Faik Bulut: Suriye'de kaos: Halep işgali ve Türkiye’nin hesapları

.

Faik Bulut

Suriye'de rejim karşıtı güçlerin Halep'i ele geçirmesi hem küresel güç dengelerindeki değişimlerin bir uzantısı hem de Suriye üzerinden bölgesel dinamikleri değiştirecek önemde. Türkiye ise bu alanın en önemli aktörlerinden.

El Kaide’nin Suriye’deki uzantısı sayılan (eski adıyla El Nusra Cephesi) ve radikal cihatçı örgütleri çatısı altında toplayan Heyet’u Tahrir el Şam (HTŞ) sekiz yıl aradan sonra 27 Kasım 2024’ün Çarşamba sabahı Halep ilinin batı kırsalında bir şok saldırı başlattı. Onlarca köy ve kasabanın kontrolünü ele geçirdi.

29 Kasım Cuma gecesi Halep şehrinin büyük kısmını alarak merkezine girdi. Bunun üzerine Esad yönetiminin yakın müttefiki Rusya hava saldırılarını başlattı. Şam-Halep bağlantısını sağlayan M4 karayolu ile Lazkiye’den Halep’e uzanan M5 karayolunun birleştiği noktada yer alan Serakib ilçesinin HTŞ cihatçılarınca işgal edilmesi üzerine, Devlet Başkanı Beşşar Esad yönetimine bağlı Suriye ordusu birlikleri bu stratejik yöreden çekildi.

Suriyeli isyancılar adına konuşan Ortak Askerî Harekât İdaresi, militan grupların “güvenli alanları genişlettiğini ve bölgeden göç etmiş Suriyelileri yeni ele geçirilen mevzilere geri döndürmek için çalıştıklarını” açıkladı.

ABD Beyaz Saray Millî Güvenlik Kurulu Sözcüsü Sean Savett, “Gelişmeleri yakından izliyoruz. Bizim bu saldırıyla hiçbir ilgimiz yok. Zira ABD, HTŞ’yi terör örgütü olarak görmektedir” dedi.

Hatırlatma dozu: BM Güvenlik Konseyi, ABD, AB, Türkiye ve Birleşik Krallık, HTŞ'yi terör örgütü olarak sınıflandırıyor.

Suriye’nin stratejik müttefiki ve cephe ortağı Rusya’nın Kremlin’deki Sözcüsü Dmitri Peskov, 29 Kasım'da “Halep’e saldırı, Suriye’nin bu bölgedeki egemenliğinin ihlalidir. Esad hükümetinden, en kısa sürede düzeni yeniden sağlamasını bekliyoruz” şeklinde bir açıklama yaptı.

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TRT World Forumu'nda şunları söyledi:

“Türkiye, Halep’te devam eden çatışmalara müdahil olmadı. Suriye sınırında gerekli tedbirleri aldı. Yeni bir göç dalgasını tetikleyecek herhangi bir şey yapmayacağız!”

Irak ordusu Silahlı Kuvvetler Başkomutanının sözcüsü Tümgeneral Yahya Resul NBC News ile söyleşti:

“Suriye ile sınırımızı güvence altına aldık ve militanların sızma girişimlerini püskürtmek için gelişmiş silahlarla, insansız hava araçları (İHA) ve termal kameralarla donattık. Silahlı kuvvetler ve tüm güvenlik birimleri, Irak’ın sınırlarını ve hava sahasını potansiyel tehditlerden korumaya hazırdır. İstihbarat unsurları, terörist hareketlerini sürekli olarak izliyor.”

HTŞ nedir, kimlerden oluşuyor?

ABD ile Birleşmiş Milletler, Halep saldırısını yöneten HTŞ’yi uzun zamandır terör örgütü olarak tanımlıyor.

Selefi cihat örgütü HTŞ lideri Ebu Muhammed Golani (El Colani), 2011’de başlayan Suriye savaşının ilk aylarında El Kaide’nin Suriye kolu olan El Nusra Cephesi’nin de kurucu komutanıydı.

IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) lideri Ebu Bekir El Bağdadi’ye yakınlığıyla bilinen Golani, komutanı olduğu El Nusra Cephesi’nin IŞİD’e bağlanmasını kabul etmemişti. Nitekim 2015’te Rusya-İran-Türkiye arasında yapılan Astana görüşmelerinden faydalanarak El Kaide ve IŞİD’den tamamen kopmuş, İdlib’de kendi İslam Emirliği'ni kurmuştu.

28 Ocak 2017’ye kadar Cebhet-u Feth’il Şam (Şam’ın Fethi Cephesi) adı altında faaliyet gösteren HTŞ’nin çatısı altında toplanan örgütleri şöyle sıralayabiliriz: Ensar’ul Din (Din Uğruna Savaşanlar), Ceyş’ul Sunne (Sünniler Ordusu), Liva’ul Hakk (Hak Alayı), Nureddin Zengi Hareketi, Ehrar’ul Şam (Şam Özgürlükçüleri), Ceyş’ul Izz (Onur Ordusu), Ceyş’ul Sunne (Sünniler Ordusu), Ceyş’ul Nasr (Zafer Ordusu).

HTŞ saflarında eski IŞİD militanları da bulunuyor. Türkmen soylu Ebu Ammaş’ın başını çektiği Sultan Süleyman Şah Birliği, Sultan Murat Tugayı, Hamza Tugayı, Türkistan İslam Partisi, Millî Selamet Cephesi gibi Türkiye destekli örgütler de zaman zaman HTŞ saflarında veya onunla ittifak hâlinde ortak askerî harekatlarda yer alabiliyorlar.

Suriye’nin kuzeyinde Türkiye himayesinde veya ondan destek gören Suriye Millî Ordusu, yaklaşık 70-90 bin milisi bünyesinde barındırıyor. SMO’yu teşkil eden örgütler; Ehrar’ul Şam, Ehrar’ul Şarkiyye, Feylak’ul Şam, Fırkat-ı Hamza, Fırkat-ı Sultan Murad, Özgür İdlib Ordusu, Cephet’ul Şamiye, Ceyş’ul İslam, Ceyş’ul Ahrar, Ceyş’ul Nasr, Ceyş’ul Şarkiyye ve Ceyş’ul Nukba’dır.

HTŞ lideri Golani, İdlib’de ekonomik ve siyasi bir düzen kurmaya çalışırken, bölgedeki bazı radikal gruplara da baskı yapmış ve giderek kendisini diğer dinlerin koruyucusu olarak göstermeye çalışmıştı. Geçen yıl İdlib şehrinde yıllar sonra yapılan ilk Hristiyan ayinine izin verilmesi de buna dahil.

Fransız AFP haber ajansına konuşan araştırmacı Aaron Zelin, “Golani ve HTŞ’nin son yıllarda kendini yeniden inşa etmeye çalıştığını, bölgelerinde sivil yönetimi ve askerî eylemi teşvik etmeye odaklandığını” belirtiyor.

  • Kanaatimce A. Zalin’in bu tespiti fazlaca iyimser ve hatta bu terör örgütünü aklamaya yönelik bir perspektiften ibarettir. Son Halep saldırısı sırasında video çekimlerine yansıyan vahşet görüntüleri bile kanaatimizi güçlendiren somut vakalardır.

Biz Halep ile çevresine yönelik “büyük cihatçı taarruzuna” yahut diğer adıyla “Suriye rejimini saldırıdan caydırma” harekatına geri dönelim.

HTŞ liderliğindeki son saldırı İdlib’de başladı. Halep’in güneyinde ve batısındaki köylerle kasabalara ilerledi. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, çatışmalar sırasında şimdiye kadar her iki taraftan 400 kişiye yakın insanın öldürüldüğünü açıkladı. Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’ne göre, bölgede Perşembe günü itibarıyla yaklaşık 14 bin kişi yerinden edildi.

