“Devlet, sen’in rahat ve mutluluğun için her şeye hazırdır… Hangi ülkeyi istiyorsan, oraya atayalım. Pasaport verelim, istediğin ülkede yaşamını sürdür. Maaşını al. Tebriz Konsolosu bizzat getirip pasaportunu teslim edecek.”
Ağrı Direnişinden vazgeçirmek için vaatlerde bulunan Türk heyetine ve sözcüsü İbrahim Tali Beye İhsan Nuri paşa şöyle cevap veriyordu:
“Benim yurdum burası ve hiçbir ihtiyacım yok. Devletin vereceği sözlere güvenmiyorum.” “Ben Hoybun’nun askeri lideri ve Kürt silahlı kuvvetlerinin genel kumandanıyım. Bu göreve Hoybun’un emriyle bulunuyorum ve Hoybun’un mensubu olmaktan şeref duyuyorum. Görevim Türkiye’nin, Kürdistan’ın bağımsızlığını tanımasına ve onun ordularından boşaltmasına dek savaşı yürütmektir... Hoybun’a yapmak istediğiniz siyasi teklifleriniz varsa onları Hoybuna takdim ederim. Muhtelif şahıslara para ve mevki vaatleriyle müracaatlarda bulunmak faydasızdır. Çünkü çözümlenecek sorun şahsi bir sorun olmayıp ulusal bir sorundur.”( G. Sasunu)
İ. Nuri paşanın, sunulan rahat ve huzurlu yaşamı reddedip, kendisini Kürt davasına adadığını söyleye bilmek için sanırım, yukarıdaki sözleri yeterli bir kanıttır. Paşanın ismi anılınca kuşkusuz akla gelen ilk şey Ağrı İsyanıdır. İsyanın Askeri komutanı ve lideridir. Yaşam öyküsünü derli toplu ele almak ve irdelemek aynı zamanda söz konusu tarihi kesitin beraklaşmasına da neden olur. Bu anlamda konu oldukça önem arzeder. Amacımız; bir dergi yazısının elverdiği ölçülerde konuya parmak basmak ve küçük de olsa bir katkı sağlamaktır.
İhsan Nuri Paşa geleneksel Kürt liderlerinden farklı bir portre çizmektedir; Sahip olduğu misyon ve kariyerini ne mensubu olduğu aşiretten nede dini bir otoriteden almaktadır. Ne bir aşiret reisidir nede bir şeyhtir. O her şeyden önce Osmanlı Ordusunun eğitimli bir subayıdır. Yaşamının büyük bir bölümünü savaş alanlarında geçirmiş, defalarca ölümcül yaralar almış bir asker ve gerilla lideridir ama bundan da öte aydın, yazar ve diplomat kişiliğiyle de tanınır. Kent kökenli, entelektüel bir kişiliktir. Geleneksel, kimi Kürt liderlerinden farklı olarak Kürt meselesini, bölgesel veya aşiretsel sınırlara hapsetmeden, ulusal bir çerçevede ele almış bilinçli, ilkeli bir dava ve örgüt adamıdır.
Çok kısıtlı imkânlara rağmen Kürt tarihi, folkloru, kültürüyle ilgili oldukça değerli çalışmalar yapmıştır. Zorlu ve çileli bir yaşama rağmen ideallerinden taviz vermemiş, yılmaz bir savaşçıdır.
Yine bu çileli ve zorlu yaşama rağmen, en kötü anlarında bile yanından ayırmadığı Türk kökenli eşi Yaşar hanımla olan birlikteliğini son nefesine kadar sürdürmüş, örnek bir aile babası ve aşk adamıdır.
Uzun boylu (iki metreyi aşkın), beyez tenli, düzgün ve daima kısa tutulan bıyıklarıyla, güzel bir fiziğe sahiptir.
