Fehim Taştekin
Güvenlik şeridi çözümse saldırganın Afrin’den geldiği izahatını da izah etmeleri gerekmez mi? Afrin 2018’den beri Türk ordusu ve SMO kontrolünde. Sınırlar duvarla örülü. İdlib’in çeperlerinde de Türk ordusu, içinde HTŞ hakim. Evet paranın delemeyeceği sınır hattı yoktur. Fakat kast ettiğim geçilebilirlik değil “Suriye’de güvenli bölge kuralım da terör saldırılarını önleyelim” önermesinin geçersizliği.
İstiklal’de canlarımızı alan terör saldırısı kadar gerçek olan bir ulusal güvenlik sorunu var. Çapsızlık, pervasızlık ve siyasal oburluktan gelen bir sorun. Evet öfkeyle yazıyoruz ama aklımıza mukayyetiz.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ziyadesiyle tüketilmiş “kokteyl terör” sıfatlandırmasına girmeden temkinli bir açıklama yapması dikkat çekti. Kendileri yola çıkıyordu, senaryoyu yazmak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya kaldı. O da olayı layıkıyla aydınlatmaktan çok paratoner gibi şüpheleri çekti. Mesel hayli tuhaflaştı.
Bakana göre Suriyeli terörist Ahlam Alsharif (Ehlam el Şerif) Afrin-İdlib hattından Türkiye’ye sızdı. Talimatlar Kobani’deki PYD-YPG’den geldi. PKK’den istihbarat eğitimi aldı. Saldırıyı planlayanlar bombacıyı Yunanistan’a kaçırıp güzergahta öldüreceklerdi. Saldırganın önce Esenler’de ele geçirildiği söylendi, ardından Küçükçekmece diye tashih edildi. Türkiye’nin sınırlarında ‘terör koridorları’ oluşturulduğu için bu tür tehditler gelmekteydi. İstiklal’e kadar 200’ün üzerinde de saldırı önlenmişti.
Bakana göre bunun arkasındaki güç ABD. O yüzden taziyesini alıp başına çalmalıydı. Gerçi Erdoğan, Soylu’nun reddettiği taziyeyi G20 zirvesinde Başkan Joe Biden’dan muradına ermiş bir vaziyette kabul etti. Üstelik Twitter’dan diğer ülkelerle birlikte ABD’ye de teşekkür etti. Soylu sıklıkla temas, faaliyet ve söylemleriyle Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve Cumhurbaşkanı’nın sorumluluk alanlarına giriyor. Bu dert de Saray’ın olsun!
PKK ve YPG’den gelen yalanmalarla saldırı şimdilik ‘sahipsiz’ kaldı. Elbette geçmiş sicilinden hareketle “PKK yapmaz” diyecek halimiz yok. PKK ile ilintilendirilen TAK’ın 2016’dan bu yana üstlendiği birkaç saldırı malum. Ne var ki teyit edilebilir bilgi olmayınca spekülasyonların sonu gelmiyor. İktidar-medya-parti sarmalından kurtulup da gerçeği yakalamak güç. Bu işi hızlıca İsrail ve İran’a bağlayanlar da çıktı. Bir de Ümit Özdağ “Benim edindiğim bilgi, Soylu’nun paylaştığı bilgiden oldukça farklı” diyerek istihbaratıyla da bakana meydan okudu. Artık Soylu da altta kalmayıp “Aldık” dediği mesaj neyse açıklar mı?
SALDIRGANLA İLGİLİ KAFA KARIŞTIRAN BİLGİLER
Zanlının giysisindeki New York yazısından Amerikan bağlantısı kuranlar aynı kafayla cep telefonundaki arama kayıtlarından hareketle bir MHP ilçe başkanının kapısına da gidebilirler. En hızlı senaryoyu tekmili olması gerekenler diziyor.
Zanlı nereli mesela? Tam kimliği nedir? PYD-YPG fedai olarak bir Arap’ı mı göndermiş? Zanlının bir geceliğine gittiği evin sahibi olan Afrinli kadın, Ehlam’ın Arap olduğunu söylüyor. Askeri kamuflajla bomba bırakmaya gitmesi de tuhaf değil mi? Afrin’den ne zaman sızmış? 4 ay önce mi geldi? Yoksa komşusunun dediği gibi en az 1 yıldır Esenler’deki evde mi yaşıyordu? Bağlantıları nedir? 50 kişinin gözaltına alınması soruşturmanın derinliğini mi gösteriyor yoksa manipülasyonun büyüklüğünü mü? Bu olayı Kobani davası gibi siyasal bir linç hareketine dönüştürebilirler mi?
