Sorun yapısaldır. (2)
1-siyasi boyutun başlıkları
a) Erdoğan; Tüm önemli siyasi yetkileri elinde tutarak, mutlak bir devlet iktidarı için "Executive order" icra emirler ile "dikey iktidar” bir yönetim tarzıyla "Yeni Türkiye'yi idare etmek istiyor.
b) Türkiye ekonomisinin güncel krizi her ne kadar döviz-faiz kıskacı, finansal istikrar ile fiyat istikrarı arasındaki bir gerilim olarak şekilleniyor ise de Erdoğan ve kabinesi; ekonomik krizin Türkiye'nin demokrasi noksanı bir ülke olduğu,Türk usulü Devlet Başkanı Sistemin devlet aparatını daha baskıcı hale getirtiği arasındaki bağlantıları göremiyor.
c) Dünya devletlerinin Türkiye algısı bozulmuştur. Türk Dış politika belirsizliği devam etmektedir. Bu tür olumsuzlukların tümü, Türkiye pazarına olan güveni de sarsmıştır.
ç) Erdoğan'ın kendi ekonomik teorisi var: Ona göre, faiz oranlarını yükseltmek enflasyonu artıracaktır. Faizi bütün kötülüğün anası gibi görüyor. Bu durum yatırımcıların hoşuna gitmiyor. Faiz oranlarını aşağı çeken Türkiye, aynı zamanda enflasyonu hızlandırmıştır.
d) Erdoğan; İslam dininin en önemli unsurlarından biri olan "faiz yasağını" hem "faiz dünyanın gerçeğidir, bu gerçeği reddedemeyiz" deyip faizi "normal" görüyor hem de sanki faiz düşmanı gibiymiş faiz artışını enflasyonun sebebi sayıyor ve illerde sanki faizsiz bir ekonomik modele geçilecek diye sinyaler veriyor. Milletin kafası bu çifte mesajlar ile karıştırılıyor.
e) Erdoğan; Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Merkez Bankası (TCMB) Başkanı ve başkan yardımcılarının dört yıllığına atamalarını yapıyor. Faiz konusunda Merkez Bankası ile sürekli polemik içindedir. Bu durum Merkez Bankasının bağımsızlığına gölge düşürmüştür…
Erdoğan merkez bankasını kontrol etmek istediği açıktır. Bankanın bağımsız bir kurum olması hazm edilemiyor. Merkez Bankası güvenilirliğini yeniden kazanması için bağımsız hareket etmesi ve enflasyon ile savaşması, zamanında proaktif önlemleri alması gerekir.
f) Dışardan alınan krediler ile pahalı reformlar başlatıldı. Şirketler hızla büyümeye teşvik edildi. İktidarın iş âlemine en büyük desteği kredi destekleri oldu. KOBİ’ler, büyük işletmelerin borçları arttı. Kredi demek faiz demek. Ne kadar çok kredi, o kadar çok faiz. Inşaat sektörü, ekonominin dinamiği haline geldi. Türkiye'nin 2017 de yüzde 7,4'lük rekor büyümesi büyük ölçüde inşaat sektörüne yönelik devlet yardım çabalarından kaynaklanıyordu.
Yanlızca; Yaklaşık 180-183 milyar dolarlık dış borç vaadesi sona eriyor ve önümüzdeki on ay içinde ödenmesi lazım.
g) Türkiye ya IMF' (Uluslararası Para Fonu) den borçlanacak (hükümet bu yola şimdilik başvurmuyor) ya da yapısal kaynaklı sorunları düzeltmek, ekonomik krizinin yaşanmasını engellemek için ekonomik bir daralmaya gitmeden ama bir yavaşlanmayı gündemine alarak Türkiye için bir alternatif sunmayı yeğliyor… Bunun için de faiz artışı ve mali disiplinini bu amaca varmak için kullanacaktır. İşte; halka içirilecek acı ilaç'ın adı Orta Vadeli Program (Yeni Ekonomik Program) dır. Program: Ekonomik büyümeyi hızla yavaşlatıyor, sıkı bir para politikasını önüne koyuyor. İşsizlik artacak ve enflasyon yükselecektir.
Hükümet, Türkiyeyi ekonomik krizden çıkarmak için sadece belirsiz ekonomik çarelere başvurmak ile atlatacağını hesaplıyor ve bu yönde bir program sunuyor. Hükümet, yapısal siyasi konularda gerekli somut programları önüne koymuyor.