Görüldüğü gibi oldukça çok yönlü ve çok renkli bu Kürt şahsiyetini daha yakından tanıma ve tanıtmaya çalışacağız ancak bir noktaya değinmeden geçemeyeceğim;
Paşanın yaşamını konu alan bu çalışmada amacımız iyi bilinen asker, gerilla lideri İhsan Nuri’nin yanı sıra, bilinmeyen sıradan İhsan Nuri yi de araştırmaktı. Doğrusu kolay veri elde edeceğime inanıyordum. Ancak kısa bir araştırmadan sonra yanıldığımı anladım. Bu kadar tanınmış ve Kürt dünyasında çok haklı bir üne sahip kişiliğin yaşamının bu yanıyla ilgili ulaşılabilecek pek yeterli verinin olmadığını gördüm ve cahilliğime yandım. Mıhemed Cemil Rojbeyan’in Bergeh dergisinde kaleme aldıklarını hariç tutarsak onunla ilgili elimizde elle tutulur bir biyografik verinin olduğunu söylemek zor. Son dönemlerde başta Ağrı İsyanı olmak üzere, öncülük ettiği siyasi askeri etkinliklerle ilgili oldukça değerli çalışmalar yapılmıştır. Rohat Alakom’un Hoybun Örgütü ve Ağrı Ayaklanması, Yılmaz Çamlıbel’in Gilidax Bêxwedi Nin e, M. Kalman’ın Belge, Tanık ve Yaşayanlarıyla Ağrı Direnişi, Kemal Süphandağ’ın Ağrı Direnişi ve Haydaranlılar, Cemil Gündoğan’ın 1924 Beytüşşebap İsyanı ve Şeyh Sait Ayaklanmasına Etkileri bunlardan bazılarıdır. Elbette hepside çok değerli ve yararlı araştırmalar. Ne var ki söz konusu araştırmaların hepsi onun bir yönünü, yani askeri ve siyasi yönünü konu almıştır. Doğal olarak bu çalışmalarda İ.Nuri Paşayı bir asker, bir gerilla komutanı, bir kahraman olarak görüyoruz. Oysa bu tiplemelerin dışında da bir İ. Nuri vardır. Bitlis’te doğmuş, o daracık sokaklarında oynamış, varlıklı bir Kürt ailesinin çocuğu, iyi eğitim almış aydın bir aile babası, özcesi sıradan İ. Nuri’yi de tanımak isterdik. Doğrusu politize olmayan, hamasi söylemden uzak yanıyla tanışmak hem çok keyifli hem daha yararlı olurdu diye düşünüyorum. Ancak bu anlamda yeterli veriye ulaşamdık. Elimizdeki imkânlarla onu tanıtmaya çalışacağız.
Çocukluk ve Eğitim Yılları
İhsan Nuri Paşa 1893’de Bitlis’te doğdu. Cibranlı Kürt Aşiretinin ileri gelenlerinden Ali Quli’ nin oğludur. ‘Quli’ aynı zamanda aile ismidir. Kürtler arasında ‘Mala Quli’ olarak anılırlar. İlköğretimini Bitlis’te yaptı. Çocukluğu aile ismini taşıyan Quli mahallesinde geçti. İlköğretimini bitirdikten sonra Osmanlı Devletinin aşiret reislerinin çocukları için kurduğu Aşiret Mekteplerine gönderildi. Bu okullar önceleri Arap ve Arnavut gibi Osmanlı egemenliğinde yaşayan ulusların aşiret reisleri veya ileri gelenlerinin çocuklarını devşirmek ve devlete sadık “kullar” haline getirmek için 2. Abdülhamit tarafından kurulmuştu. Sonradan Kürt Aşiret Reislerinin çocukları da bu okullara alınmaya başlandı. Amaç aynı. Kürt çocuklarını asimiliye etmek, devlete ve onun politik hedeflerine sadık memurlar olarak yetiştirmek ve böylelikle Kürt aşiretleri üzerinde etkili olmak. İhsan Nuri Önce bu amaçla açılan Erzincan’daki okullara gönderildi. Burada askeri rüştiye mektebini başarıyla bitirir. Daha sonra İstanbul’daki Harp okulunda eğitimine devam eder. 1910 yılında yani 17 yaşında teğmen olarak harbiyeden mezun oldu. Artık Osmanlı ordusunun genç bir subayıdır. Mehmet Uzun, Paşanın yaşamının bu kesitini şöyle özetliyor:
