Hz. Muhammed’in kürtlere beduası günümüzde kerkük’te kürdün kürde ettiğidir!..

.

Abuzer Bali Han

Dünyanın oluşumu ve Allah üzerine söylenmiş çok söz vardır! İslâmi Arap kaynaklarına göre Peygamber Hz. İbrahim’in Urfa’nın Harran bölgesinde dünyaya geldiği söylenir. Küçüklüğümde dünyaya yeni açılan penceremde Nemrud’un Hz. İbrahim’i Urfa kalesinin burçlarından mancılık sistemiyle aşağda yakılan gür ateşin içine atılışı ve sonra ateşin suya dönüşü, kırmızı ve sarılaşan ateş balıkların oluştuğunu bölge halkı tarafından anlatılırdı! Elli yıl sonra Urfa’yı ziyaret ettiğimizde renkli balıkların yerine tek  renk, siyah balıkların olduğunu gördüğümde hayret etmiştim!..

Bir Urfa gezintisinde bunu etrafımdaki insanlara anlatınca tümünün bana güldüklerine tanık oldum. Söylediğime pişman olmuş gibi, önümüzde pastonuyla yürüyen beyaz sakallı bir ihyiyara yaklaşarak olayı sorma gereğini duydum. İhtiyar durmuş, yanımdakilere şöyle diyordu:“Arkadaşınız doğru söylüyor. Bundan elli, altmış yıl önce Urfa’da bir kuraklık oldu!  Sular hep kesildi!. Göldeki kırmızı ve sarı balıklar tümden öldüler. Sonraları göle getirilen su ile bu yeni balık türü suya bırakıldı! Eski renkli balıklar da tarihe karıştı!..

Dahası bir de kaleye doğru olan kayalık kısımda küçük mağaraların birinde ziyaret edilen bir beşiğin de Hz. İbrahim’e ait olduğu söylenirdi!.. Bu kısa anlatımda yerli halka göre Hz. İbrahim Harranlıdır!..

Hz. İbrahim sonraları babası Azer İbrahim ile birlikte Haran’dan bugünkü savaşın eksik olmadığı Kudüs ve Filistin topraklarına göçmüşler!..

En eski inançlardan biri olan ve Ahura Mazda’nın Hz. Zerdüşt Peygamber’e kutsal kelamı iletmesini, yine “Hz. Zerdüşt Peygamber”in ateş ve toprakla konuşması anlatılır!..Zerdüşt dininin kurucuları olan üç peygamberden bahsedilir. Bu peggamberlerden I. Zerdüşt yaklaşık olarak M.Ö. 3000 yıllarında yaşayan „Mahabat“, II. Zerdüşt yaklaşık olarak M.Ö. 2040 yıllarında yaşayan „Hoşeng“ ve diğer adıyla da bunun Hz. İbrahim olduğu rivayet edilir. III. Zerdüşt ise M.Ö. 660 yılında yaşayan Hz. Zerdüşt Peygamber’in kendisidir. Hz. Muhammed’in de Hz. İbrahim soyundan geldiği kaynaklarda yazılı. Hz. Muhammed'in soy ağacı geriye doğru gidildiğinde soyu Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail'e kadar gider...

Bu yukardaki tanıma göre Harranlı Hz. İbrahim’in Yahudi, Kürt veya Türk olduğunu savunanlar da yok değildir. Harran topraklarında doğan, orada ateşe atılarak yakılmak istenen Hz. İbrahim Peygamber hiç şüphe götürmiyen yönüyle adı geçen bölgenin insanıdır! İslami inanca göre tüm insanlığın atası „Adem ile Havva“ olduğuna göre bu konuyu tartışmanın da bir anlamı kalmaz! Adem ile Havva’nın Hz. Nuh’un Tufanı’ndan binlerce yıl öncesi Mezopotamya’da yaşadığı rivayet edilir. Hz. Nuh’un tufanından sonra bir rivayete göre O’nun gemisinin Cudi Dağı’nda bir diğer rivayete göre de Ağrı (Ararat) Dağı’nda karaya oturduğu tarihten günümüze kadar hep anlatıla gelir. Mezopotamya toprakları başta Kürtler olmak üzere birçok halka yurt olmuş ve halen Kürtlerin yaşadığı kutsal topraklardır!..

