Hollanda'da hükümetin siyasi desteğini kaybetmesi ve Başbakan Mark Rutte’nin istifasının ardından yapılan erken genel seçimlerde, İslam ve göçmen karşıtı aşırı sağcı lider Geert Wilders’in Özgürlük Partisi (PVV), ülke tarihinin en belirsiz ve sürprizlere açık seçimini birinci sırada tamamladı. Kamuoyu araştırmalarının tahminlerinde de büyük bir zafer kazanan Wilsders, sandıktan açık ara birinci çıktı.
Hollandalı seçmen, parlamentonun alt kanadı Temsilciler Meclisi’nin yeni üyelerini seçmek ve 2010'dan bu yana 13 yıldır iktidarda olan Mark Rutte'nin yerini kimin alacağına karar vermek için, 22 Kasım’da sandığa gitti.
Avrupa Birliği’nin de yakından izlediği Hollanda erken genel seçimlerinde, yaklaşık 14 milyon seçmen sandığa davet edildi, katılım oranı yüzde 60 civarında gerçekleşti.
Sandıkların kapanmasının ardından, IPSOS firmasının ilk sandık çıkış tahminlerine göre, 60 yaşındaki siyasetçi Geert Wilders’in partisi PVV, Meclis’te bulunan 150 sandalyenin 35'ini alarak, sandalye sayısını 2 katına çıkardı.
PVV’yi, Avrupa solunun önemli isimlerinden, AB eski Çevre Komiseri Frans Timmermans liderliğindeki İşçi Partisi-Yeşiller ittifakı izledi. Seçimlerde ikinci gelmeyi başaran sol ittifakın da Meclis'te 26 sandalye kazanması bekleniyor.
Türkiye kökenli aday Dilan Yeşilgöz’ün liderliğindeki, Başbakan Mark Rutte’nin Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) ise 23 sandalyeyle seçimlerde üçüncü oldu. 10’dan fazla sandalye kaybeden parti üçüncü sıraya yerleşti.
Yalnızca birkaç ay içinde parti kurarak seçimlere iddialı giren AB karşıtı, popülist aday Pieter Omtzigt’in partisi Yeni Toplumsal Sözleşme (NSC) ise, 20 milletvekili çıkararak dördüncü oldu.
Geriye kalan 50’ye yakın milletvekilliği ise, çoğunluğu aşırı sağcı olan küçük partilere verilecek.
Dilan Yeşilgöz’ün başbakan olma hedefi zorda
Seçimlerde birinci çıkarak, Geert Wilders’la birlikte koalisyon kurarak Başbakan olmayı hedefleyen Dilan Yeşilgöz’ün işi, Wilders’in açık ara zaferiyle büyük oranda zorlaştı.
Seçimlerde önde gelen dört büyük partiden ikisi Wilders’la koalisyon kurmayacağını açıklarken, VVD Başkanı Yeşilgöz, seçimlerden yalnızca birkaç gün önce tam tersi yönde açıklamalar yapmasına rağmen koalisyona yeşil ışık yakan açıklamalara bulundu. Ama yine de Meclis aritmetiğine göre, hükümeti kurma görevinin seçimleri birinci sırada bitiren Wilders’e verilmesi bekleniyor.
Ancak Wilders Meclis'te salt çoğunluğu oluşturacak üçlü ya da dörtlü koalisyon kurmayı başaramazsa, teamüllere göre sıra diğer başbakan adaylarına geçecek.
Wilders: “Artık bizi görmezden gelemezler”
Sonuçlar ışığında yeni hükümeti kurmak için görevlendirilmesi beklenen Wilders, diğer Hollandalı partilere koalisyon oluşturmak için birlikte çalışmaya çağrısı yaparak, kendi partisinin "artık gözardı edilemeyeceğini" vurguladı.
İslam düşmanı aşırı sağcı lider Wilders’in zaferinin, Hollanda sınırlarının çok ötesinde bir siyasi depreme neden olacağı tahmin ediliyor. Nihai sonuçlarla da doğrulanırsa bu zafer, Brüksel'de endişeyle karşılanacak ani bir sağa dönüşe işaret ediyor.
Artan göç akınları; savaşların neden olduğu enerji fiyatlarındaki artış ve enflasyon ile Ukrayna ve Gazze’deki savaşların siyasi sonuçları Avrupa’nın diğer başkentlerinde de halkın mevcut sistem partilerine öfke duymasına ve sistem dışı parti liderlerini desteklemesine yol açıyor.
AB yönetiminde, İtalya’da Giorgio Meloni ve Slovakya’da Robert Fico’nun iktidara gelmesinin ardından Hollanda’daki aşırı sağın zaferinin diğer ülkelere de yayılması endişesi var.
AB en çok Wilders’in, AB karşıtlığıyla “sınırların kapatılması ve yasadışı göçmenlerin sınırdışı edilmesi” gibi göçmenlik karşıtı mesajlarından endişe duyuyor. Üstelik, Hollanda'nın Avrupa Birliği üyeliği konusunda da referandum taahhüt ediyor.
Wilders’in zaferini ilk kutlayanların Macaristan Başbakanı Victor Orban ile Fransız aşırı sağcı lideri Marine Le Pen olması Brüksel’in bu endişelerini doğruluyor.
Sınırların kapatılması ve yasadışı göçmenlerin sınırdışı edilmesi de dahil olmak üzere Wilders'ın göçmenlik karşıtı mesajı Hollandalı seçmenlerde yankı uyandırmış gibi görünüyor. Ancak Wilders anketlerde zafer kazanmış gibi görünse de koalisyonu kurmayı başaracağı kesin değil. Son anda Dilan Yeşilgöz’ün de aralarına katıldığı diğer üç ana partinin liderleri, PVV liderliğindeki bir koalisyona katılmayacaklarının güvencesini verdiler. Bu da uzun süren koalisyon müzakereleri dönemine ya da anayasal krize işaret ediyor.
Ilımlı bir kampanya
Geert Wilders uzun yıllardır Hollanda siyasetinde adından söz ettiriyor. Siyasi kariyerini Batı'nın "İslamın Batı’yı işgali" tezi üzerine inşa eden Wilders, ölüm tehditleri ve yargılanmalara rağmen polis koruması altında siyasi yaşamına devam etti.
Ancak son seçimlerde, tıpkı Fransa’da Marine Le Pen’in yaptığı gibi daha az ırkçı dil kullanıp, daha ılımlı açıklamalar yapan Wilders’in taktiği tuttu.
Wilders, son seçim tartışmalarından birinde, "Sığınmacı ve göçmen akınıyla mücadele etmekten daha önemli sorunlar var" diyerek partisini iktidara getirmek için kendi görüşlerini bir kenara koymaya hazır olduğunu söyledi.
Göçmen karşıtı görüşlerini ise, “Göçmenler kampanyanın ana konusu olmaya devam ederse Hollandalılar cüzdanlarında para kalıp kalmadığı konusunda daha fazla endişe duyacaklar. İslam karşıtlığından ziyade güvenlik ve sağlık hizmetlerine odaklanacağım” diye değiştirdi.