İhsan Nuri’nin anıları bulundu

.

SEDAT ULUGANA 

  • İhsan Nuri Paşa’nın anılarının sadece Ağrı Direnişi’nden ibaret olduğunu bilirdik. Oysa, Bitlis’teki çocukluğundan İran’daki mültecilik günlerine kadar uzun bir dönemi kayıt altına aldığı ortaya çıktı. Eşi Yaşar Hanım, İhsan Nuri ve kendi anılarını 1980’lerin başında Tahran’da Eyub Barzani’ye teslim ediyor.
  • İhsan Nuri’ye ait iki yüz küsur sayfadan müteşekkil olan bu günlük, bozuk bir Kurmanci ile yazılmış. Nitekim kendisinin de aktardığına göre 1926 yılına kadar Kürtçe bilmemektedir. Fakat  Ağrı Direnişi sırasında Kürtçe’ye ağırlık verdiği ve Tahran’daki mültecilik günlerinde Kürtçe yazmaya başladığını görüyoruz.
  • Yaşar Hanım’ın akrabası, değerli hocam Kumru Toktamış, Eyub Barzani ile görüştükten sonra, benim de kendisi ile görüşmeme vesile oldu. Böylece 2020 yazında bu anıların orijinal hallerini kendisinden temin ettik ve üzerinde çalışmaya başladık. Bu anıların daha önce Fransızca bir özet baskısı dışında bugüne kadar yayınlanmadığını da eklemem gerekiyor. 
.

İhsan Nuri’nin anılarının sadece Ağrı İsyanı’dan ibaret olduğu sanılır, oysa Bitlis’teki çocukluğundan İran’daki mültecilik günlerine kadar uzun bir dönemi kayıt altına almış. Eşi Yaşar Hanım, İhsan Nuri ve kendi anılarını 1980’lerin başında  Tahran’da Eyub Barzani’ye teslim ediyor. 1980’lerin sonuna doğru ise İhsan Nuri’nin  anılarının sadece Ağrı İsyanı’na dair kısmı yayınlanıyor. Lakin metne hakim olmayan yayıncı ya da çevirmenin bu kısmı bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde tahrip ettiği görülüyor. Metnin aslına sadık kalınmıyor. 

Anıların şekilsel mahiyetine gelecek olursak; iki yüz küsur sayfadan müteşekkil olan bu defter bozuk bir Kurmanci ile  yazılmış. Zira kendisinin de aktardığına göre 1926 yılına kadar  Kürtçe bilmemektedir. Küçük yaşta Bitlis’ten çıkan İhsan Nuri’nin çocukluğu ve gençliği askeri okullarda geçer.  Kendisinin aktardığına göre Ağrı Direniş’i sırasında Kürtçesini geliştirmiş. İran’a geçtikten sonra da artık Kürtçe yazılar yazmaya başlamış.

İlk kez yayınlanıyor

Yaşar Hanım’ın akrabası, değerli hocam Kumru Toktamış, Eyub Barzani ile görüştükten sonra, benim de kendisi ile görüşmeme vesile oldu. Böylece 2020 yazında bu anıların orijinal hallerini kendisinden temin ettik ve hemen üzerinde çalışmaya başladık. Bu anıların daha önce Fransızca bir özet baskısı dışında bugüne kadar yayınlanmadığını da eklemem gerekiyor. 

Anılarına, “1926-1930 yılları arasında Ağrı Dağ’ında (Ararat)  Kürt ulusunun genel kumandanı” cümlesi ile kendisini tanıtarak başlar. Bitlis eşrafından Cibranlı Eliyê Qilê’nin oğlu olan İhsan Nuri anne tarafından ise Hesenanlı Fettullah Bey’in ailesi ile akrabadır. Ayrıca 1926 senesindeki Siirt polis müdürü İbrahim Efendi İhsan Nuri’nin dayısıdır. 

Bakü’de Mustafa Suphi ile görüşür

1903 senesinde Bitlis’te hem büyük bir deprem olur hem de küçük çaplı bir halk isyanı vuku bulur; o yıl İhsan Nuri  Bitlis’ten ayrılır. Erzincan ve İstanbul’da askeri okullarda okur.  Öğrenci iken İttihatçılara katılır, Balkanlar’da Arnavut, Yemen’de de Arap isyancılara karşı savaştıktan sonra Birinci Dünya Harbi’ne katılır, kılpayı ölümden kurtulur. İstanbul’un işgali sırasında bölüğü ile ayaklanır, dönemin savaş bakanlığını  basar. Bu sırada İstanbul’daki Kürt aydınlar ile tanışır ve Jin gazetesinde yazılar yazmaya başlar. Ardından İstanbul’daki Kemalistler ile ilişkilenir; Bakü’ye gider, orada Mustafa Suphiler ile görüşür, sonra Iğdır’a döner. 

