Haber Merkezi- Bölgeyi yakından takip eden gazeteci Fehim Taştekin, Duvar’da kaleme aldığı yazısında İdlib krizini değerlendiriyor ve “Türkiye’nin ateşe atıldığı yer” olmasına dikkat çekiyor. Taştekin “İdlib ateşe atıldığımız yerdir. O ateşe muhtaç kalmış siyasi liderin yanlış hesaplarını denkleştirme inadıdır. Kaçak stratejiyle büyüyen bir krizdir. Bir faninin fevriliğine kalmış her şey. İbresiz, pusulasız; şahlanan ve düşen!” diyor.
“Bazı kaynaklar Türk topçusunun cihatçı yığınların Neyrep gibi yerlerde Suriye ordusunu püskürtme hamlelerine ateşle destek verdiğini aktarıyor” hatırlatmasında bulunan Taştekin, “Savaş başlar mı” sorusunun dünde kaldığına ve Türkiye’nin zaten “ilan edilmemiş bir savaşın içinde” olduğuna dikkat çekiyor.
“Bu iş gerçekten de nereye varır? Rusya, Türkiye’yi kaybetme pahasına operasyonları sürdürebilir mi? İdlib’e yeniden dönen İran son dönemlerde Ankara’nın hassasiyetlerine yaklaşan tutumunu neden terk etti? ABD bu tehlikeli tırmanışın neresinde?” sorularını yönelten Taştekin, şu ifadeleri kullanıyor:
“‘Muhatabımız Rusya değil artık Suriye’dir’ çıkışından sonra Dışişleri Bakanları Mevlüt Çavuşoğlu ile Sergey Lavrov, ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Rusya lideri Vladimir Putin’in yaptığı görüşmelerle ‘mutlak’ kopuş önlendi. Yine de Kremlin ‘terörle mücadele’ çizgisinden bir milim sapmadı. Erdoğan’ın bu gidişata Rus-Türk ilişkilerinin kurban edilmeyeceği yönündeki ifadeleriyle öfke biraz ayar buldu. Ve ardından Çavuşoğlu’nun dünkü açıklamasına yansıdığı üzere ‘Rusya rejimi durdursun’ moduna geri dönüldü.”
Sahadaki operasyonların ve Türk askeri tahkimatının sürmesi nedeniyle sahadaki durumun kontrolden çıkma riskinin hâlâ yüksek olduğunu belirten Taştekin, “Anlaşıldığı kadarıyla Putin, Türkiye’nin Rusya’dan kolayca vazgeçemeyeceği öngörüsüyle limitleri sonuna kadar zorlayacak. En azından Soçi Mutabakatı’ndaki taahhütleri Erdoğan’a hatırlata hatırlata M-4 ve M-5 otoyollarını açmadan durmayacak. Sonrasında haritanın güncellenmiş hali masaya konulup yeni bir mutabakat hattı belirlenebilir. Türkiye direnmeyi bırakırsa ona da gerek kalmayabilir. Yeni bir hat belirlense de bozulmak içindir” değerlendirmesinde bulunuyor.
ABD ve Türkiye’nin İdlib hesabının birbirbiriyle örtüştüğüne dikkat çeken Taştekin, şunları söylüyor:
“Erdoğan, İdlib’de statükonun korunmasından yana. İdlib cephesi kapanırsa sıra Afrin’e, ardından Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı Harekatları ile tutulan bölgelere gelecek. Erdoğan, Astana-Soçi zemininde Putin ile girdiği ortaklığın semerelerini toplamadan paydos etmek istemiyor. ABD de İdlib cephesinin Suriye devletini oyalayacak, yoracak ve kemirecek şekilde açık kalmasından yana. Hiçbir koşulda Suriye’nin yeniden toparlanmasını istemedikleri gibi İdlib’de cihatçıların defteri dürülürse Amerikan askeri varlığının ana gündem olacağını biliyor. Amerikalıların gördüğü başka bir şey daha var: İran, Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından İdlib cephesine geri döndü.”
“ABD güvencesiyle Türkiye, Rusya ile ortaklığı bitirip tek taraflı hamlelerini büyütebilir mi?” sorusunu yönelten Taştekin, şöyle devam ediyor:
“Deklarasyonlar bu yönde. Ancak bu tür bir seçeneğin yüzleşmekten kaçınamayacağı caydırıcı gerçeklik kâbus gibi aynada beliriyor. Rusya ile eşgüdüm Türkiye’ye ‘emniyetli operasyon’ kapıları araladı. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı, Rusya’ya rağmen düzenlenebilecek hareketler değildi. Hava savunma sistemi Türkiye için körelmeseydi durum farklı olurdu. Rusya, Türkiye ve Suriye ordularının karşı karşıya gelmesini önleyen bir sigorta işlevi gördü. Erdoğan boşu boşuna ikide bir Putin’e, ‘Esad’ı dizginle’ demiyor. Ve bağlanan taşlar var; bunların ipleri salındığında “Orta Doğu’da nereden vurulduğunu bilemezsin” sözü kulaklarımıza çalınacaktır. Gözardı edilen başka bir şey daha: Eğer işler kontrolsüz bir çatışmaya dönüşürse Fırat’ın batısında Afrin, Menbic ve Tel Rıfat, batısında uzunca bir şeritte Kürt cephesinin açılması bu senaryoda kendine yer bulabilir. Rusya zaten YPG’nin Suriye ordusuna sokulması için koşulları olgunlaştırmaya çalışıyor.”