Osman Aydın
Genelde tehcir edilen Ermeni malları (taşınır-taşınmaz) için kullanılan bu kavram, aslında Türk hukuk sisteminde kalıcı, önemli ve genele uygulanabilen bir kavramdır.
Aslında bu mallar terk edilmemiş, devlet tarafından sahipleri sürülerek, sahipsiz bırakılmış mallardır.
Ermeni malları ile ilgili tehcir öncesi, sırasında ve sonrasında çıkarılan biri dizi kanun, kararname ve yönetmelik hakkında yapılacak araştırma ve inceleme bir kitaba sığmayacak zenginliktedir.
İttihat ve Terakki iktidarı döneminde çıkarılan bir dizi yasal düzenleme (hukuksal demiyorum) 1. Meclis döneminde Kürdistan Milletvekillerinin de çabaları ve baskıları sonucu 8 Ocak 1920 tarihinde çıkarılan kararname ile (bu kararname kanun niteliğindedir) emvali metrukeninin (terkedilmiş malların) sahiplerine mallarını geri alabilme imkânı sağlanmıştır.
Bu olanak yürürlüğe girmemiş olan Sevr Antlaşması’nın
144. maddesinde de yer almıştı. Bu madde ile bu hususta yapılan bütün yasal düzenlemeler hükümsüz sayılmış, haksız olarak sürülen bu vatandaşların yaşadıkları yerlere ve işlerine dönebilmeleri kabul edilmişti. Hatta 1 Ağustos 1914 tarihinden bu yana bu yolda yapılmış aykırı yasal düzenlemeler de iptal edilmişti.
2. Meclis 14 Eylül 1922 tarihinde 8 Ocak Kararnamesini yürürlükten kaldırarak tekrar İttihat ve Terakki düzenlemesini yürürlüğe koymuştur.
Lozan görüşmeleri sırasında Müttefikler 8 Ocak kararnamesinin uygulanmasını istemiş ancak yeni Türk yönetimi İttihatçı çizgide kalmaya ve Ermenilere hiçbir şey vermemek konusunda ısrarlı olmuştur. Örneğin kararnamenin kaldırılması görüşmelerinde Maliye Bakanı Hasan Fehmi Ataç açıkça “Bu hüküm ortadan kaldırılmaz ise, Müslümanlara verilmiş olan Ermeni mallarını geri vermek zorunda kalacağız” diyebilmiştir.
Cumhuriyet tarihi boyunca Ermenilerin geri dönüp mallarını talep etme haklarının önünde devlet, hukuksal, siyasal ve fiziksel planda güçlü bariyerler yarattı ve bu hakkı kullanılamaz hale getirmeye çalıştı. Başarılı olamadığı durumlarda ise, kendi kanunlarını çiğnemekte sakınca görmedi.
1924 yılında Türkiye’ye girmeyi başaran ve mallarını geri almak isteyen bazı Ermeniler yüzünden politik kriz bile doğdu. Ermenilerin birey olarak girmelerini engelleyemeyen İçişleri Bakan Ahmet Ferit Tek hakkında soruşturma açıldı ve bazı görevliler istifa etmek zorunda kaldı. Gelen bu Ermeniler de hiçbir gerekçe gösterilmeden dışarıya kovuldular.
Hukuk sistemi içinde var olan bu gerilim hep devam etmektedir.
Nedeni çok basit: İttihat ve Terakki ile yükselen Türkçülük akımı yalnız demografik yapıyı değiştirip yerine Türklüğü ikame etmekle yetinmedi. SERMAYEYİ DE TÜRKLEŞTİRME çabalarını yoğunlaştırdı. Tıpkı yasayla ulus yaratma anlayışı gibi yasayla ulusal sermaye yaratmaya çalıştı.
11 Kasım 1942 tarihinde çıkarılan 4305 sayılı Varlık Vergisi Kanunu da bu anlayışın tezahürüdür.
Bu anlayış ve ısrar, Demokles’in kılıcı gibi günün birinde Kürtlerin başında da sallanabilir. Bunun değişik bir versiyonunu Diyarbakır Sur içinde görüyoruz. Burada tarihsel doku yok edilerek Kürtlerin ulusal hafızası silme çalışmalarının ötesinde, oraya devlet destekli bir Türk sermaye yerleşmektedir.