Fehim Işık: Kürtlerin dört parça eksenli askerî ve siyasi birliği gerçekçi değil

Ahval’de yayınlanan “Kürtlerin birlik ve çözüm arayışı” konulu podcast dizisinin bugünkü konuğu Gazeteci Fehim Işık.

Haber Merkezi- Ahval’de yayınlanan “Kürtlerin birlik ve çözüm arayışı” konulu podcast dizisinin bugünkü konuğu Gazeteci Fehim Işık.

Ortadoğu’yu özellikle de Kürt coğrafyasını, meselesini ve Kürt parti ve oluşumlarını yakından bilen Işık’a göre, mevcut durumda dört parçadaki Kürtlerin düşmanlarına karşı ortak bir siyasi ve askerî birlik oluşturup birlikte mücadele yürütmesi talebi gerçekçi değil. Bu talepleri dillendirenlerin duygusal davrandığına inandığını belirten Fehim Işık “Dört parçada Kürt partileri henüz bir odada toplanıp, bir araya gelip sohbet edebilmiş, birlikte bir çay bile içebilmiş değiller” diyor.

Dört devlette yaşayan Kürtlerin siyasi partilerinin önemli çoğunluğunun statülerinin anayasal güvence altına alınmasınıve bununla bağlantılı özerklikten federasyona varan bir talepler dizgesi içinde birlikte yaşamı savunduklarını belirten Işık, son dönemlerde giderek artan kopuşun ise Kürtleri kendi aralarında paylaşan devletlerin zorba ve baskıcı tutumundan kaynaklandığını, bu durumun bağımsızlık talebini öne çıkardığını da sözlerine ekliyor. Işık, “Son dönemlerde Kürtlerin önemli bir bölümü ruh olarak bağımsızlığı savunuyor ve bugünlerde bağımsızlığa daha fazla vurgu yapılıyor” ifadelerini kullanıyor.

Mevcut gelişmeler ve tabloya baktığımızda, Kürtlerin yaşadığı ülkelerin merkezi otoritelerle olan bağı giderek kopuyor mu?

Aslında, Kürtlerin hiçbir zaman merkezi otoritelerde bir bağı olmadı. İlk bildiğimiz modern Kürt partisi, Mahabad'da (İran) 1945’te kuruluşunu ilan eden İran Kürdistan Demokratik Partisi'ydi. Bu partinin Tahran rejimiyle bir bağı olmadı. Bir yıl sonra Irak Kürdistan Demokrat Partisi kuruldu. Onların da Bağdat ile bağlantısı olmadı. Suriye ve Türkiye’de Kürtler 60’lardan sonra partilerini kurup örgütlenmeye başladılar, onların da hiçbir aman merkezi otoriteyle bağı olmadı. Bu partiler tam aksine merkezi otoriteyle sürekli bir mücadele içerisinde oldular. 12 Eylül öncesinde Kürt partilerinin temel anlamda büyük çoğunluğu bağımsızlık yanlısıydı. Bu tamamen kopuşu sağlayan bir yaklaşımdı. Irak ve İran Kürdistanı’nda irili ufaklı birçok parti kuruldu. Irak KDP’sinden sonra 1975'te Kürdistan Yurtseverler Birliği kuruldu. Bunların hepsi bir şekliyle otonomiden, özerklikten yanaydılar. Merkezi otoriteyle bir bağ kurup, çözümü dayatıyorlardı. Daha önceki döneminde KDP, kurucu lideri Melle Mustafa Barzani, bunu yapmaya çalıştı. Ama merkezi otoriteler Kürtleri yok etmekle meşguldü. Bu otoriterle bir bağ yoktu; daha çok bir düşman ilişkisi ve düşmana karşı yürütülen bir savaş vardı.

 

Sizin bahsettiğiniz partilerin merkezi otoritelerle durumu. Kürt halkında durum nasıldı?

