Bugün 8 Mart Dünya kadınları günü dolayısı ile Annemizi mezarında ziyaret ettik. Annemde gerçek anlamda Kürd ulusal mücadelesinde Militan bir kişiliğinin yanı sıra, Emekçi oluşuyla da önemli bir özelliğe sahipti. Anacığım memlekette bostan çapalayan, üretime yön ve katkı sunan, Berlin'de tam 35 yıl yaz, kış, hastalık demeden sabah 4:30 da kalkıp işe gidendi. Annemi bundan 5 ay evvel Rûpela Nû sayfasında kaleme aldığım bir makaleyle '' Annem gerçek anlamda bir Militandı” sizlerle paylaşmıştım. Bu makalemle de Annem hakkında uzun, uzadıya bir yazı yazmayacağım. Tanıyan dost kişi ve akrabalar Anemi tanır ona kişiliği ve duruşundan dolayı da saygı duyarlar. Annemiz bizi şekillendiren, hayata bakış açısından dolayı yön verendi. Anemin pusulası, dünyaya bakış açısı, tahlil ve değerlendirmeleri netti. Erkek egemen zaaflıklarını, toplumumuzun Feodal değer yapı ve yargılarını bilip alasıya kavga edenlerdendi. Annem bunu yaşamınıda riske atarak, Babamla kaçışıyla ıspatlamıştır. Bizler tıpkı Yaşar Kemal'in İnce Memed Romanına hem konuk olan, yaşayan birer parça hemde Sarız Binboğa dağlarının en mütevazi parçasıydık. Annem bir yandan babamın zaaflıklarına direnen, kavga eden ve Nehir misali gırdaba sürekli çekilen günbe, gün, damla, damla tükenen birinin kurtuluşu için “Kahve, Kumar Kadın ve İçki” zaaflıklarına karşı baş kaldırandı. Bu durum Annemin, babamı 1970'te Berline getirmesiylede son bulmamıştır. Annemizin yaşamı, çaba ve sabrı gerçek anlamda bir kavgaydı. Annem bizler için yaşam, her nefes, soluk alışımıza yardım eden ve kavgamıza şekil veren kaynak ve rehberdi. Annem hem bizleri hemde kendisini avutmak için Cıgara ve Çay içmeyi severdi. Seninle ne kadar çok övünsek ve gururlansak yinede azdır, be Ana.....
Ben 8 Mart Dünya kadınlar günü dolayısı ile bu makaleyle durum tespiti yapıp, çıkış tarihine neden ve sonuçlarına değinmeyeceğim. Sayılı, sayısız binlerce Kürd kadını Kurdistan Coğrafyasına damgalarını vurmuşlardır. Kimi cephe ilerisinde, kimileri ise özellikle de fedakarlıklarıyla çephe gerisinde bunu bizlere sunmaktan kaçınmamışlardır. Osmanlıda Fate Reş, yüzyıl evvel Zarife Xanim, atmışlarda Leya Qasım, doksanlarda Zekiye Alkan'lar, hapishane önlerinde M. Şener' in Annesi ve günümüzde Cumartesi Anaları buna örnektirler. Günümüz koşullarında Kadınlarımızın direniş, dayanışma ve kimi direnişlerin kilidi olmalarını yaşayan başka bir toplum yok gibidir.
1857 yılından bu yana bir buçuk asır geçmiş olsa bile, özellikle de Orta Doğu ve Afrika, Asya çoğrafyasında Kadınların lehine dişe dokunur bir gelişme olmamıştır. Coğrafyamızda Kadınlarımız hala aşağılanmak, horlanmak, ırzlarına geçilmek ve sünnet edilmektedirler. Bu durum sünnet hariç neredeyse Türkiye'de teşvik edilip desteklenmektedir. Bakan ve imamlar bu konularda neredeyse yeni düzenlemeler yaparak, ırz düşmanlarını ödüllendirmektedirler. Bırakalım saygı ve sevgilerini, Kadın cinayet ve ırza geçme vakalarında Türkiye suratle birinci sıralara tırmanmaktadır. Bu durumun değişebilmesi ciddi yasal güvence ve yeni sosyal, kültürel bir eğitim ve sistemle mümkündür.
Ezidi kadınlarımızın özellikle de DAIŞ denilen çapulcuların elinde çektiklerini kaleme alabilmek, anlatabilmek, dinlemek, duymak, biran hissedebilmek mümkün benim açımdan mümkün değildir. Kimi kurtulanlarına ödüller de verilse bile, Ezidi kz ve kadınlarının kaybedilen yıl ve ruhlarını geri getirebilmek hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Tesire Süleyman daha 15 yaşındayken İŞİD'li alçaklarca esir alınmış ve geçen 5 yıl içerisinde 10 ayrı kişiyle hemde İslam usullerine görede evlendirmişler. Musulda Pazarda yüclerce Yezidi kız Çocukları 100 Dolar karşılığı satılmışlardır. İŞİD' li tecavüzcüleri Allah katında değil, Şimdiki diyarda ve zamanda en baştada Kadınlarımız, Ana ve Bacılarımız ''hemde şimdi'' cezalandırmalıdırlar.
