Her halkın içinde ve özelikle sözüm ona, o halkın bağrından çıktığını söyleyen bir taşeron çıkıyor ya da çıkartılıyor, taşeronun görevi ise, efendisi tarafından kiralanmış efendisine bağımlılığın öncelikli şartı, sahibinin emirnamelerini harfiyen yerine getirtmektir! Mihri Belli'nin "Demokratik Bağımsız Türkiye" şiarıyla üretilen Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük her zaman derin devletin gözde taşeronları oldular. Taşeronluğun görev sahaları her zaman Kürt halkının mücadelesini gelgitlere havale edebilecek senaryolar üretmekti...
En gözde öncelikleri ise, bir kısım Kürtleri başka bir kısım Kürtlere düşman edebilmeyi başarmaktı. İkinci ve birincisi kadar önemli bir diğer görevleri ise, Kürt halkını ulusal duygularından uzaklaştırıp, önü arkası karışık halklar vadisine hapsedip havada su dövmeye talip ettirmekti. Örneğin Leyla Qasım'ın yerine Arap Leyla Xalit'in fotoğrafını Kürtlerin fotoğraf albümüne koymayı başarmaktı. Mustafa Barzani yerine, Arap sermayecilerin uşaklığını yapan Yasar Arafat'ı Kürt gençlerinin kalbine yerleştirmeyi becermekti. Ali Şêr'in yerine, Kürtlerle ilgili iki kelime söyleyen Kemalizm'in yeni neslini temsi eden Deniz Gezmiş'e sevdalanmayı sağlamaktı. Yani sözün kısacası bu bağlamdaki Kürtlerin ulusal erdemlerini sabote eden liste uzatılabilir.
Unutulmasın ki, bahsi geçen taşeronluk kurumu iki kola ayrılır bir özeliği de var. Yukarda belirtiğimiz taşeronluk kurumu, bağlı oldukları Devletlerinin derin aklına hizmet eder bir özeliğe sahip. Bu özelliğe sahip taşeron kurum, özellikle geri kalmış ezilen halkların geleceğinde kendilerince çok başarılara imza atabiliyor. Ve ne yazık ki, bahsi geçen bu taşeron unsurlarının bir numara başarısı, özelikle Kürtler konusunda göz ardı edilmeyecek kadar büyüktür. O kadar büyüktür ki, uğruna on binlerce can veren bir özlemin adından bile kaçar oldular.
Yaptıkları tahribat o kadar büyüktür ki, uğruna on binlerce köy yakıldı, yüzbinler zindana atıldı, insan dışkısı insana yedirildi ama hâlâ Kürt Partisiyiz demekten utanır haldeler! Evet utanır haldeler, çünkü Kürtlerin aklını o kadar allak bulak etmişler ki, bir kısım Kürtler tümüyle kendisinden yabancılaşmış bir duruma düşürülmüş! Düşürülmekle kalmadı, gün gelir kendisiyle buluşur, sabır taşına yaslanır sabrın panzehri içilirdi ama ne yazık ki, Kürtler arası düşmanlık tohumları öyle bir düşmanlıkla serpilmiş ki, Kürt Botan'ın huzurunda Kürt Sipan'ın adını anmak bile büyük bir cesaret ister. Cesaret ister, çünkü Sipan adı geçer geçmez ana avrat belden aşağı küfürler havada uçuşur hemen! Sipan'ın yanında da Botan'dan bahsetmek mümkün değil, orada da Botan'ın adı duyulur duyulmaz başlar belden aşağı karamalar! Şimdi gelelim Filistin ve İsrail meselesine. İnsan olmanın hükümlerinden birisi, savaşa düşman barışa dost olmaktır. Ama gel gelelim ki, acılarla yoğrulmuş reel sorunlar önüne pat diye savaşı koyabiliyor! Ama ne yazık ki, bizim gibi geri kalmış toplumlar savaşı bile kendi arzularımızın çerçevesiyle yaklaşıp sahipleniyoruz. Yani hiçbir zaman insan olmanın samimiyetine sarılıp şunu diyemiyoruz: Örneğin, Filistin halkı kendine özgü kendi kaderini tayin etme hakkı vardır dedikten hemen sonra, İsrail halkının da bu gök kubbenin altında özgürce yaşama hakkı da vardır demekten öcü gibi kaçınılıyor korkakça...
Yani sözün kısası Filistin halkının mantığını çalan İran gibi hak hukuk hırsızları İsrail oğullarının binlerce yıl yaşadıkları topraklarında yaşama hakkı tanınmadığı gibi, Filistin'in geleceği, Yahudilerin bu dünyada silinmesi gerektiğine inanmış sapık bir rejime havale edilmiş olması üzücüdür! Dolayısıyla Filistin halkı kendi özgünlükleriyle ne kadar özgür yaşama hakkını sahipleniyorsak İsrail halkının da kendine özgü özgünlükleriyle yaşama hakkına saygı ve sahiplenmesini bilmek gerekir. Aksi taktirde insan olmanın asıl gerçek gerekleri yarım yamalak sol argümanlar ya da inanç bezirgânlarının oyuncağı olunur.
Yukardaki satırlarda kendi devletlerinin derin aklına taşeronluk yapanlardan bahsetmiştik. Bu özelliğe sahip taşeronların tahriplerine bir yere kadar baş edilebilir. Ama gel gelelim ki, kendi halkının içinden türeyip ve kendi halkına düşman olana taşeronluk yapanla baş etmek mümkün değil! Ve ne yazık ki, her ezilen halkın içinden düşmanına taşeronluk yapan taşeronculuk heveslileri çıkıyor. Hamas denilen oluşumda, Filistin halkının içinden türeyip değişik güçlere taşeronluk yapanların en bariz örneğidir. Ve ne yazık ki, bu türden taşeronları olan hiçbir halk kendi için kendisi olma şansı bulamıyor! Velhasılıkelam İsrail'e karşı yapılan bu eylemlerin mantığında dış güçlere bağlı Hamas gibi taşeronların parmak izleri var. Var, çünkü bu eylemin muhtevasında Filistin halkının asla ve asla olumlu bir getirisi olmaz! Çünkü bir kısım duygular okşansın diye, bir halkın varlığı bu kadar hoyratça topun ağzına atılmanın mantığı çok ama çok tehlikelidir! Tehlike olmanın ötesinde, bu taşeronluk sektörü tüm Ortadoğu'daki halklar için şakaya alınmayacak kadar vahim ve tehlikelidir. Bir halkın iç rezervlerinden türeyen içteki taşeronlar kadar büyük bir tehlike yok!