Halk uzun dönem dört parçada sindirilmişti. Kürtler Türkiye Kürdistanı'nda 1938’den 1960’lara kadar merkezi otorite tarafından sindirilmiş, hiçbir şekilde taleplerini dile getiremez durumdaydı. Aynı şekilde Irak Kürdistanı’nda merkezi otoriteyle ilişki kuranlar sadece müsteşar dediğimiz korucu aşiretleri ve önde gelenleriydi. Orada da halk sindirilmişti. Halk sokaklarda açık biçimde idam ediliyordu. Halkın tutumu siyasal partilerden bağımsız değil. Özellikle Kuzey Kürdistan’da halkların içiçeliğinden kaynaklı bir yakınlaşma vardı. Bugünkü kadar bariz bir düşmanlığı gözleyebilmek mümkün değildi. Bu durum Kürtlerin etkin, görünür taleplerinin olmamasından kaynaklıydı. Ne zaman talepler görünür oldu; merkezi otoritelerin, rejimlerin milliyetçi, şovenist, faşist politikaları nedeniyle Kürt halkına dönük düşmanlıklar da büyüdü ve giderek gettolaşmalar başladı. Birlikte yaşamı tesis etmek için hala çabalayan Kürtler var. Bu Irak Kürdistanı’nda bile böyle ki bağımsızlık referandumu yaptılar, bağımsızlık talebinde bulundular, büyük çoğunlukla evet oyu verdiler ama hala birlikte yaşamı zorlamaya dönek bir tutum içindeler. Suriye’de, İran’da Kürtlerin tutumu belli. Türkiye’de başta bağımsızlıkçı bir çizgiyle yola çıkan partiler ki bunların içinde günümüzde en etkili olanı 12 Eylül askeri darbesinden sonra silahlı mücadele yürüten PKK oldu, o da birlikte yaşamı savunuyor, demokratik özerkliği talep ediyor. Bunun için merkezi otoriteyle bir diyalog içine girmeye çalışıyor. Ancak merkezi otorite Kürtlere karşı baskıcı, sindirmeye dönük bir tutum içerisinde. 

Dört parçadaki Kürtler bağımsızlıkçı bir politika değil de, devletlerin sınırları içerisinde birlikte yaşam siyaseti mi yürütüyorlar?

Şu anda dört parça Kürdistan’da tüm siyasi partilerin programlarında federasyon ya da özerklik var. Sadece Güney Kürdistan’da bağımsızlık referandumu yapıldı, bu talep öne çıktı, ancak orada da bağımsızlık ilanına gidileceği yönünde bir tutum belirginleşmedi. 

Ya da gidilemedi…

Gidilemedi, o da doğru. Yaşanan siyasi dengeler, bağımsızlık konusunu, Kürtlerin aleyhine bir tutuma dönüştürdü. Kürtlerin önemli bir bölümü ruh olarak bağımsızlığı savunuyor ve bağımsızlığa bugünlerde daha fazla inanıyor. Çünkü var olan devletlerin tümü Kürtlere zulüm yaşatmaktan, baskı uygulamaktan öte bir şey yapmadılar. Bu anlamda evet bir kopuş geçmişe göre çok daha fazla. 

Bu durumda Kürtler yol ayrımında mı?

Yol ayrımını açmak lazım. Kürtler var olan baskının üzerlerinden kalkması, eşit, demokratik yaşamı kurmak için hala çabalıyor. Savaşsız, baskısız, ret ve inkârın olmadığı bir ortamda birlikte yaşamı arzuluyorlar. Bunun istenilen noktaya gelmemesinde bizzat Kürtleri paylaşan devletleri yöneten rejimlerin baskıcı tutumları belirleyici. 

Kürtlerin bu taleplerine devletler nasıl yanıt veriyor?

