Fırtına Yaklaşırken!
Kim/Kimler ne yapmak istiyor?
Tartışılan haberin ana kaynağı bu soruyu kurcalamakla sonuca yakın bilgilere erişmek mümkün. Mesela şu soruların cevabı bizi nereye götürür, ona bakalım.
İmralı ile görüşmeden önce, bölgede ne tür gelişmeler vardı? Ona bakalım:
ABD girişimleriyle Türkiye PYD arasında görüşmeler yürüdüğüne dair bilgiler basına yansiyordu. Hem ABD, PYD ve hem de Türkiye yetkilileri yaptıkları açıklamalarla, bu ilişkileri doğruluyordu. Bu görüşmelerin ana teması; Güney Batı Kurdistan'da kurulacak "güvenlikli Bölge'nin nasıl ve ne kadar derinlikte olacağı“ ve Türkiye-PYD ilişkileri ile ilgiliydi.
Bu noktada, Türkiye ve ABD uzlaşma sağlayamiyordu. Türkiye'nin ittirazında „Güvenlikli Bölge'nin, Fırat'ın batısını kapsamaması gerektiği“ konusundaydı. Bu da Güney Batı Kurdistan'ın Ak Deniz'e açılan yolu kesmeye yönelik bir ittirazdır. Bu ittirazın stratejik amacı, Kurdler açısından kayda değer önemli bir hedefi önlemeye yönelikti. Güney Kurdistan ve Irak petrol ve gaz yolunun önümüzdeki süreçte, bu bölgeden Akdeniz ulaşma yolunu önlemeyi amaçliyor. Şöyleki, Güney Kurdistan enerji hatı, Türkiye üzerinden dünya pazarına ulaştığı sürece, bu kurdler açısından zorunlu bir bağlılıktır. Türkiye bu kozu kaybetmek istemiyor. İkincisi de Bağımsız bir Kurdistan ihtimaline karşı Türkiye'nin bir tedbiri olarak algılamak gerekir. A. Öcalan ve arkadaşlarının ortak protokol metninde, PYD/YPG ve HSD kastedilerek; „Sorununuzu Suriye'nin birliğini korumayı amaçlayan ilişkiler içinde çözün“ belirlemesi ve „Türkiye ile ilişkilerinizi Türkiye'nin hasasiyetleri gözönüne alarak hareket edin“ belirlemeleri, özellikle bunu kastediyordu.
Türkiye ve Sûrîye, İran, „güvenlikli bölge“nin kurulmasına karşı.
Bu belirlemelerden sonra yeniden kurulan temaslara dönersek:
ABD'den bir sözcü, tam da görüşmelerin yürüdüğü günlerde Türkiye'de çalışma/ilişki yürütüyordu.
Ayni dönemde Sûrîye'nin Dêrezor bölgesinde HSD'ye karşı, "Kardeş halklar" pîlanını teryüz edecek haberler geliyordu. "Arap Aşiretleri Kurd karşıtı eylemlere başlamişlar!"(!) Kurdlere karşı bu ırkçı eylemler, PYD ve HSD'nin "kardeşlik" pilanı suya düşürüyordu. bu ırkçı pilanın arkasında yine Türkiye, Surîye ve İran vardır. Amaç, kurulacak „Güvenlikli Bölge“ derinliği ile ilgili, kurdlere düşecek toprakların daraltılmasına matuftır.
İilişkileri irdelemeye devam edersek:
O günlerde İmralı'nın avukatları çağrıldı ve içlerinden seçilenlere, "2 Mayis'ta görüşe gidebilirsiniz"(!) denildi. Görüşmenin metni hazırlandı ve "üç gün sonra açıklama yapın"(!) denildi.
İmralı ile görüşmeden üç gün sonra, Avukatlar protokolü basına açıklayin istendı.
Yine ilginçtir; İmrali'nin avukatları basın açıklamaları yaptıkları saatlerde, İstanbul seçim iptalı ve kararı da çıktı. YSK, İstanbul ile ilgili seçim kararı verdiği gün ve saat tesadüf mü?. Kim, kime ne vadler veriyor?
İmralı'nın açıklamalarında bütün bu konular üstü örtülü ve elastiki bir biçimde işlenmiş. Bu da mı tesadüf?
İçerde 8 yıldır dünya ile ilişkisi kesilmiş bir insanın, bu ilişki ve gündem trafiğini nasıl hayal eder ve ona göre protokol hazırlar? Bu hangi şartlarda mümkün?
Bütün bu bağlantılar bize, bölgede aktör olan güçler, bütün dinamikleri kendi çıkar ve amaçları için devreye soktuğunu gösteriyor. New York Times Gazetesi'nin aşağıdaki haberi, bize bölgede daha boyutlu gelişmelerin olası ihtimalinin daha güçlü olduğunu, ve güçlerin yeni bir dizayni gerektiği gösteriyor.
New York Times gazetesi „Pentegon, İran'a karşı askeri harekat planını Beyaz Saray'a sundu“ başlıklı bir haber yayinladı
New York Times gazetesi'nin haberinde, ABD’nin İran ile ilgili planlarının ayrıntıları da vardı.
ABD'nin İran'a karşı olası bir harekat planına göre „ABD Ortadoğu’ya 120 bin asker gönderecek.“(!) Bu rakam, Irak savaşından sonra, ikinci kez ABD bölgeye bu denli kapsamlı bir askeri güç sevkiyatını pilanladığını gösteriyor.
Bu haberle bağlantılı olarak dün Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump’a, “İran’da rejim değişecek mi?” sorusuna “İran’da neler olacağını hep birlikte göreceğiz”(!) şeklinde yanıt verdiğine tanık olduk. Bu bilgilere, ABD'nin Mayis başında gönderdiği savaş gemisi ve dört tane 52 ağır bombarduman uçakları da eklendiği zaman, gelişmelerin boyutu daha iyi anlaşılır.
Peki, başta sorduğum "Kim/Kimler ne yapmak istiyor?" sorusunun cevabı bu bu ongünlük gelişmelerin içinde değil mi?
Amaç; Kurdistan Ulusal kurtuluş mücadele hedeflerini karartmak ve bozguna uğratmak isteyen güçlere karşı; ulusal bazda, Kurdlerin kendi topraklarına sahip çıkma ve çıkarlarına savcunmaya yönelik olmalı. Bu sıcak temasları mutlaka kendi çıkarlarımız koruma ve kazanımlarımızı genişletmeye hizmet edecek şekilde kurulacak ilişkilerle yürütmeliyiz.
Kendisi için hesabı olmayanın kazanacağı da olmaz.
14.05.2019