Esad, Arapların omuzundan Erdoğan’a nanik yapıyor!

.

Fehim Taştekin

Katar’ın marifetiyle gasp edilen koltuk Suudi marifetiyle iade ediliyor. Suudiler bunu neden yaptı? Ve bu hamle Erdoğan’ın Suriye ile normalleşme arayışlarını nasıl etkiler? Ve de Araplar arası uzlaşma Kürt dosyasını nereye götürür?

Tarih 26 Mart 2013. Yer Doha. Katar Arap Birliği Zirvesi’ne ev sahipliği yapıyor. Müslüman Kardeşler'in (İhvan) hamisi ayak oyunlarını sürdürüyor. Suriye’nin Arap Birliği’ndeki koltuğuna Teksas’tan getirilen Ghassan Hitto oturtuluyor. Suriye’nin Doha Büyükelçiliği de muhaliflere teslim ediliyor.
Hitto, Suriye dosyasına vakıf uzmanların bile 10 gün öncesine kadar adını bilmedikleri Suriyeli bir Kürt. O vakit PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’e sorduğumda "Ne bir Kürt tanıyor, ne Kürtçe biliyor ne de Kürt siyaseti ile ilgisi var" demişti.

Hemen öncesinde Katar ile Suudi Arabistan arasında vekalet kavgasına sahne olan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu (SMDGK) geçici başbakanı seçmeye çalışıyordu. Seçim üç kez ertelenmişti. Sonunda babası İhvan’a hizmet etmiş Hitto, Katar’ın ittirmesiyle 18 Mart 2013’te İstanbul’da 'başbakan' seçildi. Suriye devleti ve halkının meşru temsilcisi ilan edildi! Suriye’nin Dostları Grubu’nun gölgesindeki aparatlar, rejim devirme oyununda altın çağını yaşıyordu. Katar’ın İhvan’la çevirdiği dümenlere SMDGK’nin başındaki Muaz el Hatib bile dayanamamıştı. Hitto’nun seçilmesinden sonra zehir zemberek bir açıklama eşliğinde istifa etmişti.
Suud destekli tayfa da SMDK içindeki Katar operasyonunu protesto edip çekilmişti. 'Yeni Osmanlılar’ henüz Arap iç hesaplaşmasının künhünde değildi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan koca ülkenin kredisini Hatib’in peşine takmış, hatta 20 Aralık 2012’de Akçakale’deki mitingde elinden tutarak onu şöyle takdim etmişti:
“Zalim Esed zulmüyle anılacaktır. Er veya geç hak hâkim olacaktır. Şu anda 100’ü aşkın ülke bu kardeşimizin liderliğini kabul etmiş vaziyette. Bu ne demek? ‘Ey Esed biz seni artık tanımıyoruz, hadi defol’ demektir."
Zat-ı şahaneleri "defol" dediği bir lidere, "Hadi gel kucaklaşalım" diye yakarır hale geldi!

Devran dönüyor, birileri yine rezil rüsva oluyor.

***

Tarih 7 Mayıs 2023. Yer Kahire. Arap Birliği Dışişleri Bakanları, 19 Mayıs’ta Riyad’da düzenlenecek zirvenin karar defterini işliyor. Ve Suriye’nin Arap Birliği’ndeki koltuğu iade ediliyor.

2013’teki zirve kararında “Suriye geçici hükümeti seçimler gerçekleştirilinceye kadar Arap Birliği’nde Suriye’nin meşru tek temsilcisidir" deniliyordu. Bildiri “Zalim Esad rejimine karşı her ülke askeri destek dahil Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) yardım etme hakkına sahiptir" diye bağlanıyordu.
2023’te kabul edilen 8914 nolu Arap Birliği Konseyi kararı ise kendi elleriyle besleyip büyüttükleri teröre cephe alıyor. Kararda Suriye’nin egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve istikrarını koruma taahhüdü veriliyor; mülteci yükü, terör tehlikesi ve uyuşturucu kaçakçılığının yansımaları dahil krizin çözümü için Arap girişimini başlatmaktan söz ediliyor.