“ Cibrili İhsan Nuri Bey. Bitlisin eski mahallesi Ali Koli’de geçen güzel bir çocukluk, İstanbul “Harbiye”de, askeri okulda uçarı günleri ve Kürt davasıyla tanışma, özgürlük için beslenen umutlar… Ardından subaylık günleri…” (Mehmet Uzun, Yitik Bir Aşkın Gölgesinde)
Osmanlı Ordusundaki Subaylık Yılları
İhsan Nuri’nin Harbiye’den mezun olduğu bu tarihlerde Osmanlı Devletinin “hasta adam” olduğu dönemdir. İmparatorluk sürekli toprak kaybetmekte, yüz yıllarca egemenlik altında tutulan uluslar artık özgürlük istiyor ve isyan etmektedirler. Özellikle balkanlar kaynamaktadır. Bu uluslardan biride Arnavutlardır. İşte kaderin bir cilvesi. Da ha sonra özgürlük isteyen bir ulusun isyancı lideri olacak genç İhsan Nuri’nin ilk görevi, özgürlük isteyen Arnavutluk isyancılarına karşı gönderilen askeri birlikte yer almak olmuştur. Ardından Arabistan da görevlendirildi. Burada da milliyetçi Arap etkinliklerine karşı bir Osmanlı subayı olarak mücadele etti. Özellikle Yemende kaldığı iki yılı aşkın bir süre zarfında bu tür olaylarla uğraşmak zorunda kaldı. Milliyetçi Araplar yer yer eylemler düzenlemekteler. Bu yıllar İ. Nuri’nin resmi devlet politikalarının etkisinde ve emrinde olduğu yıllardır. Yemende 33 ay görevli kalır. Buradaki görevi sona erince 93. Alay’ın yaveri olarak Beyzon’a yollanır. Bir süre sonra başlayan 1. Dünya Savaşında Doğu Cephesinde görev aldı ve Ruslara karşı savaştı.
İttihatçı Enver paşanın ütopik, Turancı emelleri uğruna on binlerce asker Kafkas dağlarında soğuktan, açlıktan yada Rus saldırıları sonucunda kırıldı. Böylece Rus orduları Doğu Anadolu da ilerlemeye başlar. Kısa bir süre sonrada Bitlis’e ulaşırlar. Fanatik Alman hayranı Enver Paşa, baş Komutan sıfatıyla İstanbul’da ayaküstüne ayak atıp “zafer yakındır” diye keyif çatarken İhsan Nuri Paşa, Rus ilerleyişini durdurmaya çalışan birkaç subaydan biri olarak çarpışmaktadır. Bu çarpışmaların birinde (Nerman’da) yaralanır. Çarın orduları Erzurum’a varmak üzereyken, tedavi için cephe gerisine yollanır. Ancak bu yolculuk çok zorlu olur. Kargaburun yakınlarında şiddetli kar ve tipiden dolayı ayakları donma tehlikesi geçirir. Tedavi için Erzincan’a götürülür ve orada bir süre tedavi altında kalır. İyileştikten sonra 9. Orduda görevlendirilir. Bu orduya bağlı Gürcistan’ın Ojorketi kentinde gezici bir jandarma birliğinin komutanlığını üstlenir. Aynı sıfatla bir süre kentin yönetimini ele alan komitede yer alır.
1. Dünya savaşının sona ermesiyle İ. Nuri İstanbul’a gelir.(1918) Savaş sona ermiş ancak Osmanlı Devleti için felaketin başlangıcıdır. Topraklarının büyük bölümünü kaybetmiş, elde kalan Anadolu toprakları yer yer işgal edilmiştir. Mondros Ateşkes imzalanmış, İstanbul fiilen işgal altındadır. Siyasi ortam çok karışıktır. Anadoludaki azınlıklar yer yer örgütlenmektedir. İstanbul’da bulunan Kürt aydınları da Kürt Teali Cemiyeti adıyla bir cemiyet kurmuşlardır.
