İnsan Hakları İzleme Komitesi Avrupa ve Orta Asya Direktörü Philippe Dam, insan hakları ihlalleri konusunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ne kadar cesurlaşırsa Avrupa Birliği’nin de o ölçüde sessizliğe büründüğünü belirtiyor.
Örgütün internet sitesinde bir yazı kaleme alan Dam, Avrupa Birliği’nin son zirvesinde Türkiye’deki insan hakları savunucularına çok az ümit verildiğini vurguluyor. Bu yıl ki Avrupa Birliği zirvesinde de, Almanya’nın dönem başkanı olduğu geçen yıl ki gibi Türkiye söz konusu olduğunda jeopolitik ve göçün insan haklarını AB'nin öncelik listesinden çıkardığını belirten Dam Erdoğan hükümeti mahkemeleri gazetecileri, muhalif siyasetçileri ve sahte terörizm suçlamalarıyla kendisini eleştiren herkesi susturmak ve tutuklamak için kullanmasına veya ifade özgürlüğünü bastırmak ve sivil toplumu hedef almak için yeni yasalar uygulamasına rağmen AB’nin insan haklarını ikincil olarak ele aldığının altını çiziyor.
Erdoğan hükümetinin, son zamanlarda kadına yönelik şiddetle mücadele eden bir sözleşmeden çekilerek saldırıların ikiye katlanmasına yol açtığını ve parlamentodaki en büyük ikinci muhalefet partisini kapatmak için harekete geçtiğini anımsatan Dam, bu konularda dahi AB’nin çok az tepkide bulunduğuna işaret ediyor.
Avrupa Birliği’ne çağrıda bulunan Dam, “Türkiye'de daha iyi ve daha demokratik bir gelecek arayanlar arasında haklar ve güvenilirlik üzerindeki baskıyı kaybetmek istemiyorlarsa, yaklaşımlarını acilen gözden geçirmelidirler” ifadelerini de kullanıyor.
Avrupa liderlerin Türk meslektaşlarıyla yaptıkları görüşmelerde, Türkiye'deki insan hakları durumunun ciddiyetini açıkça ortaya koymaları ve aynı şekilde basın açıklamaları ile bu durumu desteklemeleri çağrısında bulunan Dam, “AB’nin en üst düzey diplomatının, Türk dışişleri bakanının yanında konuşurken hukukun üstünlüğüne işaret eden bir ifadeyi silmesi veya AB’nin en üst düzey yetkilileri Ursula Von Der Leyen ve Charles Michel’in konuyu gündeme getirmemesi, son zamanlardaki utanç verici yatıştırma örnekleridir” diyor.
İkinci olarak da Türkiye'ye temel uluslararası hukuk yükümlülüklerine uyması için baskı yapılmasını isteyen Dam, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin işadamı Osman Kavala ve siyasetçi Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılması kararına uyulmamasının ciddi sonuçlarının olması gerektiğini de belirtiyor.
Dam son olarak Türkiye, yargının bir baskı silahı olmadığını gösterene kadar. AB’nin belirsiz bir "insan hakları eylem planına" çok az önem vermesi gerektiğini aktarıyor.
İnsan haklarına ilişkin gözle görülür ilerleme, modernize edilmiş bir Gümrük Birliği üzerine tartışmalar başlatmak için atılacak her adımın ön koşulu olması gerektiğini de belirten Dam, “Müzakereler başlamadan önce, Türkiye, Avrupa ile iyi ilişkiler için gerekli olan bağımsız bir yargı ve demokratik, hesap verebilir kurumları oluşturmak için somut tedbirler olmadan ilerlemenin mümkün olmadığını anlamalıdır” diyor.
Dam yazısının sonunda ise şu ifadeleri dile getiriyor:
“AB liderlerinin Erdoğan hükümeti ile daha istikrarlı ve güvenilir ilişkiler kurma umudu Türkiye’nin insan haklarına saygı göstermesi olasılığından vazgeçmek anlamına gelmemelidir. İnsan haklarını gözardı eden AB’nin “pozitif gündemi”nin, AB değerlerinin tersine hareket edip Türkiye vatandaşlarını yüzüstü bırakması hiç de olumlu değildir.”