Dr. Aldatmaz, “Topluluk Dillerinin Kaybolması ve İletişim: Kırmancca (Zazaca) Örneği” başlıklı tezinin detaylarını anlattı: “Dilin yazılı hale gelmesi Kırmanccanın daha yaygın kullanıldığı anlamına gelmiyor”
- 18 yaş ve altı yaş grubundaki katılımcılar evde sıklıkla Türkçe konuşurken 56 yaş ve üzeri grup sıklıkla Kırmancca konuşuyor. Her iki grupta diller aynı oranda yer değiştirdi.
- 18 yaş ve altı gruptakiler Türkçe konuşarak kendini daha iyi ediyor, 56 yaş ve üzeri gruptakiler Kırmancca konuşarak kendini daha iyi ifade ediyor.
- 18 yaş ve altındakilerin kardeşleri ile konuşmadan başlayarak büyük ebeveynlerine kadar geriye doğru eski kuşaklara gittikçe kullandıkları Kırmancca oranı düzenli bir biçimde artıyor.
Bulgular, emekli öğretmen ve Dr. Nadire Güntaş - Aldatmaz’ın Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nce kabul edilen “Topluluk Dillerinin Kaybolması ve İletişim: Kırmancca (Zazaca) Örneği” başlıklı tezinden.
Kırmanccanın kuşaklar arasındaki aktarımının oranını merak eden ve bu konuyu araştırmak için on kişilik bir ekiple Dersim Mamekîye’de yaklaşık iki ay çalışan Aldatmaz, 15-75 yaş grubundaki 402 kişiyle görüştü.
“Kırmanccanın yaygınlaşması söz konusu değil. Aksine kullanım alanı gittikçe daralıyor ve belli özel alanlara hapsoluyor” diyerek araştırmasını özetleyen Aldatmaz, şu noktaya da ayrıca dikkat çekiyor:
“Dilin yazılı hale gelmesi ile son yıllarda çok sayıda kişinin yazmaya başlaması ve bir edebiyat alanının oluşması Kırmanccanın daha yaygın kullanıldığı anlamına gelmiyor maalesef”
Dr. Nadire Güntaş- Aldatmaz’la söyleştik.
"Devletler anadili konusunu görmezden geliyor"
“Topluluk Dillerinin Kaybolması ve İletişim: Kırmancca (Zazaca) Örneği (Ankara.2020)” tez konusu olarak neden anadili konusundaki böylesi zor bir alanı konuyu seçtiniz?
Dünya üzerinde konuşulan pek çok dil ne yazık ki bugün güvensiz durumda. İnsanlık bu değerlere sahip çıkıp dilleri ve kültürleri koruyamazsa büyük bir kültürel yoksullaşma ile karşı karşıya kalacak.
Bu konuda bölgemiz devletleri ve iktidarlarında henüz bir farkındalık söz konusu değil veya görmezden duymazdan geliniyor. Ancak batılı birçok ülkede son 20-30 yıl içerisinde üniversitelerde kurulan kürsüler ve dünya kültürel mirasını koruma konusunda faaliyet yürüten çeşitli kuruluşlar dilleri koruma ve canlandırma programları geliştirmişler.
Türkiye’de ise diller konusundaki duyarlılık sadece Türkçe ile sınır. Akademik alanda Türkçenin lehçeleri ve karşılaştıkları sorunlar araştırma konusu olmuştur ancak Türkçe dışındaki diller yok sayılmış veya yok olması için çaba gösterildi. Bu nedenle diller korumasızdır, güvencesizdir veya kaybolma tehdidi altında.
‘Sorunun ciddiyetine dikkat çekmek istedim’
Kürtçenin, Türkiye sınırları içinde azımsanmayacak büyüklükte bir nüfusun anadili olan Kırmancca (kirmanckî) lehçesi de diğer birçok dil gibi güvensiz durumda.
Türkiye sınırlarını aşan ve en yaygın konuşulan lehçesi olan Kurmancca (kurmancî) daha iyi durumda olsa da bugüne kadar uygulanan dil politikaları Kurmanccayı ve Türkçe dışındaki diğer tüm dilleri de tehdit ediyor.
Hâl böyle olunca da bu alanda araştırma yaparak mevcut durumu bilimsel verilere dayandırmak istedik. Böylece sorunun ciddiyetine dikkat çekerek çözümü için önemli bir veri sağlanmış olacaktık.
Neden böyle zor bir alanı seçtiğime gelince de Türkiye’de hangi bilimsel çalışmayı hakkıyla yaparsanız zorluklarla karşılaşırsınız ancak özellikli bir alan olması bakımından çalışmamız artı zorlukları olan bir çalışmaydı.
Sorunun ciddiyeti ve alandaki boşluk bizi böyle bir çalışma yapmaya itti. Ayrıca öteden beri yapmayı düşündüğüm bu çalışmayı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi çatısı altında yapmama olanak sağlayan değerli hocam ve tez danışmanım Prof. Dr. Çiler Dursun ve tezimi takip ederek önerileri ile katkıda bulunan Doç. Dr. Cenk Saraçoğlu ve Doç. Dr. Besim Can Zırh hocalarımın desteği de işimi kolaylaştırdı diyebilirim.
