Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Irak Parlamentosu eski üyesi Rabiha Hamad Abdullah, Kürdistan Bölgesi’nde geçmişe oranla İslami düşüncenin daha çok ön plana çıktığını söyledi.
Rûdaw’a konuşan Rabiha Hamad Abdullah, Ortadoğu’da uzun süredir yaşanan siyasi ve kültürel değişimlerin özellikle dinin gündelik hayattaki konumunu etkilediğini belirtti.
“Kürdistan’da 1970-1980 yılları ile günümüz arasında ciddi değişimler yaşanıyor” diyen Rabiha Hamad Abdullah, şöyle devam etti:
“Eskiden çocuklar camilere götürülmezdi, sadece yetişkinler giderdi. Dinin, birey ve Allah arasında olduğu inancı ağır basardı. Ancak şimdi çocuklar da yetişkinlerle birlikte camiye gidip aynı vaazları dinliyor.
Geçmişi her ne kadar diktatörlükle bilinse de aslında Irak laik bir ülkeydi. Fakat 1990’dan sonra Irak bayrağında ‘Allahu Ekber’ ifadesinin yer alması, meyhane ve benzeri işletmelerin kapatılması, kız ve erkek öğrencilerin ayrı okutulması, İran’da iktidara İslami bir yönetimin gelmesi ve Türkiye’de yaşanan dini, siyasi değişimler etkili oldu.”
Irak’ta geçmişte de İhvan yanlılarının olduğunu ancak günümüzdeki gibi güçlü olmadıklarını vurgulayan Rabiha Hamad Abdullah, şunları kaydetti:
“Söz konusu kesimler mali kriz yaşayan Kürdistan Bölgesi’nde yoksullara yardım ve cami yapmak adına düşüncelerini yaydı. İlk başlarda yoksullara gıda yardımı adı altında isimler yazılıp, birtakım yardımlar yapıldı. Bir süre sonra başörtülü olmayanlara yardım yapılmayacağını duyurdular. Akabinde üniversite ve benzer çevrelerde öğrenciler arasında dini sohbet ortamlarını oluşturup büyük bir organizasyon haline geldiler.”
İslami peşmergeler
1980’lerde kırsalda İslami hareket olarak peşmergelik yapıldığını ancak KYB ve diğer partilerin bunlara yayılma fırsatı vermediğini de dile getiren Rabiha Hamad Abdullah, “Kürdistan Bölgesi’nde yaşanan siyasi anlaşmazlıklar İslami düşünceyi daha çok yaygınlaştırdı” dedi.
Rabiha Hamad Abdullah, “1993’te KYB, İslami hareketlerin Kürdistan’da yaygınlaştığını farkederek önlem alınması gerektiğine dikkat çekti. Erbil’de ofislerinin kapatılmasına karar verdi. Çünkü söz konusu kesimler kadınların çalışma ve eğlence hayatlarına saldırıp, toplumsal yaşamda baskı uygulamaya çalışıyordu. Ancak aynı dönemde Sayın Mesud Barzani, Mesif’te ‘Kürdistan’da bir partinin çalışmalarının engellenmesine karşıyız’ açıklaması yaptı” diye konuştu.
“Söz konusu güçlerin topluma tehdit oluşturduğu kanısında değillerdi” diyen Rabiha Hamad Abdullah, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Oysaki bunların amacı siyasal İslam’ı topluma yaymaktı. Bununla beraber KYB - KDP arasında yaşanan iç çatışmalar da belirttiğimiz güçlerin yaygınlaşmasına neden oldu. Her parti, var olan İslami bir partiyi kendi saflarına çekmek uğruna yanlış politikalar yürüttü. Onlar da iki parti arasında tarafsızmış gibi görünmeye çalıştı. Şimdi ise farklı İslami partiler ortaya çıktı.
90’larda Afganistan’daki Taliban’ın yaptığı faaliyetler Kürdistan’da da etkili oldu. Erkek lisesinde öğretmen olduğum dönemde çoğu öğrencim Taliban’ı dillendiriyordu. Masa ve tahtalarda Taliban üzerine şiirler yazılıyordu. Hatta bir öğrencim bana ‘Neden başörtüsü takmıyorsun?’ bile dedi.”
Kadın kıraathanaleri kapatıldı
1950’lerde Kürdistan’da kadın kıraathanelerinin işletildiğini, kadınların modern giysilerle de dışarıya çıkabildiğini ifade eden Rabiha Hamad Abdullah, 90’larda dünyada bilim ve teknoloji daha çok gelişirken, Kürdistan’da Taliban düşüncesinin yayıldığını söyledi.