Karara göre 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı doğrultusunda kapsamlı çözüme ulaşmak amacıyla Suriye hükümeti ile doğrudan diyaloğu sürdürmek için Ürdün, Suudi Arabistan, Irak, Lübnan, Mısır ve Arap Birliği Genel Sekreteri’nden oluşan bakanlar düzeyinde bir komite kurulacak. Komitenin raporları doğrultusunda bir yol haritası çıkacak.
Öncesinde 14 Nisan’da Cidde’de, 1 Mayıs’ta Amman’da dar çerçeveli hazırlık toplantıları yapılmıştı. Cidde ve Amman’dan çıkan sonuçlara da destek ifade edildi.
Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmet Ebu Geyt’e bakılırsa Esad arzu ederse 19 Mayıs’ta Riyad’da düzenlenecek zirveye teşrif edecek. Daveti ulaştırmak için Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan’ın Şam’a uçması bekleniyor.

***

Katar vetosunu kıvrana kıvrana kaldırdı. ABD ve Türkiye’yi memnun eden bir tutumla Arap akışının önünde duramayacağını gördü. Şimdi bu kararın Esad yönetimiyle normalleşme anlamına gelmediğini söylüyor. Katar için belli ki oyun bitmedi. İdlib cebindeki silahlı gruplarla göbek bağını kesmedi. Bu esasen ABD ve Türkiye ile eşgüdümlü bir bağ.
Katar’ın marifetiyle gasp edilen koltuk Suudi marifetiyle iade ediliyor. Esad ilk iş olarak bu dönüş için gösterdikleri çaba için Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Cezayir liderlerini arayıp teşekkür etti. Lakin kritik eşiğin aşılmasını sağlayan aktör Suudi Arabistan’dı.
Suudiler bunu neden yaptı? Ve bu hamle Erdoğan’ın Suriye ile normalleşme arayışlarını nasıl etkiler? Ve de Araplar arası uzlaşma Kürt dosyasını nereye götürür?

Bölgede normalleşme eğilimleri hem değişen koşulların dayatmalarıyla hem de aktörler arasındaki rekabetle bağlantılı. Suudi-Emirlikler arasında birkaç yıldır büyüyen kavga meselenin bölgesel çerçevesini oluşturuyor. Bu meselenin bir de uluslararası güç dengesiyle ilgili boyutu var. ABD’yi Çin ve Rusya ile dengeleme arayışı Suudilerin bölgesel liderliğini pekiştirmeyi de gerektiriyor. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın (MbS) ayak izlerine iyi bakmak lazım. MbS, Suud prenslerinin Washington’dan icazet alma yarışında o zaman BAE Veliaht Prensi olan Muhammed bin Zayid’i (MbZ) ilişkileri kolaylaştıran bir dost olarak yanında bulmuştu. Cemal Kaşıkçı cinayeti işi bozdu. Biden yönetimi MbS’ye biri çizik atınca o da ABD’ye mahkum olmadığını göstermeye çalıştı. Rusya ve Çin ile ilişkiler bu yarıktan yürüdü. Beri tarafta MbS içeride tahta giden yolu temizlerken Suudi Arabistan’ın dış politikasına etki eden MbZ’nin gölgesinden çıkma gereği duydu. Zaten Yemen’deki ortaklık bozulunca MbS ve MbZ’yi birlikte ananlar zehir yutmuşa dönmüştü. MbZ Libya’daki tıkanmaların da etkisiyle Türkiye ile normalleşme yoluna girerek kendisine manevra alanı açtı. MbS de bundan geri kalmayıp kendisine "katil" diyen Erdoğan’la el sıkıştı. Bölgesel liderlik için İran’la gerilimleri geriletmek de kaçınılmazdı. Irak’ın başlattığı arabuluculuğu Çin nihayete erdirdi ve Riyad-Tahran uzlaşısı sağlandı. MbS’nin liderliğini tescil için çok önemsediği 2030 Vizyonu Projesi için aradığı yatırım iklimini yakalamak amacıyla ABD ve İsrail’in kullandığı Arap-İran çelişkisinden çıkmak gerekiyordu. Riyad-Tahran uzlaşısı Yemen bataklığından çıkma şansı sunarken Suriye ile yeni bir sayfanın yolunu da açtı. Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü Suudilerin liderlik iddiasının da altını çiziyor. Tabii Mısır kıskanabilir. Ki Şam’la ilişkileri normalleştirdikleri halde Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü konusunda garipsenecek tereddütler yaşadılar.

