Suriye ve Libya’da aynı anda savaş yürüten Türkiye, her iki cephede de ilan ettiği hedefleri tutturmaktan hâlâ çok uzak. İdlib’de 27 Şubat’ta 36 Türk askerinin ölümünün ardından Suriye ordusuna karşı imha edici saldırılar Serakıp gibi yerlerde zafer getirdi ancak Rusya’nın yeniden ağırlığını koymasıyla harita 1 Mart’tan önceki hâline döndü. 5 Mart’taki Türkiye-Rusya zirvesinden ateşkes kararı çıkarken, Libya’da sonuçları halktan saklanan daha gizemli bir savaş yürütülüyor.
Türk askeri varlığının artan oranda hedef olduğu Libya’da askeri planlar tutmazken, diplomasi cephesinde de durum karışık bir hâl alıyor.
Ankara’nın hedefe koyduğu Tobruk merkezli hükümet, düşman çatlatırcasına Şam yönetimiyle ittifak kurdu. Libya Ulusal Ordusu Komutanı Halife Hefter’in tarafında yer alan hükümet, 1 Mart’ta Başbakan Yardımcısı Abdurrahman El Ahiraş, Dışişleri Bakanı Abdulhadi El Huveyc, Savunma Bakanı Yunus Ferhan ve İstihbarat Şefi Mustafa El Mukaran’dan oluşan bir heyeti Şam’a gönderdi. Heyet Şam’da elçiliğin açılmasının yanı sıra teröre ve yabancı savaşçılara karşı işbirliğini de içeren 46 protokol imzaladı. Yani Ankara’nın Libya’da savaşın gidişatını etkileyen müdahalesi, Suriye lideri Beşar Esad’a bir müttefik kazandırdı. Türk tarafı bunu “Esed rejimi, Libya’nın Şam Büyükelçiliği’ni gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Hefter yanlısı sözde hükümete vererek, onu tanıyan ilk yönetim oldu” diye okuyor.
Arap yorumcular ise Türkiye’ye karşı bir duruşu simgeleyen bu yakınlaşmanın arkasında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Rusya’nın olduğuna inanıyor. Belki buna Şam’la diyalog kanallarını açık tutan Mısır’ı da eklemek lazım. BAE zaten Şam’daki elçiliğini Aralık 2018’de yeniden açmıştı.
Ankara, Libya’nın BM tarafından tanınan hükümetinin Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) olduğunu belirtip gelişmeyi küçümseyebilir ama gelişme, Arap dünyasında Türkiye karşıtlığının şekillenmekte olduğunu göstermesi açısından önemli.
Sahadaki durum ise bir çıkmaza işaret ediyor. Türkiye’nin askeri macerasının sonuçlarıyla ilgili ciddi kuşkular beliriyor. Türkiye’nin UMH’ye askeri katkısı en iyimser yorumla Trablus’un düşmesini önlemek oldu. Ancak destek, UMH ve İslamcı güçlerin kontrolündeki başkentin etrafındaki kuşatmayı sonlandıramadığı gibi, kritik önemdeki Mitiga Havaalanı’nın sıklıkla kapanmasına neden olan saldırıları da bertaraf edemedi. Havaalanı sadece şubat ayında altı kez uçuşlara kapatıldı.
19 Ocak’taki Berlin konferansından çıkan mutabakatla kalıcı ateşkes umulurken tam tersine çatışmalar iyice tırmandı. UMH’ye bağlı İçişleri Bakanı Fethi Başağa’ya göre Mitiga ve Trablus’a sadece 28-29 Şubat tarihlerinde 120’den fazla füze atıldı.
Başağa’ya bakılırsa Türkiye Ocak’tan itibaren Türk askeri unsurları ve Suriyeli savaşçıları Libya’ya göndererek Hefter’i müzakere masasına getirecek askeri bir denge yarattı. Ancak müzakere masası da ümit vermiyor. Hefter bir yandan yabancı elçileri kabul ederken diğer yandan Trablus’u vurmaya devam ediyor. 18 Şubat’ta Hefter güçlerinin Trablus Limanı’na roketli saldırısının ardından UMH, Cenevre’deki tüm görüşmelerden çekildiğini duyurdu.
