Haber Merkezi - İHD Genel Merkezi’nin, “2019 Yılı Türkiye İnsan Hakları İhlalleri Raporu”nda, “2019 yılı, kalıcı OHAL rejiminin liberalizmin belirsizlik yaratan yeni tip otokratik rejimi olarak uygulanmış, en temel haklardan olan ifade, örgütlenme, toplanma ve gösteri haklarının oldukça fazla sınırlandırılıp, yasaklandığı bir yıl olmuştur” belirlemesine yer verildi.
İnsan Hakları Derneği Genel Merkezi, Türkiye’de 2019’da yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin raporunu yayınladı.
Ankara’daki İHD Genel Merkezinde rapor hakkında bir açıklama yapan İHD Genel Başkanı Özgür Türkdoğan, “Son 5 yılda geldiğimiz nokta malesef iyi bir nokta değil. Tamamen otoriterleşmiş bir yönetim biçimi ile karşı karşıyayız” dedi.
Türkdoğan, “Bu süreç için 24 Temmuz 2015 tarihini bir milat alıyoruz. Malesef daha sonra 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsü çok kırılgan noktalardan bir tanesidir. Bu darbe teşebbüsünün bastırılmasına rağmen siyasi iktidarın bunu siyasi bir fısata dönüştürmesiyle 21 Temmuz 2016’da başlayan OHAL tam iki yıl sürdü. Bu iki yıl içerisinde Türkiye’nin rejimi değiştirildi” diye konuştu.
OHAL ortamında 16 Nisan 2017’de referandumla YSK tarafından kabul edildiği ilan edilen Anayasa değişikliğine gidildiğini ve “Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi veya Türk Tipi Başkanlık Modeli”ne geçildiğini belirten Türkdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hemen bir yıl sonra yine OHAL koşullarında 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimleri yapıldı. Bu seçimler biter bitmez de 19 Temmuz 2018’de OHAL sona erdirildi. Fakat daha sonra ne yaptı iktidar? 31 Temmuz 2018’de yürürlüğe giren 7145 sayılı kanunla OHAL’i 3 yıllığına uzatan kanun düzenlemeleri yapt. Ve zaten 2019 ve 2020’de yaşananlara baktığımızda OHAL rejimi içerisinde olduğumuzu rahatlıkla görebiliriz.”
2019 yılında gerçekleştirilen yerel seçimlerde Türkiye halkının barış ve demokrasiden yana tutumunuı gösterdiğini dile getiren Türkdoğan, “Türkiye halkı Türkiye siyasetinin önünde. Her zaman barış ve demokrasiden yana tavır koymuştur” ifadelerini kullandı.
Bu ortamda hükümetin Diyarbakır, Van ve Mardin belediyelerine kayyım atandığını hatırlatan Öztürk Türkdoğan, şöyle devam etti:
“Siz halk iradesini geçersiz kılacak nasıl bir uygulama yapabilirsiniz? Kayyım atama siyaseti HDP’lilerle başladı ve CHP’li belediyeleri de kapsayacak şekilde devam ediyor. Biz bundan çok kaygılıyız. Seçimlerle belirlenmiş belediye başkanlarını görevden alaran onların yerine kayyım atamak demokrasiyi rafa kaldırmaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kendisini ikar etmesidir.”
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin 25 Nisan 2017’de Türkiye’yi yeniden siyasi denetime tabi tutması ile ilgili sürecin 2019 yılında da devam ettiğini belirten Türkdoğan, Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları sorunlarının büyüklüğü karşısında AİHM’in gösterdiği tutumu eleştirdi.
Bu süreçte Selahatin Demirtaş ve Osman Kavala davaları ile sınırlı ihlal karalarının gereği bile gereğinin yerine getirlmediğini dile getiren İHD Genel Başkanı, “Covid-19 salgını döneminde Demirtaş ve Kavala dahil 10 binlerce mahkum cezaevlerindedir. Sadece açıklama yapılıyor. Türkiye’nin AİHM kararlarıunı doğrudan uygulaması gerekiyor” dedi.
Kürt Sorunu
İHD’nin “2019 Yılı Türkiye İnsan Hakları İhlalleri Raporu”nda “Kürt Sorunu” başlığıyla yer alan bölümünde, 24 Temmuz 2015 tarihinden beri başlayan silahlı çatışmaların sebep olduğu oldukça ağır insan ve insancıl hukuk ihlaller yaşandığı tespitine yer verildi.
