HRW'NİN ANKARA REJİMİ İÇİN UTANÇ VERİCİ SURİYE RAPORU

.

Tam da bu sırada, Birleşmiş Milletler'in "İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Aşağılayıcı Muameleye ya da Cezaya Karşı Komitesi"nin 8 Temmuz'da Cenevre'de başlayan toplantısına Suriye'nin Türk işgali altındaki bölgesinde işlenen insan hakları ihlalleri üzerine dehşet verici bir rapor sunuldu.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) tarafından sunulan 10 sayfalık raporda, Türk devletinin Suriye topraklarındaki askeri varlığı “işgalci güç” olarak tanımlanıyor, Türk Silahlı Kuvvetleri ve ona bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO) güçleri tarafından işlenen kaçırma, keyfi gözaltı ve tutuklama, işkence ve gözaltında cinsel şiddet suçları şöyle belgeleniyor:

Türkiye, 2016'dan bu yana sınırındaki Kürt varlığını zayıflatmak amacıyla Suriye'nin kuzeyine üç askeri operasyon düzenledi. 2016'daki ilk operasyonunda Halep'in kuzeyinde, daha önce İslam Devleti'nin (IŞİD olarak da biliniyor) kontrolünde olan Azez, El Bab ve Cerablus'u içeren ve ağırlıklı olarak Arapların yaşadığı bölgeyi işgal etti.

2018'deki ikinci saldırısında, Azez'in hemen batısında 2012'den beri Kürt liderliğindeki güçlerin kontrolü altında olan ve çoğunluğu Kürt nüfusa sahip bir yerleşim bölgesi olan Afrin'i ele geçirdi.

Türk Silahlı Kuvvetleri 2019'daki üçüncü saldırısında ise Suriye'nin kuzeydoğusunda Tel Abyad ile Resulayn (Kürtçe adıyla Serekaniye) arasındaki yaklaşık 150 kilometre uzunluğunda ve 30 km derinliğindeki dar bir şeridin kontrolünü Kürt güçlerinden aldı.

Türkiye her üç operasyonu da Türkmen gruplar, eski Özgür Suriye Ordusu grupları ve 2017'de Suriye Milli Ordusu olarak anılmaya başlanan diğer İslamcı gruplar da dahil olmak üzere çeşitli yerel silahlı grupların yardımıyla gerçekleştirdi. Askeri saldırılar kitlesel yerinden edilmelere yol açtı, ayrım gözetmeyen bombardıman, yargısız infazlar, hukuksuz gözaltılar, işkence ve zorla kaybetmeler, sistematik yağma ve yasadışı el koymalar da dahil olmak üzere hem insan hakları hem de insancıl hukukun ciddi ihlallerine sebebiyet verdi.

Bugün Türkiye, işgal ettiği topraklar üzerindeki kontrolünü hem silahlı kuvvetleri ve istihbarat teşkilatları ile Suriye'nin kuzeyinde 100'den fazla askeri tesis, üs ve gözlem noktasıyla, hem de silah, maaş, eğitim ve lojistik destek sağladığı Suriye Milli Ordusu üzerindeki doğrudan kontrolü aracılığıyla sürdürüyor.

Türkiye ayrıca işgal altındaki bölgeler üzerinde, Türkiye'nin komşu bölgelerindeki yerel makamlar aracılığıyla idari kontrol de uygulamaktadır. Örneğin Türkiye'nin Hatay Valiliği, Afrin'deki eğitim, sağlık, mali hizmetler ve insani yardımları doğrudan denetlemektedir.

Suriye Milli Ordusu resmiyette Suriye muhalefetini temsil eden Azez merkezli ve uluslararası tanınan Suriye Geçici Hükümeti'nin Savunma Bakanlığı'na bağlı olsa da, bünyesindeki gruplar nihai olarak Türkiye'nin askeri güçlerine ve istihbarat teşkilatlarına hesap vermektedir.

Türk yetkililer, ABD destekli Kürt liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) en büyük bileşenleri olan Halk Savunma Birlikleri (Yekineyen Parastina Gel, YPG) ve Kadın Koruma Birlikleri'ni (Yekineyen Parastina Jin, YPJ) Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile bir tutmaktadır. Türkiye, PKK'yı bir terör örgütü ve Türkiye'ye yönelik varoluşsal bir tehdit olarak görmektedir. Bu nedenle belgelenen ihlallerin çoğunluğuna SDG yönetimi altında evlerinde yaşayan ve topraklarıyla ilgilenen, bu nedenle SDG veya bileşenlerine sadık olduğu düşünülen Kürtler maruz kalmıştır. Suriye Demokratik Güçleri ve kontrolündeki bölgelerde sivil yönetim organı olan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile bağlantısı olduğu düşünülen Araplar ve diğerleri de hedef alınmıştır.

Türkiye'nin askeri harekatlarının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından dile getirilen ikinci bir amacı da işgal edilen topraklarda ‘güvenli bölgeler’ oluşturulması ve birçoğu yıllardır Türkiye'de yaşayan ve Suriye'nin farklı bölgelerinden gelen bir milyondan fazla Suriyeli mültecinin bu bölgelere yerleştirilmesidir. Çok sayıda insanın zulüm veya işkenceye uğramaktan korktukları bölgelere geri gönderilmeleri Türkiye'nin uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal edecektir. Toplu sınır dışı ve yerleştirme, zorunlu demografik değişimler yaşamaya alışkın bir bölge olan Kuzey Suriye'nin etnik yapısını da büyük ölçüde değiştirecektir.

Türkiye daha önce de Suriyeli mültecileri zorunlu olarak geri göndermiştir. 2017'den bu yana Türkiye güçleri binlerce Suriyeli mülteciyi gözaltına aldı, tutukladı ve genellikle ‘gönüllü’ geri dönüş formlarını imzalamaya zorlayıp çeşitli sınır kapılarından Kuzey Suriye'ye geçmeye mecbur ederek sınırdışı etti. Nitekim Türkiye yalnız Temmuz 2023'te 1.700'den fazla Suriyeliyi Tel Abyad bölgesine geri göndermiştir.

İşgalci bir güç ve bölgedeki fiili hükümet olarak Türkiye, mevcut kuvvetlerinin uluslararası insan hakları ve insancıl hukuka sıkı sıkıya uymasını sağlamak, kontrol ettiği bölgelerde kamu düzenini ve güvenliğini yeniden tesis etmek ve sürdürmek, bölge sakinlerini şiddetten korumak, ihlallerin faillerini sorumlu tutmak, kendi güçleri ve kontrol ettiği yerel güçler tarafından gerçekleştirilen ciddi insan hakları ihlallerinin mağdurları için giderim sağlamak, mülk sahiplerinin ve geri dönenlerin haklarını güvence altına alarak mülklerine hukuka aykırı olarak el konulanların ve kullanılanların her türlü zararını tazmin etmekle yükümlüdür.

 

ORTADOĞU Haberleri

ABD’nin Kiev Büyükelçiliği hava saldırısı tehdidi nedeniyle geçici olarak kapatıldı
İsrail'in Şam saldırısında İslami Cihad yöneticileri öldü
1964’te ne oldu?
İsrail'den Şam'a hava saldırısı
Vahap Coşkun: Kayyım pilavı çok su kaldırır