hak Gizli öğretisi, Sınır ötesi Yayınları 2013; s.38

[33] Dr Sıdıq Sefizade (Borokeyî), Nameya Serencamê, Sîtav Yayinevî 2021; s.44

[34] Age; s.22

[35] Dr Sıdıq Sefizade (Borokeyî), Nameya Serencamê, Sîtav Yayinevi, Van 2021; S.33-35

Nesîrîler Hiristiyan bir cemaat olmalıdır.

[36] Age; S. 23

[37] Age; S. 44-45

[38] Age; S.35

[39] B.S. Amoretti, Religion in Timurid and Safavid Period, The Cambridge History of İran 6; s.633

[40] Age; S.632

[41] Age; s.46