Iğdır-Doğubeyazıt yolunda, kendi deyimi ile “Ağrı Dağı’nın gölgesinde” Yaşar Hanım’ı görür ve aşık olur. Yaşar Hanım da onu sever, 1920’lerin başında evlenen çift önce Silvan’a ardından Siirt’e taşınırlar.

İhsan Nuri ve Yaşar Xanım

‘Türk’e hizmet etmek artık ihanetti’

1924 Nesturi ayaklanması esnasında rütbesi Binbaşı olan İhsan Nuri artık Erzurum merkezli Azadi örgütü ile ilişki içindedir. Bir alaya iki marangoz lazım olur. İhsan Nuri de Şırnaklı iki Kürt marangozu alay merkezine Siirt’e gönderir. Kendisinden daha üst rütbeli olan subayın gönderdiği telgraf bardağı taşıran son damla olur: “İhsan Bey, bize iki Türk marangoz gönderin, paramız Kürde değil Türk’e gitsin.” O gün, “Türk’e hizmet etmek artık ihanetti” diye yazar İhsan Nuri. Artık emrindeki alay ile Botan ve Xerzan’ı alıp Bitlis merkezli müstakil Kürdistan’ı ilan etmesi an meselesidir. Lakin Hurşid Bey’in basiretsizliği yüzünden işler ters gider, İhsan Nuri beraberindeki Kürt subaylar ile birlikte  Rojava üzerinden Şengal’e geçer, oradan da Bağdat’a…

Bağdat’ta isyan toplantısı

Bağdat’ta Şeyh Said’in oğlu, Xoybûn ve Taşnak delegeleri ile görüşür; alınan karar topyekun isyandır. Nitekim Cibranlı Halil Bey kurşuna dizilmiş, Şeyh Said Efendi de asılmıştır. 1925 kışında Nehrili savaşçılar ile birlikte Oramar’a saldırır, lakin jandarmadan ziyade Kürt aşiretleri kendisine karşı koyar. Mecburen Rewanduz’a geri çekilir. İhsan Nuri o dönemki iç ihanetleri, “Kürdistan için yola çıkmışken, bir Kürdün eli ile ölmekten korkuyorduk” sözleriyle özetler. İhsan Nuri ve Yüzbaşı Rasim Bey aynı yıl İran’a geçip Simko Ağa’ya misafir olurlar. 1926 yılı itibariyle hala Kürtçe bilmeyen İhsan Nuri’nin Simko ile olan diyaloglarında Rasim Bey tercüman oluyor. 

 İhsan Nuri’nin korktuğu başına gelir

Simko Ağa ile akrabası Emer Xan o günlerde savaş halindedir. Simko, Türk tarafından yardım görürken, Emerxan da İran Şahı tarafından desteklenmektedir. Bu vekaleten yürütülen savaşı   bizzat koordine eden ise Van kumandanı Süleyman Sabri Bey’dir. İhsan Nuri, Türkiye’ye güvenmemesi konusunda Simko’yu defalarca uyarır. Simko’nun cevabı ise “Acem  Rom’dan daha mı iyidir sanıyorsun” olur. Burada İhsan Nuri’nin korktuğu başına gelir, her ne kadar çatışmalarda tarafsız kalsalar da Rasim Bey Şikaklı Emerxan’ın adamları tarafından öldürülür. Müstakil Kürdistan için yola çıkan Rasim Bey bir Kürdün eli ile ölür. Bu durum İhsan Nuri’yi derinden sarsar.  

Ağrı Direnişi

İhsan Nuri, Maku’ya dönüp bir müddet çerçilik yapar. Buradan kazandığı para ile iyi bir tüfek ve at alır. 1926 yılının bahar ayında kuzeni Hesenanlı Sêvdîn Ağa ve bir grup süvari ile birlikte Serhat bölgesine gelir. Zaten akabinde Ağrı Direnişi başlar. Direniş boyunca emrindeki savaşçılar Türk birliklerini deyim yerindeyse tarumar ederler, 1927 yılında Kanikork savaşında orduya yüz küsur zayiat verince Xoybûn tarafından “paşalık” rütbesi ile taltif edilir. O güne dair duygularını “Ulusumun bana vermiş olduğu bu şerefli rütbe Türk devletinin bütün rütbelerinden daha şerefliydi” şeklinde yazar.