“Bizler, Kürt sorununun her zaman demokratik ve barışçıl çözümünü savunduk” denilen açıklamanın bu kısmında şu ifadeler yer aldı:
“O nedenle, çatışmaların hemen şimdi durmasını istiyoruz. Çatışmasızlık ortamının tesisi ile birlikte çatışmasızlık halinin yaşanan olumsuzluklardan da hareketle tahkim edilmiş bir hale getirilerek güçlendirilmesi, izlenmesi ve toplumsal barışın sağlanabilmesi için tüm tarafların içtenlikli, etkin programlar geliştirmesi gerekmektedir.
2015 - 2016 yıllarında yoğun biçimde uygulanan, uygulandığı il ve ilçelerde yaşadığı bilinen en az 1,8 milyondan fazla kişinin en temel yaşam ve sağlık haklarının ihlâl edilmesine yol açan, Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu) ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’nin raporlarında gerek iç gerekse uluslararası hukuk açısından yasal dayanağının bulunmadığı açıkça belirtilen ‘aralıksız/günboyu süren sokağa çıkma yasakları’ daha kısa süreli ve küçük ölçekli de olsa tüm olumsuzlukları ile birlikte 2019 yılında da sürmüştür.
TİHV Dokümantasyon Merkezi tarafından 16 Ağustos 2015’ten 1 Ocak 2020 tarihine kadar geçen süre içerisinde toplam 11 il ve en az 51 ilçede resmi olarak tespit edilebilen en az 381 sokağa çıkma yasağı ilanı gerçekleşmiştir. 11 Ağustos 2017’ten 1 Ocak 2020 tarihinde kadar Hakkâri’nin Şemdinli ve Bitlis’in Hizan, Güroymak, Mutki, Tatvan ve Merkez ilçelerine bağlı çeşitli köy ve mezralarda saat (ilanda belirtilen saat aralığında) kısıtlılıkları dâhilinde en az 23 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Aylarca süren “sürekli sokağa çıkma yasakları” sonucunda yaklaşık olarak 1 milyon 809 bin kişinin kasıtlı olarak “keyfi bir biçimde özgürlüğünden mahrum bırakıldığı” belirtilmelidir.
Devletin tamamen kontrolü altında bulunan bölgelerde ikamet eden kişiler temel haklarından ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmışlardır ve bu kişilerin su, yiyecek ve sağlık hizmetleri gibi temel ihtiyaçlara erişimleri uzun süreli olarak yasaklanmıştır.
Bu “sürekli sokağa çıkma yasağı” uygulaması kişilerin bireysel ya da toplu olarak şiddetli acı ve duygusal ıstırap dâhil olmak üzere zarar görmesi itibariyle, halihazırda ciddi boyutlara ulaşmış olan işkencenin ve diğer kötü muamelelerin yasaklanması kapsamında değerlendirilmelidir. 31 Temmuz 2018 tarihinde yürürlüğe giren 7145 sayılı kanun ile 5442 sayılı kanunun 11. maddesine eklemeler yapılarak valilere 15 gün boyunca sokağa çıkma yasağı ilan etme gibi kişilerin kentlere giriş ve çıkışlarını engelleyici yetkiler verilmiştir.
Silahlı çatışmaların başlamasından bu yana özellikle silahlı militanların cenazelerinin bulunduğu mezarlıklara yapılan saldırılar ve mezar taşlarının tahrip edilmesi uygulaması 2019 yılında da maalesef devam etmiştir. Bu hususta özellikle İHD Genel Merkezinin Bitlis Tatvan Yukarıölek Mezarlık alanında bulunan 263 cenazenin çıkarılarak İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi ile ilgili açıkladığımız raporda belirtilen ihlallerin engellenmemiş olması vahimdir. Mevcut durum Kürt halkına yönelik onur kırıcı davranış ve bizzat ilgili mevzuat çerçevesinde yasa dışılık olarak devam etmektedir.
31 Mart 2019 yerel seçim sonuçları özellikle Türkiye’nin batısında ayrım gözetmeksizin yurttaşların büyük çoğunluğunun nefret söyleminin etkisine girmediğini, ayrımcı ve ötekileştirici dili reddettiğini ortaya koymuştur. Cumhur İttifakı’nı oluşturan AKP ve MHP’nin Kürt sorununda izledikleri savaş politikaları onay bulmamış ve büyük kentlerde yerel seçimleri kaybetmişlerdir. Türkiye seçmeni sandıkta birleşerek barış ve demokrasi mesajı vermiştir.