402 kişi ile görüşüldü
Araştırmanıza dair teknik bilgi verir misiniz? Kimlerle görüştünüz? Ne kadar zaman çalıştınız?
Tunceli merkez Mamekîye’de on kişilik bir ekip ile yaklaşık iki ay çalışarak 15-75 yaş grubundaki 402 kişiye anket uyguladık. 402 kişinin tamamı kendileri veya ebeveynleri Kırmancca (kirmanckî) anadilli idi. Kurmancca (kurmancî) anadillileri araştırma dışı bıraktık. Ekibimizi, çoğunluğu Kırmanccayı iyi bilen kişilerden oluşturduk.
Çünkü ileri yaş grubundaki katılımcılara soruları Kırmanccaya tercüme ederek sormak gerekiyordu. Diğer zorlukların yanında bu da epey zorlayıcı bir durumdu.
Araştırmanın sonuçları
Bulgularınızı özetler misiniz?
Bu çalışma sonucunda sağladığımız verilerden hareketle ulaştığımız bulguları kısaça şöyle özetleyebilirim:
- 18 yaş ve altındakilerin kardeşleri ile konuşmadan başlayarak büyük ebeveynlerine kadar geriye doğru eski kuşaklara gittikçe kullandıkları Kırmancca oranı düzenli bir biçimde artıyor.
- Taramanın tümü göz önüne alındığında tüm yaş gruplarında kadınlarla erkekler arasındaki Kırmancca konuşma oranı kadınlar lehine en az beş puan daha fazla.
- 56 yaş ve üzerindeki katılımcıların tamamına yakınının anne, baba ve büyük ebeveynlerinin evde kendileri ile konuştuğu dil Kırmancca.
- 18 yaş ve altındaki katılımcılar, ileri yaş grubu katılımcıların aksine etnik aidiyetlerini ağırlıklı olarak Türk, ana dillerini Türkçe ve dinlerini İslam olarak tanımlamaktadır. Bu da genç kuşağın edinemediği Kırmancca ile beraber bu topluluğa ait kimliği de edinemediğini gösteriyor.
“Genç ve yaşlı nüfusun Kırmancca kullanım oranı tam tersi”
Kırmanca ve diğer dillerin günlük yaşamdaki kullanımlarına dair ne gibi çıkarımlarınız oldu?
Kırmanccayı gündelik hayatta kullanma bakımından 18 yaş ve altındaki grupla 56 yaş ve üzerindeki grup arasındaki fark yüzde 70 civarında.
Yani genç grup ile yaşlı grup Kırmancca veya Türkçe konuşma bakımından orantısal olarak kıyaslandığında birbirine tam ters bir sonuç çıkıyor.
Örneğin, gençlerin yüzde 70’ine yakını aile üyeleri ile ağırlıklı olarak Türkçe konuşurken ileri yaştakilerin aynı oranda Kırmancca konuştukları tespit edildi.
Sadece konuşma veya anlama bakımından değil, dile karşı tutum, dilin kaybolma tehlikesi yaşıyor olmasını önemseme bakımından da genç kuşak mensuplarının çoğunlukla duyarsız olduğu, bunu önemsemediği görüldü.
Gençlerin ağırlıklı olarak Türkçe konuşması ve Kırmanccayı artık öğrenmiyor olmaları gündelik hayat içinde Türkçenin birinci sıraya yerleşmesine neden olmuş hatta en genç kuşak ile en yaşlı kuşak arasında dilsel iletişim bakımından sorunlar yaşandığı gözlemlendi.
Anladığım kadarıyla Kırmancca kuşaktan kuşağa aktarılırken kaybolan dillerden yani aktarımı yapılamıyor?
İnsan dilleri ve kültürlerinin dünyanın hemen hemen her alanında bellek için büyük birer veri tabanı oldukları biliniyor.
Bir nesilden diğerine her gelişme, insan kültürünün gelişme düzeyini kademeli olarak artırır ve bu gelişmeler sözlü kültürlerde dil yoluyla belleğe aktarılır. Dil-bellek dil döngüsü dilde meydana gelecek herhangi bir kırılma ile zarar görür ve bilgi aktarımı kesintiye uğrar. Bu uzun vadeli bir yıkım.
Daha yakın ve görülebilir olanı ise kuşaklar arası iletişimin gündelik hayat aktivitelerinde de kopmasıdır. Mamekîye’de olan ve gözle görülen yakın tehlike de bu.
Örneğin babaanne torununa kendi dilinde masal anlatamamakta, bilmece soramamakta hatta en temel gereksinimleri için bile yeterince iletişim kuramamaktadır. Torunu ile Kırmancca konuşmak yerine zorlayarak yarım yamalak Türkçe konuşmaya çalışıyor.
“Kırmancaca’nın kullanım alanı daralıyor”
Peki bu dilin yaygınlaşması oranlarına dair bir bulgunuz oldu mu?
Kırmanccanın yaygınlaşması söz konusu değildir. Aksine kullanım alanı gittikçe daralıyor ve belli özel alanlara hapsoluyor.