Berlin’de alınan kararlar doğrultusunda kalıcı ateşkes için Cenevre’de 5+5 formatında ortak askeri komite toplantıları ile siyasi ve ekonomik toplantılar düzenleniyordu. Cenevre’de 29 Şubat’taki ilk buluşma boykotun gölgesinde gerçekleşti ve fiyaskoyla sonuçlandı. İlerleme kaydedemeyen BM Özel Temsilcisi Ghassan Salame de istifa etti.
Libyalı gözlemciler Türkiye’nin müdahalesiyle oluşan kısmi dengenin sonuç almasının daha büyük askeri yığınağa bağlı olduğunu düşünüyor.
Adının saklı kalması kaydıyla Al-Monitor’a konuşan Libyalı bir akademisyen, Türkiye’nin katkılarının sahadaki etkisine dair “Türkiye’nin insansız hava araçları ve uçaksavarları Trablus’un savunmasına biraz yardımcı oldu. Hefter şimdi hava gücünü kullanamıyor. Mitiga Havaalanı’nı da 40 kilometre uzaktan toplarla vuruyor” dedi.
Libyalı akademisyen Türkiye’nin müdahalesinin sınırlı kalmasına da anlam veremiyor: “Türkiye’nin ilgilendiği yer Libya’nın doğusu. Her şey ekonomik çıkarlarla ilgili. Libya ile Türkiye arasındaki anlaşma doğudaki doğal gaz üzerine. Türkiye Hefter’le savaşıp doğuyu almak istiyor. Her şey işle ilgili. Ancak savaşın kazanılması için daha fazlası gerekiyor. Fakat anlamadığımız şeyler var. Mesela bizim adamlarımız Sirte’ye harekât başlatmak istedi. Türk güçlerinin komutanlığı bunu engelledi, ‘Zamanı değil’ dediler. Neden böyle bilmiyoruz.”
Libya’yı kuşatan uluslararası koşullar Türkiye’nin müdahaleyi büyütmesini zorlaştırdı. Buna karşın Türk müdahalesi, hasım cephede Mısır ve BAE’nin Hefter’in arkasında durma konusundaki kararlılığını artırdı. BAE’den artan uçuşlar Hefter’in liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’na cephane taşıma trafiği olarak görülüyor.
Anadolu Ajansı’na göre 12 Ocak-7 Şubat tarihleri arasında BAE’ye ait 40 kargo uçağı El Hadim Askeri Üssü başta olmak üzere Hefter’in kontrolündeki bölgelere uçtu. 6-8 Şubat tarihlerinde Abu Dabi Askeri Havaalanı’ndan üç adet İlyuşin İl-76 tipi askeri nakliye uçağı Libya’nın doğusuna uçuşlar gerçekleştirdi. Fransız Intelligence Online dergisine göre Abu Dabi yönetimi bu sevkiyatlarla, Libya’ya 3 bin ton askeri malzeme gönderdi ve malzemeler 2019 yılı boyunca verilen toplam desteğe eş değerdi.
Türkiye’nin kendi vekillerine, BAE kadar sevkiyat yapabildiğine dair fazla işaret yok. TGC Göksu ve TGC Gökova adlı Türk fırkateynleri 28 Ocak’ta Trablus açıklarında görüntülenmişti.
Mersin’den Trablus’a hareket eden Lübnan bandıralı Bana adlı gemi ise 3 Şubat’ta Cenova körfezinde silahlarla birlikte İtalyanlarca yakalandı. Türkiye Doğu Akdeniz’de suları köpürttüğünden beri Libya yolcusu gemiler de daha fazla gözetim altında.
Hefter güçlerinin ateş kapasitesinin büyümesine paralel olarak saldırılar sıklaşırken Türkiye’nin kayıpları da artıyor. Asıl gürültü koparan saldırı 18 Şubat’ta Trablus limanına yönelik olandı. Bir Türk gemisinin hedef alındığı ve kayıpların olduğu öne sürüldü. Hem Türkiye’ye hem Trablus yönetimine göre limanda isabet alan Türk gemisi yoktu. Ancak saldırı sırasında hayatını kaybedenler vardı. Bunlardan birinin, memleketinde törensiz, sessizce gömülen bir istihbarat görevlisi olduğu okul arkadaşlarının serzeniş dolu bir mesajıyla ortaya çıktı. İkinci bir istihbaratçının da hayatını kaybettiği kamuoyuna yansıdı. Yeniçağ gazetesi törensiz gömülenlerin sayısının üç olduğunu yazdı.
