İHD ve TİHV tarafından düzenlenen “İnsan Hakları Panorama” konulu panelde kadın, çocuk, mülteci ve ekoloji sorunları tartışıldı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi ve İnsan Hakları Vakfı, (TİHV) 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Haftası Günü kapsamında, Beyoğlu’nda bulunan Baro Kültür Merkezi’nde “İnsan Hakları Panorama” konulu panel düzenledi. Panelin yapıldığı salona, “Herkes farklı herkes eşit” ve “İnsan haklarıyla insandır” dövizleri asıldı. İlk oturumda moderatör avukat Ercan Kanar, İHD Kayıplar Komisyonu üyesi Maside Ocak, avukat Jiyan Kaya ve TİHV Sosyal Hizmet Uzmanı Bilal Yıldız konuştu.
‘İŞKENCE İLE TOPLUM HEDEF ALINIYOR’
TİHV Sosyal Hizmet Uzmanı Bilal Yıldız, işkencenin sadece fiziki etkisinin olmadığını, aynı zamanda işkenceye maruz kalan kişinin yaşamının tümünü etkilediğini ifade ederek, “İşkence kişiye zarar vermekle kalmıyor kişinin tüm herşeyine zarar veriyor ve kişinin değeri her neyse direk o hedef alınıyor. İşkence çok fazla fiziksel ve pskolojik olaylara yol açabilecek bir olaydır. İşkence artık bilgi almak için yapılmıyor günümüzde toplumu tümünü hedef almak istenerek yapılıyor. Nitekim bunu açıkça sokak ortasında yapılan işkencelerle görüyoruz. İşkence toplumun bütün iradesini kırabilecek bir fiildir asılnda ve bu anlamda toplumun iradesi kırılmaya çalıyıor. Bizlerde bununla mücadele ediyoruz” ifadelerini kullandı.
HAKİKAT VE ADALET
Hakikat ve adalet olmadan hiçbir şeyin çözülemeyeceğini söyleyen Yıldız, “Hakikat ilk önce yaşanan işkenceyi kabul etmek, adalet ise de yüzleşmenin yapılıyor olması demektir diye biliriz. Böylece hakikat ve adalet olmadan bu sorunlar aşılmaz. Ama Türkiye’de cezasızlık söz konusu. Nitekim cezasızlık söz konusu olduğu için işkencecilerin yargılanmamasından dolayı verdiğimiz raporlar anlamlı sonuçlar yaratmıyor” dedi.
‘IRKÇILIK DEVLET POLİTİKASIDIR’
İHD Irkçılık ve Ayrımcılık Komisyonu üyesi Avukat Jiyan Kaya, ırkçılığın bir devlet politikası haline geldiğini ifade ederek, “Devlet diliyle yapılaan ayrımclık bugün ortadadır. Kürtlere yönelik ırkçı, bıçaklı ve silahlı saldırılar arttı. Deniz Poyraz buna bir örnektir, Konya’da Kürt bir aileye yönelik yapılan saldırı buna bir örnektir ve Kürde dair yıl içinde farklı saldırılar gerçekleşti. Bu saldırlar devletin söylemleri ardından gelişiyor. Bunun yayınlaşması de devletin kullandığı nefret dili ile bağlantılıdır. Garibe Gezer olayında da devletin ırkıçlığını gördük. Her şeyi gözler önüne serdi” diye belirtti.
‘CEZASIZLIK GELENEKSEL BİR HAL ALDI’
İHD Kayıplar Komisyonu üyesi Maside Ocak da, Türkiye’de cezasızlık politikasının geleneksel bir hal olduğunu belirterek, buna karşı uzun yıllardır kayıplarını aradıklarını söyledi. Aynı zamanda kayıplarını aramak için açılan dosyalarda 26 yıldır hiçbir ilerleme sağlanmadığına da değinen Ocak, “Savcılar ve yargı organları maalesef hiçbir soruşturma açmayarak davaya zaman aşımına uğratmaya çalışıyorlar. Buna örnek olarak 1990’larda gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun dosyası. Tosun’u Eminönü’nden kaçıran aracın pilakası belliyken bu araçla ilgili hiçbir çalışma yapılmadı ve yapılan tüm başvuruları savcılıklar sonuçsuz bıraktı. Dolayısıyla bunların hepsini topladığımızda bizim önümüzde yapılacak tek şey var. Bizler yürüttüğümüz adalet mücadelesiyle birgün mutlaka faillerin yargılanacağını biliyoruz. Bu inançla Cumartesi Anneleri olarak yürüttüğümüz mücadelemizden vazgeçmiyoruz” diye konuştu.
Soru ve cevapların ardından 2’nci oturuma geçildi. Moderatörlüğünü İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ekmez’in yaptığı oturumda, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) Temsilcisi Berivan Korkut, atık kağıt işçisi Ekrem Yaşar, ekolojist Cemalettin Küçük konuşmacı olarak yer aldı.