Bu süreçle birlikte Kürdistan Bölgesi’nde çok sayıda caminin açıldığını söyleyen Rabiha Hamad Abdullah, “Cami yapan iş adamları belli bir oranda vergiden muaf tutuldu. Bu da camilerin sayısında abartılı bir şekilde artışa neden oldu” dedi.
İslami partilerin Ramazan ayında camiye giden kadınlara yönelik faaliyet gösterdiğine de dikkat çeken Rabiha Hamad Abdullah, “Son birkaç aydır Kürdistan Bölgesi Diyanet İşleri Bakanlığı Cuma hutbelerini denetlemeye başladı. Yoksa geçmişte özellikle kadınlara yönelik dinle örtüşmeyen vaazlar veriliyordu. Bu tür durumlar topluma doğrudan tehdit oluşturuyor” ifadelerini kullandı.
Hükümetin bu tür girişimlere “çekingen yaklaştığını” da söyleyen Rabiha Hamad Abdullah, “Hükümet din adamlarının halkı galeyana getirecek fetvalar vermesinden korkuyor” dedi.
Kürdistan’ın bağımsızlığı
Rabiha Hamad Abdullah, Kürdistan’ın bağımsızlığına ilişkin ise, şunları dile getirdi:
“Bağımsızlığı gerçekten düşünen bir halk olsaydık gerek düşünsel, gerekse ekonomik bağımsızlığımızı kazanmamız gerekiyordu. Gerçekten bağımsızlık söz konusu olsaydı siyasiler arasında her ne kadar anlaşmazlık yaşansa da mutlaka uzlaşılacak bir ortak nokta bulunurdu. Toplumda bağımsızlık zemini oluşturulurdu. O zaman sadece cami değil, eğitim ve sağlık merkezlerine de ağırlık verilirdi.
Alt yapı ve sağlık kuruluşlarının henüz kurulmadığı bölgelerde dahi cami yapılıyor. Peki bu camiler kimin için yapılıyor? Bunun başka bir anlamı, modern toplumun temellerinden önce İslami temellerin atılmasıdır. Soruyorum size, bu şartlarda hastane, okul, spor salonları mı daha önemli yoksa bir cami mi? Ne yazık ki şimdiye kadar KYB, KDP, Goran ve hükümet bu gidişatı bir tehdit olarak görüp, yaptırım uygulamamıştır.”
Nakşibendi: Cami sayısı oldukça fazla
Kürdistan Bölgesi Diyanet İşleri Bakanlığı Halkla İlişkiler Sorumlusu Meriwan Nakşibendi ise, “1991’de Kürt halkı Saddam Hüseyin rejimine karşı ayaklandğında Kürdistan Bölgesi’nde toplam bin 50 cami vardı” dedi.
“Kürdistan Bölgesi Hükümeti, halkın elde elde ettiği kazanımlarla öncelikle camileri restore etti” diyen Meriwan Nakşibendi, şunları söyledi:
“Şu an Erbil, Süleymaniye, Duhok ve Halepçe’de toplam 5 bin 490 cami bulunuyor. Bu rakam Kerkük’le beraber elbette daha fazla. Sonuç olarak bu sayı oldukça fazla. Dünyada ve bulunduğumuz coğrafyada hiçbir Müslüman ülkede bu kadar fazla cami yoktur.”
5 bin 490 camiden 3 bin 11 camide Cuma hutbesi okunduğunu, 100 bini kadın olmak üzere yarım milyondan fazla kişinin Cuma hutbelerine gittiğini belirtenMeriwan Nakşibendi, bunun toplumsal mesaj verilmesi açısından kendileri için önem teşkil ettiğini söyledi.
Bakanlıklarının öncelikli görevlerinden birinin de vaazları denetlemek olduğunu vurgulayan Meriwan Nakşibendi, özellikle Kürdistan Bölgesi’nde yaşanan mali krizle beraber çok sayıda hayırseverin cami yaptığına dikkat çekti.
Meriwan Nakşibendi, “2013’ten önce hükümetimiz cami yapımını üstlenmişti. Bakanlık bünyesinde yüzlerce dini merkez, kilise ve benzeri yerler yaptık. Mali krizle beraber hayırseverler cami yapımını üstlendi” dedi.
Meriwan Nakşibendi, son 2 yılda özellikle Süleymaniye, Halepçe ve Germiyan bölgesinde Erbil ve Duhok’a oranla daha fazla cami yapıldığına ilişkin iddialara ilişkin ise şunları kaydetti:
“Bu asılsız bir iddia. Bakanlığımızın verilerine göre, 5 bin 490 camiden 2 bin 280 cami Erbil’de bulunuyor. Bunu Süleymaniye, Dohuk, Germiyan ve Halepçe olarak sıralayabiliriz. Diğer bir deyişle en fazla cami Erbil’de bulunuyor.”