Dilin yazılı hale gelmesi ile son yıllarda çok sayıda kişinin yazmaya başlaması ve bir edebiyat alanının oluşması Kırmanccanın daha yaygın kullanıldığı anlamına gelmiyor maalesef.
Bu dili öğrenmeye dair ne söylüyorlar? Önemsiyorlar mı? Yoksa “öğrenirsek hayatımızda ne değişecek?” diye mi bakıyorlar.
Katılımcıların büyük bir çoğunluğu Kırmanccayı öğrenmeyi önemli buluyor. Ancak bunların ağırlıklı kesimini ileri yaş grubu oluşturuyor. Gençlerin yüzde 30’a yakını önemsemiyor veya öğrenmek istemiyor.
Bu isteksizliğin en önemli nedenlerinden biri Kırmanccanın bir işe yaramadığını düşünmeleridir elbette. Diğer bir nedeni dil konusunun sürekli kriminalize edilerek gündeme gelmesi ve dilin her fırsatta aşağılanması. İtibar kazandırılmış ve pazar değeri olan bir Kırmanccayı herkes öğrenmek isteyecek.
Kırmancca yazılan herhangi bir şeyin varlığını duyduğunda sevinenler var mı?
Bu konuda en ilgili ve sevinip duygulanan grup 46-55 yaş aralığındaki gruptur. 18 yaşından küçük katılımcıların yarısına yakını hiçbir şey hissetmemekte ve önemsememekte.
18 yaşından küçüklerin çoğunlukla 46-55 yaş grubundaki katılımcıların çocukları olduğunu da belirtmeliyim. Bu durumun çok çeşitli nedenlerinin olduğunu düşünüyorum. Çalışmamızın bu dikkat çekici bulgusu üzerinden planladığımız nitel çalışma, pandemi nedeni ile tamamlanamadı maalesef. Uygun koşullar oluştuğunda bu alanda çalışmamı sürdürmeyi düşünüyorum.
"18 yaş ve altındakilerin kardeşleri ile konuşmadan başlayarak büyük ebeveynlerine kadar geriye doğru eski kuşaklara gittikçe kullandıkları Kırmancca oranı düzenli bir biçimde artmaktadır" Böyle bir bulgu okudum tezinizde tam olarak ne anlama geliyor?
Yaşı 18 yaşından küçük olanlar anne-baba ve kardeşlerle yüzde 93 oranında Türkçe konuşurken büyük anne, büyük baba ve diğer aile büyüleri ile yüzde 60,9 oranında Türkçe konuşuyor.
Genç yaş grubu kendi kuşağı ile ağırlıklı olarak Türkçe konuşmakta ve Türkçe dilinde kendini daha iyi ifade etmektedir. Kardeşlerden anne-babaya ve büyük ebeveynlere doğru yükselen bir Kırmancca grafiğinden söz edebiliriz.
Veya tam tersi aile büyüklerinden başlayarak en genç kuşağa doğru Kırmancca konuşma oranının giderek düştüğünü hatta çocukların büyük oranda artık öğrenmediğini tespit ettik.
En yaşlı kuşak tek dillidir ve bu dil Kırmancca. İkinci dili ağırlıklı olarak okulda öğrenen orta yaş kuşağı çift dilli. En genç kuşak yeniden tek dile döndü ncak bu dil Türkçe. Dolayısıyla ilk kuşak ile son kuşak farklı diller konuşuyor ve dilsel iletişimde güçlük çekiliyor.
"Başlangıçta hiç kimse dilinden utanma veya onu değersiz görme duygusunu taşımaz. Ancak bu duygu hâkim kültür tarafından bir şekilde yaratılır” aynı şekilde bunu da örneklendirir misiniz?
Hakim kültür veya belli bir dili hakim kılmaya çalışan güç, yerli veya azınlık dili konuşmacılarını cahil, tembel, çirkin, kirli, kıro gibi sözlerle aşağılar. Bu dünyanın her yerinde böyle.
Nitekim Crystal’ın aktardığı ABD’deki bir hükümet yetkilisinin şu sözleri de bu görüşü destekliyor. “Kızılderililere yerli dillerinde eğitim verilmesinin onlara yararı olmadığı gibi, onların eğitilmesi ve medenileştirilmesi davasına da zarar verir.” Bu tarz aşağılamalar Türkiye’de de sıkça rastlanan türdendir.
Son olarak ne eklemek istersiniz?
Büyük bir hızla gerçekleşen dil kayıplarına karşı alternatif çözüm arayışları sürüyor. Bu alanda çalışmalar yürüten birçok bilim insanı çok dilliliği bir çözüm önerisi olarak sunuyor. Buna göre herkesin bir kendi etnik dili ve bir de uluslararası iletişimde kullanacağı ortak bir dili olmalı.
Hatta bazıları da iki dilin artık yetmediğini herkesin en az üç dili olması gerektiğini savunmaktadır. Bunların ilki kendi kimlik dili, üçüncüsü İngilizce, diğeri ise bu ikisi arasında özgürce seçilmiş bir başka dil.