Deniz İke
Tamamen yok edilmek üzere olan tarihi bir kent, Hasankeyf. Etrafını çevreleyen dağlarda ince bir kar örtüsü var. Kimi tam batmış, kimisi yarıya kadar suya gömülmüş evler dikkat çekiyor. Yer yer dalları su yüzeyinde kalmış ağaçlar göze çarpıyor.
“Hasankeyf, Hoşgeldiniz, Hûn bi xêr hatin, Welcome” yazılı bir tabela halen yerinde duruyor. Devletin yıkım için görevlendirdikleri kişiler, bu tabelayı da sökmeye kalktılar. Sular bu hızla yükselmeye devam ederse, bir süre sonra zaten “Hoş geldiniz” diyecek bir tabela bile kalmayacak. Eski ve yeni ne varsa sulara gömülecek.
Yarıya kadar sular altında kalmış yapılarla doğal bir sel felaketini andırsa da, bu tamamen kasıtlı bir şekilde tarihi yok etmeye yeminli bir iktidarın eliyle gerçekleşiyor. En az 12 bin yıllık bir tarihi hangi insan aklı yok etmek ister? Sorunun yanıtı, tüm insanlığa mal olmuş bir tarihi hiç tereddütsüz yok edebilecek baskıcı ve inkarcı rejimlerin daha neler yapabileceği konusunda ürkütücü bir iz bırakıyor.
Antik kenti yok etmek için bırakılan sular, yeşile çalıyor. Etrafındaki tarihin gölgesi suya düşüyor. Bir süre sonra gölgesi de kalmayacak. Uzaktan sulara kapılmış bir yastık ya da battaniye göze çarpıyor. Kuru dalları su yüzeyinde kalmış bir ağacın yanına sığınmış gibi. Yıkık dökük yapılar terk edilmiş bir coğrafyayı andırıyor. Giderek yayılan sular ve kalan toprak parçasında bu yok oluşa hüzünle bakan, bastonlu yaşlı bir kadın duruyor. Köprüden gelip geçenlerin bazıları durup etrafa bakıyor, bazıları fotoğraf çekiyor. Düz geçip giden de var. Zaman zaman suda yüzen ördek sesleri, bazen de inşaat aletlerinden çıkan sesler işitiliyor.
“Allah bu zulmü kabul etmesin”
En az 12 bin yıllık tarihe sahip bir kentten bahsediyoruz. Bu köklü tarih, 50 yıllık bir projeye kurban edilecek. İçinden Dicle nehri geçiyor. O da binlerce yıldır akıyor ve bu tarihe tanıklık ediyor. Her ikisi de Ilısu Baraj projesinin kurbanı ediliyor. Bu proje, tepkilere rağmen 2010’da başlatıldı.
Suların yükselmesiyle birlikte şimdiye kadar Siirt, Mardin, Batman ve Şırnak arasındaki 250’ye yakın yerleşim birimi sular altında kaldı. Son günlerde sular tarihi Hasankeyf’e de ulaştı. Birçok tarihi mekan sulara gömüldü. Tarihi yapılarla birlikte sular bölge sakinlerine ait evler ve mezarları da kapladı. Bunlardan biri Hediye Tunç isimli bir anne. 60 yaşında. Bu tarihi sitede dünyaya gelmiş. Çocukluğunu, gençliğini burada geçirmiş. Tunç, “Devlet bizi mal ve mülksüz bıraktı. 60 yıldır Hasankeyf’teyim. Son bir hafta içerisinde iki katlı evimiz sular altında kaldı. Dışarıda kaldık. Kimse bize sahip çıkmıyor” diyor. 11 çocuğunun olduğunu söyleyen Tunç, “Allah bu zulmü kabul etmesin, hakkımızı onların yanında bırakmasın” diye yakınıyor.
Doğal güzellikler, tarih ve anılarının sulara gömüldüğünü söyleyen Tunç, “Biz topraklarımızı terk etmek istemiyoruz. Bu yaşımda nereye gideyim? Bu felaket başımıza gelmeden önce mutluyduk. Dicle suyu da coşkuyla akıyordu” diye anlatıyor. Tunç, sular altında kalan evi için de devletin herhangi bir tazminat vermediğini sözlerine ekliyor.
Organ köyünden 42 yaşındaki Sunmez Er, bir ay önce köylerinin sular altında kaldığını söylüyor. Bu nedenle Hasankeyf merkezine gelmiş. Burada yakınlarının yanında kalıyor. Devletin sözlerini tutmadığına dikkat çeken Er, “Çok sayıda köy ve ev sular altında kaldı (…) Biz bugün mağduruz. Devlet en değerli toprağımızı sular altında bırakıyor. Dedelerimiz ve ninelerimizin mezarları sulara gömüldü. Onları burada bırakmak zorunda kaldık. Devletten bir beklentimiz yok ama hakkımızı istiyoruz. Şimdiye kadar hiçbir sözlerini tutmadılar” diyor.
15 bin kişi yerinden edilecek
Sular altında bırakılacak bu bölge, ekolojik altüst oluşa da neden olacak. Dicle nehri üzerinde 250 millik bir alan boyunca tarihin ve ekolojik sistem yok ediliyor. Hasankeyfi Yaşatma Girişimi’ne göre en az 15 bin kişi yerlerinden edilecek. Ancak etkilenenlerin sayısı çok daha yüksek olacak. Hasankeyf ve Dicle nehri boyunca çevredeki onlarca yerleşim biriminde yaşayan 100 bine yakın kişi doğrudan barajdan etkileneceği tahmin ediliyor. Bu projenin halka bir getirisi yok. Sadece büyük şirketler ve toprak sahipleri çıkar sağlayacak. Bu proje, Irak ve Suriye için de tehdit oluşturuyor. Türk devleti, suyu her iki ülkeye karşı silah olarak kullanma niyetinde. Dicle’nin su seviyesinin düşmesi, zaten kurak dönemler geçiren Irak için son derece olumsuz bir etkide bulunacak. UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Ortadoğu’nun en büyük sulak alanı olan Mezopotamya Sazlıkları proje ile birlikte tehlike altında bulunuyor.
Yeni Özgür Politika