Siyasi iktidarın yerel seçim sonuçlarını doğru okuması ve biran önce yeni bir barış sürecinin inşa edilmesi noktasında adım atması beklenirken, seçim öncesinde ima edilen müdahalelerin hayata geçirilmesi ile karşı karşıya kalınmıştır. Seçimlerin hemen ardından seçilmiş belediye başkanı, belediye eş başkanı, il genel meclisi üyesi ve belediye meclisi üyelerinden 61 kişiye KHK’lı oldukları gerekçesiyle mazbataları verilmemiş, HDP’li 5 belediye meclisi üyesi ile 2 il genel meclisi üyesi de bu süreçte tutuklanmıştır. 19 Ağustos 2019 tarihinde sabahın erken saatlerinde ise İçişleri Bakanlığı kararı ile HDP’li Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye eş başkanlarının görevden alındığını ve onların yerine aynı illerin valilerinin görevlendirildiğine dair açıklama yapılmıştır.
HDP’nin 20 Kasım 2019 tarihinde açıkladığı Kayyım Raporu’na göre 19 Ağustos ile 16 Kasım 2019 arasında toplam 24 HDP’li belediyeye kayyım atanmış ve 13 belediye eş başkanı da tutuklanmıştır. 30 Aralık 2019 itibarı ile kayyım atanan belediye sayısı 32, tutuklu belediye eş başkanı sayısı ise 24 olmuştur. Kayyımların göreve geldikten sonra ilk iş olarak belediye meclislerini fiilen feshetmeleri sonucu seçmen iradesi yok sayılmış, yerel demokrasi imkanları da tümüyle ilga edilmiştir.
Başta HDP’nin eski Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere çok sayıda seçilmiş Kürt siyasetçinin tutuklu bulunması veya hapis cezaları ve uzak cezaevlerine sürgünler ile cezalandırılmaları adil yargılanma, seçme seçilme, örgütlenme, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi pek çok temel hak ve özgürlüğün ihlaline yol açmaktadır. HDP’nin 30 Aralık 2019 tarihi itibarı ile açıkladığı raporunda sadece 2019 yılında gerçekleştirilen siyasi operasyonlarda 4567 HDP'li gözaltına alındı, bunlardan 797 HDP'li tutuklandı.
HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararının uygulanmayarak usulsüz soruşturma ve hukuki olmayan gerekçelerle tutuklama kararları verilmesi, Demirtaş şahsında Kürt siyasetçilere ve HDP’ye yönelik bu düşmanca tutumun devam ettirildiğini göstermektedir. Son olarak Diyarbakır Belediyesi Eş Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı’ya açılan davada ise tamamen çelişkili ve iftira olduğu alelen belli olan tek bir iftiracı tanığın beyanı ile Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 9 Mart 2020 günü 9 yıl 4 ay 15 gün ceza verilmesi Türkiye’deki özel yargılama düzenin Kürt siyasetçilere düşman hukuku uygulamasına tipik bir örnek olarak verilebilir.
2019 yılında Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik yeni bir kapsamlı askeri operasyonu olmuştur. Bu konuda Uluslararası Af Örgütü tarafından hazırlanan 1 Kasım 2019 tarihli raporda da askeri harekat kapsamında yaşanan baskının boyutunun, yetkililerin askeri operasyonları muhalif düşünceyi daha fazla ezmek ve korku salmak için bir bahane olarak kullanmaya vardırdıkları belirtilmiştir.
Bu raporda yer verilen örnekler, terörle mücadele yasalarının, askeri harekatla ilgili her türlü eleştirel tartışmayı susturmak ve daha genel anlamda Kürtlerin hakları ve ilgili politikalara ilişkin muhalif fikirlere alan bırakmamak için istismar edildiğine; bu şekilde, barışçıl toplanma özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve adil yargılanma haklarının ihlal edilmesiyle ülkede halihazırda hüküm süren korku ikliminin daha da derinleştiğine işaret ediyor. Bu hususta yıl içinde açıklamalarımız olmuştur. Bir kez daha belirtmek isteriz ki;
Siyasi iktidarın Ortadoğu politikasını değiştirerek Suriye iç savaşının sona erdirilmesinde ve Irak’ın iç istikrarının sağlanmasında, halkların kendi geleceğini belirleme ilkesine uygun olarak barışçıl politikalara yönelmesini ve bu ülkelerdeki askeri varlığını geri çekmesi gerektiğini belirtmek isteriz.