Hükümet kayıpları gizlemekle suçlanırken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 22 Şubat’ta, “Gayrimeşru, ücretli, lejyoner Hefter’e karşı kahraman askerlerimiz ve Suriye Milli Ordusu’ndan ekiplerimizle beraber oradayız. Tabii birkaç tane şehidimiz var ama karşılığında da 100’e yakın lejyonerlerden etkisiz hale getirdik” diye konuştu. “Birkaç tane” ifadesi infiâl yaratırken, Erdoğan iki gün sonra tepkilere rakamla yanıt vermek durumunda kaldı: “İki tane şehidimiz var.”
27 Kasım 2019’da UMH ile güvenlik anlaşması imzaladıktan sonra 2 Ocak’ta meclisten askeri harekât için tezkere geçiren Erdoğan, 22 Şubat’taki açıklamasıyla Suriye’den Libya’ya milis taşındığını da itiraf etmiş oldu. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre 4 Şubat itibarıyla Suriye’den Libya’ya gönderilen savaşçıların sayısı 4 bin 700’ü bulurken 1800 kişi de gönderilmeden önce Türkiye’de eğitime alındı. 1800 ilâ 2 bin 500 dolar arasında maaş alan savaşçılar ağırlıklı olarak Mutasım, Sultan Murad, Sukur El Şimal, Hamza, Feylak El Şam, Süleyman Şah ve Semerkand tugaylarından geliyor. İstihbaratçıların ya da paralı askerlerin akıbeti sır olup çıkarken Suriyeli kayıplar asla “envantere” girmiyor.
Erdoğan’ın açıklamaları tartışmaları bitirmezken, Libya Ulusal Ordusu Sözcüsü Halid El Mahcub, 23 Şubat’ta Mısrata, Trablus ve El Falah’ta son haftalarda yaşanan çatışmalarda 16 Türk askerinin öldüğünü iddia etti. Twitter’daki Hefter yanlısı hesaplar da Trablus’ta Buraq Airlines’a ait bir uçak etrafında çok sayıda ambulanstan hareketle Türkiye’nin kayıplarının yüksek olduğunu öne sürdü.
Beri taraftan Türk insansız uçaklarının düşürüldüğüne dair iddialar da eksik olmuyor. Libyalı Al-Marsad gazetesine göre Erdoğan’ın damadına ait şirket tarafından üretilen Bayraktar TB2 insansız uçaklarından bugüne kadar 20 tane düşürüldü. Ancak propaganda savaşının parçası olan bu tür haberlerde geçen rakamlara temkinli yaklaşılıyor.
Erdoğan, Trablus’a asker göndererek, Suriye’de Ruslarla çatışma ve işbirliğinin birbirine geçtiği ortaklık ilişkisinin bir benzerini Libya’da umuyordu. Hefter’i özel savaş şirketi Wagner ile destekleyen Moskova ile yürütülen pazarlıklarda Libya artık Suriye’den sonra ikinci önemli başlık. Libya’daki Rus etkisinin Erdoğan’ın hesapları doğrultusunda çalışacağına dair beklenti hem Rusya’nın isteksizliği hem de Hefter’in asıl destekçilerinin Mısır ve BAE olması nedeniyle karşılık bulmuyor.
Hefter’in 17 Ocak’ta petrol limanları ve kuyularını kapatmasıyla petrol gelirlerinde 2.6 milyar dolar kayba uğrayan Trablus hükümeti dengeyi kurmak için şimdi ABD’ye Libya’da askeri üs kurmasını öneriyor. Bölgeyi Rusya’ya kaptırma endişesini taşımakla birlikte ABD’nin, elçisinin öldürülmesi üzerine 2012’de kapattığı Libya dosyasını yeniden açacağına dair güçlü emareler henüz yok. Türkiye’nin de Suriye’de seferberliği büyütürken Libya için yapabilecekleri sınırlı.
Al Monitor Türkiye’nin Nabzı