İ. Nuri paşa bu sıralarda batı Anadolu’da ilerlemekte olan Yunan Ordusuna karşı Türk Ordusunun bir Subayı olarak çarpıştı(1919). Bir süre sonra tekrar İstanbul’a görevli olarak döner. Garnizon Subayları Komutanı olarak atanır. Bu görevdeyken, Mondros Ateşkes hükümlerini uygulama taraftarı olan Osmanlı Yönetimine karşı tavır alır. Hüküğmet karşıtı subaylarla birlikte hareket eder. Yunan ilerleyişine karşı savaşmayı örgütleyen bu subayların oluşturduğu bir komitede yer alır ve komitenin sekreterliğini yapar. Bu komitenin görevi, Padişah yönetimine bağlı eski subayları görevden uzaklaştırılıp yerlerine genç ve M. Kemal liderliğinde başlayan direniş yanlısı subayları görevlendirmekti. Fakat bu çok riskli bir girişimdi. Komitede yer alan birçok subay geri adım atar ve padişah yönetimine doğrudan karşı koymaya cesaret edemez. Yalnızca İ. Nuri ve birkaç subay arkadaşı kararlıca davranır. Mondros hükümleri uyarınca İstanbul hükümetinin orduyu dağıtmasına karşı çıkar. Dağıtılmakta olan orduya alay komutanı vasfıyla 9. Orduya bir mektup yollayarak bağlılık bildirir. O sıralar Mondros şartlarına uymayıp dağıtılmayan, örgütlü kalan tek ordu 9. Orduydu. İ. Nuri Paşa, Komutasına aldığı alayla Anadolu’da ki direniş hareketine karşı olan Damat Ferit paşa hükümetine isyan eder ve hükümetin düşüşünü hızlandırır. Bu gelişme M. Kemalin Anadolu’daki durumunu oldukça iyileştirmiş ve Sivas kongresini başarıyla toplamasına ortam hazırlamıştır. Kongreyi engelleme gücü bulamayan D. Ferit istifa etmek zorunda kalır. Doğal olarak İ. Nuri İstanbul da sevilmeyen kişi ilqan edilir. Çalışmalarından rahatsız olanlar onu şehirden uzaklaştırmak istiyordu.
Bu sırada Kemalistlerde Sovyetlerle ilişki kurma çareleri arıyorlardı. Anadolu’da başlatılan direniş hareketinin Sovyet desteğine ihtiyacı vardı. İşte bu isteklerini Sovyetlere bildirmek için onu Bakü ya göndermek istiyorlardı. Ancak o memleketi Bitlis’e gitmek istediğini bildirdi. Türk komutanlar onun Kürdistan Teali Cemiyetiyle ilişkilerini biliyor ve bu anlamda ona güvenmiyorlardı. Bunun içinde Kürdistan’a gitmesini istemiyorlardı. O sıralar İtilaf Devletleri İstanbul’u resmen İşgal etme hazırlıkları yapıyorlardı. Tam bu sıralarda İ. Nuri izin koparıp Bitlis’e hareket eder. Ancak Trabzon’a vardığında, bağlı olduğu 9. Ordu Komutanı Rüştü Paşanın emriyle Kızıl Ordu yetkileriyle görüşmek üzere Bakû’ye gönderilir. Görevi, Kızıl Ordu birliklerini Osmanlı - Rus sınırına kaydırmak ve böylece Anadolu’daki işgal güçlerine karşı sınır güvenliğini sağlama konusunda Sovyet yetkililerini ikna etmektir. Ancak o sıralar Azerbaycan da henüz sosyalist yönetim kurulmamıştı. Bolşevikler bölgede gizli faaliyet sürdürüyorlardı. İ.Nuri onlarla görüşmek için haber gönderip görüşme talebinde bulundu. Bu arada Azerbaycan’da iktidarda bulunan Musavvat Partisi yetkilileriyle de temaslar kurdu. Bu temaslar sonucunda yörede bulunan bazı İngiliz subaylarının tutuklanmasını sağladı. Bu tavrı Bolşevikleri fazlasıyla sevindirdi. Azeri sosyalistler Kızıl Ordunun yardımıyla iktidara gelince İ.Nuri ve başkanlık ettiği heyet nihayet onlarla görüşmelere otura bildiler. Bu görüşmelerden oldukça yararlı sonuçlar alındığı, Sovyetlerin Kemalist harekete daha sonra verdiği destekten anlaşılmaktadır.