Görüntülere bakınca zanlı öyle bir örgütün tornasından geçmiş birine benzemiyor. Bilgi kirliliğiyle görüntü fluya düşüyor. İşin kriminal soruşturma boyutuna dair inançsızlık, elbette emniyetin imkan ve kapasitesiyle ilgili değil. İktidar aygıtlarının maniple etme marifeti gerçeği yamultuyor. İmkan ve kapasite zanlının kısa sürede yakalanmasında kendini kanıtlıyor. Ama önlemeye sıra gelince bu kapasite ya tökezliyor ya da köreliyor. “Kim saldırdı” sorusundan sonra sorulması gereken soru “Neden önlenmedi?”. Sorunun muhatabı olay sırasında İdlib’de komşu ülkenin topraklarına nasıl hükmettiklerine dair ahkam kesiyordu.
SİYASAL İKLİM NE ANLATIYOR?
Fakat bu sefer Soylu senaryoyu yazarken hükümetin diğer üyelerinin geride kalmasına ne demeli? Onlar neden çekingen? İktidarın MHP kanadı saldırının hemen ardından HDP’nin neden hâlâ kapatılmadığı ve Suriye’de güvenlik koridorunun neden yarım bırakıldığına dair gündeme hızla döndü. MİT’in güdümündeki Suriye Milli Ordusu (SMO) komutanları Ankara’dan gelecek emirle Menbic, Kobani, Ayn İsa ve Tel Rıfat’ı yıkmaya hazır oldukları mesajını veriyorlar. Emret yapsınlar!
Bu hızlı kampanya tek bir senaryoyu canlandırıyor: 2015’tekine benzer bir seçim çalışması. Karanlıkta kalan ve sonuç çıkarmayı güçleştiren hususlar var. Saldırıyla ilgili ortaya çıkmasını umduğumuz gerçeklerden bağımsız olarak olaya bir fırsat penceresinden bakıldığı aşikar. En azından Soylu kendi hikayesini hızla yazarak bunu gösterdi. Erdoğan da yine “Allah’ın lütfu mu” diyecek? Seçime doğru sivil darbe mekanizması mı devreye girecek?
Bu sorulara yanıt ararken bombanın nasıl bir siyasal ortamda patlatıldığı da önem kazanıyor. 2015’te şiddete yatırım yapıp ikinci kez kurulan sandığın yönünü değiştiren iktidar şimdi daha farklı bir açmaz içinde. Birkaç gün geriye gittiğimizde dikkat çeken iki gelişme var: Demans teşhisi konulan eski HDP Milletvekili Aysel Tuğluk’un bırakılmasını önleyenler aradan çekildi. Ardından iktidar anayasa değişikliği için ‘terörist’ diye yaftalamadan anmadığı HDP’nin kapısını çaldı. Son olarak Selahaddin Demirtaş hasta babasını görmesi için helikopter aktarmalı özel jet yolculuğuyla Diyarbakır’a götürüldü. Yaygın çıkarım; iktidar seçim mühendisliğinde yeni bir denemeye girişiyor. Peki iktidar bu denemeden umduğunu buldu mu? Bulmadıysa bu patlamadan sonra yeniden 2015 bandına dönülür mü? Ya da Erdoğan’ın ortakları bu denemeden rahatsız mı oldu? Bu patlama onlara Erdoğan’a istikamet verme fırsatı mı sunuyor? Erdoğan’ın G20 zirvesinden dönüşte izleyeceği rotaya bakıp anlayacağız.
GÜVENLİ DİYE SATILAN GÜVENSİZ BÖLGE
Şimdi sorunun kaynağına bir bakalım. Daha önce 200 saldırının önlendiğinden bahseden Soylu bunlarla ilgili kaç zanlının yakalandığını, örgüt bağlantılarının ne olduğunu, kaçının yargılanıp ceza aldığını ya da bırakıldığını açıklayabilir mi? Etkin pişmanlık ya da (soruşturma eksikliğine bağlı) delil yetersizliğinden kolayca bırakılan IŞİD zanlılarını kanıksadık. Soylu saldırının kaynağından hareketle halledilmesi gereken yerlere işaret ediyor. Tekmili birden 30 kilometre derinliğindeki güvenli şeridin tamamlanmasının ne denli elzem olduğu üzerinde duruluyor.
Evet Türkiye Suriye’deki mevcut durumdan kaynaklı birincil dereceden tehdit altında. Dürüstçe altını çizmek gerekirse Türkiye’nin güvenlik çemberini kırılganlaştıran iki ters müdahale var:
Bir tarafta 2011’den beri rejim değiştirme, ABD’nin hegemonya oyununa taşeronluk yapma ve araya Osmanlı heveslerini sıkıştırma hesabıyla onbinlerce cihatçıyla örgütler ve ordular kuruldu. Sınır kapıları bunlara teslim edildi. Eğit-donat programları yürütüldü. Binlerce ton silah ve fon aktarıldı. Bu felaket senaryosunun birincil sorumlusu bu iktidar. Bu yolda durmak da bilmiyorlar.
İkincisi bir siyasal tercih olarak Suriye’de Kürtlerin öncülüğündeki ‘demokratik özerklik’ projesine savaş açıldı. Sınırın altındaki kuşağı düşmanlaştıran çok boyutlu bir müdahale sürüyor. Karadan top atışları, havadan SİHA’larla suikast saldırıları.