Halep’ten ilk izlenimler

Halep’in işgalini alanda izlemekte olan Londra merkezli Suudi Arabistan dergisi El Mecelle muhabiri Firas Kerem’in 30 Kasım 2024 tarihli izlenimlerinden birkaçı dikkatimizi çekti:

  • HTŞ ve bileşenleri, “rejimi caydırma” adı altında 27 Kasım günü İran ve Suriye birliklerinden oluşan 46’ncı Alay’ın ileri savunma mevzilerini yararak, ordunun en önemli askerî cephanelerini ele geçirdiler. Şiddetli çatışmalar sonucu her iki taraftan 200 kişi öldü.
  • Halep şehrini alan askerî harekat yönetimi, 29 Kasım’da kentin tam denetimini sağladığını iddia etti.
  • Adını vermeyen bir HTŞ komutanına göre HTŞ ve bileşenlerinden toplam 40 bin milis (kimine göre 50 bin) büyük taarruza katıldı. Cephe gerisinde 80 bin yedek kuvvet bekliyordu. Her birim sıkı ve yüksek askerî eğitimden geçirilmiş olup zor şartlar altında ve farklı silahlarla çatışmaya hazır hâle getirilmişti.
  • Suriye resmî ordu birlikleri adeta Halep’i teslim edercesine kaçıp gidince, başta cihatçılar olmak üzere herkes Halep’in çabucak alınmış olmasına şaşırdı. Sivil ahalinin bir kısmı şaşkınlık ve korkuyla şehri terk etti. Bazıları ise gelen cihatçıları zılgıtlarla karşıladı.
  • Türkiye destekli Suriye Millî Ordusu (SMO) bünyesindeki cihatçı-milliyetçi örgütler ilk hamlede HTŞ’nin Halep Harekatı'na bizzat katılmadılar. Türkiye’nin de telkiniyle kendi aralarında kapalı bir toplantı yapıp, Kürt silahlı hareketine (SDG/YPG) bağlı birliklerin denetimindeki Halep (Şeyh Maksut ve El Eşrefiye semtleri gibi) ile çevresine yönelik eşzamanlı saldırıyı başlattılar.
  • Dört bir yandan kuşatılıp sıkıştırıldığını gören Kürt milisleri, muhtemelen Türkiye ve himayesindeki SMO bileşenleriyle çatışmadan geri çekilmenin yollarına bakacaktır.
  • HTŞ bileşeni “El Feth El Mübin” örgütü komutanı Albay Mustafa Bakkur, Esat yönetimindeki Suriye ordu birliklerinin kışla ve mevzilerini terk etmesinden sonra çok sayıda cephanelik, silah deposu ve mühimmat ele geçirdiklerini söyledi. Bunlar arasında karadan karaya fırlatılabilen füzeler de bulunuyor.

Oyun kurucu ve planlayıcı Türkiye mi?

Arap basınında, Türkiye’nin Halep Harekatı'ndaki kritik rolüne değinmeler ve eleştiriler yer almaktadır. Birkaç örnek vermek mümkün:

  • İngiliz haber ajansı Reuters’da 11 Kasım 2024 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir demeci yayımlandı. Haberde, “Ankara’nın, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt militanlara desteğini kesmesi noktasında ABD’ye baskı yaptığı” iddia edildi.

Haberde, yeni seçilmiş Donald Trump hükümetine yapılan baskıların, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yeni bir harekat düzenleme ihtimalini tekrar gündeme getirdiği de belirtiliyordu.

Türkiye yanlısı iki milis | Halep.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milliyet gazetesindeki röportajında (11 Kasım 2024) aşağıdaki ifadeleri kullanıyordu:

“Bizim terörle mücadele kararlığımızı herkes gayet iyi biliyor. Biz, her türlü terör tehdidine karşı uluslararası toplumun farkındalığını artırma çabalarında hep ön planda olduk. Terörle mücadele konusunda tüm ülkelere destek vermeye hazır olduğumuzu belirttik ve verdik.