Çok bariz bir örnek vereyim. 2011’de Suriye, büyük bir savaşın içine girdi. Yüz binlerce insan yaşamını yitirdi, rejim Şam’a sıkıştı kaldı. Hala topraklarının önemli bölümü denetiminde değil. Türkiye bazı bölgeleri işgal etmiş durumda. İş Kürtlerle uzlaşmaya gelince rejim Kürtlere deyim yerindeyse, ‘gelin bana teslim olun’ diyor. Bu tablo içerisinde bile rejimin Kürtlere dönük tutumu hala değişmiş değil.

Kürtlerin talepleri açık. Kendi topraklarında özgürce yaşamak, yaşadıkları alanları yönetmek istiyorlar. Haklarının yasal, anayasal güvenceye kavuşmasını istiyorlar. Ama rejim hala devletinin adını bile tartışmıyor. Suriye Arap Cumhuriyeti diyor. Irak da onca handikaptan geçmiş, hala benzer tutum var. Irak fırsatını bulduğu ilk anda Türkiye ile İran’ın desteğiyle Kerkük’ü işgal etti. Kerkük'teki desteği görebileceğini bilse, Erbil’e de, Duhok’a da, Süleymaniye’ye de benzer şekilde yönelebilir. Federasyon ilan edilmiş bir devlette anayasayı tartışıyorlar. Eyalet sistemini getirerek, federasyonu ortadan kaldırmaya, Kürtlerin statüsüzleştirmeye yönelik bir yaklaşım içerisindeler. 

Türkiye’de durum nedir?

Türkiye’de hiçbir zaman Kürtlerin varlığı resmi olarak yasalarda, anayasalarda yer almadı. Şu anda Türkiye’de Kürtlere "Daha ne yapalım?" diye soran iktidar, evet TRT'de Kürtçe yayın yapıyor ama yasada, kanunda Kürtçe yok. Kürdü, Kürtçeyi görünmez kılarak sürdürülen bir kabullenme var. Belediyelere kayyım atanıyor, belediyelerin açtığı kütüphaneler kapatılıyor, Kürtlerle ilgili edebiyat, sanat eserleri, tiyatrolar yasaklanıyor, Kürtlere dönük ya da Kürdün diliyle, kültürüyle alakalı ne varsa engelleniyor. Kentler işgal altında. Kürtler ağır askeri ve siyasi baskı altına alınmış ama diğer yandan Kürtleri yok sayma sürüyor. Onları bu ülkenin özgün bileşeni olarak kabul etmiyorlar. İran’da Kürtlerin dili, kültürü yasaklanmadı. İran’da Kürtlerin siyaset yapmaları yasaklandı. Hatta bir bölgenin adı Kürdistan. 

Bu resmi bir tanımlama mı? Bu bölge nereleri kapsıyor? 

Evet. Resmi bir tanımlama. İran Kürdistanı’nda bir bölge. Mahabad’ı da kapsıyor. Tabi İran Kürdistan'ının tamamını kapsamıyor, bir eyalet. Ayrıca Farslar Kürtleri kendilerinden kopuk bir millet olarak görmüyorlar. Kendi milletlerinin bir parçası olarak görüyorlar. Ancak buna rağmen son yıllarda Kürt bölgelerinde Kürtçe eğitim kaldırıldı. Üniversitelerde Kürt edebiyatına, diline kültürüne yönelik baskılar arttı. Yani Kürtleri yasaklamayan, kendisinin bir parçası olduğunu ileri süren İran da benzer bir hatta yürümeye başladı. Kürtlerin kendi bulundukları alanda kendilerini yönetmesini hiçbir şekilde kabul etmiyorlar. Giderek kültürel kabulleri ortadan kaldırmaya yönelik politika uygulamaya başladılar. 

Bu durumda Kürtler ne yapmalı? Kürtler, taleplerini nasıl kabul ettirecekler?