Maruf Hoca’ya sormuşlar:“ Hoca dünyanın merkezi neresi?“diye! O da biraz düşündükten sonra:“Topuğunu yere vurarak, işte burasıdır! İnanmıyorsanız ölçün sonra gelin yanıma!..“ demiş.

Değerli okuyucular!  Günümüzde egemen ve bağımsız olmayan Kürtler, günü geldiğinde gür sesle elbette tüm bu değerlerine de sahip çıkacaklardır…

Dünyayı sadece kendi gözlükleriyle görmek isteyenlere denilecek bir söz yoktur. Aslında söylenecek söz çoktur! Bazılarına göre tüm dünya dilleri Türkçeden (Güneş Türk Dil Teorisi) ve tüm ırklar da Türklerden türemiş (Türk Tarih Teorisi) ve tüm dünyaya yayılmışlar!.. Bu teorilerin bilimsel olarak bir anlam taşımadığını dünyada bilmiyen artık hiç kimse kalmamıştır. Hani Hz. Muhammed’e mal edilen:“Ben Arap’ım, fakat Arap benden değildir!“ Hz. Muhammed bütün insanlara peygamber olarak gönderildi. İslamiyet sadece Araplara özgü değil, müslüman olan her kavimin dinidir!.. Hz. Muhammed, durup dururken içinde yaşadığı halka:“Araplar benden değildir!“ diyemez.

Bu nedenle üstün ırk safsatasına inanan ırkçılar Hz. Muhammed’in Türk soyundan olduğunu bile söylemekte bir sakınca görmüyorlar! Bu uydurmalar insanları Hz. Muhammed’in Kürtlere beduasına kadar götürür.

Geçtiğimiz günlerde Kürdistan Bölgesi’nin kadim şehiri olan Kerkük’te seçimler yapıldı. Birkaç yıl önce eskiden olduğu gibi şehirin sakinlerinin çoğunluğunu Kürtler oluştururken, günümüzde bu şehirde yaşıyan Kürt nüfusunun azınlığa düşürülmesinin nedeni Kürtlerin kendi iç çelişkilerinden kaynaklanmaktadır. Büyük Kürt lideri olan General M. Mustafa Barzani:“Kerkuk dilê Kurd e! Bê dil jiyan nabe! Kerkük Kürtlerin kalbidir! Kalbsiz yaşam olmaz!“ demişti. Bu tarihi tesbit yine Kürt parti liderlerinin kaprisleri yüzünde, kendi elleriyle söküp, Kerkük’ü düşmanlarına sunmalarını, bunu Kürt halkının asla kabul edeceği bir seçenek değildir!..

Tarihte Kürtler için üç önemli şehirden bahsedilir. Bunlardan biri Kürtlerin paytahtı olan Amed (Diyarbekir), diğerleri ise Musul ve Kerkük’tür. Eskiden Kerkük ilçesi Şehrezor sancağının merkez ilçesiydi. Şehrezor sancağının merkez kazası olarak doğusunda Süleymaniye sancağı, kuzeyinde Köysancak ve Hawlêr (Erbil) kazaları, batısı ise Musul sancağı olarak adlandırılırdı. Kerkük yani eski adıyla „Şehrezor“ Musul'a bağlı tarihi bir şehirdi. Günümüzde nüfus olarak bu şehirlerin büyüyerek vilayet ve kaza yapıları da değişti. Bu adı geçen şehirlerin nüfus çoğunluğunu eskiden hep Kürtler oluşturmuş. Hıristiyan Keldani nüfusu ile Arap ve Türkmenler de az da olsa Kürtler ile birlikte yaşarmış.  Eski Arap, Acem ve Türk ansikloprdilerinde de bu şehirler Kürt yerleşim yerleri olarak vurgulanıyor.