Gerek ikili planda gerek uluslararası platformlarda, terörle mücadele için daha etkin mekanizmalar oluşturma girişimlerimiz sürüyor. PKK ve uzantılarıyla mücadelemizi kesintisiz şekilde sürdürüyoruz. Tüm müttefiklerimize de bu terör örgütüne destek verilmesinin doğru olmadığını her fırsatta vurguluyoruz. Bu, müttefiklik ruhuyla da bağdaşmıyor.

ABD’nin IŞİD ile mücadele bahanesiyle PKK’nın uzantısı PYD/YPG’ye verdiği desteğin, sağladığı eğitim, teknolojik kapasitenin ülkemize doğrudan tehdit oluşturduğunu her platformda kanıtlarıyla anlattık. PKK ve uzantılarıyla mücadelemizin sonuna kadar devam edeceğini açıkça söylüyoruz.

Amerikalı muhataplarımıza, Suriye’de terör örgütüyle yaptıkları işbirliğini bitirmeleri gerektiğini sürekli hatırlatıyoruz. Bu konudaki temaslarımız arttı. ABD tarafının da daha fazla görüşme ve istişare yanlısı olduğunu görüyoruz.”

El Mecelle dergisinin yayın yönetmeni ve kıdemli diplomatik muhabiri İbrahim Hamidi’nin 30 Kasım 2024 tarihli makalesinin başlığı oldukça dikkat çekici: “Erdoğan Halep Çatışmasını Açtı. Niçin Şimdi?” Bu başlık altındaki analizi de özetleyelim:

"Türkiye destekli HTŞ ve diğer örgütler, kuzeyden başlayarak Halep merkezine yönelik sürpriz bir hücum başlattılar. Bu hamle, Suriye’de bölünmüş üç devletçiğin sınırlarını yeniden değiştirmeye yöneliktir.

Lübnan’da İsrail ile varılan geçici ateşkes/anlaşma uyarınca Hizbullah ile İran’ın verdiği tavizlerin ardından Halep taarruzunun gelmesi hayli ilginçtir.

Görünen o ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim kazanan Donald Trump’ın görevi teslim almasından önce Suriye’deki kuvvet boşluğunu gördü: İran ile Hizbullah, önemli oranda birliklerini çektiler ve kendi başlarının çaresine bakmak zorundalar. Rusya ise Ukrayna’daki savaşla ziyadesiyle meşgul!

Yeni olgular boşluğu işaret edince Türkiye tıpkı Nagorno Karabağ’da olduğu gibi elindeki güçleri harekete geçirip Halep’i almasını bildi.

Ankara, bu çatışmayı niçin başlattı?

Mart 2020’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı V. Putin ile İdlib’de bir ateşkes hususunda mutabakata varmıştı. Aylar sonra benzer mutabakatlar ABD, Rusya ve Türkiye arasında da yapılarak Fırat nehrinin doğu yakasının sınırları çizilmiş oldu.

Neticede 185 kilometre karelik Suriye toprakları üç devletçiğe ayrıldı: Şam yönetimi, Türkiye destekli SMO-HTŞ bileşenleri ve Kürt (Arap) milislerini barındıran SDG.

Üç kesim arasında zaman zaman taciz, sınır ihlali, vur-kaç eylemleri, vuruşma ve çatışmalar yaşanmakla birlikte çizilen sınırlar değişmedi.

Ankara, hem himayesindeki silahlı milislere hem de HTŞ cihatçılarına istihbarî ve askerî destek veriyor. Konunun uzmanlarına göre Türkiye, bu seferki Halep hamlesiyle birkaç hedefi aynı anda gerçekleştirmeyi amaçlıyor:

Daha önce ilişkilerin normalleşmesi için çağrı yaptığı Bişar Esat, Erdoğan’ın denetimi altına aldığı Suriye topraklarından çekilmesini ve muhalif cihatçılarla diğer silahlı milisleri desteklemekten vaz geçmesini istemişti.