Kürtler Lozan’da dört parçaya bölündüklerinde, o parçalarda yaşayan Kürtler farklı rejimler, yönetimler, siyaset anlayışlarıyla karşı karşıya kaldılar. Özgün mücadele Kürtler arasında da bir ayrışmayı beraberinde getirdi. Ancak son 30 yılda Kürtler parçalar arasında birbirlerine yakınlaşmaya başladılar. Özellikle 1988 Halepçe Katliamı’ndan sonra Kürtler daha fazla diğer parçalardan haberdar olmaya başladı. 1991’da Irak Kürdistanı’nda federatif yönetim kurulduktan sonra duygudaşlık kendisini daha fazla gösterdi. Teknolojinin gelişmesiyle, son yıllarda internet ve sosyal medya kullanımının artmasıyla daha fazla yakınlaşmaya başladılar.

Bu yakınlaşma ortak siyaseti mümkün kılmaz mı?

Dört ayrı parçada dört ayrı egemene karşı, her bir parçanın kendi özgünlüğüyle yürüttüğü mücadele var. Ortaklaştıkları noktalarda, ortak siyaset üretebilecekleri, en azından ortak akıl üretebilecekleri yaklaşımlar geliştirmeye dönük dayanışmacı hatlar belirlemeliler. Yoksa Kürtlerin bir araya gelip, dört parçaya karşı, orta siyasi askeri mücadele yürütebilecekleri bir oluşumu savunmanın olanaklı olmadığını herkesin görmesi lazım. 

Neden değil?

Irak Kürdistan’ında bir federasyon, bir yönetim var. Dünya devletleriyle geliştirdikleri farklı ilişkiler var. Ticari, ekonomik, diplomatik ilişkiler… Onlar, çok rahatlıkla diğer parçalardaki mücadeleye öncülük edebilecek bir siyasal yaklaşım içine girmezler, giremezler. Girmeleri tabloyu onların aleyhine çevirir. Rojava, DAİŞ’e karşı çok etkin mücadele verdi ama o mücadeleyi dört parçadaki öncülüğe dönüştürmek çok mümkün görünmüyor. Elbet bu durum dört parçanın birbirleriyle dayanışma içerisinde olmayacağı, ortak bir akılla birlikte siyaset yürütüp sorunları çözümü noktasında adım atmayacakları anlamına gelmez. Bazen ulusal birlik denilince akla gelen şu: Sanki dört parçada Kürdistanlı siyasi partiler bir araya gelecek, askeri ve siyasi güçlerini birleştirecekler, var olan tüm düşmanlarına karşı ortak bir savaş yürütecekler.

Tam da bunu dillendiren kesimler var…

Dillendirmek ayrı bir şeydir, bunu yaşama geçirmek, gerçekçi bulup bunun üzerinden siyaset yürütmek ayrı bir şeydir. 

Siz bunu gerçekçi bulmuyor musunuz?

Gerçekçi değil tabii. Bunun yapılamayacağı da çok belli. Dört parçada Kürt partileri henüz bir odada toplanıp, bir araya gelip sohbet edebilmiş, birlikte bir çay bile içebilmiş değiller. Hal böyleyken biz ultra bir yaklaşımla “dört parçada Kürtler bir araya gelsinler, ortak siyasi ve askeri güç oluştursunlar, dört devlete karşı da savaş yürütsünler” diyoruz. Bu gerçekçi değil, bunu dillendirenler de duygu olarak dillendiriyor. Siyasi yapılanmalar üzerinde bu yaklaşımı dillendiren tek bir çevre dahi yoktur. Hiçbir parti dört parçada birlikte mücadeleyi ortak siyasi, askeri bir kanal üzerinden yürütmeye dönük bir yaklaşımı savunuyor değil.

Kürtler, dört parçada parti ve oluşumlar olarak da farklı ideolojik yapılara sahipler. İran’daki Kürt mücadelesi çok bilinmiyor. Orada Kürtler nasıl bir mücadele veriyor? Hangi parti ve oluşumlar etkin?