Zamanla Araplar ve yabancılar bu şehirlere sahip çıkarak onları zorla sahiplendiler. Şimdi de bu büyük ve önemli Kürt şehirlerinde, Kürtlerin adına bile işgalci devletlerin tahammülleri yoktur. Yakın tarihlerde bu şehirlerin devletlerarası el değiştirmeleriyle doludur. Günümüzde ise Kürtler kendi anavatanlarına sahip çıkarak, atalardan kalan şehirlerini de yabancıların kontrolünde arındırmak istemektedirler! Olan mücadele ve yapılan savaşlar da bu nedenle yapılmaktadır!..

Tarihte bölgede egemen devletler Fars, Türk ve Araplar Kürtleri hep aşağılayarak onları yönetmeye çalışmışlar. Bu aşağılama bazan atasözlerine bile yansır! Örneğin: „Ağaçtan maşa, Kürt’ten paşa olmaz!“ diye Türkler tarihte Kürt beylerini birbirine düşürerek, büyük devletler kurmasını engellemişler. Yine dedikodudan ibaret olan başka bir söylenti halen günümüzde söylene gelir! Örneğin: Bitlis Kürt Miri Şeref Han’ın "Şeref-nâme" adlı yapıtında yer alan bir rivâyetten bahsedilir. Bu anlatıma göre tüm dünya hükümdarları Hz. Muhammed’e inandıklarını beyan etmek üzere birer elçi gönderirler. O dönemin Türk hükümdarı Bayındır Han da Oğuz kaviminin elçileriyle birlikte "Kürt büyüklerinden Bügdüz" adında birini de göndermiş. Peygamber aleyhisselam biatları kabul ettiği sırada Kürt elçisini dikkatle inceleyip, O’nu "saçları kırkılmamış, bıyıkları alınmamış, tırnakları kesilmemiş bir halde görünce Şeref Han'ın anlatımıyla: „Peygamber Hz. Muhammed, bu korkunç yapıdaki elçinin haline şaşarak, hangi kabileden olduğunu sual buyurur. Elçi; "Kürt tâifesinden" olduğunu söyleyince, peygamber aleyhisselâm: “Bu kavme hiçbir zaman devlet kurmak nasip olmasın! Çünkü dünyanın başına bela olurlar!“ güya demiş...

Halbuki Türkler ilk kez 11. yüzyılda Karahanlılar döneminde müslümanlığı kabul etmişler. Türk hükümdarı Bayındır Han’ın peygamber ile bir araya gelmesi tarihsel olarak mümkün değil. Ayrıca adı geçen hükümdarlar sadece tarihte var olduğu düşünülen hükümdarlardır. Sadece Dede Korkut hikayelerinde adları geçer...

Şeref Han, adı geçen rivayeti naklederken o dönemdeki bir söylentiyi dile getirmiş. Ayrıca adı geçen bölgedeki halklar ile Kürtler hep savaşarak asırları geride bırakmışlar. En sonunda Kürtlerin bir kısmı müslümanlığı kabul etmiş, Êzdî ve Durzîler ise halen eski inançlarını günümüzde yaşatmaktalar! İnançları nedeniyle Farslar, Türkler ve Araplar günlük yaşantılarında sırf inançlarından dolayı Kürtleri küçük düşürmek için onlar için uydurmadıkları atasözü ve deyim bırakmamışlar. Kendi kötü meziyetlerini hep Kürtlere yüklemişler. Bu demek değildir ki Kürtlerin kötü meziyeti yoktur! „Kürd’ün Kürd’e ettiğini düşmanları bile etmezmiş!“ derler!.. Bunu yakın geçmişte Kerkük şehrininin nüfusunun çoğunluğu Kürt olduğu halde, bir gece içinde el değiştiren yönetim ile şehrin yönetimi tekrar Araplara geçmesiyle sonuçlandığına tarih tanıklık etti!. Şehri idare eden vali Kürt olduğu halde yerine Arap vali atandı! Bu duruma „Kürdün Kürde  ettiğini düşmanları bile etmez!..“denilir…