Değerli Okuyucular,
kendi bakış açımla Kadınlarımız hakkındaki düşüncelerimi altta sizlerle paylaşacağım.
Aslına bakacak ve Kadınlarımızın hakkını vermek bir günle sınırlı olmamalıdır. Onlara vereceğimiz en büyük ve değerli armağan sevgi ve saygıdır. Bu iki önemli özelliği Kadınlarımıza sunabildiğimiz ve hissettirebildiğimiz ölçüde, onlara sunduğumuz değer anlam kazanır. Her yerde eşit hatta onların her alanda bir adım daha öncelikli olmaları bir farz olarak kabul görmelidir. Annelerimizin, Kadınlarımızın 9 ay boyunca bizleri sabır, sevgi ve emekle ana rahminde taşımaları başlı, başına bir fedekarlık, yaşamı devam ettirmedeki kararlılıkları saygıya şayandır. Onların bu kadar fedakarlıkları sadece çocuk yapmaklada sınırlı değildir. Emzirme, kakalarını temizleme, bezlerini yıkama, beşikte sallama, rutin ev işleri saç ekmeği yapma, koyun, inek sağma, bağ, bahçe işlerine koşturma v.s 5 çocuklu bir Ana için düne kadar ( fırının, bulaşık, çamaşır makinasının, çocuk bezlerinin dahi olmadığı bir dönemde) sıradan işlerdi. Tüm bunlara rağmen tüm çoğrafyada, özelliklede orta doğu coğrafyasında kadına çektirilen zulüm, onlara yapılabilinecek en büyük hakaretti ve bu hakaret hala özelliklede bizim coğrafyada devam etmektedir. Çocuk yaşta evlendirilen, çocuk sahibi olan, ırzına geçilen ÇOCUK ANALAR coğrafyamızda oldukça mevcuttur. Bu durum İslamiyetin yayılmaya başlamasıyla adeta sıçrama kaydetmiş ve bu durum atalarından alınan örnekle günümüzde de devam etmektedir. Oysa bırakalım çocuk yaştaki evlilikleri, onların çalışma veya çalıştırılmaları bile günümüzde medeni toplumlarda yasak ve bu durum yasalarla engellenmiştir.
Bana kimi zamanlar kılıbık, yapma kadın işidir, kötü örnek oluyorsun, çocuk altıda temizlenirmi dediler, hiç birine kulak asmadım. Anama, Neneme, Kız kardeşlerime, Eşime, Akraba, Komşu hatta başka Bayanlara destek sunmak, benim için bir İnsani görevdi. Bu özelliğimden ödün vermedim vermeyide hiç düşünmedim. Şayet birkaç Maço kazak Erkeye örnek teşkil edip, etkileyebilmişsem, ne mutlu bana. Yaşamımda, beraberliklerimde üzdüğüm, ihmal ettiğim tüm Kadınlardan bu satırlar aracılığıyla Allah katında değil, bu Devranda özür dilemeyi bir borç olarak kabul edip, beni bağışlamalarını temmenni ediyorum. Hepinizi bir Ceylan güzelliği ve ürekliğiyle sevdim.
Satırlarımı PAK (Partiya Azadiya Kurdistan) Kadın komusyonunun 8 Mart Dünya kadınları dolayısıyla kaleme aldığı şu satırlarla sonlandırıyorum.
“Kadının özgürlüğünün, insanlık tarihi boyunca,tüm özgürlüklerin önünü açan bir anahtar olduğunun bilincini tüm kadınlara ve toplumun tümüne yaygınlaştırma mücadelesinin bir parçası olduğunun bilincindeyiz. Kadınların ana dilleriyle konuşma, yazma, eğitim hakkı mücadelesinin temel mihenk taşları olduklarını, toplumun şekillenmesinde ilk beşiğin kadınların emek ve sabırlarının olduğunu bir kez daha bilince çıkarıyoruz“.
Bu yıldan itibaren Berlin' de 8 mart artık resmi bir tatil günüdür. Berlin/Brandenburg Eyaleti Sol, Yeşil ve Sosyal Demokratlar tarafında yönetilmektedir. Aynı zamanda Kürdçenin anadil dersi şeklinde okullarda ikinci seçmeli ders olarak okutulmasıda, bundan bir yıl evvel bu yönetim sayesinde karara bağlanmıştı. Bu kararın tüm Dünyada örnek teşkil edeceğini umuyorum.
En kötü gününüz, günümüz 365 gün ve tüm yıl boyunca “8 Mart olsun”.