‘İNFAZLAR KEYFİ BİR ŞEKİLDE YAKILDI’
İlk olarak söz alan CİSST Temsilcisi Berivan Korkut da, pandemi sürecinde cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini aktardı. Yönetmeliğe giren infaz yasasıyla birlikte cezaevlerindeki sorunun arttığına işaret eden Korkut, “İnfaz yasası düzenlemesiyle birlikte kurullar, tutukluların infazlarını çok keyfi bir şekilde engellendi. Tutukluların islah olup olmaması, ‘Çok kitap okudu’, ‘sakıncalı kitap okudu’ ve ‘hiç kitap okumadı’ şeklinde sorular sorarak belli oldu. Gelecekte en büyük sorun bu infaz sorunudur. Özellikle siyasi mahpuslara disiplin cezalarının ardı kesilmedi. Aynı zamanda bu yıl siyasi mahpuslar konusunda da zorla sevk söz konusu. Adli mahpuslar da Sivil Toplum Kuruluşlarına başvuruda bulunduğu zaman cezaevi yönetimi tarafından misilleme taktiği ile karşı karşıya kalıyorlar. Mahpuslar hiçbir şekilde cezaevinde muhattap bulamadı” şeklinde konuştu.
‘EMEĞİMİZİ VE EKMEĞİMİZİ ALMASINLAR’
Atık kağıt işçisi Ekrem Yaşar ise, devletin atık kağıt toplayıcıları üzerindeki baskısından söz ederek, “Bir insanın elinde olan en etkili silah ekmeği ve emeğidir. Eğer o insanın elinden ekmeğini veya emeğini alırsanız o insan canı pahasına her şeyi yapabilir. Emek ve ekmeğimizi almasınlar. Bizlere saldırmasınlar. bunlara karşı örgütleniyoruz ve derneğimizin çatısı altında bir araya geliyoruz” dedi.
‘CEZA ALTINDA CEZAEVİ AÇILDI’
Ekolojist Cemalettin Küçük, en önemli ekoloji sorunlarından bir tanesinin canlıların yaşam alanlarını terk etmesi olduğunu söyledi. Günümüzde yaşanan ekolojik tahribatın konuşulmamasının en temel sebebinin yaratılan korku iklimi olduğunu vurgulayan Küçük, “Bu korku iklimiden dolayı ceza adı altında cezaevleri açıldı. İnsanlığın yaşamda yer alma tarihine biz bütün canlıların haklarına artık müdahale eden hatta yok eden bir duruma girdik” ifadelerini kullandı.
Konuşmaların ardından soru ve cevap bölümüne geçildi. Ardından 3’üncü oturum yapıldı. Moderatörlüğünü Aktivist Şevval Kılıç’ın yaptığı oturumda Feminist avukat Meriç Eyüpoğlu, Hümanist Büro temsilcisi Seda Akça ve Mülteci Hakları Aktivisti Taha Elgazi konuşmacı olarak katıldı.
‘RİSK TAŞIYORUZ’
Hümanist Büro temsilcisi Seda Akça, çocuk haklarını savunma konusunda bilgiler verdi. Çocuk haklarını savunmak denilince akla ilk olarak hakkın özne olması geldiğini söyleyen Akça, “Çocuk haklarını ilgilendiren konuların başında asılında korunma hakkını ilgileniren konulardır. Nasıl tüm diğer anlanlarda hakları sorguluyorsak çocuk alanında da sorgulamamız gerek. Çocuklar konusunda her birimiz yetişkin bir birey olarak hak ihlali yapma riski olan kişileriz” diye belirtti.
‘SORUN SİSTEMDE’
Aktivist Taha Elgazi de, Türkiye’de Suriyeli mültecilerin yaşadıkları ırkçılığı konu aldı. Elgazi, “Mülteci olmayı ben tercih etmedim. Bu benim zor durumum. Türkiye’de mülteci sorunları mültecilerle sınırlı tutuyorlar. Aslında sorun mültecide değil sorun insanı mültecilik durumuna getiren ve hala mültecilik konumunda bırakan sistemde. Mültecilere dönük saldırılar sürüyor. Eğitim alanında da böyle. Küçük çocukların içerisinde de bu böyle. Bazen eğitmenlerin ırkçı girişimleri de oluyor. İSİG’in 2019 yılındaki raporuna istinaden bin 736 işçi hayatı kaybetti. Bunların arasından 112’si mülteci. 2021 yılında 2 bin 427 işçi hayatını kaybetti. Aralarından 101’i mülteci. Bu yılın ekim ayına kadar ki süreçte ise bin 853 işçi hayatını kaybetti. Bunlardan 68’i göçmen. Bu mülteci işçilerin arasından büyük bir çoğunluğu asgari ücret altında, kötü koşullarda çalışıyor” diye konuştu.
‘SİSTEMİN DEĞİŞMESİ GEREKİYOR’
Son olarak söz alan Feminist avukat Meriç Eyüpoğlu ise, 2021 yılında kadın katliamlarının devam ettiğini hatırlatarak, “AKP’den önce de vardı kadın katliamları. Dolayısıyla bu sorun ifade ettiğimiz gibi sistem sorunu. Bu sistem de erken egemen sistemdir. Bu anlamda bizim değiştirmemiz gereken AKP değil sistemdir. En son saldırılarını Garibe Gezer’in katledilmesine ilişkin Kadıköy’de yapacağımız açıklamaya saldırısında gördük. Eskiden olduğu gibi yine Kürt kadınlarına ve Kürdistan’a dönük müdahalelerinde yansımaları vardı. Belediyelerin atanan kayyumlarla aslında oradaki pek çok kazanımı berhava etti. Tüm kadın dernekleri vs el konuldu. Melesa Kürt kadınlarının da Sebahat Tuncel, Gülşen Kışanak ve Ayşe Gökkan’a açılan davlarda suç diye lanse edilen şeylerin büyük bir çoğunluğu kadın eylemleridir. Çünkü devlet açısından kadın etkinlikleri makul değildir” şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından panel, soru ve cevap bölümü ile son buldu.
/MA/