Kürtlerin ilk modern partisi İran’da kuruldu. Gazi Muhammed liderliğinde İran Kürdistan Demokrat Partisi 11 Aralık 1945 yılında kuruldu. Sonraki süreçte sol kimlikleri belirgin örgütler bir araya gelerek Komela dediğimiz komünist bir örgüt kurdular… Son 40 yıllık süreçte bazı İslami yapılar da oluştu. 1990’lardan sonra tablo değişti. O zamana kadar çok ağır bir mücadele verdiler. 1979’da Kürtler bir dönem İran devlet yapılanmasında da yer aldılar. Humeyni geldiğinde başlangıçta zayıftı, Kürtler İran yönetiminde devlet konseyindeki yapılanmada yer aldı. 1983'te ayakları yere basan Humeyni’nin ilk işi Kürtlere saldırmak oldu. 1994 sonra İran Kürdistanı’ndaki Kürtler peyderpey silahlı alanlardan çekildiler, silahlı mücadeleyi tam olarak bırakmadılar -ama arka kapıları Güney Kürdistan’dı, o dönem Kandil’di- Güney Kürdistan'daki hükümetin İran'ın taleplerini yerine getirip dayatması sonucu silahlı mücadeleden vazgeçip düz ovaya indiler. Şu anda Komela da, İran Kürdistan Demokrat Partisi de bölünmüş durumda. Son iki yıldır bunlar arasında bir birlik hareketi var. Ayrıca İran’da gücü yadsınamaz, silahlı olarak da varlığını sürdüren PJAK var. Bu parti Öcalan çizgisinde siyasal mücadeleyi sürdürüyor, bu çizgiyi savunuyor. İran Kürdistanı’nda bu partiler arasında zaman zaman ufak tefek çatışmalar oldu, yaşamını yitiren peşmergeler de oldu. Ama esas itibariyle son 20 yılda çok ciddi bir çatışma yaşanmadı kendi içlerinde. Tabi bu partiler geçmişteki güçleriyle aynı noktada değiler. İran Kürdistan Demokrat Partisi, en köklü, en güçlü partilerden biriydi. Doktor Kasımlo liderliğindeydi. Ama bugün geçmişteki gücü daralmış durumda. 

Şu anda etkin güç hangi parti?

Tek parti üzerinden birinin güçlü olduğunu söylemek mümkün değil. PJAK ile İran KDP ve Komela'nın türevleri eşit yaklaşık aynı güç ve potansiyele sahipler.

Bu partiler İran’da neyi talep ediyor?

Talepleri 1945’ten beri hiç değişmedi; "Kürdistan'a otonomi, İran’a demokrasi." Başından beri talep bu. İran’da demokrasi, Kürdistan’a özgürlük istiyorlar. Son yıllarda federasyonu savunan siyasi partiler de İran’da Kürtler arasında taban bulmaya başladı. 

Rojava’daki parti ve oluşumlar hakkında da fazla bilgi yok, sınırlı. PYD bilinen bir parti olarak ön plana çıkıyor. Suriye’de en çok bilinen iki siyasi yapı olarak TEV-DEM ve ENKS var. Nedir oradaki durum?

2011 öncesini özetlersek daha rahat anlaşılır. O dönem iki ayrı yapılanma vardı. Altı siyasi partinin bir araya gelerek oluşturduğu sonra TEV-DEM adlı çatı yapılanmaya dönüşen bir yapılanma vardı. Bu yapılanma daha çok PYD çizgisini ve onlarla hareket eden grupların oluşturduğu bir hareketti. Diğer taraftan da kökü 1960’lara kadar uzanan bir kısmı Celal Talabani önderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne yakın olan, bir kısmı Mele Mustafa Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi’ne yakın olan siyasi partilerin oluşturduğu bir cephe vardı. Bu cephe daha sonra ENKS’ye dönüştü. Bu tablo zamanla değişti tabi. Belki o dönem PYD öncülüğündeki yapılanmalar o kadar güçlü değildi. Ancak şu anda PYD ile hareket eden 15’e yakın parti var. Yine de Rojava için şu anda üç temel hat çizebiliriz. Birincisi PYD ve PYD ile birlikte oluşan yapılanmalar, diğer taraftan Suriye Kürt İlerici Demokrat Partisi ya da Yekiti adı ile bilinen grup gibi yapılanmalar, bir de Irak Kürdistan Demokrat Partisi'ne yakın bir siyaset yüreten ENKS içindeki Suriye Kürt Demokrat Partisi ve beraberinde Azadi Partisi gibi birkaç partinin oluşturduğu farklı hatlar var. 