Ayrıca peygamber hiç bir kavimine de bedua etmemiş. Öte yanda Hz. Muhammmed’in atası olan Hz. İbrahim Rıhalı (urfalı) olduğu için Kürtlerle akrabalığı da var. Şeref Han, Resulullah Hz. Muhammed’in bu bedduası nedeniyle, kavmi olan Kürtler'in yeryüzünde hiçbir zaman devlet kuramadıklarına ve kurmalarının da mümkün olmadığına dikkati çekerek sözlerini şöyle bitirir:“Onun için Kürtler'e büyük devlet kurmak ve saltanat sürmek nasip olmamıştır!" der.

Şeref Han, bu notu tarihe niçin düşürmüş nedeni bilinmez! Bilinen odur ki o dönemde Şeref Han’ın babası olan Bitlis Kürt Beyi Mir Şemseddin diğer Kürt beyleri ile çatışmış ve sonunda yenilerek İran’a sığınmıştır. O dönemde de Kürt beyleri bugünkü Kürt örgütleri gibi birleşememiş ve düşmanlarına hep yenile gelmişler!...

Ayrıca "Kürt büyüklerinden Bügdüz" diye bahsettiği ad ve kavim Kaşgarlı Mahmud’un yazmış olduğu Divanü Lügat-it Türk’te belirtilen Oğuzların Üçok kolunda olan bir Türk kavimidir. (*) Kürtler arasında "Bügdüz" adı hiç bir zaman ad olarak da kullanılmamış. Peygamber lanet etmeyi genel olarak hoş görmemiş, en azılı düşmanlarını bile lanetlememiştir. Zira müslüman müslümana beddua etmez, dua eder. Halbuki günümüzde öyle midir? Acemi, Türk’ü ve Arab’ı elele vererek müslüman olan Kürt milletini ortadan kaldırmak için elbirliği yapmaktalar! Peygamberin beduasına ne gerek var! Bugün kendini müslüman sayan devletlerden İran, Suriye, Türkiye ve Irak bedualar bir yana, Kürtlerin malına, canına kastetme yarışında birlik içinde hareket etmekteler!.. Bu Kürtleri yok etme yarışı tarih boyunca, adı geçen yukardaki devletlerce hep yapıla gelmiştir!..

Bir halk için en büyük bedua birliğini, dirliğini oluşturmamaktır. Bu beduayı da o halk kendi kendine vererek, kendini tarihin yaprakları arasında mahkum eder! Dünden bugüne Kürtler hep kendilerine bunu yaparak yaşadılar. Kürt beylikleri birleşip güçleneceklerine, birbirleriyle savaşarak düşmanlarını hep sevindirerek, kendi sonlarını getirmişler!..

Geçen yüzyılın ilk yarısında güneş gibi doğan ve tüm dünyayı aydınlatan Bilimsel Sosyalizm ne yazık ki şavkını Kürdistan’a vurmadan geçip gitmişti!.. Günümüzde ise kapitalist devletler çıkarları doğrultusunda Kürtleri ve Kürdistan’ı oyalayıp durmaktalar. Kürtler için en büyük düşman, düşmanları değil, kendileri ve her dönemde içlerinde barındırdıkları iç ihanetleridir! En hasas dönemlerde Kürtler bağımsızlığı ve özgürlüğü beklerken iç ihanetin „Paslı Kürt Hanceri“ hep sırtlarına saplanıp durmuş!..

