Soğuk savaş dönemi ve iki kutuplu dünyaya ait bu söylem ve sloganın günümüz dünyasında hiçbir Kıymet-i Harbiye’sinin olmadığının hep birlikte görüp yaşamaktayız. Peki, gerçek bu iken PKK hareketinin Kürd halkına ve özellikle de Kürd gençliğine halkların kardeşliği düşüncesini ısrarla şırınga etmeye çalışması acaba normal midir? Elbette ki normal değildir.
Peki, toprakları sömürgeciler tarafından işgal edilip kimliği ve birçok değeri elinden alınarak köle durumuna düşürülmüş ve son 100 – 150 yılda defalarca katliam ve kırımlardan geçirilmiş, sürgünlerde perişan edilmiş Kürd halkının kendi meşru haklarını elde etmeden ve eşit demokratik zemin yaratılmadan kendine bu vahşeti uygulayanlarla kardeş olması mümkün müdür?
Elbette ki mümkün değildir
Ancak gelin görün ki Kürdlükle ve Kürdistanilikle zerre kadar ilişkisi olmayan Kandil kurmaylarından Duran Kalkan için bu mümkün olacak ki daha bundan dört yıl önce Kandil’de etrafına topladığı eski yoldaşları olan birkaç Türk solcu eskisiyle adını Halkların Devrimci Birliği olarak süsledikleri bir deklarasyonla Türk ve Kürd halkının kardeşliğini böbürlenerek ilan etmemişler miydi? Peki, bu bol alkışlı deklarasyonun ve sözde kardeşliğin mimarları Kürdler metropollerde katledilirken bunlar nerede ve bu deklarasyonun sonuçları bu günlerde nasıl tezahür ediyor ona bir bakalım?
Günlerden bir gün masum bir Kürd kızı Deniz Poyraz kardeşimiz İzmir HDP İl Binası’nda vahşice katlediliyor ama kardeş olduğumuz Ertuğrul Kürkçü, Levent Tüzel, Sırrı Süreyya Önder ortalıkta yoklar. Oh ne güzel, ne ala zaten biz bu özellikli insanları parlamentoya göndermek üzere kardeş yapmıştık. Ertesi gün Afyon’da, Ankara’da, Çorum’da mevsimlik Kürd işçileri linç ediliyor ama Akın Birdal, Ufuk Urasları görene madalya takıyorlar? Onların çok işi var, onlar aydın entelektüel ortalıkta görünmek onlara yakışır mı? Muhtemelen bu zatlar milletvekili maaşlarıyla tatil beldelerinde üzerlerinde şortlarıyla fikir üretiyorlar? Peki, kardeşlerimiz olarak ilan edilen sendikalar ve sendikacılar Konya’da bir Kürd ailesinin kurşunlanarak toptan ortadan kaldırılmasına ne diyorlar?
Hop bir dakika: Onlar emekçilerin kavgasının yanında ve devletlerinin bekası için büyük bir mücadelenin içindeler. Ellerinde ki Türk bayraklarıyla Enternasyonalist Marşı söyleyerek halkların kardeşliğini alanlarda temsil etmekle meşguller. Ya gerisi: Gerisinin ne olduğu belli, Onlar iş adamları, ürettikleri malları bölge insanlarına pazarlayarak göbeklerini şişirmekle meşguldürler. Onların ayak takımıyla yani Kürdlerle ilgilenecek vakitleri olmaz, ayrıca onların da kutsal ve vazgeçilmez vazifeleri var, Kürdlerden kazandıkları büyük paralarla büyük sanayi tesisleri kurarak İHA – SİHA – TANK – TOP üreterek kendi devletlerine diyet borçlarını ödemekteler.
Peki, daha kimler kaldı: İşte zurnanın zart dediği bu sırada Kürd hainleri var, onlar ne olacak? Şimdi bu da sorulacak soru mu yani: Hiç merak etmeyin, namuslu, onurlu ve mücadeleci Kürdlere diz çöktürüldükten sonra emin olun ki sıra onlara da gelecek ve en büyük kazığı onlar yiyeceklerdir ve bu alçakların arkalarında o kirli ve alçakça anılarından başka hiçbir şeyleri kalmayacaktır.
Peki, bu kadar karanlık tablodan sonra namuslu ve cesur Kürdler ne yapmalı? Yani dükkânı kapatıp evlerimize mi gideceğiz?
Aha işte bu olmadı: Namuslu ve mücadeleci Kürdlerin yapabilecekleri o kadar çok iş var ki, en başta Kürdlerin birbirleriyle kardeş olması ve milli davalarına sahip çıkmaları için herkesin kanının son damlası ve son nefesine kadar bıkmadan, usanmadan ve asla inançlarını kaybetmeden kendi halkına hizmet etmeleri gerekiyor. Tıpkı Qazi Muhammet, Mela Mustafa Barzani, Broye Heske Telli, Dr. Kasım Lo ve son yıllarda düşmanlara hiçbir koşulda baş eğmeyen genç yiğitler gibi mücadeleyi sürdürmelidirler.
Ya sonrası: Sonrasına Allah Kerim, bilinmelidir ki zalime karşı haklı ve meşru mücadele veren mazlum Kürd halkının ne kanı yerde kalacak ne de bu masum milletin ahıyla sömürgeci zalimler abad olacaklardır.
Yine bilinmelidir ki halkların kardeşliği büyük bir yalandan ibaret olup sadece ve sadece Kürdlerin milli bir anlayışla davalarına sahip çıkmalarının önüne konulmuş sinsi bir tuzaktan başka bir anlamı yoktur.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
17.08.2021 İST