TEV-DEM ile ENKS arasında sorunlar var. SDG Genel Komutanı Mazlum Kobane’nin arabuluculuğuyla bu iki oluşum arasında diyalog süreci başladı. Rojava Özerk Yönetimi çağrı yaptı ve ENKS’nin siyasi faaliyetleri önünde artık bir engel olmadığını, siyasi çalışmalar yürütebileceklerini açıkladı. Bu açıklamayla, bu iki farklı çizgideki oluşumların artık Rojava’da ortak ulusal birliği sağlamaları anlamına mı geliyor?

Kuşkusuz çok önemli bir adım. Rojava’da 2011’de başlayan bir devrim süreci yaşandı. Rojava Kürdistanı’nda hem Kürtlerin, hem de dünyanın başına bela olan DAİŞ’e karşı etkin bir mücadele yürütüldğünü biliyoruz. Ama oradaki yapılanmalar uzlaşmazlık noktasını aşamadakları için de rekabetten dolayı istenmeyen olumsuz şeyler yaşandı. Türk devleti ENKS’yi kendi eksenine alıp onlar üzerinden Kürt hareketini bölmeye çalışırken, Rojava’ya saldırgan politikalarıyla bilinen Türk devletiyle işbirliği yaptığı için ENKS’nin de siyasal anlamda açık çalışma yürütmelerine fırsat verilmedi. Bunu aşmak için geçmişte iki ayrı mutabakat yapıldı. KDP lideri Mesud Barzani liderliğinde Erbil’de yapılan mutabakat vardı. Yaşama geçmedi. Sonra Duhok mutabakatı imzalandı. Bu da yaşama geçmedi. O zaman Desteya Bilind adıyla bir üst komite oluşturuldu. Ama o da kısa sürede ne yazık ki dağıldı. Kürtlerin bir araya gelmesini engelleyen temel güçlerin başında Türk devleti geliyordu. Türk devleti aynı zamanda var olan partilerdeki bazı şahıs ve kesimleri kullanarak bu sonuçlara yol açtı. Bu yönüyle şimdi ENKS ile bir araya gelinmiş olması önemli ama unutmamak lazım ENKS içinde hala Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı memuru gibi çalışan bazı Kürt siyasetçiler var. Yine de bu tablo yakınlaşmanın ulusal birlik için atılmış gerçekçi bir adım olduğunu göz ardı etmemizi beraberinde getirmiyor.

Bu diğer parçaları nasıl etkiler?

Kürtler dört parçada farklı rejimlerin baskısı altında yaşıyor ve bu farklı şekillemelere yol açtı. Bu nedenle önce parça eksenli düşünmek lazım. Daha sonra farklı parçalar arasındaki birliği görmek lazım. Bu durum elbet olumlu etkiler. Örneğin Kuzey Kürdistan’da Kürtler bir araya gelip, birlik adımları konusunda ciddi adımlar atıyorlar. Bu durum Rojava da oluyor gördüğümüz kadarıyla. 

Eğer bu iki oluşum Rojava’da birliği sağlamış olsa, bu Barzani ile Öcalan çizgisinin buluşması anlamına mı gelmiş olacak?