***

Herkesin aklındaki soru Arap bloku bütün bunları ABD’ye rağmen mi yapıyor? Bu yönelimin Amerikalılara hitap eden tarafındaki argüman şu: Suriye’ye tecrit ve yaptırımlar işe yaramadı. Bu siyaset İran ve Türkiye’yi Arap işlerine daha fazla müdahil hale getirdi. Her şeyden önce İran’ı geriletme siyaseti başarısızlığa uğradı. Ürdün ve Lübnan gibi ülkelere sığınmış Suriyelilerin durumu iç istikrarı bozacak boyutlara ulaştı. Sorunlara bir de Suriye kaynaklı uyuşturucu eklendi. Captagon gibi sentetik uyuşturucu bölgenin en yakıcı meselesi haline geldi. Bütün bunlarla baş etmek için Suriye’yi kazanmak gerekiyor. Bunun yolu da tecrit değil diplomatik angajman. Ürdün Kralı Abdullah birkaç yıl önce ABD ve Rusya liderlerine "adıma karşı adım" yaklaşımıyla tedricen normalleşme önermişti. Bunun ayartıcı bir tarafı var. Biden yönetimi bölgede caydırıcılığını yitirirken Arapları durdurmanın ortaklık ilişkilerinde yeni gedikler açacağını görüyor. Bu yüzden Esad’a bir şeyler verirken bari karşılığını alın demekle yetiniyor. Amerikalıların da artık kamburu var;

- Ortaklara yönelik dayatmalar Çin ve Rusya’nın önünü açıyor. Orta Doğu’daki Amerikan düzeni dikiş tutmuyor.
- Irak cehennemden bir sayfa olarak kaldı.
- Afganistan hezimeti ortaklara ders oldu.
- Suriye acımasızca ameliyat masasında bırakıldı.
- İran’la kapışmalar sırasında Amerikan koruma taahhüdü işe yaramadı.
- Ukrayna’da ABD ortaklarını Rusya’ya karşı yaptırımlara ortak edemedi.
Velhasıl ABD ilişkiler orta yerinden çatırdamasın diye esnek ve kendini yeniden kodlamak zorunda. Yine de Sezar Yasası ile Suriye’nin yeniden inşasını önlemeye kararlı bir tutum sürüyor. O yüzden Araplarla normalleşmenin fiili getirisinin ne olacağı muamma.

***

Araplar arası normalleşmenin Türkiye’yi ilgilendiren tarafına gelirsek: 7 Mayıs’ta Kahire’de kabul edilen karar, 1 Mayıs Amman toplantısında belirlenen hedefleri teyit ediyor. Amman’da alınan karar neydi? Güvenliğin artırılması, her türlü terörist grup ve örgütle mücadele edilmesi, terör örgütlerinin Suriye'deki varlığına son verilmesi, Suriye devletinin toprakları üzerinde hakimiyetini genişletmesi, Suriye’nin iç işlerine yabancı müdahalelerin durdurulması, mültecilerin güvenli bir şekilde geri dönüşünün sağlanması için her türlü meşru çabanın desteklenmesi. Karar özü itibariyle Türkiye’ye “Çekil” diyor. ABD’ye de gönderme var ama bunu açıkça formüle edemiyorlar.
Arap Birliği’ne dönüş Esad açısından bir zafer sayılır. Bu stratejinin adını "adıma karşı adım" diye koysalar da Esad’ın verdiği bir taviz yok. Aksine El Mayadin ve El Ahbar’a bakılırsa Esad, Şam’a gelen arabuluculara Arap Birliği’ne dönmek için yanıp tutuşmadığını, Suriye’yi yakanların pişmanlık göstermesi gerektiğini söylüyor.
Esad’ın zaferi sadece silahlı süreci desteklemiş Arap ülkelerinin değil Erdoğan’ın da yenilgisi. Moskova masası, Arap masasının gerisinde kaldı. Önce kalkan oyunu kurar. Ayrıca Erdoğan’ın Moskova’da masaya koydurttuğu Kürt düşmanlığı Arap masasında yok. Esad’ın eli Türkiye ile pazarlıkta güçlenmiş oldu.
Elbette Suriye henüz düze çıkmış değil, Arap ülkelerinin Şam’la sorunları bir anda suya salınmadı. Fakat 2011’de açılan fasıl kapanırken hassaten Erdoğan’ın defterine bir hezimet yazılıyor.

Kaynak: Gazete Duvar

Kurdistan Haberleri

Mesud Barzani: Her türlü barış girişimine destek veriyoruz
Mesud Barzani: Her türlü barış girişimine destek veriyoruz
İHD Batman: Gözaltına alınanlara ‘Ölürüm Türkiyem’ dinletildi
Harpagon'un Askeri Dehası ve Stratejik Vizyonu: Bir Yunan Milliyetçiliği Eleştirisi
Nüfus sayımında ikinci gün: 'Kerkük'te Kürtlerin katılımı umut verici'