Dora Mengüç
İran destekli Hizbullah, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısında tarafsız olmadıklarını, Filistin direniş gruplarını destekleyeceklerini duyurdu. İsrail-Hamas çatışması nereye doğru evrilecek, sürecin etkisiz aktörü AB mi?
İsrail ordusunun Gazze'ye yönelik saldırıları aralıksız devam sürüyor.
Filistin resmi haber ajansı WAFA'ya göre Gazze Şeridi'nin batısındaki Şatı Mülteci Kampı'ndaki bir eve düzenlenen hava saldırısı sonucu ölenler ve yaralananlar var.
Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı, İsrail'in Gazze'ye saldırılarında 2 bin 360'ı çocuk ve bin 292'si kadın olmak üzere 5 bin 791 kişinin öldüğünü, 16 bin 297 kişinin yaralandığını duyurdu.
Gazze'den düzenlenen saldırılarda ise 308'i asker bin 400 İsrailli öldü, 5 bin 132 İsrailli yaralandı.
İsrail saldırılarının ardından Gazze'den yükselen kesif duman tabakası / Fotoğraf: Mohammed Saber, EPA
İsrail ordusu uluslararası toplumun çağrılarına karşın ablukanın sıkılaştırıldığı Gazze Şeridi'ne yakıt tedarik edilmesine ilişkin çağrılarına rağmen Gazze'ye yakıt girişine izin verilmeyeceğini yineleyip bir kez daha "Siviller güneye gitsin. Gıda, ilaç, elektrik, su güvenli şekilde ulaşacak" mesajı veriyor.
Batı Şeria'da da hareketlilik var.
Bölgenin güneydoğusundaki Nablus kentinin doğusuna buldozerler eşliğinde çok sayıda İsrail askerinin girdiği, eski asker kampı ile halk mahallesi çevresinde konuşlandığı, çevredeki binaların çatılarına keskin nişancılar yerleştirildiği belirtiliyor.
2021 yılının 17 Aralık tarihinde Batı Şeria köyü Burka'da bulunan İsrail askerleri / Fotoğraf: Nasser Ishtayeh
Bölgenin güneyindeki El Halil kentindeki dört farklı köye İsrail güçlerinin baskın düzenleyip 11 Filistinliyi gözaltına aldığı, kuzeydoğuda kalan Tubas'a da buldozerler eşliğinde girilip Filistinlilerin evine baskın düzenlediği haber ajanslarına yansıyor.
Tabi herkes Gazze'ye yönelik kara harekatını, ne zaman ve nasıl düzenleneceğini, esirlerin durumunu ve Hizbullah'ın doğrudan savaşa dahil olup olmayacağını konuşuyor.
Abluka altındaki Gazze Şeridi'nden deniz yoluyla İsrail topraklarına sızmaya çalışan Hamas’a bağlı silahlı bir dalgıç grubunun hedef alındığı ifade ediliyor.
Öte yandan "Gazze'deki hastaneyi kim vurdu?" tartışması da sürüyor.
Filistin'deki Hamas saldırısının ardından İsrail hava saldırılarında savaşın başlamasından bu yana yaklaşık en az üç bin kişi hayatını kaybetti / Fotoğraf: NDTV
New York Times ve NBC'ye konuşan ancak adının gizli tutulmasını isteyen ABD istihbarat yetkilileri, geçen hafta Gazze'deki bir hastanede meydana gelen patlamanın ardında yatan nedenin havada parçalanan bir Filistin roketi olabileceğine dair ihtimalin yüksek olduğunu ifade ediyor.
İsrail Enerji Bakanı Israel Katz, Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırılarına karışanlara "idam cezası" verilmesi için özel bir askeri mahkeme kurulması çağrısında bulunuyor.
Tüm bunlar yaşanırken eski ABD Başkanı Barack Obama'dan dikkat çekici açıklamalar var.
ABD'nin 44. başkanı İsrail'in stratejisinin uluslararası hukuka uygun olmasının ve sivil ölümleriyle acıyı en aza indirmesinin önemli olduğunu savunuyor.
Eski ABD Başkanı Baracak Obama, medium'da yayınladığı makalede İsrail'e Hamas ile sürdürdüğü savaşta sivil kayıpları en aza indirme çağrısında bulunuyor / Görsel: Medium.com
Obama'ya göre Gazze'ye yönelik sert önlemler kuşaklar boyunca Filistinlilerin tutumlarını daha sertleştirebilir, İsrail'e uluslararası desteği azaltabilir ve barışı gerçekleştirilmesi için uzun vadeli çabaları da zayıflatabilir.