Kürdistan’da çokça parti olsa bile bu farklı partilerin eksenlerinden en fazla dört ana eksen çıkarabiliriz. Bunlardan biri PKK demekten öte, daha çok Abdullah Öcalan felsefesi, onun görüş ve düşünceleri etrafında şekillenen siyasi yapılardır. Bir de Barzani Hareketi diyebileceğimiz eksende siyasal mücadeleyi sürdüren yapılanmalar var. Kürdistan gelişen mücadele süreci içinde 1975’ten sonra siyaset sahnesine çıkan ve etkili olmaya başlayan Celal Talabani liderliğindeki YNK, dört parçada daha çok sol ve sosyalist kesimler üzerinde etkili oldu. Diğer tarafından İran Kürdistanı'ndan İran KDP ve Komela eksenli siyasi yapılanmalar var ki bunlar belki birilerine yakın oldu ama ne Barzani, ne de Celal Talabani liderliğindeki siyasal yapıların birebir etkisine girmedi. Bu dört hat üzerinden bir yakınlaşma olacaksa öncelikle parçaların kendi içindeki bütünleşmeyi sağlamaya dönük adım atmaları gerekiyor. Irak Kürdistanı'nda KDP ile YNK daha sonra aralarında onca sorun yaşanmasına rağmen Goran Hareketi'ni de içlerine katarak, Bağdat’a karşı etkili olabilmek için bir süreç başlattılar. Hala sorunlar var ama en azından sorunları aşmaya dönük çaba da var. Kuzey Kürdistan’da hala sorunlar yaşanıyor olmasına rağmen, etkili bir biçimde yan yana gelme söz konusu. ENKS ile yakınlaşma adımı ile birlikte Rojava’da da ilerleme sağlandığını görüyoruz. İran Kürdistanı’ndaki siyasi partiler de üç dört yıldan bu yana birlik çalışmaları sürdürüyor.

Kürtlerin dört parçada bir araya gelip güçlü bir profil oluşturmaları gerekiyor. Bunun içinde öncelikle ulusal konferans, ardından da ulusal kongre çalışması yapabilecek duruma gelmeleri gerekir. Ama öncelikle her parçanın kendi içindeki çalışmayı olgunlaştırması gerekir. Bu konuda epeyce ilerleme kaydedildiğini görüyoru. Parçalarda olgunlaşan bu çalışmalar şimdilerde bir ulusal konferans toplanması yönünde ilerliyor. 

Bir ulusal kongre toplanacaksa kanımca bu ulusal konferanstan sonra olmalı. Ulusal kongre toplansa bile bu çalışmanın dört parçayı siyasal ve askeri anlamda birleştiren, ortak düşmana karşı ortak mücadeleyi yürüten bir çizgi üzerinden şekilleneceğini ileri süremeyiz. En azından ben öyle bir yaklaşım göremiyorum. Sınırları belli, temsiliyet yönü güçlü, özellikle uluslararası arenada Kürtlerin tek ses olmasını sağlayacak, iç sorunların çözümünü kolaylaştıracak, Kürtleri yok etmek isteyenlere karşı Kürt halkına ciddi bir enerji, güven ve inanç verebilecek bir oluşumdan söz ediyoruz. Yani bu kongre önümüzdeki dönemde özellikle uluslararası kurumlarda, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere dünyanın her yerinde Kürtleri güçlü bir şekilde temsil edebilecek bir mekanizmaya dönüşebilir.

Ahval Türkçe

SÖYLEŞİ Haberleri

Mustafa Aydoğan: Kürt nüfus çoğalıyor, Kürtçe konuşanlar azalıyor
30 yıl sonra tahliye olan Rojbin Perişan: Vazgeçmediğin sürece umut vardır
İstanbul Sözleşmesi, İngiltere’de yürürlüğe girdi
Mücahit Bilici: 'Kürt demokrasisinin de Kürt askeriyesine 'haddini bil' diyebilmesi lâzımdır'
Kürt korkusu Kürtlerle ilgili hak taleplerini güvenlik meselesine indirgiyor