Paşalık rütbesi aldığı yıl Ağrı Dağı’na hava saldırısı düzenlenir. İhsan Nuri birlikleri olası bir hava saldırısına karşı eğitmiştir; savaşçılar herhangi bir kayıp vermezler, lakin İbrahim Heskiyê Telli’nin yaşlı annesi ve bir çoban yaşamını yitirir, eşi Yaşar Hanım da boynundan yaralanır. Hava saldırısına karşılık veren savaşçılardan Eyüp Paşa’nın 12 yaşındaki oğlu İbrahim bir uçağı darbelemeyi başarmıştır; uçak Ağrı eteklerine acil iniş yapmak zorunda kalır. Savaşçılar uçağı takip ederek olay yerine gider, pilotları öldürürler. O esnada da çevredeki çocuklar uçağın etrafında toplanırlar. İhsan Nuri uçağı ateşe verir, o esnada  büyük bir patlama meydana gelir, iki çocuk yaşamını yitirir. İhsan Nuri, “Uçağın içinde patlamamış bomba olabileceği aklıma gelmemişti. İki Kürt çocuğunun ölümü beni sarstı” diyerek, üzüntüsünü dile getirir.

İç ihanetler

1928 yılından itibaren Ağrı merkezli Kürt hükümeti muazzam derecede olmasa da olanaklar dahilinde artık kendisini tanzim etmiştir. Birlikler üniforma giyiyor, sabahları marş okuyor ve bir yerden bir yere giderken umumiyetle “Kürt bayrağı” taşıyorlar. Ayrıca hükümetin nezdinde matbaa ve köyler arası telefon şebekesi de mevcuttur. Sonrası malum; devlet “iç ihanetler”i derinleştirir… Şeyh Abdülkadir taraf değiştirip devlete çalışmaya başlar. Türk devleti ise kendisine İhsan Nuri’yi öldürme görevi verir, iç kavgalar büyür. İran ve Sovyetler ile anlaşma yapılır, öyle ki 1929 yılından itibaren Sovyet birlikleri de aralıklarla kendilerine saldırırlar; birçok Ermeni  savaşçı öldürülür, Ardeşir Muradyan esir alınır. İran direnişçilere gönderilen cephane ve erzağa el koyar. 

İhsan Nuri ve Yaşar Xanım

Tahran’da şoförlük günleri

1930 yılına gelindiğinde ise 80 bin civarında asker bölgeye yığılır. Zilan’da binlerce sivil katledilir, direniş çökertilir.  Ağrı’daki ateş çemberini yaran İhsan Nuri yüzlerce savaşçı ve ailelerinden oluşan bir kafile ile sonbaharda İran’a geçer. Burada siyasi sığınma talebinde bulunur, lakin cezaevine atılır.  Cezaevinden çıktıktan sonra İran Şahı kendisini Türkiye’ye teslim etmeyeceğine dair söz verir ve maaşa bağlar. İkinci Dünya Savaşı yıllarında verilen maaşı kesilir. Bunun üzerine şoförlük yapar. 

Kürdistan Cumhuriyeti’nin ilanı kendisini son derece heyecanlandırır; kendi deyimi ile “24 saat SAVAK gözetiminde” olduğu için Tahran’dan dışarı çıkamaz. 

Yakında okuyucuyla buluşacak 

Anılar 1960’ların sonunda biter. Sonrasında yaşamının nasıl geliştiğine dair elimizde şimdilik pek veri yok. Lakin yine de bazı tanıkların ve dostlarının aktardıklarına göre İhsan Nuri ölümüne kadar Tahran’da son derece mütevazi bir yaşam sürdürmüştür. 

Hem İhsan Nuri’ye hem de Yaşar Hanım’a ait bu anıları önümüzdeki aylarda okuyucu ile buluşturacağız. İnanıyorum ki, 1890-1970 yılları arasındaki Kürt ve Türk siyasasında vukuu bulan birçok meseleye dair ayrıntılı bilgiler içeren bu anılar Kürt ve Türk tarih yazıcılığına muazzam bir katkı sunacaktır. 

Kaynak / Özgür Politika

Kurdistan Haberleri

Dersim ve Ovacık belediyelerine kayyum atandı
Mesud Barzani: Her türlü barış girişimine destek veriyoruz
Associated Press: Irak'taki “azınlıklar” nüfus sayımından endişeli
İHD Batman: Gözaltına alınanlara ‘Ölürüm Türkiyem’ dinletildi
Harpagon'un Askeri Dehası ve Stratejik Vizyonu: Bir Yunan Milliyetçiliği Eleştirisi