Bolşeviklerle yapılan bu görüşmelerden sonra yanındaki heyet ve bazı Azerilerle İran’a oradan da Türkiye’ye geçti. Erzurum Hasankale de kurulması tasarlanan 12. Ordu’nun kuruluş çalışmalarına katılır. Daha sonra kurulan aynı orduda görev alır. Bu ordu aslında Kazım Karabekir’e bağlı 15. Kolordunun bir devamıdır. Ermenilere karşı kullanmak için yeniden örgütlendirilmiştir. İ. Nuri bir süre sonra başlayan( Eylül 1920) Türk-Ermeni savaşına katılır. Çarpışmalar sırasında yine yaralanır ve tedavi için Sarıkamış’a gönderilir, orada tedavi edilir.
İhsan Nuri’nin bundan sonraki yeni görevi Çıldır( Ardahan) Alay Komutanlığıdır. Görev yerine ulaştığında Gürcü işgaliyle karşılaşır. Hemen Gürcü yetkilerle görüşür ve işgale son verilmesini söyler. Ancak, Çıldırın TBMM kararıyla Gürcistan’a verildiğini öğrenir. Bundan sonra yaptığı yoğun çalışmaların sonunda bölgenin tamamen Gürcü işgaline girmesine engel olur. Bu arada Kürt ve Ermenilere karşı uyguladığı acımasız uygulamalarıyla tanınan Türk komutanlarından Deli Halit Bey de bölgede görevlidir. Halit Bey Ermenilerin yerlerinden sürülmesi ve yolda imha etme planlarına İhsan Nuri’yi ortak yapmak istiyor. Ancak o, “Hayatımda hiçbir zaman kadın, çocuk ve yaşlıların incinmesi, katledilmesi ve asılması olmadı, olmayacak” diyerek emirlerine karşı çıkar. Halit Beyin eline geçen Gürcü ve Ermeniler anında katlediliyorlardı. İhsan Nuri’nin elinde bulunan Ermeni ve Gürcü esirler katledilmekten kurtuluyordu. Bu tutumla Ermeni ve Gürcülerin sevgisini kazanırken, Deli Halit’in nefretini kazanıyordu. Hatta üst rütbeli subaylar arasında yapılan bir toplantıda “Siz bana İhsan Nuri’yi verin, bende size rütbelerimden birini vereyim” diyerek nefretini gizleyemiyordu. Ayrıca üstün emirlerine uymama gerekçesiyle askeri mahkemeye vermek istiyordu, Ancak Deli Halit’in tayini başka bir yere çıkınca, yargılanma olasılığı da ortadan kalktı.
Bir süre sonra Çıldır’daki birliği dağıtılınca, Osmanlı - İran sınırında bulunan Beyazıt’ta ki birliğin başına atanır. İşte burada yaşamının bundan sonraki bölümünü birlikte geçireceği can yoldaşı Yaşar hanımla tanışır. Bir süre sonrada evlenirler. Musul sorunu nedeniyle İngilizlerle yaşanan gerginlik baş gösterince, o zamanlar Diyarbakır’a bağlı Beşiri de bulunan birliğin komutalığına atandı. Birlikler savaşa hazırlanıyordu. İhsan Nuri Bey, bölgedeki askeri birliklere savaş üzerine konferanslar verdi. Beşiri’den sonra Silvan’a bölük komutanı olarak atandı. Bir ara Siirt’te Gezici Mitralyöz Teftiş Görevlisi olarak bulundu.
Kürt Özgürlük Hareketine Katılışı
İhsan Nuri Paşanın Kürt milli duyguların yoğun yaşadığı bir aileden geldiği bilinmektedir. Aileden aldığı milli duygular okul sıralarında daha da olgunlaştı ve gelişti. Erzincan’daki Aşiret mektebinde yörenin en önemli aile ve aşiret reislerinin çocuklarıyla tanıştı. Ancak yaşamındaki asıl değişim İstanbul’a gelişiyle başlar. Yaşamını derinden etkileyen, düşüncelerinin şekillenmesini sağlayan birçok şahsiyetle burada tanışır, birçok tarihi kaynağı ve kitabı burada okuma fırsatı bulur. Batının milliyetçi, özgürlükçü düşünceleriyle burada, harbiye de ki öğrenim yılları sırasında haşir neşir olur.