ABD'nin mevcut yönetimi, Hizbullah'ın da devreye girmesiyle İsrail-Hamas çatışmasının iki cepheli, zorlu bir savaşa dönüşeceğinden endişe ediyor.
Washington bu süreçte bir yandan da İran'ı suçluyor.
İran'ın BM Daimi Temsilcisi Emir Said İrvani ise Güvenlik Konseyi'ne yaptığı konuşmada buna değiniyor. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın İsrail-Hamas çatışması konusunda İran'ı haksız yere itham etmeye çalıştığını söylüyor.
İran'ın Birleşmiş Milletler Büyükelçisi ve Daimi Temsilcisi Emir Said İrvani / Fotoğraf: IRNA Türkçe
İrvani, ABD'nin açıkça İsrail'i taraf tutarak çatışmayı daha da kötüleştirdiği kanısında.
Denklemin içinde Suriye de var.
İsrail ordusu, çarşamba gününün erken saatlerinde savaş uçaklarının, Suriye'den İsrail'e yönelik önceki günkü saldırıya yanıt olarak Suriye ordusu altyapısı ve havan atışlarını vurduğunu açıkladı.
Suriye Devlet Haber Ajansı, Deraa'daki askeri mevzilere yapılan İsrail hava saldırısında 11 askeri personelin öldüğünü duyurdu.
Suriye: Deraa'daki İsrail saldırısında 11 asker hayatını kaybetti / Fotoğraf: Nova News
İsrail, Suriye tarafından atılan roketlerin ardından Golan Tepeleri'nde sirenlerin çaldığı ancak her ikisinin de boş araziye düştüğünü öne sürüyor.
Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Deniz Tansi, halihazırda devam eden savaşa yönelik temel tehlikenin Suriye sathına yayılması olduğunu söylüyor, böyle bir durumda dengelerin çok değişebileceğini İsrail-Hamas arasında başlayan savaşın birden "herkesin herkese" savaşına dönüşebileceğinden endişe duyuyor:
Hizbullah, Esad, İran beraber düşünün... PKK-PYD terör örgütü de eğer ABD-İsrail zemini ya da tarafında bu mücadeleye girerse Türkiye'nin haklı olarak teröre karşı verdiği mücadele sanki ABD-İsrail çıkarlarına karşı bir hareket gibi görülecek, algılanacaktır. Maalesef Suriye'de 'herkesin herkese savaşı' olasılığını maalesef çok yüksek görüyorum. Asıl problem savaşın Suriye sathına yayılmasıdır. Yoksa söylüyorlar ya 'Tahran vurulacak' filan diye. Hayır, öyle bir şey yok. Suriye sathındaki bir savaşın İran'ın savaşa doğrudan girmesi kadar büyük bir ağırlık teşkil edeceğinin unutulmaması lazım. Suriye-Lübnan hattında tabii. Hizbullah militanları Suriye'de de var"
Stratejik güvenlik ve İran'ın da içinde bulunduğu Hazar Bölgesi konularında uzmanlığa sahip Dr. Çağlar Özer'e göre ise söz konusu senaryonun gerçekleşme ihtimali düşük.
Emekli kurmay albay Özer, "Harp alanında her türlü olasılık değerlendirilir. Kesinlike en tehlikeli senaryo Suriye'ye sıçraması küçük bir olasılık olsa da sonuçta bir olasılıktır" diyor ve böyle bir durumun en çok etkileyeceği ülkenin Türkiye olacağını söylüyor:
Türkiye, Suriye'de, Kuzey Irak'ta şu anda bölgesel olarak izleyen değil, o bölgedeki olayları gözetleyen, denetleyen ve o bölgenin haritasını şekillenmesinde tamamen Birleşmiş Milletler'in genel ilkeleri ve uluslararası hukuk çerçevesinde faaliyetlerimizi icra eden bir ülke. Bildiğiniz üzere Suriye'nin kuzeydoğusu YPG terör örgütü ve ABD tarafından kontrol edilmekte. Irak'taki durum malumunuz. Olay bu bölgeye sıçradığı takdirde bütün dikkatler Suriye ve Irak harekat alanına ve doğal olarak bir bölgesel aktör sıfatıyla Türkiye'ye döner. Rusya ve ABD'nin de bölgede daha çok kutuplaşma sürecine evrilir ancak böyle bir olasılık bana ekstrem geliyor"
Tam da bu noktada Lübnan'daki Hizbullah'ın liderinin, Hamas ve İslam Cihad'ın üst düzey liderleriyle bir araya geldiğini anımsatmak gerekiyor.