4 yılda 600 cami
Rabiha Hamad’in Güney Kürdistan’da 1991 ayaklanması öncesi ve sonrası arasında fark olduğunu, ayaklanma sonrasında özellikle İslami akımların yükseldiğine dair sözlerine katıldığını belirten Nakşibendi şunları ekledi:
“Kürdistan’da 1991 öncesinde dindarlık günümüzdeki gibi değildi. O dönem bölgemizde Baas yönetiminin baskısıyla da belli bir kesim tarafından dini faaliyetler yürütülüyordu. Yani özellikle tasavvuf kesimi Kürt halkına İslam’ın güzelliklerini oldukça güzel bir şekilde öğretiyordu. Baskılardan dolayı da terörün oluşmasına fırsat verilmiyordu. Ancak ayaklanma sonrasında Kürdistan’da birçok alanda özgürlüğün gelişiyle onlarca farklı grup ve parti İslam adı altında faaliyet göstermeye başladı.
Komşu ülkeler de özgürlük ortamını fırsat bilerek müdahale etmeye başladı. Örneğin, Rabite İslami Kürdistan diye bilinen İslami bir dernek iç savaş döneminde (1994-1998) Kürdistan’nın faklı bölgelerinde 600 cami yaptırdı. Bu camilerin inşaasını elbetteki karşılıksız yapmadı. Bazı İslami düşünceleri Kürdistanlıların beynine yerleştirmeye çalıştılar. Yani İran, Suudi Arabistan, Türkiye gibi taraflar kendi düşünce ve dinsel inançlarını buraya empoze etmeyi amaçladı.
Bir şekilde dini bir ilişki kurmaya çalıştılar. Mevcut durumda ise hepsi bizimle ilişki kurup faaliyet yürütmeye çalışıyor. Kürdistan üzerinde siyasi ve fikirsel etkilerine müsaade etmemekle mali kriz nedeniyle görüşmelerimizi sürdürüyoruz.”
“Gerçekten de İslami ülkelerin üzerimizde negatif bir etkileri oldu. 500 gencimizin radikal gruplara katılmasının nedenide budur” diyen Nakşibendi sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hatta IŞİD’e katılan bazı gençlerimizin Türkiye üzerinden Suriye’ye geçtiğini biliyoruz. Bizler bunların yaşanmasını istemiyoruz. Son bir buçuk yıldır Kürdistan’dan IŞİD’e katılım olmadı. Cuma hutbeleri, basın-yayın ve farklı yollarla halkı tahrik edenlere karşı bir dizi yaptırım uygulayarak önüne geçmeye çalıştık.”
“Dünyada benzeri yok”
8 farklı inancın Diyanet İşleri Bakanlığı bünyesinde temsilcilikleri bulunduğunu ve dünyanın hiçbir ülkesinde bir örneğinin olmadığını hatırlatan Nakşibendi, “IŞİD, kutsal mekanlara büyük zarar verdi. Elimizdeki verilere göre Müslüman, Hıristiyan, Ezidi, Kakai ve Şiilere ait mabed ve mezarlıklar dahil 100’den fazla yeri tahrip ettiler. Bu sayısının yarısı Müslümanlara ait” dedi.
Kürdistan’da dinin günlük yaşamda belirgin bir konumda olmasına dair iddiaya ilişkin ise Nakşibendi şunları ifade etti:
“Kürdistan halkı oldukça ılımlı ve hoşgörülü bir halktır. Ancak dediğim gibi komşu ülkelerin müdahalesi söz konusu, bu nedenle de bizler yaşanan radikal hareketlerin engellemek amacıyla çalışmalar başlattık. Bunun için de sınırların radikal gruplara kapatılması amacıyla ortak çalışmalar yürüttük. Şu anda Mısır Konsolosluğu aracılığıyla, El Ezher Üniversitesi’nden 3 din hocası Kürdistan genelinde radikal İslam’a karşı bilinçlendirme dersleri veriliyor. Şimdiye kadar 800 din adamımız bu derslere katıldı.”
Nakşibendi, “Kürdistan’da bazı çevrelerde görülen radikal hareketler Kürdistan halkının kültürel duruşuyla alakalı değil. Dışardan gelen gruplar tarafından lanse ediliyor ve bu kesimlerin faaliyetlerine hiçbir şekilde izin verilmeyecektir.”