Erdoğan’ın açıkça deklare ettiği güvenlik şeridi, İdlib ve Afrin’den başlayıp Suriye sınırlarını aşarak İran-Türkiye-Irak üçgenindeki Kandil dağlarına kadar gidiyor. Plan bu. İstiklal’deki saldırının kaynağı dedikleri gibi Afrin ise bu da askeri operasyonlarla güvenli kuşak oluşturulduğu iddiasını boşa çıkartıyor. Askeri operasyonlar dostluk ve komşuluk potansiyelini dinamitliyor; ortak geçmiş ve geleceği paylaşan halklar arasında diyalog kanallarını yok ediyor; insanları ötekileştiriyor ve düşmanlaştırıyor. Bu tür bir kuşaktan güvenlik beklenmez.
Reuters’a konuşan bir yetkili demiş ki, "PKK'ya yönelik Irak'ta devam eden bir operasyon var. Bu tamamlandıktan sonra Suriye'de de belirli hedefler söz konusu.”
Suriye tarafında Rus-Amerikan kırmızı çizgileri yüzünden yapılamadığı için Irak tarafına ağırlık verildi. Irak tarafında operasyon iyi gitmiyor. Seçim öncesinde ekonomide gidişat iyiye yönelmezse operasyon meselesini sıcak tutabilirler.
İKİ AÇMAZ VAR AMA SADECE BİRİYLE MÜZAKERE MÜMKÜN
Güvenlik şeridi çözümse saldırganın Afrin’den geldiği izahatını da izah etmeleri gerekmez mi? Afrin 2018’den beri Türk ordusu ve müttefik bellediği SMO milislerinin kontrolünde. Sınırlar duvarla örülü. İdlib’in çeperlerinde de Türk ordusu, içinde HTŞ hakim. Evet paranın delemeyeceği sınır hattı yoktur. Fakat kast ettiğim geçilebilirlik değil “Suriye’de güvenli bölge kuralım da terör saldırılarını önleyelim” önermesinin geçersizliği.
Saldırının faillerinden bağımsız olarak şunu vurgulamak lazım: Kürtlerin düşmanlaştırıldığı, İslamcı örgütlerin de müttefik haline getirildiği ikili bir süreç Türkiye’yi bir çıkmaza sürükledi. Kürtlerle oluşan düşmanlığı istenirse diyaloga çevirmenin koşulları oluşturulabilir. Ya ötekiler? 10 yıldır altını çizdiğimiz şeyi yine tekrar etmek durumundayız: Desteklenen örgütler fişlerini çektiğinizde dönüp sizi vuracak. Bu iktidarın yaptığı en büyük kötülük ülkeyi böylesi açmazlarla karşı karşıya bırakmış olması. Şimdi Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatıyla kontrol edilen bölgelerdeki silahlı muhalif güçleri yeniden dizayn etmenin peşindeler.
Uzatmadan özetleyeyim: 11-13 Ekim tarihlerinde HTŞ yanına birkaç muhalif gücü alarak Afrin’e girdi. Azez’e yöneldiğinde MİT devreye girerek 14 Ekim’de SMO grupları ile HTŞ arasında bir anlaşma sağladı. Anlaşma özünde HTŞ’nin nüfuz alanını İdlib’in dışına taşımanın yolunu açıyordu. Türkiye bu gelişmeyi kullanarak Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı bölgesindeki muhalifleri yeniden organize edip yekpare bir ordu kurmaya çalışıyor. 14 Ekim anlaşmasından sonra Türk istihbarat ve askeri yetkilileri hem HTŞ hem SMO grupları ile görüşmeler yaptı. 2 Kasım’da Gaziantep’teki görüşmede SMO komutanlarına ortak ordu, tek sivil yönetim ve birleşik emniyet teşkilatı oluşturulması için iki ay süre verildi. Taleplere uyulmadığı takdirde bu grupların alternatifsiz olmadıkları belirtildi. Yani ortak çatıyı kabul etmeyenlerin üstünün çizileceği, HTŞ’nin sivil ve askeri idareyi ele almasının önünün açılacağı mesajı verildi. HTŞ ile de Atme ve İdlib’de görüşmeler gerçekleştirildi. HTŞ Türkiye’nin de terör örgütleri listesinde. Yoğrulan bu hamur yeterince zehirli ve tehlikeli. Netice olarak Zeytin Dalı ya da Barış Pınarı harekatları isimleriyle müsemma olmadı. Ne barış geldi ne huzur. Fırat Kalkanı da Türkiye’ye değil ‘cihatçı’ tayfalara kalkan oldu. İstiklal’deki bombayı Suriye politikasının ürettiği sonuçlardan bağımsız ele almak ölümcül hata olur. Reyhanlı, Reina, Diyarbakır, Ankara-Gar, İstanbul Havaalanı ve Sultanahmet saldırıları da yanlış Suriye politikasıyla ilintili sonuçlardı.
Kaynak: Gazete Duvar