1. Dünya Savaşı bütün insanlığı etkilediği gibi onunda yaşamını derinden etkiler. Görev nedeniyle İstanbul’dan uzaklaşmak zorunda kalır. Savaştan sonra geldiği İstanbul da yine hayatının en önemli dönemeçlerinden birine girer; Kürdistan Teali Cemiyetinin (KTC) üyeleriyle tanışır. Bir yandan bu cemiyetin çalışmalarına katılırken diğer yandan işgal karşıtı faaliyetlerini Anadolu’da yoğunlaştıran M. Kemal yanlısı faaliyetleri destekler. Bu çalışmalarından rahatsız olan Osmanlı yöneticileri ve bazı komutanlar onu İstanbul’dan uzaklaştırmak isterler. Bu nedenle Bakü’ye göndermeye çalışırlar. KTC ise onu Memleketi Bitlis’e, cemiyetin çalışmalarını taşımak ve örgütlemek için göndermek ister. Bunun üzerine İhsan Nuri komutanlarına memleketine gitmek istediğini söyler. Ne var ki komutanları buna razı olmazlar çünkü onun KTC’nin hedefleri doğrultusunda çalışmalar yapacağından çekiniyorlar. Bu arada Jin dergisinde yayınlanan bir makalesi komutanlarını iyiden iyiye kuşkulandırır. Onların kaygılarını gidermek isteyen İhsan Nuri, “Ben Kürdüm ve Kürt halkının ulusal demokratik haklarına kavuşmasını istiyorum. Ama Bitlis’e gitmeyeceğim” der. Bu sözlerine karşılık Komutanı Kemalettin Sami Bey Kemalist hareketin Kürtlere karşı izlediği o bilinen, oyalayıcı ve hiçbir zaman yerine getirilemeyen vaatler içeren politikaya uygun bir söylemle; “ Biz Kürt halkının haklarına karşı değiliz. Biz Kürtlerin temsilcileriyle görüşüp isteklerini kabul etmek istiyoruz. Fakat Kürdistan Teali Cemiyetinin yayın organı Jin’de M. Kemal ve onun ulusal güçlerine çok sert eleştiriler var. Anlaşılıyor ki onlar kendilerini bizden uzak tutmak istiyorlar.” Der. ( Belge, tanık ve Yaşayanlarıyla Ağrı Direnişi, M. Kalman) Bu sözler üzerine İhsan Nuri; “Eğer görüş ve inançlarınız böyleyse, ben iki güç arasında aracılık yapabilirim.” Diye karşılık verir. Hatta daha sonra Jin Dergisinde yayınlamak üzere bu konuyu ele alan bir makale yazar, ancak nedense bu makale yayınlatılmaz. Ne var ki verilen sözlerin tutulmaması, böyle bir arabulurcuk gerçekleşmediği gibi, İhsan Nuri’nin giderek Kemalistlere olan inancını da yitirmesine neden olacaktır. 1. Dünya Savaşı sırasında Doğu cephesinde bulunması, Kürtlere karşı izlenen politikaları yakından takip etme imkânını bulur. Savaş bitiminde yine aynı bölgede Ermenilerle yapılan savaşlara katılır. Sarıkamış’ta tedavi gördüğü sırada, onun gibi Kürtlere karşı izlenen politikalardan hoşnut olmayan ve Osmanlı ordusundan ayrılan subay ve askerlerle ilişkiye geçerek onları örgütlemeye çalışır. Ancak bunun 12. Ordu komutanlığınca öğrenilmesi üzerine hakkında tahkikat başlatılır. Yapılan tahkikat sonucunda suç sayılacak bir kanıt bulunamaz. Böylece yargılanmaktan kurtulur.
Savaş sonrası Anadolu’da başlayan direniş hareketine katılır. Yunanistan’la olan savaş boyunca Kürtlere verilen yukarda ki türden sözlerin savaş sonunda yerine getirilmemesi İ.Nuri Paşanın Kemalist hareketten tamamen kopmasına neden olur. Artık Kürt özgürlük haraketinin en ön saflarında yer alacak.