Hizbullah'ın al-Manar TV'sinin haberine göre söz konusu buluşmada Gazze'de "Gerçek bir direniş zaferi elde etmek için neler yapması gerektiği" değerlendirildi.
Hizbullah lideri Hassan Nasrallah, İslam Cihad lideri ve Hamas başkan yardımcısı ile bir araya geldi / Fotoğraf: Ynet News
Al-Manar'ın haberine göre buluşmada Hizbullah'ın lideri Hassan Nasrallah, Hamas'ın yardımcı lideri Salih el Arurive İslam Cihad'ın lideri Ziyad El Nakhala buluştu.
Bu buluşmadan kısa süre önce İsrail ile çatışan Hizbullah'ın 5 mensubunun daha öldüğü ifade ediliyor.
Lübnan-İsrail sınırında 8 Ekim'den beri süregelen çatışmalarda ölen Hizbullah militanlarının sayısı 42'ye yükselmiş durumda.
Çatışmalarda şu ana kadar 3 de İsrail askeri öldü.
"İran ile çıkacak bir çatışma herkes için yıkıcı olacaktır"
Uluslararası ilişkiler uzmanı Nathalie Tocci'ye göre şu sıralar pek çok şey İran'ın istediği istikamette gidiyor.
Şah döneminde yakın işbirliği sonrası, 1979 İslam Devrimi her şeyi değiştirdi ve Tahran'ı Yahudi devleti için varoluşsal bir tehdide dönüştürdü / Fotoğraf: Times of Israel
Tocci, Suudi Arabistan’la barışma sürecinde de ilerleme kaydedilidiğini ancak Hamas’ın saldırısı ve İsrail’in süregelen askeri cevabının İran rejimine daha çok zemin kazandırdığını şu sözlerle izah ediyor:
Arap dünyasında İsrail karşıtlığı yeniden zirve yaptı ve İsrail ile Riyad arasında Filistinlilerin aleyhine olan normalleşme tekrar rafa kalktı. Ancak Tahran durumdan şimdilik kazançlı çıksa da savaş genişlerse kaybedecektir. Bir tarafta İran, diğer tarafta İsrail ve ABD arasında çıkacak bir çatışma herkes için yıkıcı sonuçlar doğuracaktır, İran rejimi de buna dahil"
İran bizzat savaşır mı?
Yukarıdaki soruya emekli kurmay albay Dr. Çağdaş Özer, Ortadoğu'da sık dillendirilen o cümleyi anımsatarak yanıt veriyor:
Hani bir klişe vardır, 'İran savaşmaz, savaştırır' diye. Aslında İran'ın da bu ateşin çok fazla yayılmasını istediğini düşünmüyorum. İran'ın Suriye'de Halep ve Şam havaalanına gönderdiği lojistik mühimmat desteğini daha havaalanına inmeden İsrail'in vurması kendince 'savunma hakkı'. İran hareket alanını birazcık açmaya çalışıyor ama asla ve kata bu savaşa silahlı olarak katılacağı anlamına gelmiyor. Bence amaç Gazze'ye yoğunlaşmış İsrail'in dikkatini Hizbullah ve diğer köktenci örgütler üzerinden dağıtmak. Savaş bölgeye yayılır ise kime yarar? Kimse ama İran'a hiç yaramaz. Çünkü Tahran yönetimi gerek Orta Asya havzasında gerekse Ortadoğu'da bölgesel etkinliğinin azaldığını görüyor ve bölgesel güç olabilme noktasındaki hareket alanını sürdürmeye çabalıyor"
"Hizbullah'ın savaşa girmeme olasılığı yok gibi"
Peki İsrail ve İran süreci beraber mi tırmandırıyor?
Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Deniz Tansi'ye göre bu sorunun cevabı "Evet"
Tansi olası bir kara harekatında Hizbullah'ın savaşa girmeme olasılığının neredeyse sıfır olduğunu söylüyor:
Hamas'ın kitlesel ve asimetrik -normalde bu iki saldırı aynı anda olmaz biliyorsunuz- eş zamanlı saldırılarında azmettiren ülkenin İran olduğunu görüyorum. İran 'Ben yaptırdım' demese bile aslında saklamıyor. ABD açısından bakıldığında ise bölgeye uçak gemileri göndermesi, hava savunma sistemi koyması Hizbullah ya da İran çerçevesinde ifade edebilir. İran zaten yıllardır Hizbullah ve Hamas aracılığıyla İsrail ile vekaleten savaşıyor Bu noktada olası bir kara harekatında Hizbullah'ın savaşa girmeme olasılığı yok. Bu da İran'la savaşa girmesi anlamına gelir. İran zaten işin hep içinde ama doğrudan bir savaşta İran'ın İsrail'le savaşacağını düşünmüyorum. İran vekil unsurları aracılığıyla savaşacaktır"
Siyaset bilimci ve İran uzmanı Mohammad Reza Djalili de Fransa merkezli haber portalı Telos'ta şu analizi yapıyor:
Son birkaç günde yaşananlar, ilk bakışta İran İslam Cumhuriyeti'nin ideolojik gündemine hizmet ediyor gibi görünüyor: İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki normalleşme süreci askıya alındı, Filistin meselesi bölgesel ve uluslararası arenaya yeniden damgasını vurdu. Ancak, İsrail ve ABD verecekleri yanıtla Tahran'ın devlet dışı müttefiklerinin askeri kabiliyetlerini zayıflatmayı başarırsa, Tahran'ın her an patlamaya hazır kendi iç vaziyeti pahasına da olsa bölgede yeni yatırımlar yapması gerekir"
"Sürecin en etkisiz aktörü: Avrupa Birliği"
Peki tüm bunlar yaşanırken Avrupa Birliği ne yapıyor?
AB ülkelerinin dışişleri bakanları, Filistin-İsrail çatışması ve Gazze'ye insani yardımların ulaştırılması meselelerini görüşmek için önceki gün bir araya geldi.
Lüksemburg'da düzenlenen AB Dışişleri Bakanları Toplantısı öncesi, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell / Fotoğraf: AP
Lüksemburg’da düzenlenen zirvede Gazze’de insani yardım amaçlı ateşkes talebine yönelik görüş ayrılıkları dikkat çekti.
İspanya ve İrlanda gibi ülkeler talebi destekliyor, Almanya ile Avusturya'nın şüpheleri dikkat çekiyor.
Son yaşananlara bakıldığında Avrupa olup biteni okuyamıyor mu?
Batı meseleyi kavrayamadı mı?
Tam da bu noktada söz siyaset bilimci Hasan Selim Özertem'e düşüyor:
Batı'daki bazı kesimlerce 1945 sonrası kurulan sistemin artık avuçlarından kayıp gittiğinin itirafı söz konusu. Birleşmiş Milletler beş ülkenin veto hakkıyla bir uluslararası sistem ve denge kurulması üzerine şekillenmişti. Fakat Soğuk Savaş sonrasında, tek kutuplu sisteme doğru evrilen uluslararası yapının bugün geldiğimiz noktada artık çok kutuplu noktaya doğru gittiği görüyoruz. Burada da süper güçlerin veya tek kutuplu dünyadaki bir hegemonyanın kararlarının o sistemi tutmakta zorluk çektiği bir yapıyı gözlemliyoruz. Çok kutuplu dünyada bölgesel güçlerin veya büyük güçlerin kendi bölgelerinde kararlarını almada daha otonom hareket ettikleri ve bölgesel güçlerin de kendi çıkarlarını takip ederken bir hegemona danışmak veya bir hegemonla hareket etme gereği duymadığı bir durumla karşı karşıyayız. O yüzden sadece Batı'nın bir ahlaki yozlaşması veya Batı'nın sistemi tutmadaki kapasitesindeki azalmadan değil de sistemin topyekun bir zayıflamasından söz edilebilir"
Doç. Dr. Deniz Tansi ise Avrupa Birliği'nin küresel bir stratejik güç olduğuna inanmadığını söylüyor, "Sadece dilek ve temenniler kısmıyla ilgileniyorlar" diyor:
Batı'da büyük güç olarak sadece ABD var. Zaten Avrupa'nın savunma ya da güvenlik anlayışını, doktrinini NATO sağlıyor. Avrupa Birliği'nin doğrudan İsrail'in yanında tavır alması bu konuda girebileceği herhangi bir kolaylaştırıcı rolünü de engelliyor"
Kaynak: Independent Türkçe