Tarihin en hasas dönemi olan günümüzde Kürtler ele geçen fırsatları bağımsızlık ile bunu taclandırmazlarsa, bunu başka bir yüzyıla bırakmak, bu Kürtlerin yok oluşu anlamına gelir. Bir Kürt şehri olan tarihi Kerkük şehrini ve orada yaşıyan çoğunluktaki Kürt halkını düşmana bırakıp kaçmakla Kürtler kendi kanatlarını bir kez daha kırdılar! Kırılan kanatları onarmak ise zaman ister...

Daha birkaç yıl önce nüfusunun çoğunluğuyla valisi de Kürt olan Kerkük’ü karanlık odaklara bağlı olan bazı Kürtler şehri bir gecede Araplara bırakarak kaçar gibi yönetimi Araplara bıraktılar!. Karşılığında ne alınmış ise böylesi bir ihanet yurtsever Kürtler tarafından asla kabul edilemez! „Hatanın neresinden dönülse kardır!“ denilir. Hatalarını anlayan Kerkük’teki Kürt siyasi çevreler 09.01.2024 günü Kürdistan Yurtseverler Birliği’nden (YNK) bir heyet Kerkük’te Kürdistan Demokrat Partisi’ni (PDK) ziyaret ederek, ortak bir açıklama yaptılar! Bu açıklamada sorumlu yöneticiler „Biz PDK ve YNK olarak Kerkük’te il meclisi içinde birlikte çalışma kararını aldık!“ denilerek yapılan tarihi hatayı tekrar gidermeye söz verdiler. Kürt halkı her halükarda böylesi olumlu bir kararın arkasında olacağını siyesi çevreler çok iyi bilmeliler!..

Günümüzde dünyada var olan yaklaşık olarak 3600 dilden biri her ay yok olma ile karşı karşıyadır. Bir dilin yok oluşu ile birlikte o dili konuşan halk da tarihten silinmiş oluyor. Dünyadaki asimilasyon çarkı eldeki iletişim araçlarıyla öyle hızlı dönüyor ki, gün gelecek Kürtler bağımsızlığını yakalamadıkları taktirde, yukarda belirtilen her ay silinen bir dile, Kürtçe ve lehçelerine de sıra gelecek! O zaman savaş ile insanları bitirmeye gerek kalmayacak. Dillerini kaybedenler, konuştukları yeni dile ve o dilin etnik yapısına sarılacaklardır!.. Bir halk yok olurken, o halktan başka yeni bir halk yaratılacak! Yani Kürt ve Kürdistan gerçeğine günümüzdeki Kürt örgütleri gereği gibi sahip çıkmadıkları taktirde, Kürtlerin de geleceği bu yok olan halklar gibi tehlikeye girer! Böylesi bir yok olma ile karşı karşıya gelmemek için Kürd’ü ve Kürdistan’ı yaşatmak, bugünkü Kürt örgüt ve partilerinin birliğine bağlıdır. Artık düşmanların Kürtlere olan bedualarını, duaya çevirme zamanıdır. Çağımızda özgür olmak için Kürtler daha ne günü bekliyorlar sorusu da bu arada akla gelen ilk sorulardan biridir!..

Uzun söze ne gerek! Artık beduaları, duaya çevirmenin anahtarı Kürtlerin kendi elindedir. O anahtar da Kürtlerin birleşme ve dayanışmalarının içinde saklıdır...

(*) Bak: Kaşgarlı Mahmud’un yazmış olduğu Divanü Lügat-it Türk çizelgesinde „Kürd“ adı.

Pasted Graphic.png ¬

 Ocak 2024

Abuzer Bali Han

Kurdistan Haberleri

Valilik yasakladı, kadınlar haykırdı: Jin jiyan azadî
Mesrur Barzani: Terör bitmedi, Uluslararası Koalisyon'a ihtiyacımız var
Hakan Fidan: Erbil ile Bağdat arasında boru hattı yakında açılabilir
Irak Cumhurbaşkanı: Türkiye'de Kürt meselesinin barışçıl çözümünü destekliyoruz
Reber Ahmed: Uluslararası koalisyonla ilişkilerimizi yeniden yapılandırmalıyız