Siyasi iktidarın Kürt sorununa yönelik şiddet politikalarını aynı zamanda kendi iktidarını sürdürmek için kullandığı da anlaşılmaktadır. Bu nedenle de bu sorunun çözümünün Türkiye demokrasisinin gelişebilmesi için elzem olduğunu düşünmekteyiz.”
2019 Yılı Türkiye İnsan Hakları İhlalleri bilançosu
Raporun “Yaşam Hakkı” bölümünde İHD Dokümantasyon Merkezi’nin 2019 yılı verileri paylaşıldı.
Buna göre;
•Kolluk güçlerinin yargısız infazı, dur ihtarına uyulmadığı gerekçesiyle veya rastgele ateş açması sonucu 9 kişi yaşamını yitirdi, 16 kişi de yaralandı.
•Faili meçhul saldırılarda 8 kişi yaşamını yitirdi.
•Silahlı çatışmalar nedeniyle en az 98 güvenlik görevlisi (asker, polis ve köy korucusu), 324 militan, 18 sivil olmak üzere toplam 440 yaşamını yitirdi. Bu dönemde 206 güvenlik görevlisi(asker, polis ve köy korucusu), 1 silahlı militan ve 26 sivil olmak üzere toplam 233 kişi ise yaralandı.
•Güvenlik güçlerine ait zırhlı araçların çarpması sonucu 1 çocuk olmak üzere 3 kişi yaşamını yitirdi, 2 çocuk da yaralandı.
•Mayın ve sahipsiz bomba vb. patlaması sonucu 2’si çocuk 3 kişi yaşamını yitirdi, 2’si çocuk 5 kişi de yaralandı.
•Cezaevlerinde hastalık, intihar, şiddet vb. çeşitli gerekçelerle en az 69 kişi yaşamını yitirdi, 4 kişi de yaralandı.
•Zorunlu ya da muvazzaf olarak askerlik görevini yaparken en az 17 kişi şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi, 5 kişi de yaralandı.
•Yasa dışı örgüt saldırıları sonucu 1 kişi yaşamını yitirditir.
•2019 yılında dikkat çeken en önemli gelişmelerden birisi de hata ve ihmal sonucu 32’si çocuk olmak üzere toplam 81 kişinin nehir, gölet ve aşırı yağışlarda yaşamını yitirmesi ve 11’i çocuk 28 kişi de yaralandı.
•İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre iş kazaları/cinayetleri sonucu Türkiye’de 2019 yılında 1736 işçi yaşamını yitirditi.
•2019 yılında 431 kadın erkek şiddeti sonucu öldürüldü, 359’u yaralı kurtuldu. Tespit edilebildiği kadarıyla toplumsal alanda ve ev içinde 726 kadın şiddete maruz kaldı, 499 kadın ise tacize ve tecavüze uğradı. Fuhuşa sürüklenen kadın sayısı ise 721.
•2019 yılında LGBTİ bireylere karşı nefret cinayeti soncu 5 kişi öldürüldü, 7 kişi yaralandı. Aynı yıl namus cinayeti adı altında 1 kişi öldürüldü.
Rojava operasyonu
İHD Dokümantasyon Merkezi’nin verilerine göre 2019 yılında, Türkiye’nin Rojava’ya yönelik başlattığı askeri operasyon sırasında, sınır hattında bulunan ilçelere havan mermisi vb. patlayıcıların isabet etmesi sonucu en az 16 sivil yaşamını yitirdi, 71 sivil de yaralandı. Bu süreçte en az 17 asker yaşamını yitirdi, 33 asker de yaralandı.
Raporda, askeri operasyon nedeniyle Rojava’da kaç DSG’linin ve Türkiye’nin desteklediği paramiliter gruplardan kaç kişinin öldüğüne dair sağlıklı veriler bulunmadığına işaret edildi.
2019 yılında tüm sınır hattı boyunca bu askeri operasyon dışında 13 sivilin yaşamını yitirdiği, 6 sivilin de yaralandığı belirtildi.
Raporda, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Uluslararası Af Örgütü (AI) gibi örgütlerin tespitine göre, aralarında Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri Hevrin Halef ile 2 gazetecinin de bulunduğu onlarca sivil öldürüldüğü ve çok sayıda kişinin de yaralandığı bilgisine yer verildi.