Ancak bu sefer boşluğu yakalayan Ankara, Halep saldırısıyla birlikte Şam yönetiminin kendisine boyun eğip taviz vereceğini tasavvur ediyor. Çünkü Esat’ın eli zayıflamıştır; arkasındaki Rusya, İran ve Hizbullah desteği eskisi kadar güçlü değildir.

Türkiye, kendi himayesindeki Suriye Milli Ordusu (SMO) bileşenlerini Halep Harekâtıyla eş zamanlı olarak Kürt milislerin konuşlandıkları Şeyh Maksud ve Eşrefiye semtleriyle kritik geçiş noktası sayılan Tel Rıfat tarafına yönlendirmiştir.

Esasen Erdoğan 2016 yılı sonunda Putin ile varılan mutabakat gereği, Suriye yönetimine Halep şehrinin önemli merkezlerini geri vermeye razı olmuş; buna karşılık ülkenin kuzeyindeki (Rojava-FB) Kürt hareketinin siyasi ve askerî varlığını ortadan kaldırmaya çalışmıştı."

Ruslar, Türkiye’nin rolüne kuşkuyla bakıyor

Rusya’ya gelince... Putin başlangıçta Halep’in imdat çağrısına geç karşılık verdi. Esas maksadı, Erdoğan ile görüşmesi için Esat’a baskı uygulamaktı. Ancak Ankara’nın niyetinin farklı olduğunu, dolaylı biçimde bölgeye ilişkin yeni denge değişikliklerinde İngiliz-Amerikan planına yakın durduğunu ihsas ettirdiğini görünce Moskova’nın tavrı aniden değişti.

Putin’in, Erdoğan’a karşı sert tutum almamasına rağmen Rus emekli generaller, siyasetçiler ve uzmanlar Ankara yönetimine ve bilhassa Cumhurbaşkanı Erdoğan’a itham ve eleştirilerde bulundular.

Moskova’daki asker, siyasetçi ve uzmanlar Ankara’nın Suriye’deki siyasetini şöyle yorumluyorlar:

1Erdoğan ile Esat arasında buluşma ve normalleşme olmayınca, Ankara İdlib-Halep hattındaki sıcak çatışmaların gidişatını izlemekle yetinmedi; muhtemelen İdlib yöresindeki vuruşmalara da katıldı.

Radikal cihatçılar, işgal ettikleri Halep şehrini savunabilecek kadar gelişmiş silah ve cephaneye sahip değildir. Büyük ihtimalle gereken levazım ve askerî gereçleri Türkiye’den tedarik etmekteler.

Askerî uzman Andrei Siminof’a göre ilk hücum sırasında cihatçılar nereye gideceklerini, neye yöneleceklerini bilemediler. Kendileri bile Halep savunmasının bu çabuklukta çökeceğine inanmadılar.

Cihatçılar ve hamisi Türkiye, İsrail ile Hizbullah arasında ateşkes yapılmasını beklediler. Zira ateşkes olmadan yapılacak olan bir saldırı, İslamcı cihatçıları Arap-İslam dünyasında küçük düşürürdü. Söz gelimi İsrail’in saldırılarına paralel biçimde Suriye rejimine hücum ettikleri söylenebilirdi.

Bu yüzdendir ki Hizbullah-İsrail ateşkesi uygulamaya geçtikten sonra Halep saldırısının işaret fişeği atılmış oldu.”

Siminof, gelişmelerin bölgedeki denklemi ve bilhassa Rusya ile Türkiye’nin Suriye’deki dengeleri değiştireceği noktasına vurgu yaparak; “Ankara, Tahran ve Moskova’nın Astana ruhu çerçevesinde yeniden görüşmeleri gereğinden” de söz ediyor.

Askerî uzman Sergei Tarasof ise, bu saatten sonra Ankara’nın tutumunu tahmin etmenin zorlaşacağı yönünde görüş belirtiyor.