Özellikle paramiliter grupların sivil yerleşim yerlerine yönelik saldırıları devam etmekte olup en son Tel Rifat bölgesinde bulunan bir yerleşim yerine yapılan havanlı saldırıda 8’i çocuk 10 sivil yaşamını yitirdiği, 20’nin üzerinde kişinin de yaralandığı ifade edildi.
Cenevre merkezli BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin (OHCHR) Türkiye'nin Rojava’da başlattığı operasyona dair yaptığı açıklamada, Türkiye'nin destek verdiği silahlı gruplar tarafından gerçekleştirilen sivillere yönelik infazlardan Türkiye'nin sorumlu tutulabileceğine dikkat çekildiği hatırlatıldı.
İşkence ve Kötü Muamele
Raporda, resmi ve resmi olmayan gözaltı merkezlerinde, cezaevlerinde, yanı sıra toplantı ve gösterilerde güvenlik güçlerinin “işkence” düzeyine ulaşan aşırı ve orantısız güç kullandığına dikkat çekildi.
Raporun bu kısmında şu veriler paylaşıldı:
“•İHD Dokümantasyon Biriminin verilerine göre ise 2019 yılında gözaltında ve gözaltı dışındaki yerlerde işkence ve diğer kötü muameleye uğradığını iddia eden kişi sayısı 1477’dir.
•Ülke genelindeki barışçıl toplantı ve gösteriler sırasında güvenlik güçleri tarafından toplantı ve gösteride bulunma hakkını kullanan kişilere yönelik “aşırı ve orantısız güç” kullanımının işkence ve diğer kötü muamele düzeyine ulaştığına dair çok sayıda kanıt bulunmaktadır. Yine İHD verilerine göre 2019 yılında 1344 toplantı ve gösteriye müdahale edilmiştir. Bu müdahalelerde kaba dayak ve kötü muameleye maruz kaldıklarını iddia eden kişi sayısı 3935’dir.
•2019 yılında 7 zorla kaçırma vakası tespit edilmiş ve bunlardan 6’sının ailesi İHD’ye başvuru yapmıştır. Bu başvurulardan 5’i Birleşmiş Milletler Zorla veya İrade Dışı Kaybetmeler Çalışma Grubu’na yapılan başvuruları takiben bulunmuşlardır. Diğer kişinin akıbeti ise halen bilinmemektedir. Bulunan kişilerin işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları anlaşılmıştır.
•İHD’ye yapılan başvurulara ve basındaki haberlere göre, 2019 yılında başta İstanbul, Ankara, Diyarbakır ve İzmir olmak üzere pek çok ilde üniversite öğrencileri, gazeteciler ve aktivistler başta olmak üzere çok sayıda kişi kayıt dışı ifadeye zorlandı. Ajanlaştırma iddiasıyla İHD Genel Merkezi ve şubelerine 2019 yılı içinde toplam 71 başvuru yapılmıştır. Basına yansıyan haberlerde ise 66 vaka tespit edilmiştir. Böylece toplam 137 kişi bu tarz bir işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalmıştır.
Adalet Bakanlığı, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından 2019 yılında yayınlanan ‘2018 Adli İstatistik’ verilerine göre söz konusu yıl içinde TCK’nın 94. ve 96. maddelerdeki işkence ve eziyet suçlarından 2196 kişi hakkında soruşturma açılmış, 1035 kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş, 766 kişiye dava açılmış ve 395 kişi hakkında ise başkaca kararlar verilmiştir.”
Cezaevleri
31 Aralık 2002 itibariyle Türkiye cezaevlerinde 59 bin 429 mahpusun bulunduğuna ve Aralık 2019’da bu sayının 294 bine yükseldiğine dikkat çekilen raporda, bunlardan 11 bin civarında tutuklu ve hükümlünün kadın olduğu, cezaevlerinde 3 bin 100 çocuk hükümlü ve tutuklunun bulunduğu ve 780 çocuğun da anneleri ile birlikte cezaevlerinde kaldığı belirtildi.
Rapora göre, bunun dışında 2019 yılı sonu itibarı ile denetimli serbestlik tedbirine tabi kişi sayısı 230 bin kişi civarındadır. Ayrıca tutuklama kararı verilmeyip adli kontrol kararı ile serbest bırakılan kişi sayısı 2019 sonu itibarı ile 490 kişi civarındadır.
Rudaw