  • Rus basınının Türkiye’ye yönelik eleştirilerini Hasan Aksay’ın çevirip aktardığı T24 yazısını şu linkten okumak mümkün.

Arap basını Erdoğan politikasını değerlendiriyor

Arap basınından bir başka örneği de Beyrut merkezli Lübnan gazetesi El Nahar’ın 1 Aralık tarihli spotundan verelim:

"Erdoğan; Suriye’de İran ile Rusya’nın bıraktığı boşluğu dolduruyor."

Hizbullah yanlısı El Manar kanalında konuşan Lübnanlı Emekli Orgeneral Dr. Hasan Ahmed Hasan şunları söylüyordu:

“Türkiye ile adı geçen selefi-cihatçı örgütler arasındaki karmaşık ilişkilere değindikten sonra 2020 yılı mutabakatı uyarınca Türkiye bu radikal militanları denetleyip kontrol edecek; ülkeyi yangın yerine ve terör dörtgenine dönüştürmelerini önleyecekti…

Ancak Türkiye ile ABD yetkilileri bu terör hadisesinden haberdar olmakla birlikte kendilerine düşen sorumluluğu yerine getirmekten kaçınmışlardır…

Gerek coğrafi yakınlık gerekse cihatçı örgütlerin yaşadıkları mıntıkalarla Türk askerlerinin mevzilendikleri yerlerin iç içe geçmesi nedeniyle, Türkiye’nin mevcut tutumu soru işaretleriyle doludur.”

Gazze’ye saldırılarından ötürü İsrail’e karşı çıkıp Hamas örgütünü desteklemesi nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı övmekten geri durmayan Ray’ul Yevm gazetesinin genel yayın yönetmeni Filistinli Abdulbari Atwan, “Halep’e son saldırının ABD, İsrail ve Türkiye tarafından hayata geçirildiğini ve hedefin bu ülkeyi parçalamak olduğunu” iddia ediyor.

Mayıs 2023’te köşkünde beş saat görüştüğü Bişar Esat’ın, “Erdoğan’a asla güvenmediğini ve Suriye’den askerlerini çekmedikçe onunla görüşmeyeceğini” söylediğini de belirtiyor.

  • 30 Kasım 2024 tarihli yazının Arapçasını merak edenler için paylaşıyorum: هل سيكون الهُجوم على حلب مُقدّمةً لتغيير الأنظمة في سورية وإيران والعِراق بمُشاركةٍ أمريكيّةٍ- إسرائيليّة؟ ولماذا انضمّ أردوغان إلى هذا المُخطّط وكيف قد يرتدّ سلبًا وربّما حربًا على تركيا؟

Ankara’nın hesabı

Erdoğan’a yakın tutumuyla bilinen Katar merkezli El Quds el Arabi gazetesinde Ziyad Macid imzasıyla yayımlanan 1 Aralık 2024 tarihli makalede, Türkiye’nin Halep olayındaki amaçlarına da değiniliyor:

  • Ankara ile Şam arasındaki yakınlaşmanın boşa çıkması nedeniyle Türkiye, yeni duruma göre tavır alıp iradesini dayatacaktır. Böylece Türkler, Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasını güçlü bir konumda beklemiş olacaklar. Çünkü Trump, Rusya ile uzlaşmayı tercih etmektedir. Kendisi daha önce Kuzey ve Doğu Suriye’deki Amerikan kuvvetlerini geri çekmişti. Yeni bir çekilme sonucunda Rusya birliklerini Fırat’ın doğusuna kaydırıp oradaki Kürt hareketi yetkilileriyle Şam’daki yöneticileri buluşturabilir. Rus-Amerikan uzlaşmasının bölgedeki rolünü küçülteceğini düşünen Türkiye, yurtiçi ve sınır boylarında kendisi için ciddi endişe kaynağı gibi görünen yöredeki Kürt hareketine karşı mücadelesinin hayli zorlaşacağı hesabını da yapmaktadır.
  • Türkiye, elinde tuttuğu toprakları himayesindeki milisler aracılığıyla elverdiğince genişleterek Şam ve Kürt kuvvetleri aleyhinde bir avantaj elde etme çabasındadır. Bu ise Türkiye’de yaşamakta olan yüz binlerce sığınmacının yeni kazanılan topraklara yerleştirilmesine imkan verecektir. Neticede bahsedilen sığınmacıların masraflarını karşılamak için Avrupa ülkelerinden gönderilecek yardımların yolunu da açacaktır. Esasen sığınmacıların Batılı ülkelere kitlesel yönelimi, Avrupa açısından ciddi bir tehlikedir.
  • Türkiye’ye göre Ukrayna savaşıyla cebelleşen Rusya, Suriye’deki askerî varlığını azaltmıştır. Keza İsrail’in ardısıra darbelerine maruz bırakılan İran ile Hizbullah’ın milisleri de eski sayısal ve çatışma gücünde değiller. Rusya ve İran desteği olmadan Şam yönetiminin kırılganlığı çöküşe gidebilir. Güçsüz bir Suriye rejimine baskı yapmak suretiyle Ankara’nın belirlediği şartlarda uzlaşmasını sağlamanın tam zamanıdır.
  • Yeniden çizilmekte olan Suriye haritasında Türkiye bölgesel gelişmelere hükmetmek suretiyle icabında hem Gazze hem de Lübnan’ın geleceğini belirlemede söz sahibi olabilir. İlaveten ABD ile Rusya veya ABD ile İran görüşmelerinde rol oynayabilir. Trump’ın başkanlık makamına oturması sürecinde Türkiye, İsrail ile Gazze’deki soykırım savaşı konusunu görüşebilir. Suriye’de merkezî bir rol oynamayı üstlenebilir.

Sonuç olarak şimdiki Halep hamlesi Suriye yönetiminin kontrolündeki Hama, Lazkiye ve Şam şehirleri için ciddi bir tehlikedir. Kritik geçiş bölgesi Tel Rıfat şehrinin SDG’nin elinden çıkıp Türkiye destekli milislerin denetimine geçmesi ihtimali Rojava denilen Kürt hareketinin kontrolü altındaki Fırat’ın doğu yakası açısından ölüm-kalım meselesidir.

Şimdilik Türkiye gelişmelerden kazançlı çıkmış sayılabilir. Ankara’nın başarısı, Erdoğan-Bahçeli tarafından ortaya atılan Kürt girişimini de yakından etkileyecektir. Diğer kazançlı taraf ise İsrail-İngiltere-ABD üçlüsüdür.

Ankara’nın hesabı Halep-Musul-Kerkük hattını siyasi-askerî-iktisadi kontrolü altına almaktır. Türk-İslam sentezini benimseyen milliyetçi-mukaddesatçı kesimce benimsenen bu fikir, kimi Kemalist ve Atatürkçüler tarafından da destek görmektedir.

  • 1 ve 2 Aralık 2024 tarihli gazetelere bakıldığında, Halep ile Tel Rıfat’ın düşmesinin şenlik ve şamatalarla karşılandığı anlaşılacaktır.

Yani gelişmeler Erdoğan'ın istediği giderse Türkiye'nin ABD, Rusya, İran, İsrail ve Suriye karşısındaki pozisyonu güçlenmiş olur.

İstenilen elde edilmezse, Ankara'nın içerde ve dışardaki konumu zayıflayabilir.

Kaynak: Aposto

Kurdistan Haberleri

ABD'den Suriye'ye hava saldırısı: 'Deyrezzor'da İran destekli milisleri vurduk'
ABD Dışişleri: Suriye krizinin tek çözümü 2254 sayılı karardır
BMGK’de acil 'Suriye' oturumu: 'Gerilimin azaltılmasına ihtiyacımız var'
ABD'nin eski Suriye büyükelçisi: Ankara, Moskova ve Tahran hangi hesapları yapıyor?
BBC, 2024'ün en etkili 100 kadınını seçti: Listede iki Kürt kadın da yer aldı